Bu sayfayı yazdır

Mülkiyet Sorununu KKTC Çözüyor

Yazan  08 Mart 2010

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Rumların kuzeyde kalan taşınmaz malları ile ilgili mülkiyet talepleri konusunda, KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) etkin bir iç hukuk yolu olduğuna hükmetti. Bu karar, dava açmak isteyen Rumların doğrudan AİHM’e gitmelerini imkânsızlaştırıyor ve yasal ve geçerli bir iç hukuk organı olan TMK yolunun tüketilmesini zorunlu kılıyor. AİHM’de bekleyen yaklaşık 1500 Rum başvurusu için karar, “önce TMK” anlamına geliyor ve AİHM kapısı kapanıyor.

AİHM kararının Rum Yönetimi için bir yıkım olduğuna şüphe yok ancak KKTC ya da Türkiye adına büyük bir kazanım olduğunu söylemek de mümkün değil.

Rum Tarafına Büyük Yıkım

KKTC’yi tüm kurum ve kuruluşları ile illegal sayan Rum Yönetimi açısından AHİM kararı bir yıkımdır. GKRY vatandaşı Rumların “işgal bölgesindeki” “yasadışı kuruluşlara” yapacakları başvurular, Rum Yönetimi’nin egemenliğinin tüm Ada’yı kapsamadığı anlamına gelecektir. Özellikle başvurular neticesinde alınan kararların yürürlüğe girmesi yani uygulanması, egemenliği paylaşılmaz kabul eden bir zihniyet için “sonun başlangıcı” mahiyetindedir. TMK’nın kurulması ile başlayan sıkıntı, AİHM’in kararı ile zirve noktasına ulaştı. Daha önce TMK’ya başvuranların listesi yayın organlarına dağıtılmış ve bu kişiler “vatan haini” ilan edilmişti. Buna rağmen başvuruların önüne geçilmesi mümkün olmamıştı. AİHM’in kararı üzerine Rum hükümeti adına açıklama yapan sözcü Stefanos Stefanu kararı “kabul edilemez” olarak değerlendirdi ve Rum göçmenlerden, KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuruda bulunmamalarını istedi. Ancak “vatan haini” nitelemesine rağmen TMK’nın önüne 443 başvuru gelmiş durumda. Hâlihazırda başvuruların 88’inde de “dostça çözüm”e ulaşıldı. TMK, yalnız AİHM için değil hak arayışındaki Rumlar için de tatmin edici, geçerli ve etkin bir iç hukuk yolu olduğunu ispatlamıştır. AİHM’in kararı, hak aramak isteyenler için zaten başka bir seçenek bırakmıyor ve Rum Yönetimi’nin “sahte devletin sahte kurumlarının” faaliyetlerini engellemesini imkânsızlaştırıyor. Nitekim iktidarda olan AKEL’in ve Devlet Başkanı Dimitris Hristofyas’ın mülkiyet sorununu sonuca ulaştıracak kapsamlı bir çözümü sağlayabileceğine duyulan inanç da azalmış durumda. Dolayısıyla TMK’ya yapılacak başvuru sayısında rekor seviyeye ulaşılacak, çözüm de Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetimden gelecektir.

Rum Yönetimi açısından AİHM’in kararı “şamar”[1] niteliğinde olsa da KKTC için etkisi aynı güçlülükte bir kazanım olmamıştır. AİHM kararını büyük bir başarı olarak görenler kararı, “de facto bir tanıma” olarak değerlendirmişse de, gerçek bu değil. AİHM kararında “Taşınmaz Mal Komisyonu’nun tanınmasının KKTC’nin tanınması anlamına gelmediğinin” ifade edilmesi, bunun temel sebebidir. KKTC’nin tanınmadığına vurgu yapılması, mevcut koşullar ve devam eden müzakere süreci bakımından kaçınılmazdı, yine de “bu bir başlangıç sayılır” denilebilmesi mümkün değil. Çünkü KKTC’nin tanınmadığına yapılan vurgudan daha önemlisi, kararda KKTC-Taşınmaz Mal Komisyonu’nun Türkiye’nin bir iç hukuk yolu olarak tanımlanmış olmasıdır. Kararın KKTC’de görev yapan bir organın meşruiyetini tanımış olması şüphesiz ki çok önemli ve “tarihi” bir gelişmedir ancak bu organı Türkiye yargısının bir uzantısı olarak görmesi ciddi bir tehlikelidir. Çünkü AİHM’in daha önceki kararlarında da yer alan ve Türkiye’yi işgalci olarak gören tutumun devam ettiğinin bir kez daha yenilenmesi anlamına gelmektedir. Bu tutum da sonuçta Rum Yönetimi’nin tüm dünyaya yaymak istediği çarpık anlayıştır ve bir kez daha kayıt altında alınmıştır.

Komisyon Çözümü

Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yapısı da, AİHM kararının değerlendirilmesi bakımından önemlidir. TMK, mülkiyet sorunu konusunda iç hukuk oluşturma hedefiyle 19 Aralık 2005'te Kuzey Kıbrıs Cumhuriyet Meclisi’nce yasalaştırılarak uygulamaya sokulan Mülkiyet Yasası[2] uyarınca oluşturulmuştur. Mülkiyet Yasası’na göre, komisyon en az beş, en çok yedi üyeden oluşur. Bu üyelerin en az ikisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi veya Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmayan kişiler arasından atanır. Bugün TMK’da Rumların başvurusunu değerlendiren ve karar veren altı üye bulunmaktadır ve bunların üçü Kıbrıslı Türk, üçü yabancı uyrukludur.[3] AİHM, komisyonun geçerliliğini Aralık 2006’da aldığı bir kararla kabul etmiştir. Mart 2010’da da AİHM’e göre geçerli bir iç hukuk yolu olduğu hükme bağlanmıştır. Mülkiyet yasasına göre Komisyon, Kuzey Kıbrıs'ta kalan Rum malları için tazminat, takas ve mal iadesi öngören yasayı uygulamakla yükümlüdür. Komisyon 443 başvurunun 139’unu çözüme kavuşturdu.[4] Dostane çözüme ulaşan dosya sayısı 88 ve bunların 85’inde de tazminat kararı çıktı. Komisyonun çözüme ulaştırdığı başvurularda kararlaştırılan tazminat miktarı AİHM’in önceki kararlarında verdiği tazminat kararları ile uyumludur. Yani başvuru sahibinin aldığı tazminat miktarı, kararı AİHM vermiş olsaydı alabileceği tazminat miktarından daha az değil, hatta bazen daha fazla.[5] Aslında TMK, aldığı kararlar ve belirlediği tazminat miktarları ile AİHM standartlarını yakalamak ve güvenilirliğini ispatlamak durumundaydı. Ne var ki, komisyonunun oluşturulmasında etkili olan “tazminatların korkunç boyutlara ulaşacağından duyulan endişe” bertaraf edilmiş değil. KKTC-Taşınmaz Mal Komisyonu, aslında AİHM’in verebileceği kararların daha seri bir şekilde uygulanmasını sağlayan bir kurum. KKTC parlamentosunca çıkarılan bir yasayla oluşturulmasına ve söz konusu yasaya bağlı olarak AİHM içtihadını uygulamasına rağmen Türkiye’nin iç hukuk yolu olarak sayılması da cabası. En önemli tehlike ise haklı ve hukuki temele dayanan bir zeminin artık terk edilmesindedir.[6] AİHM’in Türkiye’nin idaresinde ve yönetiminde gördüğü Komisyon, bir anlamda Türkiye’nin “ihlali”ni başından kabul ederek çözümü de AİHM denginde oluşturuyor.

Mülkiyet Sorununa Kapsamlı Çözüm

Rum tarafının mülkiyet konusundaki tutumu ve yıllardır savunduğu tez, “malın ilk sahibine iadesi”, -son dönemdeki ifadesi ile- “sahiplilik veya tercih hakkının yasal sahibine ait olması”dır. Bu yaklaşım, BM parametrelerinde yer alan “iki kesimlilik” ilkesini sulandırdığı için Türk tarafınca kabul edilmiyor. Türk kesimi ise mülkiyet sorununun bütünlüklü çözüm içerisinde “global takas ve tazminatlar” yolu ile çözümlenmesini savunuyor. AİHM’in kararı ile iç hukuk yolu olduğu kesinleşmiş olan TMK’nın çözüm yolunda ağırlığı tazminata verdiği kesin. Muhtemelen “güvenilirlik testi”nden geçişi kolaylaştırmak için dosyalardan birinde “çözümden sonra iade”, birinde “kısmi iade”, ikisinde “tazminat ve takas”, dördünde ise “tazminat ve iade” kararı verildi. Rum tarafı, mülkiyet sorununun Türk tezine uygun biçimde tazminat ve takas formülüyle çözülme ihtimalinden rahatsızlık duyuyor. AİHM’in söz konusu kararının siyasi anlamda müzakere masasında elini zayıflatması da temel endişesi. Nitekim Türk tarafını, kendi çözüm koşullarına zorlamak için mülkiyet sorununu kullanıyor ve uluslararası mahkemelerde açtığı “devlet destekli” pilot davalarla da kendi mülkiyet çözümünü uygulamaya sokmaya çalışıyordu. Uzun vadede egemenliğinin tüm adaya yayılması önündeki yegâne engel olarak ise iki kesimliliğin kesinleşmesini görüyor. TMK’nın yüksek bedelli de olsa tazminatlar yoluyla çözüm oluşturması ve takas formülüne ağırlık vermesi, mülkiyet sorununun Türk tezleri ile çelişmeksizin çözüme kavuşması anlamına gelecektir. Kararı "Toplu şekilde yapılan başvuruların işgal gücünün, işgal komisyonunun tanınmasına yol açabileceği konusunda uyarmıştık." şeklinde yorumlayan Hristofyas, “toplu başvurularla stratejik bir hata yapıldığı” konusunda tamamen haklı görünüyor. Artık Kıbrıs sorununa bütünlüklü bir çözüm bulunması ve mülkiyet konusunu da bu bütünlüklü çözüm içerisinde çözülmesi çağrısında bulunma sırası Rum Yönetimi’nde.[7]

AİHM’in kararı KKTC yargısının ya da Türkiye yargısının Kıbrıs’taki uzantısının “Avrupa standardında” görüldüğü anlamına gelmiyor. Kararın bir tek anlamı var: Türkiye, kuzeyde kalan taşınmaz malları ile ilgili mülkiyet talepleri için bir iç hukuk yolu oluşturmuştur. Mahkemeye başvurmanın ön şartı, “iç hukuk yolunun tüketilmesi” idi ve tüketilecek iç hukuk yolunun oluşturulması görevini AİHM, Mira Ksenides-Arestis davasında verdiği bir kararla Türkiye’ye yüklemişti. Dolayısıyla AİHM, Kıbrıslı Rumların kuzeyde kalan malları için açtığı davalarda muhatap olarak hala Türkiye’yi görmektedir ve komisyonu da Türkiye’nin “iç hukuk yolu” olarak değerlendirmektedir. Bu komisyonun vereceği kararlara karşı ise her zaman için AİHM’e başvurmak mümkündür.[8] Dolayısıyla kuzeyde kalan mallarını geri isteyen Rumlar açısından zaten bir kayıp ya da geriye gidiş söz konusu değil. Aksine, mülkiyet talebinde bulunacak Rumlar açısından çok daha hızlı bir çözüm yolu açılmış olduğu için büyük bir avantajdır. AİHM’de başvurularının listeye alınması için dahi yıllarca bekleyen Rumlar, kendileri için en adaletli çözüme jet hızıyla ulaşabilecekler. TMK’nın çözüm formülünün iki kesimliliği koruması ve Türk tezine uyumlu biçimde tazminat ve takas kararlarına ağırlık vermesi sürecin yanı. Şimdi sıra, Kıbrıslı Türklerin güneyde kalan malları ve Rum Yönetimince “iç edilen” Türk Vakıf Malları için adalet aramaktadır.



[1] Rum Politis gazetesi, haberi “AİHM’den Dev Şamar” (6 Mart 2010)  başlığı ile vermiştir.

[2] 2005/67 sayılı “Anayasa’nın 159’uncu Maddesinin (1)’İnci Fıkrasının (B) Bendi Kapsamına Giren Taşınmaz Malların Tazmini, Takası ve İadesi Yasası” için bkz. http://www.kuzeykibristmk.org/dokuman/67-2005yasaTR.pdf

[3] Taşınmaz Mal Komisyonu üyeleri: Sümer Erkmen (Başkan-KKTC), Güngör Gürkan (Başkan Yardımcısı-KKTC), Ayfer Said Erkmen (KKTC) , Romans Mapolar (Avustralya), Hans-Christian Krüger (Almanya), Daniel Tarschys (İsveç)

[4] 443 başvurunun 49’u başvuru sahibince geri çekilmiştir. 2 dosya ise Komisyon’ca reddedilmiştir.

[5] Rum İoannis Dimadis’e kullanım kaybı ve manevi tazminat olarak 835’in Euro; Mike Timvios’a ise aynı sebeple 1 milyon 200 bin Dolar ödenecek. İlkini AİHM belirledi, ikincisini ise tazminatların korkunç boyutlara ulaşacağından duyulan endişenin de etkili olduğu bir kararla oluşturulan KKTC-TMK belirledi. Bkz. Gözde Kılıç Yaşın, “Güneydeki Mülkler Rum Lehine Çözülüyor”, Cumhuriyet Strateji, S 201, 5 Mayıs 2008

[6] Sürecin diğer olumsuz yönleri için bkz. Gözde Kılıç Yaşın “Müzakere Sürecinde KKTC’de Mülkiyet Davaları”, http://www.turksam.org/tr/a1740.html

[7] Rum hükümeti sözcüsü Stefanos Stefanu “Kıbrıs sorununa bütünlüklü bir çözüm bulunması ve mülkiyet konusunu da bu bütünlüklü çözüm içerisinde çözülmesi çabalarını sürdürecekleri” yönünde açıklama yapmıştır.

[8] KKTC Mülkiyet Yasası’nın 9. Maddesi de aynı hükmü getirmektedir: “Komisyon kararlarına karşı, tarafların, Yüksek İdare Mahkemesine başvurma hakları saklıdır. Başvuran, Yüksek İdare Mahkemesinin kararından da tatmin olmazsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabilecektir.”

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı