Ukrayna’daki Protesto Eylemleri ve Rusya’nın Stratejik Çıkarları

Yazan  04 Aralık 2013

Ukrayna’daki “Turuncu Devrim”  ve sonrasındaki bitmek bilmeyen siyasi kriz, kökleri son derece derinlere inen,  dalları ise birbirine karışıp etrafa saçılan bir ağaca benziyor.  Sorun ne tek başına Batı yanlısı halkın demokrasi talebi ne de Moskova ile dostane ilişkiler isteyen hükümetin politikalarıyla açıklanabilir. Mevcut kriz muhalefet partilerinin, dinamik güçlerle birlikte ülkenin gelecek istikametini belirleme mücadelesi olarak yayılıyor. Sonuçta bu siyasi bir tercih olup, tarafların yönelimlerini refah, kalkınma ve ulusal güvenlik mülahazalarıyla açıklaması tezlerinin daha kuvvetli olduğu anlamına gelmez.  

Protesto gösterileri başlangıçta, Ukrayna yönetiminin AB ile anlaşma imzalamamasına tepki olarak görünse de protestocuların hareket tarzı, parlamento ve hükümet binalarını işgal etmesi ve hükümetin istifasını istemesi daha derin bir sorunun yansımasını anlatıyor. Krizin Ukrayna’da iktidar-muhalefet çatışmasının yanında belki de daha önemlisi Rusya’nın jeostratejik çıkarları açısından yol açabileceği risklerdir.  Nitekim RF Devlet Başkanı Vladimir Putin, Erivan’da yaptığı açıklamada, Ukrayna muhalefetinin 2015’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik uzun zamandır sürdürdüğü hazırlıklarla ilişkilendirirken, Batı’nın ülkesine yönelik kuşatma stratejisinin dolaylı yollardan devam ettiği mesajını vermekteydi.  

Ukrayna’daki Son Gelişmeler

Ukrayna Parlamentosu’nun eski Başbakan Yulya Timoşenko’nun Almanya’da tedavi görmesine olanak sağlayan yasa tasarılarını kabul etmemesi[1]hükümetle muhalefeti karşı karşıya getirdi. Benzer altı tasarıdan bazıları 200’e yakın oy almış, ancak gerekli olan 226 oya ulaşamadı. Ardından Ukrayna hükümeti Avrupa ile imzalanması planlanan Ortaklık Anlaşması’nı askıya aldığını açıkladı. Birbirini takip eden iki gelişme giderek büyüyen protesto eylemlerini ateşledi. Eylemciler Pazar günü Kiev meydanlarını doldururken, anlaşmanın gerçekleşmemesine yönelik tepkilerini giderek hükümetin istifası üzerinde yoğunlaştırdılar.[2]

Pazar Günü Kiev İdare Mahkemesi, Kiev Belediyesi’nin yaptığı başvuru üzerine, kentin iki büyük meydanındaki protesto gösterilerini 7 Ocak tarihine kadar yasaklayan kararı aldı. Ancak sözkonusu karar göstericilerin hızını kesmedi. Yaklaşık 700 bin kişi Kiev’in “Meydan” isimli alanını doldurdu. Göstericiler Kiev Şehir İdaresini basarak binaya zarar verdi. Ardından binayı birleşik muhalefetin “geçici karargahı” olarak nitelendirdiler. Öte yandan bir grup göstericinin Ukrayna hükümet binasına saldırdığı, diğerlerinin ise Cumhurbaşkanlığı yerleşkesine girerek binalara hasar verdiği belirtildi.  Göstericiler ile polis arasında çıkan çatışmada onlarca kişi yaralandı. ABD ve AB, olaylardan dolayı kınama mesajı yayınlarken, Yanukoviç  konuyla ilgili soruşturma talimatı verdi.[3]

Gösteriler Ukrayna’nın 2008 ekonomik krizinin etkilerinin yanında uzun süredir devam eden siyasi gerginliğin zirve yaptığı bir döneme rastlarken, sadece Ukrayna değil aynı zamanda Rusya açısından da son derece önemli gelişmelere kapı açacak potansiyel  taşımaktadır.

Ukrayna’nın Rusya Açısından Önemi ve Sivastopol Üssü

Moskova’nın Sovyet sonrası coğrafyada en fazla önem verdiği ülkelerden biri Ukrayna idi.  SSCB dağılınca, diğer Cumhuriyetler gibi Ukrayna’da  da çok sayıda etnik Rus vatandaşı kalması, Karadeniz Donanması’nın Sivastopol’de akıbetini beklemesi, Ukrayna’nın Avrupa’ya giden doğalgaz boru hatlarına ev sahipliği yapması, hammadde kaynakları ve “güvenilmez Batı” ile tampon işlevi görmesi, Rusya’nın Ukrayna’yı Batı’daki “Yakın Çevresi” olarak görmesine yol açmıştı.  

Turuncu Devrim’den sonra Viktor Yuşenko döneminde Kiev-Moskova gerginliğinde, doğalgaz transiti ve Sivastopol üssü çoğu kez birbiriyle bağlantılı olarak masaya getirilen en önemli gerginlik alanlarıydı.

Kiev yönetimi, 1997’de imzalanan 20 yıllık kira sözleşmesinin sona ereceği 2017 yılından itibaren üssün artık Rusya’ya kiralanamayacağını deklare etmişti. Bu sırada üssün yıllık kira bedelini yüksek oranda arttırırken, gemilerin üsse giriş-çıkışları için Ukrayna makamlarını bilgilendirme zorunluluğu getirilmişti. Özellikle Ağustos 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a yönelik askeri harekatı sırasında Cumhurbaşkanı Viktor Yuşenko yayınladığı kararnameyle Gürcistan blokajına katılan Rus gemilerinin üsse dönüş için Kiev’den izin alması koşulunu getirdi.[4]

Ukraynalı siyasiler bu sırada Rusya’nın Karadeniz Donanması’nın üs’ten geri çekilme hazırlıklarına başlaması gerektiğini savundular. Ukrayna yönetimi ise donanmanın uygun şekilde çekilmesi için çekilme takviminin hazırlanması amacıyla Moskova’ya nota verdi.[5] Kiev yönetimi ayrıca, mevcut anlaşmanın süresinin dolacağı 2017 yılından sonra üssün artık Rusya’ya kiralanmayacağını deklare etti.

Ukrayna’nın Avrupa ile imzalanması planlanan Ortaklık Anlaşması öncesinde Rusya tavrını net bir biçimde ortaya koydu. Putin, konuya ilişkin yaptığı açıklamalarda Ukrayna’nın Brüksel ile anlaşma imzalaması halinde Ukrayna’ya daha önce tanınan tüm ayrıcalıkların kaldırılacağı yönünde uyarıda bulundu.[6]

Putin, Ukrayna’daki protestoların doğrudan AB-Ukrayna anlaşmasıyla ilgili olmadığını, muhalefetin meşru hükümeti değiştirme teşebbüsünü yansıttığını vurgularken, aslında 2015’de gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik önceden başlatılan hazırlıklar kapsamında gerçekleştirildiğini iddia etti.[7]

 

Yanukoviç Dönemi ve Entegrasyon Girişimleri

Viktor Yanukoviç 2010 yılında Cumhurbaşkanı seçilince üssün geleceği konusunda Moskova’nın kaygılarını ortadan kaldırdı. Dimitri Medvedev ve Viktor Yanukoviç arasında 21 Nisan 2010 tarihinde imzalanan anlaşma, üssün 25+5 yıl daha Rus donanmasına tahsisini sağladı. Karşılığında Rusya Sivastopol’un ekonomik ve sosyal olarak kalkınmasına katkı verecekti.  Asıl önemlisi Rusya, Ukrayna’ya sattığı doğalgazı piyasa fiyatından yaklaşık % 30 daha ucuza vermeyi kabul etmişti.  Dönemin Başbakanı Vladimir Putin, Ukrayna’nın sözkonusu indirim sonucunda yaklaşık 40 milyar dolar kazanacağını belirtmişti.[8] Ukrayna’nın 2011-2019 yılları arasında Rusya’dan 40 milyar m3 doğalgaz alacağı gözönünde bulundurulduğunda doğalgaz konusunda oldukça karlı çıktığı anlaşılmaktaydı.

Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan anlaşmanın stratejik önemi kadar ekonomik ve siyasi yönleri de son derece cazipti.

Kimi yazarlara göre anlaşma sonucunda, 2008 yılındaki ekonomik krizden bir türlü toparlanamayan Ukrayna rahat bir nefes alacak, güçlü ve sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma gerçekleştirecekti. İki ülke nükleer enerji, havacılık ve diğer stratejik sektörlerde işbirliği yapabildikleri takdirde aralarındaki entegrasyon süreci kolaylaşacaktı.  Anlaşma Rusya’nın Bağımsız Devletler Topluluğu’na yönelik politikasından ciddi bir ayrılığa yol açmıştı. Moskova, BDT üyelerine yönelik tüm sübvansiyonları sona erdirmeyi ve ekonomik ilişkileri piyasa koşullarına uydurmayı hedeflemekteydi.[9] Ancak Ukrayna’nın Moskova açısından stratejik önemi sözkonusu politikanın aşındırılmasına göz yumulmasını gerektirmekteydi.

Öte yandan siyasi açıdan Yanukoviç’in bir dönem daha iktidarını garantileyecek özellikle Rusya’nın Karadeniz donanmasını 25 yıl daha üste tutmasını sağlamak suretiyle Moskova’ya zafer kazandıracaktı.[10]

Üs, Sivastopol halkı için istihdam, ticaret ve diğer hizmetlerden ötürü belirli ölçüde geçim kaynağı olarak öne çıkmaktaydı. Donanmanın bölgeden ayrılması halinde kent ciddi ekonomik kayba uğrayacak,  üs’te çalışan Ukraynalılar bu istihdam olanağından mahrum kalacaklardır.[11]

Rus Deniz Üsleri ve Batı ile Stratejik Rekabet

RF-Ukrayna anlaşması Batı’yı belirli ölçüde rahatsız etti. ABD, NATO’nun çiçeği burnunda ülkeleri Bulgaristan ve Romanya’da kurulan üsler sayesinde NATO şemsiyesi altında Karadeniz’e savaş gemilerini sokabilirken, Rus donanmasının Sivastopol’dan çıkarılması bölgede işini kolaylaştıracaktı.  Zira Rusya’nın Karadeniz’deki diğer limanları ve sahilleri Kırım’daki gibi coğrafi ve seyrüsefer açılarından gerekli standartları sağlamaktan uzaktı.

Öte yandan anlaşma doğuya doğru genişleme eğilimindeki NATO’yu da olumsuz yönde etkileyecekti. Zira, NATO Sözleşmesi üye ülkelerin topraklarında NATO dışındaki yabancı askeri üslere izin vermediğinden, Ukrayna’nın anlaşma sona erinceye kadar ittifaka üye olamayacağı anlamına gelmekteydi.[12]

Moskova 2002 yılında Küba ve Vietnam’daki deniz üslerini kapattıktan sonra elinde Karadeniz’deki Sivastopol ve Akdeniz’deki Tartus Deniz Üsleri kaldı. [13] Suriye’de Esad rejiminin bekası aslında Rusya ve Türkiye’nin çıkarlarını kesiştirmektedir. Buna karşın Ankara uzun süre anlaşılmaz şekilde rejim muhaliflerini destekledi.  Esat’ın devrilmesinin ülkenin kuzeyinde özerk bir Kürt bölgesine yol açacağı bugün herkes tarafından kabul edilmektedir. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile Suriye’deki Kürt gruplar arasında ihtilaf olsa da nihayetinde özerk Kürt bölgesi Kuzey ırak petrollerinin Türkiye’ye ihtiyaç duyulmadan Akdeniz’e ulaştırılmasına imkan verecektir. Böylece hem bölgede kurulması hedeflenen bir Kürt devletin denize sınırı olacak hem de bu devleti ayakta tutacak petrol boru hatlarının Erbil’e karşı manivela olarak kullanılmasını boşa çıkarabilecektir.

Rusya açısından ise Esad rejim devrilmesi, bölgedeki stratejik müttefiğini, önemli bir silah ithalatçısını ve Tartus’taki deniz üssünü kaybetmesi anlamına gelecekti. Böylece Moskova Akdeniz’de savaş gemilerinin yakıt ikmal ve bakım işlerini görecek, bölgede bayrak göstermesini sağlayacak son derece stratejik bir üsten mahrum kalacaktır. Ağustos 2008’deki Gürcistan savaşında Abhazya ve Güney Osetya açısından Sivastopol Deniz Üssü hangi işlevde bulunduysa, İsrail tehdidi karşısında Şam yönetimi için Tartus Üssü de aynı rolü oynamaktaydı.

Suriye’de iç savaş sürerken Rusya’nın gerek kimyasal silahlar konusu gerekse çatışmaların sona erdirilmesi konusundaki arabuluculuk girişimlerinin karşılık bulması, Washington’un stratejik planlarında değişiklik yaptığını göstermekteydi. Ancak böylesi bir ortamda Ukrayna’da hükümetin AB ile anlaşmayı reddetmesini fırsat bilen kesimlerin protestoları, Rusya’yı bir taraftan dikkatlerini bölgesine yöneltmesine, öte yandan Kiev’deki olası bir iktidar değişikliğinden kaynaklanabilecek stratejik risklere yoğunlaşmasına neden olacaktır.

 

 


[2]“Будет или Белоруссия, или Египет”, http://www.gazeta.ru/politics/2013/12/01_a_5778225.shtml

[3]Ibid

[5]Dmitry Gorenburg, The Future of the Sevastopol, Russian Analytical Digest, 75/10, s.11.

[6]“Timoşenko yasası kabul edilmedi”

[7]“Putin: Kiev protests have nothing to do with Ukraine-EU relations, prepared ahead of election”, http://rt.com/news/ukraine-putin-riots-foreign-602/

[8]Philppe Conde and Vasco Martins, Russia’s Black Sea fleet in Sevastopol beyond 2017, http://www.diploweb.com/Russia-s-Black-Sea-fleet-in.html

[9]  Gorenburg, Ibid.

[10]Conde and Martins, Ibid.

[11]Gorenburg, Ibid.

[12]Conde and Martins, Ibid.

Dr. Erhan Canikoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Rusya Slav Araştırmaları Merkezi Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display