Küçük Satranç Tahtası: Doğu Akdeniz’de Neler Oluyor?

Yazan  17 Mayıs 2020

Satranç oynayanlar bilir. Satranç bir strateji ve akıl oyunudur. Satranç aslında ileriyi düşünmeye yardımcı olduğu gibi, ilk olana değil, diğer olası seçenekleri de düşünmeyi sağlayarak, analiz kabiliyetini artırır, büyük resme odaklanmayı teşvik eder, olaylar karşısında stratejik planlama yeteneğini artırır, olaylara neden-sonuç ilişkisi içinde yaklaşmayı teşvik eder.

Bugünlerde Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” kitabında dünya için anlatılan hususlara benzer şekilde, Doğu Akdeniz’de de bir anlamda “Küçük Satranç Tahtası” gibi jeostratejik ve jeopolitik dengeler üzerine kurulu, coğrafi alanı itibarı ile küçük ama jeostratejik, politik ve ekonomik sonuçları itibarı ile büyük bir oyun oynanmaktadır. Bölgede halen, hem bölge içinden hem de bölge dışından gelen birçok aktör bulunmakta, bölgede stratejik ve ekonomik değer açısından güç mücadelesi sürmektedir. Bu nedenle, bölgenin güç dengesinin, ekonomik ve stratejik öneminin bir satranç oyunu oynarcasına iyi analiz edilmesi ve iyi bir stratejik planlama ile yapılacak hamlelerin ileriye yönelik alternatiflerini de hesaplayacak şekilde çok iyi hesaplanması gerekmektedir.

Geçtiğimiz hafta içinde Doğu Akdeniz konusunda, Rum-Yunan ikilisinin Mısır ile birlikte, Doğu Akdeniz ile hiçbir ilgisi olmayan Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’ni de yanına alarak yapmış olduğu açıklamaya, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü tarafından, "Takip ettikleri politikalarla bölgesel kaos ve istikrarsızlık peşinde koşan, halkların demokrasi ümitlerini darbeci diktatörlerin fütursuz saldırganlığına kurban etmekte beis görmeyen, ancak hesapları Türkiye tarafından bozulduğunda hezeyana kapılan bir grup ülkenin iki yüzlüğünün ibretlik bir örneğidir"[1] ifadesi kullanılarak sert tepki gösterildi.

Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan, Fransa ve GKRY ne açıklama yapmıştı?

Mısır, Yunanistan, GKRY, Fransa ve BAE Dışişleri bakanları tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan ortak açıklama ile Doğu Akdeniz'de güvenliği ve istikrarı artırmak için 8 Ocak 2020'deki Kahire toplantısının sonuçlarına övgü ile atıf yapılarak, Libya'da şiddetin artmasıyla ilgili endişeler dile getirilmiştir. Türkiye'nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile yapmış olduğu deniz sınırları yetki anlaşmasının da  “bölgesel istikrarı tehdit ettiğini” ifade edilmiştir. Bakanlar açıklamada ayrıca, siyasi istişarelerini güçlendirmenin ve yoğunlaştırmanın stratejik önemini ve Akdeniz'de devam eden kışkırtıcı hamlelerle şiddetlenen mevcut gerilimin Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konvansiyonunu(UNCLOS) ve dolayısı ile uluslararası hukukun açıkça ihlal edildiğini vurguladılar. GKRY’nin sözde münhasır ekonomik bölgesinde sürdürülen sözde yasadışı olarak niteledikleri Doğu Akdeniz’deki Türk faaliyetlerini kınadılar.

Bilindiği üzere, 8 Ocak 2020'de Kahire’de, Mısır, Yunanistan, GKRY ve Fransa Dışişleri bakanları tarafından yapılan açıklamada birbirleri arasında hangi coğrafi, tarihi ve kültürel bağlar dayanarak yapıldığı anlaşılamayan bir atıfla, “stratejik ilişkilerinin doğasına uygun, birçok alanda işbirliği yapmayı, Doğu Akdeniz bölgesinde, özellikle silahlı çatışma, terörizm ve düzensiz göç olmak üzere artan zorluklarla yüzleşmek için ek ortak çabalar gösterme kararı” almışlardı.[2]

Aslında hatırlanacağı gibi daha önceden de bu ülkeler tarafından Türkiye’nin bir yıldan kısa bir süre içinde GKRY’nin sözde deniz yetki alanlarında, yapmış olduğu 6. “yasadışı sondaj faaliyeti” girişimi olduğu ifade edilmişti. Bakanlar ayrıca, Ege’deki Yunanistan iddialarına destek verecek şekilde sözde Yunan FIR hattı üzerindeki uçuşlarda dâhil olmak üzere Türk ihlallerini uluslararası hukuka aykırılık gerekçesi ile kınadılar.  Bakanlar buna ilaveten göçmen ve sığınmacıların AB’ye gitmesine de atıfta bulunarak, bu göçmen ve sığınmacı gruplarının Türkiye tarafından sistematik olarak kullanılarak Yunanistan'ın kara ve deniz sınırlarını ihlal etmeye teşvik edildiği, hatta zorlandığını açıkladılar.

Doğu Akdeniz neden önem kazandı?   

Doğu Akdeniz’de 2000’li yılların başında keşfedilen petrol ve doğal gaz rezervleri, bölgenin zaten Ortaasya ve Ortadoğu petrollerinin dünya pazarlarına aktartılması ve Süveyş çıkışı olması nedeniyle, dünya deniz ticareti için önemli bir deniz geçişi bölgesi olmasından kaynaklı stratejik önemini, sahip olduğu hidrokarbon yatakları ile bir kez daha artırdı.

Bölgenin Avrupa açısından önemine bakıldığında, bölgeden çıkarılacak enerjinin boru hattı ile Avrupa pazarlarına ulaşması halinde bu hat ile sağlanacak enerji ile Avrupa'nın doğal gazının yıllık yaklaşık %10'unu karşılanması ve Rus gazına olan bağımlılığını azaltılması amaçlanmaktadır. Hatta bu konuda bölgedeki enerji potansiyelinin Girit ve Yunanistan ana karası üzerinden Avrupa’ya aktarılması için bir boru hattı planı da yer alıyor. Bu proje ile Doğu Akdeniz gazının boru hattı ile[3] İsrail, GKRY ve Yunanistan münhasır ekonomik alanından geçerek İtalya’ya ve dolayısı ile Avrupa’ya bağlanması planlanıyor. Bu hususta Mart 2019'da Yunanistan, İsrail ve GKRY ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun katıldığı bir törenle 6 milyar Euro'luk East-Med boru hattı için hükümetler arası bir anlaşma imzalamıştı. Türkiye Dışişleri tarafından bahse konu boru hattına olan itiraz "Türkiye'ye ait yasal münhasır ekonomik bölgeden geçecek böyle bir hattın hayata geçirilmesine izin vermemiz asla mümkün değildir. İsrail yönetiminin East-Med hakkında yeniden bir değerlendirme yapması davet ediyoruz. Amacımız savaşmak değil. İşbirliği ve müzakere istiyoruz" diyerek projeye karşı çıktığını ifade etmişti.[4] Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynakları ve bölgenin deniz yetki alanları hâkimiyetine yönelik nüfuz yarışması, son birkaç yıldır yeni büyük doğal gaz rezervlerinin keşfi ile halen artarak devam ediyor. ABD Jeoloji Araştırması kurumuna göre, Akdeniz'in Leviathan Havzası'nda 122 trilyon metreküp gaz rezervi olduğunu tahmin ediyor ve bölgedeki tüm ülkeler hakları olduklarını düşündüklerini bu bölgede, bu yataklardan hak elde etme arayışı içindeler.

Süreç içerisinde bölgede Mısır, GKRY, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin Yönetimi’nin katıldığı 7 ülke tarafından 16 Ocak 2019'da “Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu (EMGF) Vakfı Sözleşmesi” imzalanarak Doğu Akdeniz doğal gaz işbirliği için forum oluşturuldu. Amacının Doğu Akdeniz'i büyük bir enerji merkezine dönüştürme olduğu açıklanan bu forumun merkezi Kahire olacaktır. Mısır’ın bu konumu kazanmasında ki en önemli gelişmenin, 2015 yılında Zohr sahasında bulunan 850 milyar metre küp (bcm)’lük doğalgaz rezervi ile yıllık 30 bcm’lik üretim kapasitesi bulunan Akdeniz kıyısındaki Idku ve Dimyat LNG terminallerinin faal hale gelmesi sayılabilir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından bu konuda yapılan açıklama ile “Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) dışarıda bırakıldığı Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu'nun gerçekçi olmayan bir oluşum olduğu” ifade edilerek kurulan bu forumun, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'deki enerji denkleminden çıkarmayı hayal ettiğini vurgulandı. Bu noktada imzacı diğer devletleri anlamak mümkün iken Filistin Yönetiminin Doğu Akdeniz Gaz Forumuna iştirak etmesi ise Türk dış politikası açısından ayrıca düşünülmesi gereken manidar bir durumdur.

Bahse konu boru hattının imzalanması ile Türkiye tarafından Aralık 2019’da karşı hamle yapılarak, Libya'nın Trablus merkezli Başbakanı Fayez al-Sarraj hükümeti ve uluslararası kabul görmüş Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile denizcilik ve güvenlik alanlarında iki anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile Türkiye hem Doğu Akdeniz’de Libya ile deniz sınırlarını sınırlandırdı, hem Rum Yunan ikilisinin Doğu Akdeniz gazını Avrupa'ya taşıyacak doğalgaz boru hattı planlarını etkisiz hale getirdi, hem de BM’ce tanınmış olan Fayez Sarraj yönetimi ile Libya ile güvenlik alanında işbirliği imkânına ulaşmış oldu. Ancak bu konuda Türkiye’nin stratejik açıdan Mısır'ın batı sınırlarına yaklaştığı konusunda da değerlendirmede bulunulmaktadır.

Ana hatları ile belirtilen bu çerçevede hem Türkiye başta olmak üzere bölge aktörleri Mısır, İsrail, GKRY hem de bölge dışı aktörler olarak AB destekli Yunanistan, Fransa, İtalya, Rusya, Katar ve ABD enerji şirketleri, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgesi ve hidrokarbon yataklarına daha fazla ilgi göstermeye başladı.

Doğu Akdeniz’de ki bölge içi ve dışı aktörlerin bakış açıları nedir?

Bölge son yıllarda Suriye ve Yemen'deki iç savaşlar ile Suudi-İran rekabetinden kaynaklanan bölgesel sorunlar nedeniyle fazla dikkatleri çekmedi. Ancak bölgede Yunanistan ve GKRY ile Kıbrıs adası üzerinden başlayan gerginlik Rusya, İsrail, Mısır ve Libya'daki rakip yerel güçleri de içine çekerek her geçen gün artarak devam ediyor. Bu nedenle halen devam eden Suriye ve Yemen’de ki iç çatışmaların azalması veya bitmesi durumunda yeni çatışma alanının Doğu Akdeniz olabileceği düşünülüyor.

Bölge aktörlerinden biri olan GKRY ve Yunanistan Doğu Akdeniz’de birlikte hareket etmektedir. Esas olarak Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığı / münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesinde yaşanan temel sorun, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölgeye olan tek taraflı yaklaşımlarıdır. Zira hem Yunanistan Meis Adası hem de GKRY Kıbrıs Adası üzerinden adaların tam kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesi olacağı tezinden hareketle Türkiye’yi en uzun kıyı şeridine sahip olmasına rağmen Doğu Akdeniz’den dışlama eğilimindedir. Ayrıca Mısır, GKRY ve Yunanistan, Türkiye’nin Libya ile Doğu Akdeniz’de deniz sınırlarını yeniden çizdikleri  Doğu Akdeniz'in GKRY ve Yunanistan'a ait olduğu iddia edilen alanlarında enerji kaynakları açmasına aramasına izin veren anlaşmaların geçerliliğini de reddetmektedir. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos, bu anlaşmanın Türk ve Libya kıyıları arasında Girit varlığını göz ardı ettiği ve uluslararası hukuku açıkça ihlal ettiğini iddia etmektedir. 

GKRY tarafından, tek yanlı olarak ilan edilen sözde "Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)" içinde olduğunu iddia ettiği "Glafkos" sahasında yapılan sondajda, Exxon Mobil-Qatar Petroleum tarafından yaklaşık değeri 35 milyar doları bulan bir doğalgaz bulunduğu açıklandı. GKRY tarafından ayrıca sözde MEB'indeki sondajın önümüzdeki Kasım ayında yeniden başlamasının beklendiği ve 2020 yılı sonuna kadar, ikisi Exxon-Mobil-Qatar Petroleum, beşi TOTAL-ENI tarafından olmak üzere en az yedi sondaj yapılmasının programlandığı da haber verildi. GKRY aslında bu şirketler vasıtası ile Doğu Akdeniz’de, hem İtalya ve Fransa hem de ABD’nin desteğini de sağlamaya çalışmaktadır.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’den sonra en uzun sahil şeridine sahip olan Mısır, bölgede Yunanistan ve GKRY ile birlikte hareket etmektedir. Mısır, Güney Kıbrıs ile 2003 yılında Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmasını imzalamıştır. Türkiye’nin müteakip süreçte Mısır ile MEB sınırlandırma anlaşmaları sonuçsuz kalmış süreç içinde bölgeden kaynaklı gerilimler artarak devam etmiştir.

Mısır'ın Türkiye'nin Doğu Akdeniz stratejisine karşı olmasının diğer bir nedeni ise, Doğu Akdeniz rezervlerinden yararlanarak doğal gaz ticareti ve ihracatı için bölgesel bir enerji merkezi olmayı hedeflemesidir. Çünkü Mısır son dönemde Asya ve Afrika arasındaki stratejik konumu, mevcut LNG işleme alt yapısı ve doğalgaz boru hattı ile diğer Arap ülkelerine doğalgaz satış imkânına sahip olması nedenlerinden dolayı, Doğu Akdeniz’in hidrokarbon yataklarının uluslararası pazarlara ulaşması açısından kilit bir pozisyona gelmiştir.

Mısır bu pozisyonu ile  Afrika, Asya ve Avrupa'daki komşu ülkelere enerji tedariki için nakil şebekeleri kurmayı ve Süveyş Körfezi'nde yeni bir enerji bazlı endüstriler kurmayı planlamaktadır. Mısır ayrıca, 2018 yılında yürürlüğe giren doğalgaz piyasası düzenleme kanunu ile kendi özel sektörüne doğrudan gaz ithal etme yetkisi vermiş, bu kanuna istinaden İsrail’den 15 milyar dolarlık gaz alımı anlaşması yapılarak, Mısır'ın doğalgaz dağıtım merkezi olma yolunda önemli bir adım  daha atılmıştır.

Mısır ayrıca, politikalarına destek sağlamak üzere, Doğu Akdeniz’de Libya’ya yakın kuzeybatı kıyılarında doğalgaz sondajı için, ABD merkezli Chevron ve Exxon-Mobil, Fransa'nın Total, İngiltere'nin BP ve Royal Dutch Shell ile anlaşmalar yapmıştır. Ancak son dönemde Türkiye’nin Libya ile anlaşma yapması da Mısır’ı tedirgin etmiştir. Mısır bu çerçevede Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu askeri ve güvenlik anlaşmalarını kendisinin batı sınırına yaklaşması kapsamında bir tehdit olarak algılamıştır.

Diğer bir bölge içi ülke olan İsrail’e bakıldığında bu ülke hakkında farklı düşünceler ortaya çıkmaktadır. İsrail ile Türkiye arasındaki Filistinlileri veya terörle mücadele politik alanında mevcut şu anki soğuk ilişkilere, Doğu Akdeniz enerji sektöründe de ortaya çıkan potansiyel sorunlarda eklemlenmiştir. Ancak İsrail sorunun başlangıcında Rum-Yunan ikilisi ile birlikte hareket etmesine rağmen, son dönemde, İsrail devletinin resmi twitter hesabından paylaşılan iletide, "Türkiye ile diplomatik ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. Bağlarımızın gelecekte daha da güçlenmesini umuyoruz. Bütün Türk takipçilerimize sevgilerimizi gönderiyoruz” mesajı verilmiştir. Bu durum İsrail’in Türkiye ile ilişkilerini düzeltme iradesinin bulunduğu, bu çerçevede adilane paylaşım yapılması halinde, Türkiye ve Libya arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırması anlaşmasına benzer şekilde, bu anlaşmanın benzeri bir anlaşmayı Türkiye ile imzalayabileceğini akla getiriyor.

Suriye ise, halen kendi iç sorunları ve ülkesindeki iç savaş nedeniyle Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge ve hidrokarbon yataklarının paylaşımına katılmamıştır. Ancak Doğu Akdeniz’e uzanan sahili boyunca Suriye olmadan yapılacak paylaşımın da uluslararası hukuk bağlamında geçerli olmayacağı açıktır. Bu sebeple Doğu Akdeniz küçük satranç tahtasında Suriye’nin MEB’e ilişkin hak ve menfaatlerinin Türkiye ile aynı noktada buluşması açısından göz önünde bulundurulması önem kazanmıştır.

Doğu Akdeniz’de en uzun sahil şeridine sahip olan Türkiye ise, tüm bu ittifaklara karşın bölgede hem askeri hem de sondaj faaliyetleri kapsamında varlığını sürdürmektedir. Türkiye MEB ile ilgili “genel bir tutum” olarak, deniz yetki alanlarının ilgili tüm kıyı devletleri arasında yapılacak antlaşmalar yoluyla belirlenmesi gerekir” prensibini uygulamaktadır. Halen bölgede Mısır, Yunanistan, Fransa, GKRY ve BAE ittifakı ve dolaylı AB desteğine karşı, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Katar ile işbirliğini sürdürmektedir. Bu duruma son zamanlarda Malta’nın da Libya ve Doğu Akdeniz sürecinde AB’nin göç sürecinde kendisine verilmeyen destekten dolayı Türkiye’nin politikalarına yakınlaştığı düşünülüyor. Türkiye geçtiğimiz 2019 Yılı Aralık ayında UMH ile olan ilişkilerini, deniz  güvenliği sınırlaması anlaşmasıyla birlikte güvenlik işbirliğiyle Libya’da ki askeri desteğini genişleterek sağlamlaştırdı . Libya’da ise UMH karşıtı Hafter’in Tobruk merkezli kuvvetleri Fransa, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır tarafından desteklenmektedir.

Türkiye halen mevcut coğrafi konumu itibarı ile Avrupa'ya Rusya ve Ortaasya ülkelerinden gelen petrol ve gaz ihracatı için önemli bir geçiş noktası oluşturmakta, ancak kendi petrol rezervlerine sahip değildir. Bu durum Türkiye’nin, enerji ihtiyacının yaklaşık % 75'ini başta Rusya, Irak ve İran ve Ortaasya’dan ithal etmek zorunda kaldığı düşünüldüğünde bu bölgedeki enerji kaynaklarına olan ihtiyacının önemi ortaya çıkmaktadır. Türkiye bu çerçevede endüstriyel üretimi nedeniyle enerjide kendi kendine yeterlilik elde etmek istemekte ve bu da Doğu Akdeniz gazını birinci öncelik haline getirmektedir.

Türkiye bölgeye bir yandan ekonomik ihtiyaçları açısından bakarken, diğer yandan da Doğu Akdeniz kıta sahanlığındaki en uzun sahile sahip olması nedeniyle bölgesel statüsünü korumaya ve bölgenin zenginliğine hakkı olduğuna inanmaktadır. Bu çerçevede Akdeniz'deki en uzun kıyı şeridine sahip ülke olarak projelerde söz sahibi olduğunu ve GKRY dışında bölgedeki tüm ülkelerle işbirliği yapmaya hazır olduğunu vurgulamaktadır. Türkiye, bu çerçevede KKTC için garantör bir ülke olduğuna da atıf yaparak Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Doğu Akdeniz'deki tek taraflı sondajına sürekli olarak itiraz etmekte, KKTC'nin de bölgedeki kaynaklarında hakkı olduğunu ifade etmektedir.

Bölge dışı aktörlerden en önemlilerinden bir olan ABD, başlangıçta bölgeye doğrudan müdahil olmamayı tercih ederek BAE ve Suudi Arabistan gibi unsurlar üzerinden dolaylı yollardan müdahalelerde bulunmayı tercih etmektedir. Türkiye Libya arasındaki deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşma sonrasında Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada Trump’ın Libya'daki herhangi bir “yabancı müdahaleye” karşı oldukları ifade edilerek "yabancı müdahalenin Libya'daki durumu karmaşık hale getirdiğine dikkat çekti" denilmiştir.

Ancak daha sonra Aralık 2019’da çıkardığı  “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası” ile ABD Kongresine, GKRY ve Yunanistan için yeni güvenlik yardımı yetkisi verdi ve ABD'nin GKRY’ye yönelik ambargosunu kaldırdı. Ayrıca ABD, İsrail, Yunanistan ve GKRY arasında enerji işbirliğini kolaylaştırmak için Amerika Birleşik Devletleri-Doğu Akdeniz Enerji Merkezi kurulmasına izin vermektedir. ABD, bu kanun ile Yunanistan ve Kıbrıs için Uluslararası Askeri Eğitim ve Öğretim (IMET) yardımı yapılmasına, Yunanistan için Yabancı Askeri Finansman (FMF) yardımına izin vermektedir.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası’nın uluslararası güvenlik yönleri, Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail ile işbirliği yaparak ele alınmalıdır.” açıklaması ile satır aralarında Doğu Akdeniz’deki doğalgaz paylaşımı planında Türkiye’ye pay verilmediği anlamına gelmektedir.

Diğer bir önemli bölge dışı aktörlerden biri olan Rusya için uzun süredir Libya’da devam eden iç savaş, Rus dış politikasının sıcak denizlere inme amaçları kapsamında Suriye ve Libya bu politikalarının hayata geçirilmesi açısından uygun bir ortam oluşturmuştur. Rusya aynı zamanda ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) ortak bir pozisyon geliştiremediği düşünüldüğünde bölgede daha rahat hareket edebilmekte imkânına sahip olduğu düşünülmektedir. Rusya Wagner grubu olarak bilinen paralı askerleri ile varlığını sürdürmektedir. Rusya Hafter’e silahlı paralı askeri gücünün yanında, silah ve para yardımı yaparak bölgede etkin olmaya çalışmaktadır.[5] Ancak son dönemde  BM tarafından hazırlanan raporda, Rusya’nın inkar etmesine rağmen Libya’da savaşan Wagner şirketi ile irtibatı olduğu ifade edilmiştir. Ancak son dönemde Rusya’nın Deyr-Ezzor bölgesinde bulunan Suriyelilerden paralı asker olarak Hafter tarafında savaşmak üzere Libya’ya asker gönderdiğine dair bilgiler bulunmakta. Rusya, bölgede söz sahibi olması durumunda, bölgenin doğusunda Lazkiye üzerinden, batısında ise Libya üzerinden Doğu Akdeniz’de enerji sektörü de dâhil olmak üzere, bölgenin mevcut güvenlik yapısını tamamen etkileyecek bir konuma sahip olacaktır. Rusya, özellikle 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaştan sonra Orta Doğu ve Akdeniz’deki siyasi ve askeri krizlerde aktif rol oynamış, başta Suriye olmak üzere bölgedeki devletlerle işbirliği geliştirmeyi amaçlıyor. Rusya, bu politikası ile son yıllarda Suriye krizi başta olmak üzere Doğu Akdeniz’de izlediği politikalarla bölge dışı aktör olarak söz sahibi olmayı başarmıştır.

Diğer bölge dışı aktörlerden biri olan AB, son zamanlarda Libya üzerine olan ilgisi ile Doğu Akdeniz’’deki faaliyetlerini artırmıştır. Bu kapsamda AB’nin yeni Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 17 Şubat 2019’da Brüksel’de yaptığı açıklamada “Libya’ya yönelik silah ambargosunu denetlemek amacıyla Akdeniz’de yeni bir operasyon başlatma konusunda üye devletler arasındaki görüş ayrılıklarının giderildiğini” açıkladı. Bu noktada asıl ilginç olan husus IRINI Operasyonun yasal gerekçesinin, 2011 yılında Muammer Kaddafi’nin devrilmesinden sonra silahlı çatışmaların yoğunluk kazanması üzerine, Libya için BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan silah ambargosu kararının 9 yıl sonra, Nisan 2020’de hem düzensiz göç hem de silah ambargosunu denetleme amacıyla başlatılmasıydı. Bu güne kadar bu kararın denetlenmesi hususunda somut bir adım atılmamasına rağmen AB’nin bu operasyonu başlatmasındaki ana gayesinin hem Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’de aldığı tavrı Libya üzerinden göstermesi hem de Rusya’nın bölgedeki etkinliğine sınırlama getirmek istemesidir. AB’nin bu bölgedeki temel stratejisi, İsrail-GKRY-Yunanistan-Mısır aracılığıyla Avrupa pazarına açılacak hidrokarbon yatakları ile Rusya’nın Avrupa üzerindeki enerji kozu da bitirilmesidir.

İtalya da bir AB üyesi olarak, Doğu Akdeniz ve Libya’ya olan ilgisini sürdürmekte. İtalya Dışişleri Bakanlığı son olarak Berlin Libya Konferansı'nın sonuçlarını izlemek için telekonferans düzenlemeyi planlıyor. İtalya Dışişleri Bakanlığı'ndaki kaynaklar, Libya sorununun İtalya için öncelikli olmaya devam ettiğini söyledi. Çünkü İtalya, Libya üzerinden ülkesine olan düzensiz göçten AB içinde en fazla etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Bu nedenle AB tarafından Akdeniz’de başlatılan IRINI operasyonuna liderlik ediyor. Ancak son dönemde İtalyan ENI ve Fransız Total konsorsiyumunun, Doğu Akdeniz'de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) sözde münhasır ekonomik bölgesindeki parselde yapmayı düşündükleri sondaj faaliyetlerini ertedikleri resmi olarak bildirildi.[6]

Son olarak bölgede hiçbir şekilde askeri varlığı olmayan ancak, gerek “Bir kuşak bir yol projesi” kapsamında ticari bağlantıları gerekse buna bağlı olarak kiraladığı/satın aldığı inşa ettiği limanlar ile sessiz sedasız faaliyetlerini sürdüren Çin’in politikalarının ayrıca takip edilmesi gereklidir. Çin, Libya’da hâlihazırda paralı asker, hava, deniz faaliyeti vb. gibi askeri faaliyetleri yapmasa da, küresel hedeflerine nihai entegrasyonunu teşvik edecek şekilde sürekli yatırım yaparak bölgedeki etkinliğini sürdürmektedir. Çin, geçmişte olduğu gibi şimdi de ekonomik gücünü de kullanarak Ortadoğu bağlamında Doğu Akdeniz’de en büyük yabancı yatırım kaynağı ve bölgenin en büyük ticaret ortağı olma özelliğini sürdürdüğünü göz önüne almak gerekiyor.[7] Carnegie Endowment sitesine göre Çin, yatırım ve inşaat projelerinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde artış yaşayan tek bölge olduğu ifade edilmekte bu durum Libya üzerinde yapmış olduğu yatırımlarda da görülmektedir.[8] Çin’in bölgedeki uzun süredir süren dikkatli tarafsızlığı dikkate alındığında bölgenin sukünete kavuşmasından sonra özellikle Libya ile ticaret hacminin artacağı görülüyor.

Doğu Akdeniz’de silahlanma yarışı kime karşı yapılıyor?

Doğu Akdeniz'i kontrol etmek için bölgede hızlı bir silahlanma yarışına girilmiş bulunmaktadır. Mısır bölgede deniz kuvvetlerini ve hava sahasını güçlendirmek için büyük bir çaba içinde bulunmaktadır. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'i tam olarak kontrol etmek istediği bir dönemde, donanmasını güçlendirme çabasındadır. Son dönemde Mısır dört partilik siparişinin üçüncüsü olan Type - 209/1400 denizaltısı envanterine katmıştır. Son günlerde ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Mısır’a 2,3 milyar dolarlık maliyetle yeniden yapılandırılmış 43 adet AH-64E Guardian Apache saldırı helikopteri satılması için FMS (Yabancı Askeri Satış) programını onayladığını açıklandı.

Mısır ve BAE, son dönemde Türkiye’nin Libya’ya deniz piyadesi getirmesi ihtimaline karşı Libya'da eşzamanlı yakın hava desteği (CAS) sağlamak üzere müdahale etmeye karar verdiği açık kaynaklarda ifade edilerek, bunun için en az altı Mirage 2000-9 BAE savaş uçaklarının Mısır'daki Sidi el Barrani Hava Üssünde konuşlandığı duyurulmuştur. Bu uçakların, Mısır ile birlikte "hava tatbikatlarına" katılması planlanmaktadır. Tabii ki, bu durumda "hava tatbikatları" denildiğinde, bu aslında Doğu Akdeniz ve Libya üzerinde düzenli askeri operasyonlara hazırlık anlamına geleceği düşünülüyor. 

Mısır aynı zamanda, Ulusal Mutabakat Hükümetine yardımın önlenmesi için Hafter'in emrindeki eski Libya donanmasının güçlendirilmesine de yardım ediyor. Hafter'in bu suüstü unsurları ile Libya kıyılarında silah taşıyan ticari gemilere karşı askeri operasyonlar yürüttüğü biliniyor.

Bu esnada Yunanistan’ın da 2+4 paket olmak üzere Almanya’dan toplam 6 MEKO sınıfı yeni fırkateyn satın almayı planladığı biliniyor. Yunanistan, bu fırkateynler ile toplam fırkateyn sayısını 7 yılda 14 adede çıkarmayı hedefliyor. Yunanistan son dönemde İHA ihtiyacını karşılamak üzere İsrail’den Heron-Mk2 kiralama yoluna gitmiş, bahse konu İHA’ların her ne kadar Ege’de kullanılacağı ifade edilse de, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in gözetlenmesine yönelik olarak KKTC’ye yerleştirdiği İHA’lara karşılık olarak Doğu Akdeniz’in keşif gözetlemesi içinde kullanılacağı tahmin ediliyor.

Libya’da ise Libya Ulusal Ordusu (LUO) lideri Haftar'a bağlı birlikler ile UMH arasındaki çatışmalar devam etmektedir. LUO'nun açıklamasına göre Trablus'taki savaş alanında ağır çatışmalar var. Bölgede Çin yapımı İHA’lardan, Rus yapımı radar ve hava savunma sistemleri ile birlikte bir çok ülkenin ürettiği farklı silah sistemleri var. Bölge bu açıdan adeta silah sistemlerinin etkinliklerinin denendiği bir savaş arenası haline gelmiş durumda. Libya konusunda NATO’da UMH’ye destek vermekte, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Libya’daki duruma ilişkin yaptığı açıklamada, “BM tarafından tanınan Serrac hükümeti ile Hafter aynı kefeye konulmaz. NATO, Trablus hükümetine destek vermeye hazır.” ifadelerini kullanmış, savunma ve güvenlik kurumlarının inşasına destek sağlamayı önermiştir. [9]

Sonuç olarak;

Doğu Akdeniz hidrokarbon yataklarına sahip olunması için ciddi bir mücadelenin olduğu açıktır. Hidrokarbon yataklarının bölgedeki sahibi olan aktörleri, ekonomik bir kazanç sağlamayı hedeflerken, bölge dışı aktörler olan AB, halen Rusya’ya olan enerji bağımlılığından kurtulmaya, Rusya ise, bölgenin enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaşmasına engel olarak ekonomik kayıplarını ve AB’nin kendisine olan enerji bağımlılığını sürdürmeye çalışmakta, ABD de AB ile hem Rusya’nın Avrupa üzerindeki enerji kaynakları üzerinden sağladığı etkiyi azaltmaya çalışmakta hem de Rusya’nın ekonomik olarak zayıflamasını amaçlamaktadır. Burada dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir ülke olan Çin ise sessiz sedasız bölgede liman ve ticari yatırımlarını artırmakta ancak diğer ülkelere nazaran bölgede en etkili yöntemi kullanmaktadır.

Bu amaçlara yönelik olarak hem bölge dışı uluslararası aktörlerin Doğu Akdeniz'de yer alması ve hem de bölge ülkeleri arasında bir silahlanma yarışının bölgedeki istikrarsızlık riskini her geçen gün artırdığı gerçektir. Bölgede bir anlamda Suriye’de olduğu gibi özellikle Libya’da vekâletler savaşı yürütülmektedir. Ayrıca Türkiye tarafından Doğu Akdeniz’de halen sürdürülen gambot diplomasisinin uzun vadede bölgedeki silahlanma yarışı dikkate alındığında ne kadar sürdürülebileceğinin tekrar değerlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir. Ancak eninde sonunda mevcut sürecin nihayetinde dikkatlerin, bölgedeki diğer çatışmaların sona ermesini müteakip Doğu Akdeniz’e yönelebileceği,

Ayrıca “Amerika Birleşik Devletleri-Doğu Akdeniz Enerji Merkezi” veya EMGF benzeri bir uluslararası girişimin kurulması için bölgesel yakınlık duyacak ülkeler ile zemin yoklaması yapılmasının bu çerçevede Türkiye’nin önderliğinde bölgede müzahir ülkelerle (KKTC-Libya-Türkiye-bölge dışı katılmak isteyen diğer ülkeler) birlikte “Doğu Akdeniz Enerji Forumu/Komisyonu”nun kurulmasını, bu sayede bölgede Türkiye ve KKTC’nin dışlanarak sürdürülmeye çalışılan politikalara alternatif yaratılmasının,

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, bölge içi ve dışı aktörlerin, satranç taşlarının Doğu Akdeniz’in “Küçük Satranç Tahtasındaki” pozisyonları gibi, bölgedeki dengeleri kapsamında çok iyi hesaplanmasını, harekete geçirilmesini, bu konuda başta İsrail, Suriye ve Lübnan ile yeni ekonomik bölgesel ittifaklarda dâhil olmak üzere yeni bölgesel anlaşmalar için uzlaşma sağlanmasının yanında, Libya konusunda da Akdeniz’in Afrika’ya açılan kapısı olması olabileceği de dikkate alınarak, başta Rusya, ABD ve AB başta olmak üzere Çin ve NATO ile de yeni stratejik ittifak arayışlarına gidilmesinin değerlendirilmesi gerektiği,

öngörülmektedir.

 

 

[1] http://www.mfa.gov.tr/sc_-33_-gkry-ortak-bildiri-hk-sc.tr.mfa, Erişim Tarihi:11.05.2020

[2]https://tr.euronews.com/2020/01/09/turkiye-misir-da-libya-toplantisina-tepki-guney-kibris-haric-akdeniz-is-birligine-haziriz, Erişim Tarihi: 11.05.2020

[3] Boru hattı yaklaşık 1.900 km uzunluğunda, 3 km derinliğe ulaşacak ve yılda 10 milyar metreküp kapasiteye sahip olacak. Boru hattının inşaatının yaklaşık 7 milyar $ maliyetle yaklaşık yedi yıl sürmesi bekleniyor.

[4] https://www.takvim.com.tr/dunya/2020/01/18/dogu-akdenizde-tum-dengeler-degisti-italyanin-karari-eastmed-projesini-cope-atti, Erişim Tarihi: 11.05.2020

[5] Rusya bu konuda BM tarafından hazırlanan rapora istinaden Rus güvenlik şirketi Wagner’in Libya’da yaklaşık 1200 civarında paralı asker bulundurmasına ilişkin olarak “Özel şirketlerden sorumlu değiliz, devlet tarafından desteklenmiyorlar ifadesini kullanmıştır.

[6] https://www.habernediyor.com/dunya/italya-ve-fransa-dogu-akdeniz-den-cekildi-h37459.html, Erişim Tarihi: 12.05.2020

[7] https://www.dunya.com/dunya/cin-suriyenin-yeniden-insa-surecinde-aktif-rol-almak-istiyor-haberi-395450, Erişim Tarihi:12.05.2020

[8] https://carnegieendowment.org/2020/05/10/china-s-balancing-act-in-libya-pub-81757?mkt_tok=eyJpIjoiWVRnMU4yVXdNMlE1WWpkbSIsInQiOiJMcXlQRUFTeStRSlVxempNUzd1SW0yR25zaVRRUVVLeFEwb1wvM0VKRzFkMGhqZjRNYTZOTVhkUE53dXN3dm9Wb0F6eVJud0ZwVUJ1WVhGQXY1XC85YVlQbDhlNGhTd3VBSVVuQ1NjQkRZUzlaZ25IcmRVS3F0azBwaEx2VU40aHdhIn0%3D, Erişim Tarihi:13.05.2020

[9] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/nato-genel-sekreteri-stoltenberg-nato-trablus-hukumetine-destek-vermeye-hazir/1840750, Erişim Tarihi:16.05.2020

Mehmet Zeki Bodur

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enstitü Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display