< < Türk Tarihinin Şanlı Günü 19 Mayıs 1919 Soykırım İddiacılarına Teslim Edilemez
 Bu sayfayı yazdır

Türk Tarihinin Şanlı Günü 19 Mayıs 1919 Soykırım İddiacılarına Teslim Edilemez

Yazan  10 Nisan 2019

Restorasyon çalışmaları için 2015 sonlarında ziyarete kapatılan Sümela Manastırı’nın bir bölümünün 18 Mayıs 2019’da ziyarete açılacağı duyuruldu. Egemen bir devletin kendi müzesini kendi belirlediği bir tarihte açması, egemenliğinin de bir göstergesidir. 

Hele ki bu tarih, Dünya Müzeler Günü’ne denk geliyorsa “uygun bir tarih” seçildiği için buna karar verenler de tebrik edilir. Ancak Fener Rum Patriği ertesi gün yani 19 Mayıs’ta Sümela Manastırı’nı ziyaret edeceğini açıklamışsa bir daha düşünmek gerekir. Çünkü 19 Mayıs, pazar gününe denk gelir ve ziyaret, önceki pek çok örnekte olduğu gibi bir anda ayine dönüşebilir. Bir pazar ayininin Sümela Manastırı’nda yapılması, tek başına tehdit olarak görülmeyebilir. Eğer Patrik küçük bir grupla orada olacaksa…

Ama ya 2009’da ilk kez ayin yapıldığındaki gibi Yunanistan ve Rusya’dan 7 bin Yunan da orada olursa? Planlı ve izinli bir ayin olmadığı için görevliler engellemek istediğinde arbede çıkarsa? Ya 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014’de olduğu gibi katılımcılar, "Pontus İmparatorluğu"nun eski haritası bulunan ve "I am Pontios" yazılı tişörtler ve şapkalarla Yunan Milli Marşı’nı okumaya başlarsa?

Peki ya tüm dünyada Yunan Dernekleri aylardır “Pontus Soykırımı’nın 100. Yılı” için etkinlik yapmaktaysa?  Ve ne hikmetse hiçbir mahkeme önünde ya da geçerli kabul edilmiş belgelerle ispatlanamamış bir soykırım iddiası için seçilen gün 19 Mayıs 1919 ise? 19 Mayıs 1919 tarihi kendi varoluşunun temelini oluşturan egemen bir devlet, derhal müzenin açılış tarihini değiştirir, değil mi? Olması gereken budur ve olması gerekeni hatırlatmak da vatandaşlık görevidir.

18 Mayıs’ta ziyarete açtığınız bir müzenin Patrik tarafından ziyaret edilmesini engelleyemezsiniz. Kanunlar gereği dini törenlerde kullandığı cübbesiyle dolaşma özgürlüğü olan Patriğin müzeye ayin kıyafetiyle girmesini engelleyemezsiniz. Kendisine eşlik eden gruba eklenen binlerce Yunanı, ziyarete açılmış bir müzeye girmekten alıkoyamazsınız. Orada bir anda tütsülerin, mumların yakılmasını ve tek bir sesle başlayan ayini durduramazsınız. Kalabalığın üstlerindeki gömlekleri çıkarıp “I am Pontios” yazılı ve belki soykırıma atıf yapan ifadeler ve simgelerle donatılmış tşiörtlerle kalmalarını engelleyemezsiniz. Dahası bu görüntülerin Yunan basınına hangi başlık ve alt açıklamalarla servis edileceğini, buradan dünya basınına ve dünya kamuoyuna soykırım iddiaları ile ilgili hangi mesajların verileceğini kontrol edemezsiniz.  Tek bir ayinin bir anda gelenekselleşmesini daha önce engelleyemediniz, yine engelleyemezsiniz; her yıl 19 Mayıs Pontus Soykırımı’nın Trabzon’da anıldığı bir güne dönüşüverir. Ama müzenin ziyarete açılma tarihini değiştirebilirsiniz. Değiştirmelisiniz. Bugüne sahip çıkılmazsa yarının önünü alamayacaksınız…

Türkiye, hoşgörülü davranmak adına ve daha önemlisi bir dini ritüel yapılmasında sakınca görmediği için Sümela Manastırı’nda ayin düzenlenmesine ilk kez 2010 yılında izin verdi. Bazen muhatabınızın niyeti sizin iyi niyetinizden daha önemlidir. Bu olayda da öyle oldu. Yunanistan’daki gazetelerde 15 Ağustos 2010’da gerçekleştirilen ayin, “Fatih Sultan Mehmet’in rövanşı” yorumuyla yer aldı. Çünkü 15 Ağustos, Meryem Ana’nın öldüğüne inanılan gün olmanın dışında Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon’u aldığı gündür. [1] 550 yıl öncesinin rövanşından bahsedildiğine göre Fatih Sultan Mehmet’in “Trabzon fethedilmeden İstanbul fethedilmiş sayılmaz.” sözünün aynı kesim için sembolik bir manasının olacağını da görmek gerekir. Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda farklı çevrelerden gelen baskının da bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.

15 Ağustos 2009, Sümela’daki ilk ayinin tarihidir ve izin alınarak değil “korsan” bir eylem olarak yapılmıştı. Yunanistan’dan ve Rusya’daki Yunan Diasporası’ndan gelen 7 bin kişinin katılımı ile ve Rum Patriği Barholomeos’un yönetiminde yapılan ayini, Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer “Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre burada ayin yapamazsınız” diyerek engellemeye çalışmıştı. Rus Duması milletvekili ve Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı İvan Savidis, provakatif ayin müze görevlilerince engellenmek istendiğinde bir arbede yaşanmasına neden olan kişiydi. Engellendiklerinde Sümela'da hep birlikte "Yunan Milli Marşı"nı okudular. Dolayısıyla Türk yetkililerin muhatapları aslında Türkiye’nin azınlık mensupları değildi. Hiçbir zaman da mesele doğrudan onlarla ilgili olmadı. Çerçeve birden bire genişledi ve diplomatik krizlere yol açabilecek isimler ön plana çıkarıldı.

Baskın ayinden sonra Türkiye ayin yapılmasına bir kez izin verdi; Sümela Manastırı’nın restorasyon çalışmaları için ziyarete kapatıldığı Eylül 2015’e dek de her 15 Ağustos’ta izin vermek zorunda kaldı. 2011 yılında 15 Ağustos’a 10 gün kala “Sümela’da ayine izin verildi” haberleri yapıldı ama aylar öncesinden Yunanlar otellerde yerlerini ayırtmış, seyahat planları yapılmıştı. Dahası Türk kamuoyu basına yansımadığı için olayları takip edemedi ama Rus Duması milletvekili Savidis 15 Ağustos 2010'da Sümela'da yapılan ayinin hemen ardından Yunan Kathimerini Gazetesi'ne (18 Ağustos 2010 Kathimerini (Stavros Tzimas) "Türkiye ile yalnız 15 Ağustos'ta değil tüm Ortodoks bayramlarında, Sümela Manastırı'nın açılması yönünde görüşmelere başladık…" beyanatı vermişti…

2011, 2012, 2013, 2014 ve 2015’in 15 Ağustoslarında da 2009 ve 2010’da olduğu gibi Sümela’dan yansıyan fotoğraflar “Kurtarılmış Bölge” görünümündeydi.  Dini bir ayinin huzur verici atmosferi hissedilemedi.  "Pontus İmparatorluğu"nun eski haritası bulunan ve "I am Pontios" yazılı tişörtler taşıyan çok sayıda Yunanlı, açıktır ki Sümela'da gösteri yaptı. Ayin sırasında gömleklerin altında organize bir şekilde önceden hazırlanarak dağıtılan Pontus haritalı tişörtler ortaya çıkarıldı. Bir kez ayine izin verdiğinizde yapılacak eylemlerin önünü kesmeniz mümkün olmuyor. Trabzon'da dolaşan Yunanlılar arasında bulunan çok sayıda papaz üzerlerinde "raso" denilen siyah papaz cübbeleri ile sokaklarda dolaştılar. Anayasamızın "İnkılâp Kanunları"nı koruyan 174. maddesi içeriğindeki "Bazı Kisvelerin Mabet Dışında Giyilemeyeceğine Dair Kanun"a aykırılık teşkil eden bu davranışı engellemeye çalışan polislere, Yunanlılar alaycı hatta hakaretamiz tavırlar sergiledi, bir olaya neden olmamaya özen gösteren memurlar aciz kaldı.[2] Buradaki aciz kalış ifadesine dikkat çekmek gerekir… Türk yasalarını uygulama ve bir olaya neden olmak istememe arasında kalış, Türkiye’nin ileriki dönemlerde de yaşayacağı önemli bir çıkmaz olacak. Osmanlı memurlarının görevlerini bilme ama yabancı memurlar karşısında sırf olay çıkmaması nedeniyle tepkisiz kaldığı dönemlere ilişkin anlatıları anımsatan bir çaresizlik…

2011’den itibaren ayinin kapsamı üç günlük etkinlik şeklinde genişletildi. Başka metruk kiliselerde de ayin yapılması yönünde girişimlerde bulunuldu. "Aya Yani Barzelonis" ve "Aya Yorgi Peristereota"15 Ağustos’u izleyen günlerde ayin yapılması planlanan iki kilise oldu. Önce bu iki kilisenin restorasyonuna yardım etme teklifi getirildi… Sümela Manastırı’nın restorasyon için kapatıldığı Eylül 2015’den bugüne dek Karadeniz ve çevresindeki kiliseleri canlandırma ve ayin için hazırlama girişimleri durdu mu? Sadece yerel basında görülebilen ve üstüne yorum eklenmeden verilen bazı haberlere bakılırsa durmadı. Son örneklerden biri olarak Samsun Bafra, Esençay Köyü’nde harabe halindeki bir kilisenin ziyaretine dikkat çekebiliriz. “Fener Rum Patriği Bartholomeos ve beraberindeki heyet basının sonradan haber aldığı, Nebiyan Dağının eteğinde bulunan Esençay Köyündeki harabe kiliseyi ziyaret ederek dua ederek kilisenin duvarına mum dikti. Ziyaretin önce basın tarafından görüntülenmesine izin verilmedi. Sonrasında izin verilerek basın eşliğinde bir ziyaret görüntüsü oluşturulmaya özen gösterildi. Ne ki ziyaretin sebebi hakkında basına bilgi verilmedi. Jandarma bölgesinde olması nedeniyle Jandarma eşliğinde gerçekleştirilen ziyarettin ardından Bartholomeos ve beraberindeki ekip yakın bir bölgedeki bir mağarayı da ziyaret ederek Sinop’a doğru yola çıktı.”[3]

Bu, sadece ayin yapılması için eski kiliselerin bulunmasına dönük çabalarla ilgili. Mesele Fener Rum Patriği Bartholomeos’un metropolitleri ve azınlıktan bazı inananlarla birlikte buraları ziyaret etmesi, mum yakması değil. Bunun Yunanistan’dan ve diğer bazı ülkelerden gelen binlerce Yunanla birlikte yapılması; bu sonradan katılmaların ellerinde Bizans ya da Pontus bayrakları taşıyarak “kurtarılmış bölgeler” imajına sebep olması; kışkırtıcı tavırlarla ülke yönetiminin zor durumda kalabileceği olayları zorlamaları; bunun Türkiye’nin egemenlik hakları çiğnenerek yapılması ve bir kez yapılmakla geleneksel hale getirilip Türkiye’ye “yapabilirsiniz ya da bu sene yapamazsınız” deme imkanının bırakılmaması asıl meseledir. Eski kiliselerin bulunması ve Türkiye’nin buralarda kendi vatandaşı olmayan ama illa Yunan kökenli olan ziyaretçilerin kindar bir eyleme dönüşmüş faaliyetlerine izin vermeye zorlanması ana meselenin sadece küçük bir parçası… Çok daha fazlasını 100. Yılında Pontusçuluk Faaliyetleri: Amaç, Yöntem ve Hedef isimli raporda kategorik olarak dile getirmeye çalıştık.

“Bunda ne var ki?”, “Bir ayinden ne çıkar ki?”, “Dini özgürlüklerde kısıtlama olmamalı” yaklaşımları, bütünü görmediğiniz takdirde sizi tuzağa çekiyor. 15 Ağustos’larda Meryem Ana’nın göğe çekilişi ayinine eşlik eden Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon Pontus Devleti’ne son verişinin rövanşı ve Pontus Devleti’nin yeniden ihyası gösterilerine son vermek artık her babayiğidin harcı değil. Bir kez başladılar ve başladıkları gün, devamını garantileyerek geleneksel ilan ettiler. Bu çaresiz teslimiyete bir de 19 Mayıs’lar kurban edilmesin.

Hiçbir şey gizli saklı yapılmadı. Önümüzde, bizler seyrederken adım adım gerçekleşti. Son 10 yılda hızlı oldu; bu 10 yıl alınacak mesafe için ise yıllarca zemin hazırlığı yapıldı, fırsat kollandı.  

Fatih’in tüm fetihleri tarihten silinemeyecek önemli günler. Tarih kitaplarında, şehir kataloglarında yer alacak önemli günlerden ibaret görülemez. Bugün yüzyıllar sonra Bosna’da Fatih’in girdiği gün Srebrenitsa’ya girerek soykırıma yapanlar da Trabzon’a girdiği gün Pontus bayrakları açanlar da bitmeyen hesaplaşmanın takipçileridir. “Tarih” durmuyor, bugün de yarının tarihi yapılıyor. 19 Mayıs 1919, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli günlerinden biri ve bu hesaplaşmalara kurban edilemeyecek denli kutsal, şanlı bir direnişin başladığı gün olma özelliğini korumak bugünün işidir.

 

 

[1] 2017’ye dek Trabzon’da fetih kutlamalarının 26 Ekim’de yapıldığını, sonrasında tarihçilerle yapılan değerlendirme sonrasında doğru tarihin 15 Ağustos olduğuna karar verildiği eklemesini de yapmak gerekir. Böylesi bir değişiklik tarih bilimcilerini mi ilgilendirir; Yunan tarihçilerinin çalışmalarına bakılarak onların belirlemesinin doğru olduğuna mı karar verilmiştir, daha önce fark edilmemiş yeni kaynaklara mı ulaşılmıştır yoksa tarihi gerçeklerle hiç ilgisi olmayan başka gerekçeler mi vardır, bilmiyoruz. Bu çerçevede II. Abdülhamit döneminde 1902 yılında basılan Trabzon Vilayeti Salnamesi'nde de fetih tarihinin 15 Ağustos 1461 olarak verildiği belirtilmektedir. https://www.haberler.com/trabzon-un-fetih-tarihinin-15-agustos-oldugu-10171383-haberi/  Uzunçarşılı ise Macaristan’daki Venedik elçisine kentin düştüğünü bildiren Venedik dokümanının 26 Ekim 1461 olmasına atfen Trabzon’un fethinin 26 Ekim 1461 olarak vermişti. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II. Cilt, 1982, s. 55

[2] Bojidar Cipof, Sümela’da Geriye Sayım: 15 Ağustos’ta “Pontusculuk” Gelenekselleşecek, 8 Ağustos 2011, https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/teostrateji-arastirmalari-merkezi/sumelada-geriye-sayim-15-agustosta-pontusculuk-geleneksellesecek

[3] Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un provokatör dediği Fener Rum Patriği Bartholomeos Samsun’da!, 17 Ekim 2018, http://www.akasyam.com/rusya-disisleri-bakani-lavrovun-provokator-dedigi-fener-rum-patrigi-bartholomeos-samsunda-163472/?fbclid=IwAR1UzK0YctRKYgSTgbeFyLXEY75sUWXJEp0SZDYcPveZq_WDyrA8RoZ2suM; Sadece Karadeniz’de değil Şarköy, Sapanca, Mersin, Bursa ve daha pek çok yerde kilise arama, bulma faaliyetleri sürdürülmektedir. Cumhuriyet öncesi Kütahya ve havalisinde yaşayan Yunanlılardan oluşan kalabalık bir kafile ile birlikte Kütahya'da, İstiklal Mahallesi'nde bulunan metruk Başmelek Rum Kilisesi'nde yapılan ayin için bkz. http://www.dha.com.tr/ata-topraklarinda-dua-_333794.html , http://www.gazeteyenigun.com.tr/gundem/107091/atalarini-andilar , http://kutahyagercek.com/genel/kutahyada-ilk-kez-120-yillik-tarihi-kilisede-130-ortadoks-dua-etti. Metruk kilise içindeki ayinin videosu: http://www.youtube.com/watch?v=VoYMH2eJbmI.; Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar: "Türkiye genelinde 2,8 milyon metrekare taşınmaza sahip olan Yunan uyrukluların en çok Bursa, İstanbul ve Manisa'da mülk edindiler”, http://gundem.milliyet.com.tr/yunanlilar-bursa-yi-cok-sevdi/gundem/gundemdetay/22.10.2012/1615398/default.htm ; Eski kiliseleri tespit bir yana bir de Patrikhane adına satın alınan kiliseler var. Bursa Metropoliti Elpidophoros (Yani) Lambriniadis, Tirilye'deki (Eski adı ile Zeytinbağı Beldesi) "Kemerli Kilise"nin (Yunanca adı ile "Panagia Pantovasilissa") Patrikhane için finansmanını sağlayarak satın aldı. Ayrıca Mudanya'nın Kumyaka Köyü'nde bulunan ve mülkiyeti özel bir şahsa ait "Baş Melekler Kilisesi" de Bursa Metropoliti Elpidophoros tarafından Patrikhane için satın alınmıştır. Elpidophoros üzerinde Bizans dönemi İznik ve havalisinin Yunanca haritası bulunan İngilizce ve Türkçe 2 broşür de bastırdı. Bkz. Bojidar Cipof, Rum Patrikhanesi’nin Anadolu Yaklaşımları, 19 Kasım 2012, https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/teostrateji-arastirmalari-merkezi/rum-patrikhanesinin-anadolu-yaklasimlari; Bojidar Cipof, Rum Patrikhanesi Bursa’da Bir Kilise Daha Satın Aldı, 3 Ekim 2012, https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/teostrateji-arastirmalari-merkezi/rum-patrikhanesi-bursada-bir-kilise-daha-satin-aldi  Mübadele kapsamında Bursa’daki Ortodoksların da Yunanistan’a gittiğini ve Bursa’da artık Türkiye’nin dini hizmetlerini yerine getirilmesini üstlendiği Ortodoks azınlığının bulunmadığını da not düşmek gerekir. Tek bir Rum’un dahi yaşamadığı yerlere Metropolit atanması, buralardaki kiliselere müze ziyareti kisvesinde girilip ayinler düzenlenmesi makul karşılanabilecek girişimler değil. Hele ki bu hareketlerin aynısının Yunanistan’da yapılmasının söz konusu bile olamayacağını, buna asla izin verilmeyeceği düşünülecek olursa Türkiye’de birilerinin hoşgörü ile gaflet ve delaleti karıştırdığı anlaşılacaktır.

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı