< < PROF. DR. ÜMİT ÖZDAĞ'IN KAMUOYUNA AÇIKLAMASI
 Bu sayfayı yazdır

PROF. DR. ÜMİT ÖZDAĞ'IN KAMUOYUNA AÇIKLAMASI

Yazan  13 Nisan 2009
Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın Ümraniye Soruşturması ile ilgili basın açıklaması:

Ümraniye soruşturması ile ilgili olarak savcılık tarafından hazırlanan gerek birinci, gerekse ikinci iddianamede adımın geçtiği, özellikle ikinci iddianamede Milliyetçi Hareket Partisine karşı yürütülen faaliyetler başlığı altında Genel Başkan adaylığı sürecime ilişkin bir takım iddialar dile getirildiği kamuoyunun malumudur.

Halen devam eden mahkeme hakkında hukuk anlayışımın bir gereği olarak beyanlarda bulunmamakla birlikte, şu hususu hatırlatmakta büyük fayda görmekteyim. Bahsi geçen davanın sanığı, tanığı, mağduru, müştekisi gibi bir sıfatım bulunmamakta ve iddianamelerde adımın bu şekilde geçmesi hukuken ve itibarım açısından büyük yanlışlara sebebiyet vermektedir. Bundan dolayı, avukatım 13 Nisan 2009 tarihi itibarı ile meselenin hukuki boyutunu ortaya koyan bir basın açıklamasını bütün basın organları ve haber ajanslarına geçmiştir.

Bu büyük haksızlığa rağmen Milliyetçi Hareket Partisi'ni böyle bir tartışmanın içerisine çekmemek adına bu güne kadar konuşmamayı tercih ettim ve ikinci iddianamenin açıklanmasından sonra medyadan gelen ısrarlı sorulara, seçimlerde MHP'ye olumsuz bir etkisinin olmaması için cevap vermeyeceğimi belirttim.

Ancak bugün geldiğimiz noktada, Milliyetçi Hareket Partisi yöneticilerinin aynı hassasiyeti göstermemelerinin üzüntüsünü yaşamaktayım. MHP Genel Merkezinde görev yapan bazı yöneticilerin gazete ve televizyonlarda, Genel Başkanlığa adaylığım sürecinde yaşanan hadiseleri farklı aksettirmeye çalıştıklarını, MHP kongresine saatler kala, Genel Başkan adaylığımı engelleyebilmek için partiden ihraç ederek yaraladıkları ülkücü vicdanlarda aklanabilmek, kamuoyundaki antidemokratik imajlarını silebilmek için bir çabaya giriştiklerini, bunun için devam eden Ümraniye soruşturması iddianamesine sarıldıklarını gözlemlemekteyiz.

MHP Genel Merkez Yöneticilerinin verdiğim demokratik mücadeleye leke sürme gayretleri beni bu açıklamaya iten temel etkendir. O günler hafızalarda tazeliğini korumakta, bütün kayıtları arşivlerde bulunmaktadır. Genel Başkanı adaylığımı ilanımın ardından, Genel Merkez tarafından önce Parti üyesi olmadığım iddia edilmiş, sonra kongre salonuna sokulmayacağım dillendirilmiştir. Ayrıca Malatya ve İstanbul başta olmak üzere şahsıma ve ekibime yönelik çeşitli saldırılar düzenlenmiştir. Nihayet 19 Kasım'da yapılacak kongreye saatler kala Parti'den ihracım sağlanarak Genel Başkan adaylığım engellenmiştir. Yine buna karşılık izlediğim tavır bütün kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmiştir. Yapılan bütün haksız ve hukuksuz muamelelere sözlü, yazılı ve fiili saldırılara rağmen sağduyulu tavrımı muhafaza ederek bir tek ülkücünün bile burnunun kanamasına izin vermediğim, olumsuzlukları engelleyebilmek için kongre salonuna gitmediğim, taraftarlarımın gitmesini engellediğim, birlikte hareket ettiğimiz ve etmediğimiz bütün MHP delegelerine sağ duyu çağrısı yaptığım hafızalardadır.

Genel Başkan adaylığım sürecinde yaşananların mağduru konumunda olmama rağmen, Partim yıpranmasın diye suskun kalmamı yanlış değerlendiren MHP Genel Merkez Yöneticilerinin bu gün Ümraniye soruşturması iddianamesine atıf yaparak "işte biz bu yüzden Ümit Özdağ'ı partiden ihraç ettik. Bu yüzden kongreye sokmadık. Genel Başkan adaylığını engelledik" söylemine girişmeleri, kanattıkları vicdanlarda aklanma çabasından başka bir şey değildir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanlığı'na adaylığımın, illegal bir örgütün, sözde camia dışından bir şahıs marifeti ile partiyi ele geçirme operasyonu olarak takdime kalkışılması ; yalnız şahsıma değil, 45 yıllık siyasi gelenek ve geçmişe sahip bir partiye, onun delegelerine ve dolayısıyla ülkücü iradeye de hakaret anlamı taşır. Bu camiaya, dışarıdan genel başkan tayin etmeye, hiçbir odak, güç ya da örgüt muktedir değildir. Hakkımda iftiralar ileri sürenlerin ilmi / akademik bir anlayış ve hukuka mutlak bağlılıkla yürüttüğüm genel başkanlık mücadelesinin kronolojik seyrini de doğru izlemedikleri anlaşılmaktadır.

MHP Genel Merkezi yöneticilerinin beni Ülkücü Hareketin dışından, partiyi ele geçirmeye çalışan biri gibi takdim etmeye çalışırken unuttukları bazı hususları hatırlatmakta fayda bulunmaktadır. Babam merhum Muzaffer ÖZDAĞ, Milliyetçi Hareket Partisi Afyon milletvekili ve parti genel başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuş ve 1969 tarihli Adana kongresinde, partinin, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nden Milliyetçi Hareket Partisi'ne dönüştürülmesinde, verdiği önerge ile isim babası olmuş bir şahsiyettir. Annem Gönül ÖZDAĞ da, partinin ilk kadın kolları genel başkanıdır.

Ayrıca, bütün gençlik ve akademik hayatım boyunca Ülkücü hareket içinde değişik görevler üstlendiğim, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanlığı'na aday olmadan önce de, partinin eğitim ve araştırma çalışmalarında yer aldığım, özel eğitim grubunun yetiştirilmesine katıldığım, partinin ve Ülkü Ocakları'nın yayın organlarında yazı ve röportajlarımın yayınlandığı, 12 Eylül 1980 öncesi merhum Alparslan TÜRKEŞ ile aynı dergilerde yazı yazdığım, 12 Eylül 1980 sonrası parti okulunda dersler verdiğim, keza, mevcut genel başkan Devlet BAHÇELİ ve ekibi tarafından bir dönem çıkartılan Milliyetçi Çizgi adlı gazetenin dış politika sayfasını hazırladığım, Milliyetçi Hareket Partisi'nin AR-GE'sinde vazife yaptığım ve projeler hazırladığım gerçeği de, ülkücü camianın malûmudur.

Hal böyleyken tanık olarak bile adımın geçmediği bir iddianemeyi fırsat bilen Genel Merkez yöneticilerinin çok tehlikeli bir yol izlediklerini kendilerine hatırlatmak isterim. Çünkü bahsi geçen soruşturma, üzerinde tartışmalar süren, ama netice itibariyle devam eden bir davanın bir parçasıdır. Bir takım hususlar sabitleşmiş ve karara bağlanmış gibi göstermek, bu iddianemeyi gerekçe göstererek suçlular ilan etmek, hukuki olmadığı kadar, siyaseten de sağlıklı ve ahlaki bir yol değildir.

İddianamede yönetici kadroda yer aldığı ifade edilen Cumhuriyet gazetesi baş yazarı İlhan Selçuk beni değil ama Devlet Bahçeli'yi desteklemiş, buna karşılık 13 Temmuz 2007 günü Star TV'de Devlet Bahçeli İlhan Selçuk için "Türkiye'nin yetiştirdiği önemli bir aydın, iyi bir gazetecidir." ifadelerini kullanmıştır.

Davanın sanıklarından Levent Temiz, Devlet Bahçeli döneminde 6 yıl İstanbul Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış, üyesi olduğu Hukukçular Birliği platformundan, Kemal Kerinçsiz'le birlikte yediğimiz bir yemeği gerekçe göstererek ayrılmıştır.

Yine davanın sanıkları arasında sayılan Tuncay Özkan İstanbul'un fethinin 544. yılında MHP tarafından düzenlenen etkinliklerde Devlet Bahçeli ile protokolde oturmuş, kongre sürecinde Devlet Bahçeli'yi desteklemiş, şahsımı karalamak için televizyonunda "Ülker grubu tarafından desteklenen MHP Genel Başkan adayı" propagandası yapmıştır.

İşçi Partililer ile Ülkü Ocakları arasında Kızılelma koolisyonu 2003 yılında yani Devlet Bahçeli'nin Genel Başkanlığı döneminde yapılmış, buna karşılık 25 Kasım 2003 günü bu koalisyonu eleştirdiğim için Doğu Perinçek tarafından büyük bir insafsızlıkla "Türkiye düşmanı" şeklinde eleştiriye muhatap olmuştum.

Davanın sanıkları arasında adı geçen Güler Kömürcü, Devlet Bahçeli'den yana tavır koymuş, yine davanın bir başka sanığı H. Behiç Gürcihan kitabında şahsıma yönelik haksız ithamlarda bulunmuştur.

Bu tespitler, adı geçen kişilerle ilgili bir iddiayı değil sadece hukuki durumun ortaya konulmasını hedeflemektedir. Özetle, örneklerini çoğaltabileceğimiz bu hususları yarın birisi, bir başka şekilde ortaya koyarak, Sayın Devlet Bahçeli'yi suçlama yoluna giderse, hep birlikte bu iddiaya da karşı koyma mecburiyetimiz vardır. Fırsatçılık yapmaya çalışmak ülkücü ahlaka uyan bir yaklaşım değildir. Bugün Ergenekon fırsatçılığı yapanların MHP Kongresi öncesinde beni "AKP'nin desteklediğini açıkladıklarını" kamuoyu hatırlamaktadır.

Bu çerçevede, kamuoyu ile paylaşmak istediğim son husus, ikinci iddianemede yer alan sanık Mehmet Zekeriya Öztürk'e ait olduğu iddia edilen dijital dökümana ilişkin büyük soru işaretidir. İddianemede bu belge örgütün sistematik çalışmasına ve hiyerarşik yapısına delil olarak sayılmış ve örgütün bir üst düzey yöneticisine hitaben hazırlandığı ileri sürülmektedir. Oysa, Türkçe bilen herkes örgütün mensuplarını aşağılayan ve MHP'yi öven bu mektubun muhatabının bir başka kurum/üst düzey yönetici olduğunu anlamaktadır. Mektup, "Başarılı bir kongre olmasını dilerim. Saygılarımla" diye bitmektedir. Acaba kongreyi düzenleyen kimdir? Ergenekon adı verilen örgüt mü yoksa MHP Genel Merkezi mi? Başarılı bir kongre geçirmesi dilenen kimdir? Bu sanıyorum bir süre sonra çok açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Bahsi geçen ve hakkımdaki asılsız iddialara delil olarak gösterilen mektup, kongreyi düzenleyen merciye bir ihbar mektubu olarak yazıldığı kanaati uyanmaktadır. Bundan dolayı, söz konusu raporun kime hitaben yazıldığı açıklanmalıdır. Mektupta ileri sürülen iddialar bir yana, 15 ve 18 Kasım 2006'da basına MHP Kongresine hukuki bir zemin dışında katılmayacağımı açıkladım ve sözümü tuttum. MHP Kongresi'nde kimsenin burnu kanamamıştır.

Bu vesileyle, MHP Genel Merkez Yöneticilerini devam eden bir dava hakkında görüş belirtmeyecek şekilde hukuka uygun davranmaya, suçluluğu ispat edilene kadar herkesin masum olduğunu hatırlamaya, kongre sürecinde şahsıma ve birlikte hareket ettiğim arkadaşlarıma karşı gösterdikleri tavırlar ile kanattıkları ülkücü vicdanlarda aklanabilmek için saptıkları bu gayri ahlaki söylemlerden kaçınmaya, şahsımı ve yürüttüğüm demokratik mücadeleyi lekelemeye çalışmaktan vazgeçmeye, antidemokratik uygulamaları sürdürmemeye, elinden tutarak yanına oturttuğu DTP Milletvekili, A. Öcalan'ın avukatı Hasip Kaplan'a gösterilen hoşgörü kadar bir hoşgörüyü Parti içi muhalefete göstermeye, benim MHP'yi yıpratmamak için gösterdiğim gayreti, bütün fiili, yazılı ve sözlü saldırılara rağmen "MHP camiası üzülmesin", "ülkücü ülkücüyle kırgın olmasın" diye sarfettiğim çabayı yanlış anlayıp zaafiyet olarak görmemeye, kısacası, ülkücü ahlaka ve terbiyeye davet ediyorum.

Ben, "İddianame savcıların, hüküm yargının, adalet Allah'ındır" inancı ile Türk milliyetçiliği mücadelesini bütün saldırılar ve psikolojik operasyon girişimlerine rağmen taviz vermeden sürdüreceğim.

Saygılarımla...

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ