Bu sayfayı yazdır

Seçime Giderken PKK Ayaklanması

Yazan  26 Ağustos 2015

Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP için mağlubiyet olarak çıkan sonuçları kabullenememesinden dolayı Kasım 2015’te erken genel seçime gitmek zorunda kalmıştır. TBMM’de temsil edilen dört siyasi partinin liderleri ve milletvekillerinin tamamına yakını erken bir genel seçimi istememesine rağmen; CHP, MHP ve HDP arasında bir koalisyonun imkansız oluşu, gündeme sadece AKP-CHP ve AKP-MHP koalisyonlarını getirmiştir. Ancak Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını kabullenmeyen bir ruh hali içindedir. Bu ruh halinin nedeni hem AKP-CHP koalisyonunun hem AKP-MHP koalisyonunun öncelikle Erdoğan’ın kişisel güvenliğini tehdit eden 17-25 Aralık soruşturmalarını kendisi için tehdit olmaktan çıkarmayacağı inancıdır. Böylece Erdoğan, Davutoğlu üzerinde büyük bir baskı kurarak, önce AKP-CHP ve sonra AKP-MHP koalisyonlarını imkansız hale getirmiştir.

Seçimler, Ağustos 2015 itibarı ile büyük bir güvenlik krizinden geçen ülkemizin iç ve dış tehditlere karşı daha duyarlı hale getirecektir. Ülkemize yönelik tehditlerin dış tehdit boyutunu orta vadede Irak ve Suriye’de yaşanan jeopolitik çöküşün ortaya çıkardığı tehditler oluşturmaktadır. İç tehdidi ise Suriye ve Irak’taki gelişmelere eklemlenmiş olan PKK ve IŞİD başta olmak üzere terör örgütleri temsil etmektedir. Büyük bir bölümü AKP’nin izlediği Suriye ve Irak politikaları ile PKK ile müzakere politikasının sonucu olan iç ve dış tehditleri birlikte oluşturduğu bu tehditler ülkemizi bölgesel iç savaş boyutlarına ulaşabilecek bir sürece sokmuştur. Ulaşılan aşamada Türkiye, PKK’nın oluşturduğu tehdidi aşmak için son fırsat ile karşı karşıyadır. Eğer Türkiye, PKK’yı aşmak için bedeli yüksek olan bu faturayı ödemekten kaçınır ise sonuç Irak ve Suriye’nin yaşadığı bölünmenin Türkiye’de de yaşanması olacaktır.

Irak ve Suriye “hayalet jeopolitiklere” dönüşmüşlerdir. Bu ülkeler hala siyasal haritalarda yer almakla beraber siyasi güç merkezi anlamında varlıkları son ermiştir. Ülke başkentleri ve siyasi gücün gerçekleşmesinin en somut şekli olan askeri gücün ülkenin her yerine engelsiz yansıması gerçeği artık söz konusu değildir. İki ülke de birkaç başkent oluşmuş ve her iki ülkede de artık üçten fazla birbiri ile savaşan ordu bulunmaktadır. Mesele artık Irak ve Suriye’nin ülkenin parçalanıp parçalanmayacağı değil, ne zaman ve hangi sınırlar üzerinden parçalanacağıdır. Amerikan Kara Kuvvetleri Komutanının “Irak parçalanmalıdır” açıklaması, kişisel bir görüş değil, ABD’nin Irak politikasının bir yetkili kişiye açıklatılmasıdır. Suriye’nin geleceğini de benzer bir kader beklemektedir.  

Irak’ı hayalet jeopolitiğe dönüştürerek parçalayan dinamiklerin başında siyasal Kürtçülüğün temsilcileri olan KDP/KYB/Goran ile cihatçı Selefizmin temsilcileri olan IŞİD gelmektedir. Suriye’yi hayalet jeopolitiğe dönüştüren dinamiklerin başında ise cihatçı Selefizmin temsilcisi IŞİD ve El Nusra ile siyasi Kürtçülüğün temsilcisi PKK/PYD bulunmaktadır. Türkiye 1 Kasım 2015’de Erdoğan tarafından başkanlığının kurulmasını hedefleyen seçimlere sürüklenirken, bu iki gölge jeopolitiğin dinamikleri olan IŞİD ve PKK’nın gölgeleri Türk siyasetine ağır bir şekilde düşmektedir.

Türkiye, Suriye ve Irak’ı parçalayan PKK ve IŞİD ile bir savaş içerisine girmiştir. Bu savaşların coğrafyası, PKK ile Kandil’den Edirne’ye, IŞİD ile Edirne’den Rakka’ya kadar uzanmaktadır. Her iki terör örgütü de bir yandan birbirleri ile savaşırken, değişik tarzlarda Suriye ve Irak’tan hareket ederek Türkiye’ye saldıracaklardır. Türkiye PKK’nın ağır saldırıları altında iken, ABD ile IŞİD’e karşı askeri operasyonlar gerçekleştirmek için İncirlik Mutabakatını oluşturan AKP Hükümeti, İncirlik üssünün PKK’nın Suriye koluna yardımlar için kullanılmasını Mutabakat metnine yazdıramadığı gibi Güvenlikli Bölge diye adlandırdığı bölgeye PKK/PYD’nin girmesinin yasaklanmasını da yazılı olarak metne koyduramamıştır. Washington, AKP Hükümet yetkililerinin defaatle “ABD ile bu konuda anlaştık” şeklindeki açıklamalarını yalanlamıştır. Halen Suriye’nin kuzeyinde Lübnan’dan büyük bir bölgeyi kontrol eden PKK, IŞİD’in Rakka’dan çıkarılmasından sonra güneyde Rakka’ya inmeyi, Batıda ise Bayır-Bucak Türkmen bölgesi üzerinden Akdeniz’e çıkmayı hedeflemektedir. ABD PKK’nın bu politikasına karşı Türkiye’ye destek verdiğini yazılı olarak vermeyi reddetmektedir. Özetle, çatışmanın Türkiye dışındaki boyutu da Türkiye’nin güvenliği için ağır riskler oluşturmaktadır.

16 Nisan 2015’de Sözcü gazetesinde çıkan söyleşimde “Kandil, Kobani’yi Türkiye’ye taşımaya hazırlanıyor” diyerek, PKK terör örgütünün seçimlerden hemen önce veya kısa bir süre sonra terör eylemlerini tırmandıracağını ifade etmiştim. PKK, her terör eylemi için bir mazeret bulmakta mahir olmuştur. Bu seferde Suruç katliamını bahane olarak kullanmıştır. İlginç olan26 Temmuz 2015’de Şanlıurfa/Ceylanpınar’da 2 polisin evlerinde şehit edilmeleri üzerine Erdoğan ve Davutoğlu, PKK terör örgütü ile 2011’den bu yana devam eden ve Dolmabahçe Mutabakatı ile neticelenen ikinci müzakere sürecinin sona erdiğini açıklamışlardır. PKK’nın müzakere sürecini kullanarak sürekli güçlendiği hususunda devletin Erdoğan ve Davutoğlu’nu uzun zamandan bu yana baskıcı bir şekilde uyarmasına rağmen harekete geçmeyen bu ikili ne olmuştur da Temmuz 2015 sonundan itibaren PKK’ya karşı askeri operasyonlara başlama emri vermişlerdir. Ceylanpınar’da iki polisimizin şehit edilmesi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan “İşler çığrından çıkmıştı” açıklamasını yapmıştır.

Gerçekten işler yeni mi çığrından çıkmıştır ki, Erdoğan Temmuz 2015’e kadar askeri operasyonlara başlamak için beklemiştir. Örneğin Temmuz 2014’te Ceylanpınar’da PKK tarafından sınırda 3 askerimizin şehit edilmesinden hemen sonra PKK cinayetleri üstlenmesine rağmen Erdoğan, saldırının PKK tarafından değil, PYD tarafından yapıldığını ileri sürmüştür. Dönemin İç İşleri Bakanı E. Ala ise Öcalan ve örgütün bölünme değil, demokrasi istediklerini iddia etmiştir. 2014 Aralık ile 2015 Temmuzu arasında değişen nedir? Üstelik AKP Hükümeti ile PKK arasında “Dolmabahçe Mutabakatı”na da varıldığına göre 2 polisin şehit edilmesinin PKK’ya karşı operasyon başlatılmasının nedeni olamayacağı açık bir şekilde ortadadır.

Şu hususun altı büyük bir önemle çizilmelidir: Erdoğan’ın PKK’ya karşı askeri operasyonlara başlamasının öncelikli nedeni Türkiye’nin milli güvenliğinin tesis edilmesi değildir. Öncelikli neden Erdoğan’ın kişisel iktidarının tekrar tesis edilmesidir. Diğer bir ifade ile Haziran 2015 seçimleri öncesinde Güneydoğu Anadolu’da halk üzerinde çok ağır bir baskı kuran HDP/PKK’yi gerileterek, Sonbahar 2015’de yapılacak erken genel seçimlerde AKP’nin Güneydoğu Anadolu’da daha fazla oy almasının zeminini oluşturmaktır. Esasen, Erdoğan Açılım Sürecinin buzdolabına konulduğunu söyleyerek, sürecin yok olmadığını sadece askıya alındığını ifade etmektedir.

Erdoğan çıkış noktası, askeri operasyonlar ile Güney Doğu Anadolu’da PKK’yı geriletip, HDP’ye giden oyları geri almaktı. Ancak Erdoğan, Kandil’e ve Kuzey Irak’taki diğer PKK hedeflerine yönelik saldırılardan sonra Türkiye içinde PKK ile çatışmaların başlamasından sonra PKK ile mücadelenin dağlarda değil, şehir merkezlerinde olmasının AKP’ye oy kazandırmayacağını aksine hem Güney Doğu Anadolu’da hem de ülkenin diğer bölgelerinde oy kaybettireceğini anlamıştır.Bundan dolayı, Erdoğan veya AKP Hükümeti ilk operasyonlardan sonra TSK’yı hiç operasyon emri vermemiştir. Öte yandan valiler ile jandarma alay komutanları ile yapılan bir toplantıda jandarma ve polise sadece savunma operasyonları düzenleme emri verilmiştir. 19 Ağustos’ta Siirt/Pervari’de şehit düşen uzman çavuş Hakan Aktürk, son Facebook paylaşımında “Dağa asker çıkmadığı sürece bir sonuç alınamaz. Defansta duran takım. Elbet gol yemeye mahkumdur. Arslanları ağlamışlar birliğe, dağ, taş köpeğe kalmış. Daha zamanı gelmedi mi?” demiştir.

Savunma nitelikli operasyon anlayışının en somut örneği Bingöl Genç’te PKK’lılar ilçe merkezini işgal etmesine rağmen Jandarmaya PKK’lılar ateş etmeden ateş edilmeyecek emrinin verilmesidir. Eğer, Jandarmanın ateşine PKK ateş ile karşılık vermez ise savcılara jandarmanın mermi kovanlarını toplayarak haklarında soruşturma açma görevi verilmiştir. Savunma nitelikli operasyonlarda inisiyatif PKK’da olduğu için jandarma ve polisin şehit sayısı artmaktadır.

Bütün bunlar olurken, Kara Kuvvetleri birlikleri ve özellikle profesyonel komando birlikleri Erdoğan tarafından çatışmalara sokulmamaktadır.  Kayseri ve Bolu komando tugayları daha yeni bölgeye intikal etmiştir.

Bütün bunların neticesinde Güneydoğu Anadolu’da mevcut durum şu şekilde karşımıza çıkmaktadır. PKK eylemlerinin sıklık aralığı 7 Temmuz-24 Ağustos aralığında incelendiğinde artmaktadır. PKK terör örgütünün eylemlerinin sayısı ve etkinliği artmaktadır. Aşağıda gördüğünüz tabloda bu eylemlerin sayısı ve türlerini görmektesiniz.

Ayrıca eylemlerin coğrafi yoğunlaşmasını baktığımız zaman Güney Doğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da yoğunlaştığı görülmektedir.

Sonuç olarak önümüzdeki seçimlere kadar Erdoğan’ın önünde iki seçenek vardır. Bunlardan birincisi, Ağustos 2015 itibarı ile Türkiye bir erken genel seçime giderken, “PKK ile denetimi PKK’nın kontrolünde olacak” bir çatışma sürecinin devam etmesi ihtimalidir. İkinci ihtimal ise Erdoğan’ın seçimlerden önce PKK ile anlaşması ve “çatışmasızlık” durumuna geri dönülmesidir. Bu iki şekilde yapılabilir. Birinci ihtimal, Öcalan’ın devreye girmesi ve PKK’ya çağrı yapmasıdır.  İkinci ihtimal ise AKP’nin PKK/PYD’nin kurulması hedeflenen güvenlikli bölgeye girmesine gösterdiği muhalefeti kaldırması ile PKK Türkiye içindeki terör eylemlerine son verebilir.

Önce aşağıda birinci senaryo incelenecektir. Birinci senaryo incelenmeden bu senaryonun iki temel unsurunun durumlarını değerlendirmek gerekmektedir.

Türkiye erken genel seçimlere giderken, askeri operasyonlar savunma karakterli olarak dahi devam eder ise PKK müzakere sürecinde AKP’nin devlet güçlerini geri çekilmeye zorlayarak terör örgütüne teslim ettiği alanları ve etkiyi korumaya çalışacaktır. Bu ise askeri operasyonlara karşı PKK’nın son bir aydaki gelişmelerinde gösterdiği gibi terörü tırmandırması anlamına gelmektedir. Bu noktada altı çizilmesi gereken husus PKK’nın 1990’lı yıllara göre çok daha güçlü olduğudur. PKK’nın 1990’lı yıllara göre daha güçlü olmasını sağlayan hususlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

1) Müzakere sürecinde terör örgütüne yönelik operasyonların durdurulması sonucunda terör örgütü, yerleşim yerlerinde dağ kadrolarının şehir kadrolarına dönüşerek yerleşim bölgelerinde örgütlenmesini gerçekleştirmiştir. Wall Street Journal gazetesine açıklama yapan bir PKK’lı bu durum ile ilgili şu açıklamayı yapmıştır: “Sadece 120 bin nüfuslu Silopi’de militanlar 31 birimleri olduğunu ve her bir birimde 20 üye olduğunu söylüyorlar. İki odalı güvenli bir evde 10 civarında Kürt militan ellerinde Kalaşnikof silahlar, el bombaları ve roket güdümlü el bombaları ile silahlanmışlar.” 

2) Kırsaldaki terörist unsurlar ile kentlerdeki unsurlar arasında iletişim tesis edilmiştir.

3) PKK terör örgütü Temmuz-Ağustos 2015’de terör eylemlerinin de gösterdiği gibi güvenlik güçlerine karşı nokta eylem yapabilecek bir istihbarat ağına kavuşmuştur.

4) PKK terör örgütü, asker, jandarma ve polisin operasyonlarının durması sayesinde Türkiye’ye en az 80 bin hafif silah sokmuştur. Bu 80 bin silah sokulurken, güvenlik ve istihbarat birimleri ne yapmışlardır? Hiçbir şey. Çünkü Oslo’da PKK’ya PKK’nın üzerine giden vali ve emniyet müdürlerinin AKP Hükümetine şikayet edebilecekleri söylenmiştir.

5) PKK 5000 terörist donatacak ağır silah yığınağını gerçekleştirmiştir. Bu ağır silahlar Türkiye’ye sokulurken, AKP Hükümetleri ne yapmışlardır? Sadece seyretmişlerdir.

6) PKK, kentlerde örgütün sivil yandaşlarını çatışmalarda canlı kalkan olarak kullanıp, onların arkasından güvenlik güçlerine ateş açmayı etkili bir teknik olarak kullanmaktadır. 

7) PKK terör örgütü, asker, jandarma ve polisin operasyonlarının durması ve GES Komutanlığı’nın MİT’e devrinden sonra PKK teknik takibinin zayıflaması ve jandarma istihbarata yapılan Ergenekon, Balyoz vs operasyonları sonucunda zayıflaması neticesinde insani istihbarat ağının çökmesi sayesinde Türkiye’ye 63 ton patlayıcı madde sokmayı başarmıştır. Bütün bunlar olurken, istihbarat analizcilerine siyasallaşmış amirleri tarafından “açılımı destekleyen” analizler üretme görevi verilmiştir. Bu bombalar Türkiye’ye sokulurken, Oslo’da MİT Müsteşar yardımcısı terörist Sabri Ok ve arkadaşlarına şöyle demektedir: “Biliyoruz. Metropolleri de doldurdunuz bu arada, patlayıcılarla doldurdunuz.”

8) PKK, bazı yerleşim yerlerinde binalar içinde takviyeli beton sığınaklar ve mevziler inşa etmiş, bazı ilçelerde evleri birbirine bağlayan yer altı tünellerinin inşaları gerçekleştirmiştir. Büyük bir ayaklanmada kullanılmak üzere, ilaç, ameliyat malzemesi gibi malzemeler son yıllarda yoğun bir tempo ile temin edilmiştir. 

9) PKK terör örgütü kadroları, Irak iç savaşından bugün TSK’ya en fazla zararı veren uzaktan kumandalı bombalı tuzak sistemini öğrendiği gibi Suriye iç savaşından da kent savaşını öğrenmiştir. Kent savaşı, hem iç hem dış kamuoyu üzerinde psikolojik etkisi çok büyük olan bir çatışma türüdür. Dağda binlerce mermi ile yapılan çatışmaların izlerini bile tespit etmek çoğu zaman güçtür. Oysa kentlerde yapılan çatışmaların izleri, yıkılmış, yanmış evler teröristler için moral ve güç, devlet için güçsüzlük, halk için ise üzüntü, endişe hatta panik kaynağı olmaktadır.

10) Terör örgütü Suriye iç savaşından MİLAN tanksavarları gibi ileri teknoloji ürünü silahlar elde etmiş ve Türkiye’de kullanmak üzere sınırdan sokmuştur. Keza hava savunma sistemi olan SA 7 füzelerinin de helikopterler ve uçaklar için tehdit oluşturduğu açıktır. PKK’nın elinde büyük bir ihtimal ile Amerikan Alçak irtifa hava savunma füzesi olan Stinger füzeleri de bulunmaktadır.   Uçaksavar silahı olan Doçkaların da helikopterlere karşı etkili olarak kullanılması söz konusudur.

11) Terör örgütü uçaksavar namlusu ile keskin nişancı tüfeğinin birleşmesinden oluşan ve uçaksavar mermisi atan bir keskin nişancı silahı geliştirmiştir. Bu silahın gerek zırhlı araçlara gerek alçaktan uçan helikopterlere ağır zarar vermesi mümkündür.

12) PKK, müzakere sürecinde askeri birliklerin etrafını ve olası hareket alanlarını “uyuyan bombalar” ile mayınlayarak birliklere ağır darbe indirecek şekilde hazırlık yapmıştır. Sayıları bilinmemekle birlikte, son bir ayda jandarma birliklerine ağır saldırılar bu şekilde yapılmıştır.

13) PKK terör örgütü fedaileşme adı altında önümüzdeki dönemde canlı bomba eylemlerini 1990’lı yıllardan çok daha yoğun kullanacaktır.  Ağrı/Doğubayazıt’ta jandarma karakoluna yapılan saldırı ile İstanbul/Sultanbeyli’de polis karakoluna yapılan saldırı PKK terör örgütünün bu eğilimini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

14) PKK, PYD adı ile Amerikan Ordusu ile işbirliği yaparak, dünyanın en modern ordusundan savaş teknikleri konusunda küçümsenmeyecek bilgi/deneyim aktarmaktadır.

15) PKK terör örgütü Kobani/Ayn El Arap’ta IŞİD ile savaşını büyük bir küresel halkla ilişkiler başarısına çevirmiştir. Şimdi bu etkili sistemi Türkiye’ye karşı kullanmaktadır. BBC,  Guardian, Reuters, Times, The New York Times gibi etkili sistem gazete ve ajanslarının PKK yanlısı ve Türkiye karşıtı yayınları tesadüf değildir. Tabii bu yayınlar sadece PKK’nın halka ilişkiler başarısı değil, Batıda Türkiye’ye karşı oluşan ve bağımsız Kürdistan projesini destekleyen politikaların da bir sonucudur. Ancak unutulmamalıdır ki, anılan yayın organlarının PKK ile olumlu yayınlardan daha önce Bülent Arınç, Beşir Atalay gibi AKP’li politikacılar PKK ile ilgili çok olumlu açıklamalar yapmışlardır.

16) PKK terör örgütü müzakere sürecinden de politik sonuç olarak başarılı çıkmıştır. Bülent Arınç bu hususu şu şekilde ifade etmektedir: PKK çözüm sürecini “yeniden güçlenmek, silahlanmak, serhildan için fırsat kollamak, devrimci halk ayaklanması için uygun ortamı bulmak amacıyla sinsi bir biçimde kullandı.” Arınç’ın tespitleri doğru olmakla beraber, PKK bu süreci sinsi değil, açık bir şekilde AKP Hükümetleri’nin bir sonra ki seçime kadar olay çıkmasın diyerek izin vermesi sonucunda kullanmıştır.  

AKP ve Müzakereci bürokrasi, bütün bu hususların gerçekleşmesini sağlayan yaklaşımı “Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı” adlı kuruluş “Sessiz Devrim” adını verdiği AKP propaganda kitabında şu şekilde itiraf etmektedir: “Yönetime güvenlikçi bir perspektifi hakim kılan, çatışmayı, gerilimi ve kavgayı esas alan anlayış tedavülden kalkmıştır.” Gördüğünüz gibi Müsteşarlığa göre suçlu, PKK değil, güvenlikçi perspektifi hakim kılan devlettir.

Sonuç olarak, Çözüm süreci adı verilen çözülme süreci PKK’yı 1990’lı yıllardan çok daha güçlü hale getirdiği gibi Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadelesini daha da zor hale getirmektedir.

Öte yandan PKK ile mücadeleyi daha da zorlaştıran bir husus, terör ile mücadelenin yükünü sırtında taşıyan TSK ve Jandarma’nın AKP Hükümeti’nin Ergenekon ve Balyoz hukuksal görünümlü psikolojik operasyonları ile nasıl saldırdığını bilmeleridir. 2007 sonrasında başlayan AKP destekli psikolojik savaş TSK bünyesinde çok ağır tahribat yapmıştır. Silah arkadaşlığının yerine “cemaatçi mi?” şüphesi almıştır. 1990’lı yıllarda PKK terörü ile en ön safta mücadele eden subayların Ergenekon-Balyoz sürecinde özellikle hedef alınması, Türk subay heyetini moral olarak ağır bir şekilde sarsmıştır. 2002’den bu yana terör ile mücadelenin engellenmesi nedeni ile genç subay-astsubay kadrolarının çok büyük bir bölümü terör ile mücadele konusunda deneyimsizdirler.          

Jandarma Genel Komutanlığı ise yasasında yapılan değişiklik ile siyasileştirilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı’nın terörle mücadelede en etkili gücü olan Jandarma Özel Harekat (JÖH) taburlarında da bazı sıkıntılar yaşanmaktadır. Büyük bir vatanperverlik ile mücadele eden JÖH personeli büyük ölçüde genç ve çatışma deneyimi az olan kadrolardan oluşmaktadır.

Özet ile mevcut devlet yönetimi ile TSK/Jandarma personeli arasında güven ilişkisi olduğunu söylemek mümkün değildir. Yüzbaşı kardeşini şehit veren yarbay, şehidin cenazesinin başında zamanın ruhuna isyan etmiştir. Güneydoğu da 3 gün önce İstifa ettiği halde istifası işleme konulmayan Jandarma alay komutanının istifası da inançsızlığı çok açık bir şekilde göstermektedir.

TSK, AKP’nin yıllardan bu yana 1990’lı yıllarda PKK terör örgütüne karşı verilen mücadeleyi nasıl aşağıladığını, kötülediğini görmektedir. Bülent Arınç’ın “Bende olsam dağa çıkardım” diyerek, TSK’nın yanında değil, PKK’nın yanında duruşu ve özünde PKK terörünü meşrulaştırıcı yaklaşımı, PKK terörüne şehit vermiş her subayın ve astsubayın, uzmanın hafızasında kayıtlıdır.

Öte yandan TSK ve Jandarmada bazı önemli olumlu gelişmeler olduğu da şüphe götürmez. TSK’nın Türkiye ve Ortadoğu bölgesindeki muhtemel askeri-politik gelişmeler ile ilgili temel analizleri tutarlıdır. 1990’lı yılların birikimi ve Ortadoğu’daki gelişimin incelenmesi sonucunda ulaşılan isyan bastırma konsepti sağlam temellere dayanmaktadır. Diğer bir ifade ile TSK, 1984’deki el yordamı ile ilerleme durumunda değildir. Elinde nelerin, ne zaman ve nasıl yapılması gerektiğine dair bir yapılacak işler listesi mevcuttur. Ve yapılması gerekenlerin bir bölümü yapılmaya başlanmıştır.

PKK terör örgütü ilerleyen teknolojiden istifade ediyor ise TSK’da ilerleyen teknolojiden istifade etmektedir. Ağustos 2015’de Kandil’deki PKK merkezlerine gerçekleştirilen hava harekatının sonuçları bunu göstermiştir. Terör ile mücadelenin en etkili güçlerinden olan Özel Kuvvetler, AKP döneminde ancak bir yabancı ordu ülkemizi işgal etse idi uğrayabileceği aşağılama, saldırı ve yıpranmaya maruz kalmıştır. Karargahları basılmış, gizli bilgileri ortaya dökülmüştür.   Seferberlik Tetkik Kurulları kapatılmıştır. AKP, 25 Temmuz 2015’de Yönetmelikte yapılan değişiklik ile Özel Kuvvetler’in yerinin doldurulamayacağı bilinci ile sözleşmeli özel kuvvet personeli istihdamı yoluna gitmiştir. Bu olumlu bir adımdır.  

TSK, Jandarma ve polis güçleri dışında Güney Doğu Anadolu’da güvenliğin en önemli ayağını oluşturan köy korucuları da PKK ile müzakere sürecinde AKP tarafından PKK’nın insafına terk edilmişlerdir. En önde gelen korucular PKK tarafından şehit edilmiştir. Köy korucularının AKP Hükümetine hiç güvenleri kalmamıştır. Ancak köy korucuları, bu millete ve devlete bağlı, inanan ve güvenen sağlam karakterli, vatanperver, milliyetçi insanlar olarak çoğu zaman korkak, teslimiyetçi, bazıları daha da ötesinde Öcalan yalakası olan vali ve kaymakamlardan çok daha değerli olduklarını göstermişlerdir.

24 Ağustos 2015’de Köşk’te yıllarca PKK’nın insafına terk ettiği korucuların temsilcilerini kabul eden Davutoğlu, bir yandan PKK ağzı ile “Anadolu ve Mezopotamya” diye konuşurken, şehit cenazelerinin istismar edildiğini ileri sürmektedir. Şehit cenazesini istismar eden bir elini tabutun üzerine koyarak, cenaze namazından sonra konuşma yapan Erdoğan’dır. Davutoğlu’nun Ayn El Arap’taki Korucu katillerine “Rojova’ya selamlar” diye selam yolladığını hiçbir köy korucusu unutmamıştır.

Bütün bu hususlar ışında Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesini kolaylaştıran hususlar vardır. Bunları şu başlıklar altında toplayabiliriz.

1) Bölge halkı devletin güvenliği sağlamasını istemektedir.

2) Sözde özerklik açıklamaları halkın tepkisini çekmektedir.

3) PKK’nın şiddet uygulayarak katılım sağlaması tepki çekmektedir.

4) PKK terörü ekonomik yaşamı felç etmektedir. Halk terörün ekonomik maliyetinin altında ezilmektedir.

5) PKK, terörist unsurlarının önemli bir bölümünü Suriye’de IŞİD ile çatışmalar için kaydırmış olmasıdır. PKK’nın YPG üzerinden Amerikalılar ile girişmiş olduğu angajmanlar kadrolarını hareket konusunda örgütü sınırlandırmaktadır. Eylül sonunda Suriye’de IŞİD’e karşı başlayacak ABD-Türkiye operasyonu, eleman baskısını daha da artırabilir.

6) Halk PKK’nın isyan girişimine karşı pasif bir direniş içindedir. Devlet gücünü gösterdiği takdirde halkın pasif direnişi aktif direnişe dönüşecektir.

7) Milis güçleri diye nitelendirilen terörist unsurlar ayaklanma için ikna edilebilmiş değildir. 

Bu noktada önümüzdeki aylarda gelişmelerin izleyeceği iki muhtemel rotayı, iki senaryo çerçevesinde ele alabiliriz.  

Birinci Senaryo: Seçimler Yaklaşırken PKK ve IŞİD ile Mücadele Senaryosu Çerçevesinde Muhtemel Tehditler

Türkiye, Temmuz 2015’den itibaren PKK ve IŞİD ile mücadele içindedir. Bu mücadele Türkiye’yi, bir uçta Edirne diğer uçlarda Kandil ve Rakka’ya kadar uzanan bir alanda büyük bir düşük yoğunluklu çatışma içine girmiştir. PKK ve IŞİD Ortadoğu’nun en güçlü iki terör örgütüdür.

Erdoğan’ın Kasım 2015 seçimlerinde PKK’nın seçmen üzerindeki baskısını kaldırmak amacı ile askeri operasyonları devam ettirdiği takdir de PKK terör örgütü başlatmış olduğu terör eylemlerini bölgesel ayaklanma aşamasına kadar tırmanabilir. Erdoğan tarafından kurulan AKP-HDP erken seçim hükümetinin teröre karşı mücadeleyi savunma operasyonları ile bile olsa nasıl sürdürülebileceği bir meçhuldür. Öte yandan seçimlere giderken PKK’nın düzenleyeceği terör eylemleri şu şekilde gerçekleşebilir.

1) PKK, Eylül 2015’den başlayarak vur-kaç ve bombalama şeklinde gerçekleşen kent terörünü silahlı ve silahsız olarak iki farklı ayaklanma aşamasına taşıyacaktır. Terör örgütü, Batı Anadolu’da birçok yerde silahla desteklenen ancak temelde silahsız kitlelere dayanan gösteriler düzenleyebilir. Bu durumda bile terör örgütü, batı Anadolu’da İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerin bazı bölgelerini düşük yoğunluklu silah kullanımı ile “kurtarılmış bölge” ilan edebilir. İstanbul’un 24 ilçesinde sıkıntılı mahalleler mevcuttur.

Güneydoğu Anadolu’da büyük kentlerde kurtarılmış bölge oluşumunda ise silah kullanımı/ateş gücü ve şiddet derecesi daha yoğun olacaktır. PKK terör örgütü Van, Diyarbakır, Muş, Batman, Mardin’de kent merkezlerinde belirli bölgelerde “kurtarılmış bölgeler/ilçeler” ilan etmeyi deneyebilir.

Şırnak ve Hakkari ile ilçelerinde silahlı ayaklanma ile yerleşim bölgelerinin ele geçirilmesi hedeflenecektir. Hakkari ve Şırnak kırsalına Türk Hava Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta düzenlediği son bombalamalardan sonra yüzlerce çoğu 40 yaş üzeri deneyimli teröristler yerleşmiştir. Şırnak ve Siirt sınırları içinde Cudi, Gabar, Bestler-Dereler, Kato Jirki, Kato Marinos, Herekol, Bets Meyremi, Mercimek Tepe ve Cıraf’ta yoğun bir PKK hareketlenmesi görülmektedir. (Dağların haritası)

Halen PKK bütün anılan yerlerde halkın nabzını ölçmektedir. Terör örgütü özellikle milis unsurlarını kapsamlı bir ayaklanmaya katılmaya ikna çalışmaları yapmaktadır. Halk gıda stoku yapmaya teşvik edilmektedir. Beytüşşebap, Şemdinli ve Yüksekova PKK’nın isyan ile ele geçirmeyi hedeflediği ilçelerdir. Beytüşşebap çevresinde (Laleş Yaylası) yoğun bir terörist yığılması görülmektedir. Bu ilçenin PKK’nın ilk hedefi olması muhtemeldir. Belirli bölgelerde özellikle pikap türü arabalar halktan toplanmaktadır. Arabaların arkasına biksi ve makineli tüfek montajı gerçekleştirilecektir. Dağdan sızan ve Suriye iç savaşı deneyiminden geçmiş olan teröristler, güvenlik güçlerinin mahalle aralarına girebilecekleri bölgeleri mayınlar ile tuzaklamışlardır. Halkı devlet güçleri ile karşı karşıya bırakacak bir komplonun peşinde koşulmaktadır.

Ayaklanmanın başlaması ile PKK’nın Şırnak ve Hakkari’nin dünya ile iletişimini kesecek şekilde hareket etmesi muhtemeldir. Böylece anılan iki şehir boğulmaya çalışılacaktır. İki şehrin etrafında dağlara yerleştirilen dokça uçaksavarlar ve SA 7 füzeleri ile şehre hava yolu ile ulaşmak isteyen helikopter ve uçaklara ateş açılacaktır. Kato, Herekol, Cudi ve Gabar’da mağaraların içine kurulan raylı dokça sistemleri ile uçaksavarlar dışarıya itilmekte, ateş açmakta ve sonra uçakların bombardımanından kaçmak için mağaranın derinliklerine geri dönmektedir.

PKK’nın ayaklanma merkezi olarak gördüğü bazı ilçelerden halk Türkiye içi ve dışına göç etmeye başlamıştır. Hakkari/Şemdinli’den binlerce kişi Irak’a göç ederken, Muş/Varto ve Diyarbakır/Lice’den Türkiye içine göçler başlamıştır. Bir başka göç kaynağı ise Güney Doğu Anadolu’dan gerçekleşen etnik göçlerdir. Bölgenin Türk ahalisi hızla bölgeyi terk ederek ülkenin diğer bölgelerine sessiz bir şekilde yerleşmektedirler. 

2) Cemil Bayık’ın 12 Ağustos 2015’de yaptığı çağrı uyarınca yerel zeminde ilan edilecek özerklikler çatışmaların tırmandığı son aşamada yüksek profilli bölgesel özerklik ilanı ile sonuçlanabilir. Bu aşamada PKK terör örgütü, Birleşmiş Milletler, ABD ve AB’ye çatışmalara müdahale etmesi çağrısında bulunabilir.

3) PKK bazı Türk köylerini basarak toplu katliamla kapsamlı bir Türk tepkisi çıkarma projesi üzerinde çalışmaktadır. Bu konuda bir istihbarat bilgisi dolaşmaktadır.

4) Üniversitelerin açılması ile birlikte üniversitelerde örgütlenen PKK terör örgütü yandaşları terör eylemleri ile eğitimi durduracak ve başta milliyetçi gençlik olmak üzere diğer öğrenci gruplarını üniversiteye sokmamaya çalışacaktır. Üniversitelerde 12 Eylül 1980’dan bu yana görülmeyen ateşli silah kullanılmasını PKK kısa sürede yaygınlaştıracaktır.  

5) PKK ve DHKP-C ülkenin batısında ayaklanma dışında yaygın bir terör süreci başlatacak, karakollara, siyasi partilere, AVM’lere, otobüslere, metrolara bombalı saldırılar ile diğer partilerin adaylarına suikastler düzenleyebilir. İstanbul’da Amerikan Başkonsolosluğu, Dolmabahçe Sarayı, Sultanbeyli karakolu saldırıları yapılabilecek eylemlerin sadece bir türünün ipuçlarını vermektedir.

6) Önümüzdeki dönemde canlı bomba eylemlerine daha sık rastlanabilir.  

7) Suikast eylemleri önümüzdeki süreçte hiç şaşırtıcı olmayacaktır.

8) PKK, Güneydoğu Anadolu’da HDP dışındaki partileri adaylarının çalışmasını tamamen engelleyecektir.15 ilde toplam 20.527 sandıkta oy kullanan 4.679.835 oyun sağlıklı bir şekilde kullanılması bu şartlarda mümkün olmayabilir.

9)PKK, bütün bu terör eylemleri sırasında Ayn el Arap/Kobani sırası ve sonrasında oluşturmuş olduğu küresel halkla ilişkiler ağını etkili bir şekilde kullanarak dünyanın gözlerinin Türkiye’ye dönmesini sağlamaya çalışacaktır.

PKK saldırıları devam ederken, IŞİD’in de Türkiye’ye saldırmak için hazırlık içinde olduğu görülmektedir.  

1) PKK terör örgütü yanında Türkiye ve ABD yapılan İncirlik Mutabakatı çerçevesinde IŞİD ile de Suriye ve Irak’ta ABD ile birlikte mücadeleye başlamıştır. IŞİD, Suriye ve Irak merkezli olmakla beraber Cezayir’den Afganistan’a kadar uzanan alanda değişik boyutlarda terör eylemleri gerçekleştirebilen bir terör örgütüdür. PKK gibi IŞİD’e de uzun süre müsamaha gösteren AKP Hükümeti, IŞİD’in Türkiye içinde örgütlenmesine ve Türkiye’yi lojistik merkez olarak kullanmasına izin vermiştir. Şimdi ise ABD ile Türkiye birlikte IŞİD’i vurmaktadır. IŞİD, bu saldırılara saldırı ile cevap verecektir. IŞİD’in eylemleri genellikle kitlesel kıyım nitelikli eylemler olmaktadır. 

2) IŞİD, halen Türkiye’de eylem istihbaratı ve fırsat eylemi arayışı içindedir. Son olarak ele geçirilen 15 adet intihar bombacısı yeleği IŞİD’in eylem hazırlıklarının ancak küçük bir bölümünün ipuçlarını vermektedir.

3) IŞİD, öncelikli olarak Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay şehirlerini hedef alan bombalı saldırıları gerçekleştirmeye çalışacaktır. Ancak bu illere yapılan saldırılar ne yazık ki, gerekli toplumsal reaksiyonu uyandırmamakta, olması gereken milli bütünleşmeyi sağlamamakta sanki ülke gündeminin kenarında kalmaktadır. 

4) IŞİD, Ankara, İstanbul ve İzmir gibi Türkiye’nin derinliğinde sivil hedeflere yönelik saldırılar ile Türk ve dünya kamuoyunu daha da derinden sarsmayı hedefleyecektir.

Birinci senaryonun gerçekleşmesi durumunda Türkiye’de seçimlerin gerçekleşmesi MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin ısrarla dikkat çektiği gibi zora girecektir. Hatta Güney Doğu Anadolu’da bazı ilçelerde hiç gerçekleşmeyebilir. Ertelenmesi söz konusu olabilir. Sayın Bahçeli’nin MGK’nın toplanması ve sıkıyönetim ilan edilmesi ile ilgili uyarısı büyük bir önem taşımaktadır.

İkinci senaryo ise muhtemelen Öcalan’ın devreye sokulması ile ateşkes ile sağlanacak “çatışmasızlık” durumuna geri dönülmesidir. Diğer bir seçenekte PKK’ya Güvenlikli bölgeye girmesi tavizinin verilmesidir. Erken seçim hükümetinde AKP-HDP koalisyonu böyle bir süreci ayrıca kolaylaştırıcı etken olabilir.

Bu durumda Erdoğan, 1 Kasım 2015’de HDP’nin Güneydoğu Anadolu’da HDP’nin oylarının 7 Haziran seçimlerinden daha fazla olmasını kabul edecektir. PKK, Güney Doğu Anadolu’da daha da güçlenecektir. Örgüt, bölge halkına, “gelecek PKK’dır, bunu AKP’de kabul etti ve pes etti” mesajını verecektir. Bu durumda AKP sadece Güney Doğu Anadolu’da değil, bütün Türkiye’de oy kaybedecektir.

Türkiye’nin PKK terörünü aşmak ve IŞİD terörünü sınırları dışında tutmak için parti ve kişi değil, milletin menfaatlerini ön planda tutan sürdürülebilir barış ve güvenliği sağlayacak akıllı güce dayanan bir anti-terörizm stratejisine ihtiyacı vardır. Türk Milletine PKK’nın amacının demokrasi ve insan hakları değil, Türkiye’nin bölünmesi olduğu anlatılmalıdır. Bunun dışındaki bütün izah denemeleri büyük bir yalandır. Milliyetçi Hareket Partisi Türk Milletine sorunun ne olduğunu ve çözümün de ne olduğu dürüstçe söylemektedir. Türkiye MHP’nin önerdiği, sürdürülebilir, hukuku dışlamayan, devlete güveni tesis edecek güvenliği sağlayacak, zihinlerde güçlü ve adil devlet inancını güçlendirecek PKK terörünü aşacak anti-terörizm stratejisini tartışacağı ortama doğru ilerlemektedir.

Bu konunun öneminden dolayı uzun basın toplantısına gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederim.

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı