17 Eylül 2025
21YYTE.ORG Amerika Araştırmaları Merkezi ABD ve Avrupa Birliği’nin Orta Asya Politikaları

ABD ve Avrupa Birliği’nin Orta Asya Politikaları

29 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Sovyetler Birliği dönemi sonrasında Orta Asya (Türkistan), geleneksel olarak Rusya’nın jeopolitik yörüngesinde kaldı. Büyük stratejik önemi olan bölge, Asya ve Avrupa arasındaki ticareti kolaylaştıran anahtar bir role sahip olmanın yanında zengin enerji kaynakları ile dikkat çekiyor. Yakın zamana kadar ABD için Orta Asya küresel jeopolitikte en öncelikli bölge değildi ama sürekli dikkat edilmesi gereken bir coğrafyaydı. Orta Asya’da büyük bir çatışma beklenmiyordu ve bölge için uzun vadeli yaklaşımlar ile yetiniliyordu. Ancak, bu algılama hızla değişti. Kimse Orta Asya’nın ABD için ana odak konusu olmasını henüz beklemiyor ama İran ile ilgili gelişmeler Karadeniz-Hazar ve Orta Asya ekseninde önemli kırılmalar getirecek. Bin yıldır Rus ve Çin emperyalizmi arasında sıkışmış Türk Dünyası için çok önemli fırsatlar doğabilir.
Soğuk Savaş sonrasında Ruslar, Batıya karşı argüman olarak Avrasya coğrafyasına ve çeşitli Avrasyacılık projeksiyonlarına sarıldılar. Hedefte Batı yani Atlantikçiler vardı ve NATO’cular onların aleyhine genişlemek istiyordu. 1990’ların başında Alexander Dugin’in ortaya attığı Avrasyacılığın heyecanı kısa sürede geçti. Gerçekçi Putin, Avrasya’da ekonomik bir birlik peşine düştü ama birbirlerine petrol, doğal gaz ve silahtan başka bir şey satamayan ülkelerden de bir birlik olmayacağı belli. Rusların Çin’in yayılmasına karşı koymaları mümkün değil, bu yüzden Turan’ı kullanmak yani Türk Dünyasını asimile etmek istiyorlar. Çin, Rusya’ya her şeyi satıyor ama Rusya’nın silah ve petrolden başka bir şeyi yok. Üstelik yanı başlarındaki Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin Avrupa Birliği ve NATO üzerinden Batıya entegre olma fikri hepsine daha çekici geliyor. Ruslar için Ukrayna’nın acısı çok uzun sürecek. Rusya’nın etrafına yeni bir demir perde kuruldu ve 1989 yılında olduğu gibi rejimi çökene kadar kanı akıtılacak. 
Sovyetler Birliği dönemi sonrasında Orta Asya (Türkistan), ABD ve Avrupa Birliği’nin stratejik hesapları içinde öncelikli yer tutmadı. Bunun başlıca sebebi coğrafi uzaklık yanında Rusya ve Çin gibi güçlü komşuları olmasıydı. Avrupa Birliği (AB) gittikçe artan ölçüde Türkistan’ın stratejik açıdan önemli olduğunu düşünüyor. Ekonomik ve lojistik arayışlardan öte, büyük ölçekte, yaşanmakta olan jeopolitik gerçekler ve rekabet, Avrupa’yı Türkistan’daki Rus ve Çin etkisini azaltmak için bir fırsat arayışına soktu. 3-4 Nisan 2025 tarihlerinde yapılan ilk AB-Türkistan (Semerkant) Zirvesi, AB’nin bölgeye uzun dönemli angajmanı konusunda ciddi olduğunu gösterdi. Ancak, sağlanacak tüm gelişmelere rağmen AB, yakın zamanda Rusya ve Çin’in yerini alamayacağını biliyor. Çünkü iki ülke de bölgeye derinden nüfuz etmiş durumda. 
Avrupa Birliği’nin bölgeye ilgisi, tıpkı ABD’nin de olduğu gibi, kalkınma yardımı, enerji işbirliği ve insan hakları gibi konularla sınırlı kaldı. Ancak, bu durum son yıllarda hızla değişmeye başladı. ABD’nin ana katalizörü olduğu Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar, İran üzerinden asıl büyük resim olan Avrasya coğrafyasındaki büyük gelişmelerin habercisi olarak okunmalıdır. Ruslar, Ukrayna ve Kafkasya’dan sonra Türkistan’ın da Batıya yakınlaşması konusunda oldukça dikkatli ve bu durum yeni askeri senaryoları gündeme getirebilir. Çin, bölgenin hâkim yatırımcı ve ticaret ortağı konumunda ama o da Ruslar gibi bölgeye hegemonik açıdan bakıyor. Kafkasya’daki gelişmeler, Batılılar kadar Türkistan için de önemli fırsatlar ortaya çıkarıyor. 
ABD - Orta Asya İlişkilerinin Kısa Geçmişi
1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşü ABD hegemonyası için Orta Asya’ya girme şansını yaratmıştı. ABD, zayıflayan Rusya ve İran’ın emperyalist politikalarından vazgeçeceğini umuyordu. Ancak, Sovyet sonrası dönemde ABD’nin jeopolitik önceliği Orta Asya/Kafkasya ülkelerini NATO şemsiyesi altına çekmekti. Bir yandan askeri bağlar geliştirilmeye çalışıldı diğer yandan ülke rejimlerinin ve ekonomilerinin Batı standartlarına göre gelişmesi için çalışıldı. Aynanın öbür tarafında Batı yanlısı rejimler kurmak, Batı yatırımlarımı Avrasya’nın mineral rezervlerine yönlendirmek vardı. 
NATO’nun Barış İçin Ortaklık programı eski Sovyet ülkelerini Batı çerçevesine sokmayı amaçlıyordu. ABD, Orta Asya’da ilk tatbikatını 1997’de yaptı. Orta Asya ülkeleri NATO’nun Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ne katıldı. ABD; Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan ve Moldova’yı NATO’ya girişin ilk adımı olarak bu ülkeler için GUAM’ı kurdu. 
ABD, askeri ve ekonomik girişimlerinin hedefinde Sovyetlerden kopan Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan vardı. Bu ülkeler Batı sistemine entegre edilecekti. Bu ülkelerin petrol rezervleri Suudi Arabistan’a eşit ya da daha fazlaydı. Azerbaycan ile birlikte üç Orta Asya ülkesi (Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan) dünyanın en zengin doğal gaz kaynaklarına sahip. 
ABD’nin Orta Asya politikaları üç ayrı dönem halinde ele alınabilir. İlki 1990’lı yılların başında SSCB’nin dağılması ile başlayan dönem; ikincisi 11 Eylül terör saldırıları sonrası dönem, üçüncüsü ise Rusya’nın 2014 yılı sonrası Ukrayna’da başlayan işgalleri ve Batı ile ilişkilerinin bozulmasını temsil eden ve halen yaşanmakta olan dönemdir.
İlk dönemde ABD’nin Türkistan’a ilgisi Sovyetlerden kalan nükleer silahların imha edilmesi, Hazar Havzası’ndaki petrol ve gaz kaynakları, insan hakları ve demokrasi gibi konular üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu dönem ABD’nin jeopolitik çıkarlardan daha çok ekonomik adımlar attığı bir evre olarak nitelendirilebilir. ABD’nin bu dönemde odak noktası Rusya’nın içi, rejimi Batı yanlısı hale getirmekti. 
11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de gerçekleştirilen terör eylemleri sonrasında ABD’nin küresel politika ve önceliklerinde meydana gelen değişiklikler Türkistan politikasında da kendini gösterdi. Ruslar, terörle mücadelede Orta Asya’yı açarak ABD’ye açık destek sunarken Washington’un paylaşma sözleşmesine sadık kalacağına inanıyordu. 
ABD, Afganistan’da EI-Kaide’ye ve ona destek veren Taliban rejimine karşı sürdürdüğü operasyonlar kapsamında Türk devletlerinin hava sahalarını kullanmaya başladı ve bazılarına asker yerleştirdi. Özbekistan’da Karşı Hanabad Üssü, Kırgızistan’da Manas Askerî Üssü ve Tacikistan’da ise Kulap, Kurgan-Tepe ve Hokand üsleri kullanıma açıldı. 
11 Eylül’den sonraki dönem Brzezinski’nin “Avrasya bölgesi ABD için başlıca jeopolitik ödüldür” savının daha fazla dikkate alındığı bir dönem olarak değerlendirilebilir. ABD’nin Türkistan politikasındaki değişikliğin önemli bir sebebi olarak bağımsızlığının ilk yıllarında bölgeye çok fazla önem göstermeyen bölgenin iki önemli gücünden Rusya’da Putin’in göreve gelmesiyle eski SSCB bölgelerinde daha aktif politika izlemeye başlaması ve Çin’in özellikle Şangay İşbirliği Örgütü gibi bölgesel örgütler kanalıyla bölge devletleri üzerinde daha fazla söz sahibi olma arayışları da gösterilebilir. 
ABD karar vericilerine danışmanlık yapmış Brzezinski’nin Avrasya anlayışından yola çıkarak hâkim olunamayan veya başka bir güce teslim edilen (Rusya veya Çin) Türkistan ve Kafkasya, Amerikan çıkarlarını tehlikeye atacaktı. NATO genişledikçe Rus sınırlarına yaklaştı ve ABD, 1993’de Budapeşte’de Ruslara verdiği sözü tutmaya gerek olmadığını düşündü. Rusların yumuşak karnı olan Ukrayna ve Gürcistan’da yapılan renkli devrimlerle Rus tepkisi test edildi. 
2014 yılında ABD, Orta Asya’daki Manas üssünden çekildi. Böylece üssün kontrolü Rusya’ya boyun eğmiş olan Kırgızistan’a dönmüş oldu. 
11 Eylül 2001 sonrası ABD’nin bölgesel güvenlikte işbirliği projeksiyonu 2021 yılında Afganistan’dan çekilmesi ile nihayet sona erdi. ABD’nin insan hakları ve demokrasi dayatmaları ise Orta Asya ülkelerini Rusya ve Çin’e daha çok yaklaştırıyor. Hâlbuki ABD’den bölge ile normal ticaret ilişkisi kurması için yeni yollar inşa etmesi bekleniyor. 
Son iki yıl içinde Güney Kafkasya ve Orta Asya’da çok şeyler oldu, köprünün altından çok sular aktı. Avrupa Birliği, başta Ermenistan olmak üzere Güney Kafkasya ve Orta Asya’da önemli yatırım sözleri ile ülkeleri mutlu etti. ABD’nin de iki bölgeye de politikalarında önemli değişiklikler var. Moskova, Bakü, Tahran ve Ankara diğer oyuncular. Batının Güney Kafkasya politikası “çok düşük ve çok yüksek” nitelemesine sahip. Çok küçük çünkü buradaki devletler küçük ve bunlardan demokrasi beklemekle vakit kaybedilmemeli. Çok yüksek, Rus etkisinin kırılmasının sağlayacağı kazançlarla alakalı. Küçük yatırımlarla büyük kazanımlar sağlanabilir. Ama daha önemlisi Rusya’nın güneyinden Karadeniz-Kafkasya ve Orta Asya’ya yeni bir Batı ekseni çıkıyor ve bu eksen yeni Rusya’yı yalıtma yanında Çin’in hegemonik Kuşak Projesini tıkayacak ve daha önemlisi yeni çatışmalara gebe. 
Avrupa Birliği,  Orta Asya İlişkilerinin Kısa Geçmişi
AB Konseyi’nin 1990’larda kabul ettiği Orta Asya Stratejisi belgesi bölge ülkelerinin demokrasi, temel özgürlükler, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve ekonomilerin modernize edilmesi ve çeşitlendirilmesi gibi reform taleplerine yer verdi. AB’nin bu hedefleri ortaya koyması son 30 yıldır Orta Asya ülkeleri liderleri ile bağlantının kopmasına yol açtı. Avrupa Birliği’nin Orta Asya’dan Sorumlu Özel Temsilcisi Peter Burian 2020 yılında; “Birliğin Türkistan’da bir boşluk istemediğini, ancak jeopolitik oyunlardan kaçınarak işbirliği aradığını” söyledi. Bu açıklama, AB’nin Orta Asya’da Rusya’nın karşısına dikilmek istemediğini gösterdi. Buna ilave olarak Avrupa’nın insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi vurgusu da Türkistan liderlerinin Batıda uzak durma eğilimine yol açtı. 
Batının istekleri, bu tür dertleri olmayan Rusya ve Çin’in de işine geliyor. Böylece Türkistan ülkeleri Rusya’nın kontrolünde kendi yollarında yürümeye çalıştılar. Türkmenistan ve Özbekistan’da başkanlar değişti. Özbekistan, 2001 yılında Batı müttefiki olarak ülkesinde ABD üssü açmıştı. Ardından ABD’nin desteklediği GUAM (Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova) grubundan ayrıldı. Mayıs 2005’teki Andican olayları Özbekistan’ı Rusya ve Çin’e yaklaştırdı. 2010 yılında Kırgızistan’da renkli devrim oldu. Ocak 2022’de ise Kazakistan’da darbe girişimi oldu. Orta Asya devletleri için AB özellikle bölgeye gelecek yatırımlar ve ekonomik açıdan Avrupa’ya uzanmak konusunda önemli bir pazar teşkil ediyor. 
Bölge ülkeleri ihracat kapasitelerini artırmaya çalışıyorlar. Bunun içinde altyapı yatırımları bekliyorlar. Hazar Denizi’ndeki Türkmenbaşı (Türkmenistan), Akrau ve Kuryk (Kazakistan) ve Alat (Azerbaycan) limanlarından iç denizlere ulaşacak sığ su gemi trafiği koordine ediliyor. Karadeniz’de ise Gürcistan, Orta Asya ve Güney Kafkasya’dan gelen ve artan trafiğin ihtiyacını karşılamak için Anaklia ve Poti limanlarını genişletiyor. Devam eden savaşa rağmen, 2024 yılında Constanta (Romanya), Varna (Bulgaristan) ve Odesa, Chornomorsk ve Pyvenny (Ukrayna) limanlarından konteynır taşımacılığı arttı. Novorossiysk (Rusya) ve Puti (Gürcistan) limanlarından da taşımacılık artı ve bu iki liman daha çok Güney Kafkasya ve Orta Asya bölgesine hizmet veriyor. 
AB-Orta Asya ilişkileri son yıllarda güçlenmeye başladı. Brüksel, Kazakistan (2020) ve Kırgızistan (2024) ile ortaklık ve işbirliği anlaşmaları imzaladı. Özbekistan ve Tacikistan ile görüşmeler devam ediyor. Kazakistan, Türkistan ülkeleri içinde AB ile en çok ortaklık yapan ülke. AB, Kazakistan’ın en büyük ticaret ve yatırım ortağı. 2004 yılından beri, AB, Kazakistan’ın yaklaşık %40 dış ticaret, %45 yatırım ortağı. Kazakistan, AB’nin en büyük dördüncü tahıl tedarikçisi. 2024 yılında AB ve Kazakistan arasındaki ticaret 50 milyon doları aştı. Bu ülkeye AB yatırımları ise 200 milyon dolara ulaştı. Türkistan’ın AB ile ticaretinin %80’ini Kazakistan yapıyor ve bölgeye toplam AB yatırımlarının %40’dan fazlasını çekiyor. AB, 2030 yılına kadar Kazakistan’dan yılda 10 milyon ton yeşil yenilenebilir hidrojen almayı planlıyor. Türkistan’daki zengin mineraller Avrupa için enerjinin dönüşümü ve elektrikli araçlar için önemli.
Küresel ölçekte Batının desteklediği biri Güney Asya diğeri Orta Asya’yı odağına alan iki büyük proje var. Bunlardan ilki 2023 yılında Delhi’de yapılan G-20 Zirvesinde; ABD, AB, Hindistan, BAE, S.Arabistan, Fransa, Almanya ve İtalya tarafından açıklanan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) ve jeopolitik olarak buna paralel olan Türkistan-Kafkasya-Avrupa Ekonomik Koridoru (CACE). Her iki proje de Orta ve Doğu Avrupa’ya ulaşırken, Adriyatik, Baltık ve Karadeniz’i kat edecek. 
2025 yılında Polonya’da yapılacak Üç Deniz Zirvesi’nin ana konusu Hindistan-Orta Doğu ve Türkistan-Kafkasya projeleri olacak. CACE koridoru ile Avrupa ve Asya arasındaki ürünlerin ulaştırılmasının 15 günün altına çekilmesi hedefleniyor. Ayrıca Trans-Hazar Ulaştırma Koridoru da (TCTC) desteklenecek. Finansal konularda Avrupa İnşa ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Avrupa Yatırım Bankası (EIB) rol alacak. CACE Koridoru altyapısı için Hazar Denizi ve Karadeniz’in alt yapısı geliştirilecek. Bu projeden Üç Deniz İnisiyatifi de yararlanacak. Avrupa aynı zamanda Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) için de paralel koordinasyonda bulunacak. 
Halen Türkistan ülkeleri ve Hazar Denizi’nde kıyısı olan devletler pek çok demiryolu, otoban ve liman projesi için transit alt yapısı projeleri için kaynak kullanıyorlar. Bu kaynaklar, Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası ve Avrupa Yeniden İnşa ve Kalkınma Bankası gibi uluslararası finansal kurumlardan sağlanıyor. Bu alt yapı unsurları Orta Asya-Kafkasya-Avrupa (CACE) bağlantılarının parçası. Bu bağlantılar Karadeniz’in karşı kıyısında Constanta ve Varna limanlarına bağlanıyor. Ukrayna Savaşı bittiğinde Gürcistan ve Ukrayna limanları ana ticaret kanalı olmaya aday.
Dünya Bankası, Trans-Hazar hattından ürün taşımacılığının 2030 yılına kadar yılda 2.26 tondan 11 milyona ulaşması için proje çalışması yapıyor. Türkistan ve Kafkasya’da kargo ve yolcu trafiği de istikrarlı bir şekilde artıyor. Doğu Avrupa ve Körfez ülkeleri ile ticaret ve turizm bağlantılarını geliştirecek yeni havaalanları bağlantıları ortaya çıkıyor. 
Semerkant Zirvesi
Semerkant’ta (Özbekistan) 3-4 Nisan 2025 tarihlerinde yapılan ilk Türkistan-AB Zirvesi ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcını temsil edebilir. Zirveye AB liderleri, Avrupa Konseyi başkanı Antonio Costa ve Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen ile Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan başkanları katıldı. Bu liderler ilk defa resmi bir zirvede uzun dönemli stratejik ortaklığı konuştular. Türkistan ülkeleri Avrupa ile ilişkileri geliştirmek konusunda her zaman aynı hevese sahip değildi. Türkmenistan yönetimi, tarafsız dış politika izlerken, Tacikistan ve Kırgızistan son yıllarda daha çok Çin ile ilişkilerini geliştirdiler. 
Zirveye ev sahipliği yapan Özbekistan ile Kazakistan ise Avrupa ile ilişkilerini geliştirmek konusunda en istekli ülkeler. Zirve’de, Özbekistan AB ile ilişkilerde yeni bir sayfa açma işareti verdi. Kazakistan başkanı Kasım Cömert Tokayev, zirvede AB’ye ihracatı 2 milyar değerinde 172 eşya kategorisinde artırma niyetini açıkladı. Ayrıca ülkesinin Batı ile Doğu arasında anahtar ticaret merkezi olma isteğini beyan etti. 
Türkistan ülkelerinin ekonomileri hızla gelişiyor. Ülkelerin yıllık GDP artış oranları küresel ortalamayı oldukça aşıyor. Türkistan devletlerinin vatandaşlarının alım gücünün de artması, bölgeyi AB için cazip bir pazar haline getiriyor. Türkistan’da 340 milyar € (368 milyar $) değerinde bir pazar var. Avrupa ve Türkistan arasındaki ticaret ilişkileri güçlü olmakla birlikte daha farklı alanlara yayılması gerekiyor. 
Ukrayna’daki savaş ile birlikte Türkistan’dan Avrupa’ya gelen Trans-Hazar Uluslararası Ticaret Rotası veya diğer adı ile Orta Koridor’un önemi arttı. Nitekim AB, Ukrayna’daki savaş nedeni ile artık Orta Koridor olarak da bilinen Trans-Hazar Uluslararası Ticaret Rotası’nı tercih ediyor. AB, Orta Koridor’a 30 milyon € ve ekonomik kalkınma için 28.4 milyon € yatırım yaptı. Romanya, Türkistan ve Kafkasya’dan gelecek ekonomik hatları Avrupa’ya ulaştırmak için en çok çalışan ülkelerden biri.  Bu koridor Türkistan’dan Hazar Denizi ve Güney Kafkasya üzerinden Avrupa’ya ulaşacak. Konteynır trafiği 2024 yılında %63 arttı ve 4.1 milyon tona ulaştı. Hedef 2027’e kadar 10 milyon tona ulaşmak. AB, Orta Koridoru modernize etmek istiyor. Böylece Çin ve Avrupa arasındaki ulaştırma süresi 10-15 güne düşecek.
Avrupa’nın Türkistan’a ilişkin diğer bir ilgi alanı az bulunur maddeler ile ilgili. Türkistan’da önemli bir kritik mineral rezervi var. Dünya manganezinin %38.6’sı, kromyumun %30’u, kurşunun %20’si, Çinko’nun %12.6’sı ve titanyumun %8.7’si bölgede bulunuyor. Özbekistan’da bulunan zengin gümüş, molibden, titanyum ve altın yatakları AB’nin yeşil dönüşüm ve dijital ekonomisi için hayati kaynakları oluşturuyor. Kazakistan, Çin ve Brezilya’dan sonra dünyanın en büyük doğal az bulunur rezervlerine sahip. Kazakistan (2022) ve Özbekistan (2024) ile az bulunur madenler konusunda mutabakat muhtıraları imzalandı. AB, az bulunur maddeler alanında Çin’e olan bağımlılığını azaltmak ve kritik mineral tedarikini çeşitlendirmek istiyor.
Ham maddeler ve lojistik konuları dışında AB-Türkistan işbirliğinin ana konularından birisi sürdürülebilirlik. Bölge dünyanın en hassas iklimlerinden birine sahip. Son 60 yılda bölgenin ortalama ısısı %1.5 arttı. Bu küresel ortalamanın iki katından daha fazla. Bu durum su kıtlığını artırdı. Türkistan nüfusunun 2050 yılına kadar 100 milyona ulaşması bekleniyor. Bu da daha fazla sulama ve kaynak sorunu demek. Türkistan’a AB yatırımlarının küresel iklim değişikliğinin etkilerini azaltması bekleniyor. Kazakistan, Avrupa’nın yeşil hedefleri ile uyumlu olan küçük hidroelektrik ve nükleer santralleri için yatırım bekliyor. Hem Kazakistan hem de Özbekistan, tarım, eczacılık, IT ve üretim gibi sanayi alanların yeni yatırımcılar çekerek, ülke ekonomilerini çeşitlendirmek istiyorlar. 
Avrupa Kalkınma ve İnşa Bankası’nın (EBRD) uzun zamandır Türkistan’da şubesi ve yatırımları var. Avrupa Yatırım Bankası (EIB) Özbekistan’da daimi bir şube açıyor. ABD de yatırımlarını artırarak oyuna girebilir. Şimdilik Türkistan’a yatırımda AB oldukça ileride. Avrupa Yatırım Bankası, Kazak ulaştırma alt yapısı için 1.4 milyon Avroluk bir sözleşme imzaladı. 2024 yılı başında Brüksel ve Astana arasında imzalanan dört anlaşma ile 800 milyon Avro tahsis edildi. Trans-Hazar hattı da AB’nin Türkistan stratejisinde özel bir yere sahip. AB, Kazakistan ile olduğu gibi Özbekistan ile de az bulunan madenlerin üretimi için anlaşma imzaladı. 
Orta Asya ve Hazar’ın Artan Önemi
Amerika ve Avrupa’nın çıkarları bu kez Orta Asya’nın zengin kaynaklarına ulaşmak için örtüşüyor. Ukrayna Savaşı sonrası Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının azaltılması için Orta Asya’nın iyi bir alternatif olması yanında, Çin’in mineral anlaşmaları ile bölgeye sızması ve bir tekel kurmaya çalışması da ABD’yi rahatsız ediyor. 
Orta Asya’da büyük doğal kaynakları olan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan var. Orta Asya; Rusya, Çin, Güney Asya ve Ortadoğu tarafından çevrelenmiş durumda. Halen Rusya, İran ve Orta Asya ülkeleri küresel petrol rezervlerinin %15’ini, doğal gazın ise %50 kadarını bulunduruyor.
Bazı değerlendirmelere göre, 2050 yılı civarında ABD, petrol ithalatının %80’ini Orta Asya’dan yapabilir. Orta Asya ülkeleri ABD’nin enerji güvenliği için gittikçe önemli hale geliyor. Batılıların Hazar bölgesine ticari ve siyasi yatırımları hem boru hatları hem de siyasi şekillenme bakımından oldukça önemli. 
Orta Asya, pek çok petrol, gaz ve kritik mineral gibi devasa doğal kaynaklara sahip. Ancak Orta Asya ülkeleri çok eski gaz ve elektrik altyapısı nedeni ile enerji sıkıntısı çekiyor. ABD, 2019 yılında Orta Asya’ya özellikle Kazakistan’da enerji yatırımı yaptı ve ülkenin petrol üretimi %30 arttı. ABD’den beklenen Orta Asya ülkelerinin alt yapısını geliştirmesi, Batıya enerji tedarik potansiyelini açık tutması ve uzun vadeli ve karşılıklı faydaya dayalı ilişkiler kurması. Ayrıca dünyanın %40 uranyum üretimini elinde tutan Kazakistan ve diğer ülkeler ile kritik mineral işleme teknolojisi konusunda işbirliği yapılabilir. Kazakistan, galyum ve indiyum üretiminde dünyadaki ilk beş ülke arasında. 2020 yılında az bulunur mineral satışı 3.8 kat arttı.
ABD, Orta Asya’da çıkarlarının az olduğunu düşünüyor ve daha çok askeri düşüncelerle dar pencereden bölgeye bakıyor. ABD’nin bölgeye çok daha geniş bir pencereden bakarak, karşılıklı çıkarları geliştirmeye dayanan yeni bir strateji geliştirmesi bekleniyor.
ABD, az bulunan mineraller konusunda yeni seçenekler arıyor ve öne çıkan en önemli bölgelerden birisi Orta Asya. Bu nedenle, ABD; Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan ile ilişkilerini geliştirmek zorunda. Ancak, bu kolay değil çünkü Çin çoktan buraya el atmış durumda. Bu ülkelere coğrafi olarak yakın olması ve dolayısıyla ticaret ilişkileri Çin’e avantaj sağlıyor. Rusya’da Orta Asya ülkeleri ile kuvvetli ekonomik ve ticari ilişkilere sahip. 
ABD, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bölge altyapısının geliştirilmesine ve küresel enerji pazarına entegre olmasına odaklandı. Bu kapsamda, Hazar boru hattı, Chevron tarafından kurulan ve işletilen Kazakistan’daki Tengiz petrol sahasına bağlandı ve Karadeniz’deki Rus Novorossiysk limanına ulaştırıldı. Aynı dönemde, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ile Azerbaycan’ın Hazar petrol sahaları Akdeniz’deki Ceyhan limanına ulaştırıldı. 
Hazar Denizi fosil yakıt kaynakları ABD’nin Orta Doğu’ya bağımlılığını azaltabilir ancak petrol ve doğal gaz kaynakları farklı ülkelerde ve bölge istikrarsız. Eğer ABD, Orta Asya’ya girmek istiyorsa bitişiğindeki Hazar bölgesinde kontrol sağlamakla işe başlamalı. 
Hazar Denizi, dünyanın en iç büyük iç suyu ve ABD Enerji Bakanlığı’nın 2012 yılı değerlendirmesine göre, 48 milyar varil petrol ve 292 trilyon kübik feet kanıtlanmış veya olası doğal rezerve sahip. Hazar Denizi’nde henüz keşfedilmemiş 20 milyar varil petrol ve 243 trilyon kübik feet doğal gaz olduğu tahmin ediliyor. İran Körfezinden sonra Hazar, dünyanın en büyük ikinci petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip. Ancak, Hazar Denizi’ndeki istikrarsızlıklar Batılıları bölgedeki boru hatlarına finanse etmekten ve yatırım yapmaktan alıkoyuyor. 
Halen Hazar bölgesi üretimi dünya petrol üretiminin %1’ini, doğal gazın %3’ünü sağlıyor. Büyük ölçüde İtalya’da rafine edilerek yeniden ihraç ediliyor. İtalya’dan sonra Azerbaycan petrolünün en büyük ikinci ithalatçısı İsrail.
Son jeopolitik çatışmalar Çin, Rusya ve İran’ın Orta Asya’daki ticari çıkarlarını temelden dönüştürmedi. Bununla beraber, Orta Asya’nın stratejik önemi iki nedenle arttı. Birincisi başta Kazakistan ve Kırgızistan olmak üzere Rusya ile önemli bağlantıları olan Orta Asya ülkeleri, Moskova’nın yaptırımlardan kaçma stratejisinin bir parçası oldular. İkincisi Rusya, İran ve Çin, Orta Asya’nın ekonomik gelişimine yatırım yapmaya başladılar. Çin ve Rusya, İran’ı enerji pazarından uzak tutarak daha çok kazanabilir. Diğer taraftan, İran ve Çin, İpek Yol Projesinde Rusya’yı izole ederek daha çok işbirliği yapabilir.
ABD’nin Küresel Jeopolitiği ve Orta Asya
Geçen yüzyılda modern jeopolitiğin öncüsü olarak bilinen İngiliz coğrafyası Halford MacKinder ise Avrasya’yı küresel politikaların odak noktasına koymuştu. MacKinder, dağlarına arasına sıkışmış ve at sırtında yapılan yolculuklara karşın demiryollarının geliştirilmesini öngörmüştü. Onun vizyonu Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın siyasi ve askeri planlarına da temel teşkil etti. Bugün de MacKinder’in görüşleri önem kazanıyor. Orta Asya, Avrasya süper kıtasının Batı, Doğu, Kuzey ve Güney’i arasında hayati bir kavşak ve taşıdığı potansiyel çok önemli.
Orta Asya ülkeleri son on yıllarda Batılı medya tarafından daha büyük bir jeopolitik yarışın arka bahçesi olarak görüldü. Uyuyan ve az gelişmiş olarak tanımladıkları bu bölgede rolleri ulaştırma hatlarına indirgenmektedir. Bu ülkelerin kimlikleri, tarihsel mirası ve zengin kültürlerini öğrenmek istemezler. Amerikalı tarihçi Frederick S. Starr, bölgeyi Avrupalı, Orta Doğulu ve Çin ve Hindistan’ın da olduğu Asyalı toplumların merkezi olarak belirler. Dokuzuncu ve On Üçüncü Yüzyıl arasında Orta Asya, küresel ticaret ve ekonominin ortaya çıkışında altın çağını yaşar. Bu aynı zamanda matematik, geometri, astronomi, felsefe ve epistemoloji gibi pek çok alanda gelişmelere imkân tanır. 
Son 30 yıldır ABD’nin Hazar Denizi’ne ilgisi değişik bir grafik izledi. 2001 yılı sonrasında ABD’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinden beklentisi henüz ilişkilerin bozulmadığı Rusya’nın da yardımı ile Afganistan operasyonu için gerekli üs ve ikmal yolu kolaylıkları ile ilgiliydi. 
Orta Doğu, küresel barış ve istikrarı etkileyen karmaşık jeopolitik gerilimlerin ve dinamiklerin merkezi olmaya devam ediyor. 2024 yılına girerken Ortadoğu, çok daha istikrasız bir döneme daha evrilme yolunda. Bunun nedeni, Gazze’de başlayan çatışmanın başka bölgesel gerilimleri de ateşleyerek, çok cepheli çatışmaların Orta Asya’ya yayılması ve kıtasal bir hal alması. İran, Pakistan ve Hindistan arasında askeri gerilim yükseliyor. Özellikle İran ile ilgili senaryoların Güney Kafkasya’dan Orta Asya ve Çin sınırlarına kadar etkisi olacaktır. 
Çin, Kuşak ve Yol Projesi kapsamında Avrasya’daki projelerine milyarlarca dolar ayırdı ve cömertçe borçlar verdi. Bazı ülkelerin borcunun yarısından fazla Çin’e ait. Ukrayna Savaşı sonrası Rusya’nın Orta Asya’ya olan etkisinin zayıflaması beklenirken böyle olmadı. Moskova hala ipi sıkı tutuyor. Bazı Orta Asya ülkelerinde Rusya’dan gelen işçi havaleleri GDP’nin 520-50’sini oluşturuyor. Ruslar, Özbekistan’da milyarlarca dolarlık enerji projeleri başlatarak bölgesel bağımlılığı artırıyor. Rusların yaptırımlardan kaçınmasına yardım etmek bölgedeki elitler için karşı bir iş. 
Orta Asya Ülkelerinin ABD ve Batı Karşısında Durumu
Orta Asya ülkeleri gibi tün Avrasya ülkelerinin Rusya ve Çin gibi güçler karşısında büyük bir asimetrik güç boşluğu bulunmaktadır. Bunun yanında demokratik ve kapitalist kültür eksikliği Batı ile entegrasyonu ve rekabeti engellemektedir. Ekonomilerin genellikle hidrokarbon kaynaklarından gelecek gelirlere bağımlı olması, ortak ticaret için gerekli olan teşebbüs ve ürün eksikliği, zayıf pazar koşulları bölgenin çıkmazları arasındadır.  
    Orta Asya ülkeleri (kısmen Kırgızistan hariç) oldukça merkezi ve otoriter siyasi sistemlere sahipler ve ABD’nin bu tür istekleri iç güvenliklerine tehdit olarak algılanıyor. Bu ortam, ABD için, bölge ülkelerinden yeni bir Ukrayna ya da Gürcistan yaratılmasına engel teşkil ediyor. Aksine Rusya ve Çin, “iç işlerine müdahale etmeme” politikası ile bu ülkelere yaklaşmakta zorlanmıyor. Ama geçmişte bu ülkelerin ABD ile işbirliği yaptığı örnekler var. 11 Eylül saldırıları sonrası ABD’nin Afganistan’daki operasyonları için Orta Asya ülkeleri lojistik üs oldular. Özbekistan ve Kırgızistan, ABD’nin ülkelerinde hava üssü kurmasına izin verdiler. Bu üsler birkaç yıl açık kaldılar ama önce ABD, Özbekistan’ı Taşkent’teki Andican katliamı için eleştirince hava üssü kapatıldı. Kırgızistan’daki Manas hava üssü ise Rusya’nın baskısı nedeni ile kapatıldı. Fırsat olduğunda Orta Asya ülkeleri ABD ile işbirliğine yakınlar.
2014’de ABD tarafından Washington için demokrasiye en yakın ülke olarak görülen Kırgızistan, şimdi Kremlin’e yaptırımları by pass etmede yardımcı olan yarı otokratik bir rejim oldu. OECD raporlarına göre 2022’den beri Kırgızistan şirketlerinin ısmarladığı mallar yolda kaybolarak Rusya’ya gidiyor. ABD Hazine Bakanlığı, 2024 yılı başında bazı Kırgız şirketlerine yaptırım uygulamaya başladı.
Orta Asya ülkeleri (Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan) büyük enerji ve mineral kaynaklarına sahip olmasına ve Afganistan’a komşu rağmen, ABD bölgeye etki sağlamada uzun zamandır sıkıntı çekiyor. Doğu Avrupa ve Kafkasya’nın aksine, Orta Asya ülkelerinin hiçbiri Batı yanlısı değil ve AB ya da NATO üyesi olma peşinde değil. Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan; Rusya’nın liderliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üyesi ve iki ülkede Rus askeri üsleri bulunduruyor. Özbekistan ve Türkmenistan ise resmi olarak tarafsız ve Batı’ya oldukça şüpheli bakıyorlar. Orta Asya ülkelerinin şüpheyle bakmaları, ABD’nin bölgede demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesi ile ilgili faaliyetlerinden kaynaklanıyor. 
Azerbaycan’ın İran ve Rusya ile sınırlarının olması, İsrail ile yakınlaşması ABD’nin istediği stratejik ortak özelliğini ona kazandırıyor. ABD’nin Azerbaycan ile güçlü ekonomik ve enerji bağları var. Azerbaycan, İsrail petrolünün %40’ını sağlıyor. Hazar Denizi’ndeki en büyük limana sahip Bakü, Avrupa ve Orta Asya arasında taşımacılıkta önemli bir ulaştırma merkezi. Azerbaycan, Avrupa için Rusya’ya alternatif petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip. Ancak, Azerbaycan’ın demokrasi ve insan hakları karnesi sorunlu. Rusya ve İran arasında sıkışmış Azerbaycan, bağımsızlığını kaybetmemek için bu ülkeler arasında bir denge kurma mecburiyetinde olduğunu hissediyor.
Trump Dönemi ABD - Türkistan İlişkileri
1990’lardan beri ABD’nin Orta Asya politikası çeşitli salınımlardan geçti. Önce Kazakistan petrol, doğal gaz ve minerallerin milyarlarca dolarlık yatırım yapıldı. 11 Eylül 2001 sonrası ise Orta Asya, ABD ulusal güvenlik çıkarları için merkezi bir konuma geldi, Özbekistan’daki Karşı ve Kırgızistan’daki Manas askeri üsleri Afganistan’daki NATO birliklerine hizmet etti. Ancak, son on yılda ABD’nin bölgedeki beş eski Sovyet Cumhuriyetlerine dışarıdan doğru yardımı azaldı. 2012’de 435 milyon dolar olan yatırım 2023’de 226 milyon dolara indi. 
Trump’ın ilk döneminde ABD yönetimi “ABD Orta Asya Stratejisi 2019-2015” belgesini yayınlamıştı. Bu stratejiye göre, ekonomik bağlantılar ve reformlara vurgu yapılarak bölgede bağımsızlık, egemenlik ve dayanıklılık güçlendirilecekti. Ancak, belge çok işe yaramadı, pratikte bir gelişme olmadı. Örneğin ticaretin çeşitlendirilmesi için öngörülen inisiyatifler yeterli olmadı. ABD’den birkaç iş bağlantısı dışında bir şey gelmedi. Geçmişten gelen modası geçmiş sınırlamalar da devam etti. Bunlardan birisi Sovyet döneminden kalma ve Kazakistan ile ABD arasında normal ticari ilişkileri etkileyen Jakcson-Vanik düzenlemesi. 
19 Eylül 2023’te ABD başkanı Joe Biden, New York’taki BM Genel Kurulu toplantısında C5+1 zirvesinin parçası olarak Orta Asya’nın beş ülkesinin liderleri ile bir araya geldi. Bu bir ABD başkanının Orta Asya’nın her lideri ile görüştüğü ilk toplantı oldu. Ancak, toplantının sonuçları önceki C5+1 zirvelerine benzer oldu. Görüşülen konular egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı için ortak yükümlülük temelinde yenilebilir enerji, insani konular, Orta Asya’ya ABD yatırımı ve bölgesel güvenlik oldu. 
Şubat 2024’de kurulan “Az Bulunur Mineraller Diyalogu” özellikle Çin ile rekabette önemli. Kazakistan özellikle galyum ve indiyum gibi az bulunur mineralleri ile önemli. Kazakistan, Orta Koridor’u açmak için Taliban’ı terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkardı. Afganistan geçecek tren yolunun Güney ve Orta Asya ile Orta Doğu’ya uzanması bekleniyor. Ancak, ABD’nin yeni yönetiminin başta Çin ve Rusya ile ilişkiler olmak üzere Afganistan’a ilişkin tutumu da önemli. ABD’nin Çin ve Rusya ile ilişkilerinin sıfır toplamlı olması bölge ülkelerinin önünü tıkıyor.
Haziran 2024’de ABD-Orta Asya Ticaret Yatırım Çerçevesi Konseyi toplantısında, Orta Asya ülkeleri Batı’dan daha çok yatırım istediler. Özellikle enerji altyapısına yatırım yapılmasını talep ettiler. 
8 Ağustos 2025’te Washington’da, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ABD Başkanı Donald Trump’ın himayesinde bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, kamuoyunda “Trump Koridoru” olarak adlandırılan, 44 kilometrelik bir transit geçiş yolunun açılmasını öngörüyor. Resmî adı “Trump Route for International Peace and Prosperity (TRIPP)” olan bu koridor, ABD’ye 99 yıllık işletme ve güvenlik yetkileri tanıyor. Ancak en dikkat çekici husus, koridorun güvenlik ve işletme haklarının ABD merkezli bir konsorsiyuma verilmesidir. Zengezur güzergâhının tamamlanması ile Avrasyalı ihracatçılar Türkiye ve Avrupa Birliği pazarlarına nispeten hızlı bir erişim sağlayacak. Hazar Denizi’nin diğer kıyısındaki Özbekistan ve komşularının da Azerbaycan üzerinden mallarının Avrupa pazarına buluşturacak olması, bölgedeki dengeleri değiştiren bir diğer durum.
Zengezur Anlaşması Sonrası Kafkasya ve Orta Asya
Azerbaycan ve Ermenistan’ın ABD öncülüğünde imzaladığı barış anlaşması içinde öne çıkan Zengezur Koridoru, Kafkasya’nın ve Orta Asya’nın tüm dengelerini değiştirme potansiyeline sahip. Bakü’nün Ermenistan toprakları üzerinden Nahcivan’a, oradan da Türkiye’ye bağlanacağı koridorla Türkiye, hem Azerbaycan hem de Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkelerle ticareti geliştirmenin önünü açtı. Bu projeyle, İran ve Rusya’nın nüfuz kaybı, koridorun kontrolünün 49 yıllığına ABD’ye verilmesiyle belirginleşti. ABD’nin Zengezur’daki güvenlik dâhil varlığı, İran’ın çevrelenmesi ve Rusya’nın Kafkasya hamiliğinin sona ermesi anlamına gelebilir.
Zengezur Koridoru ve devamında Batının Orta Asya’ya uzatmaya düşündüğü koridor öncelikle Rusların Kuzey-Güney Koridoru’nu kesen bir kama ve Rus-İran bağlantısını da koparabilir. Bu koridor aynı zamanda Çin’in en çok önem verdiği Orta Koridor için de bir düğüm bölgesi teşkil ediyor.
Asya’dan Avrupa’ya giden en kısa kara yolu olan Zenzegur Koridoru, Orta Asya ve Güney Kafkasya’nın neredeyse tamamını kapsayan trans-Hazar taşımacılığının geliştirilmesi için büyük bir avantaj. Ukrayna’da savaşın patlak vermesi ve ardından Rusya ve Belarus üzerinden geçen kuzey rotalarının yaptırımlarla abluka altına alınmasının ardından bu proje özellikle önem kazandı.
Güney Kafkasya’da güç dengeleri yeniden tanımlanmaktadır. ABD, bölgeye doğrudan nüfuz ederek hem Rusya hem de İran üzerinde baskı kurabilecek bir pozisyon kazanmıştır. Türkiye ise hem bu projeden kısmi fayda sağlama hem de kontrolün dış güçte olması nedeniyle stratejik risk üstlenme ikilemiyle karşı karşıyadır. Bu yeni denge, NATO’nun doğuya doğru genişleme stratejisine de örtülü bir destek sağlamaktadır. ABD’nin bölgedeki varlığı, Gürcistan ve Azerbaycan gibi ülkelerin Batı ile askeri iş birliğini artırabilir. Buna karşılık, Rusya, Ermenistan ve İran arasında yeni bir güvenlik ittifakının şekillenmesi de olasıdır.
2025 anlaşması, yalnızca Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki bir teknik düzenleme değil; Kafkasya’nın yüzlerce yıldır süren jeopolitik mücadelesinin en güncel versiyonudur. Bu bağlamda, ABD’nin doğrudan sahaya inmesi, bölgedeki güç dengesini radikal biçimde değiştirebilecek bir adımdır. Washington, hem enerji hatlarının hem de kara taşımacılığı yollarının kontrolünü sağlayarak Çin’in “Kuşak ve Yol” girişimine karşı bir karşı ağı kurmayı hedeflemektedir. ABD, bu koridor aracılığıyla Güney Kafkasya’da kalıcı askeri varlık bulundurabilecek bir altyapıya sahip olacaktır. İran sınırına 50 km mesafede yer alan bu koridor, Washington açısından bir köprübaşıdır. Bu durum, İran’ın ve Rusya’nın tepkisini daha da sertleştirmiştir.
Trump’ın Azerbaycan ve Ermenistan’ın bir araya getirmesiyle Putin büyük ölçüde kenara itilmiş oldu. Moskova kendi çıkarlarını barış görüşmelerine dâhil etmek için çalıştı ancak her iki taraf da Amerikan çözümü lehine bu önerilerden vazgeçti. ABD’nin Ermenistan’da kalıcı varlık kazanması, Rusya’nın Güney Kafkasya’daki “arka bahçesinin” stratejik olarak delinmesi anlamına gelmektedir. Moskova’nın olası karşı hamleleri arasında; Ermenistan’a yönelik ekonomik yaptırımlar, Azerbaycan’a enerji fiyatları üzerinden baskı uygulama ve İran’la ortak askeri tatbikatlar düzenleme bulunuyor. Ayrıca Rusya, Ermenistan’daki muhalif grupları destekleyerek Paşinyan hükümetini zayıflatma stratejisine yönelebilir.
Pakistan açısından durum daha farklıdır. İslamabad, Türkiye ve Azerbaycan’la yakın askeri ve diplomatik ilişkiler yürütse de, ABD’nin projede ana aktör olması Pakistan’ın Çin’le yürüttüğü stratejik ortaklıkla çelişmektedir. Dolayısıyla Pakistan, resmi olarak projeye karşı çıkmasa da, Çin’in tavrına paralel bir “mesafeli destek” politikasını tercih edebilir.
2025 anlaşması, yalnızca Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki bir teknik düzenleme değil; Kafkasya’nın yüzlerce yıldır süren jeopolitik mücadelesinin en güncel versiyonudur. Bu bağlamda, ABD’nin doğrudan sahaya inmesi, bölgedeki güç dengesini radikal biçimde değiştirebilecek bir adımdır. Washington, hem enerji hatlarının hem de kara taşımacılığı yollarının kontrolünü sağlayarak Çin’in “Kuşak ve Yol” girişimine karşı bir karşı ağı kurmayı hedeflemektedir. ABD, bu koridor aracılığıyla Güney Kafkasya’da kalıcı askeri varlık bulundurabilecek bir altyapıya sahip olacaktır. İran sınırına 50 km mesafede yer alan bu koridor, Washington açısından bir köprübaşıdır. Bu durum, İran’ın ve Rusya’nın tepkisini daha da sertleştirmiştir.
ABD, yalnızca bölgesel ticaret yollarını değil, aynı zamanda Avrasya’daki güç dengelerini de kendi lehine şekillendirmeyi hedeflemektedir. Bu strateji, Türkiye açısından ise hem fırsatlar hem de ciddi riskler barındırmaktadır. Türkiye, bundan sonrası Kafkasya ve Orta Asya’daki ülkelerin Rusya şantajından kurtarılması için kilit rol oynayabilir. Rusya ve İran’da ki rejim değişiklikleri Türk Dünyasını Anadolu ile birleştirecek Türk otobanının sadece Zengezur ile sınırlı kalmamasını sağlayacaktır. 
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/143999467/ABD_ve_Avrupa_Birliğinin_Orta_Asya_Politikaları

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *