Açelya Miray ÖZKAYA- Stajyer
2024’te Avrupa’daki Mülteci Sayısı Artacak
10.01.2024 Oksijen (Dünya)
Uluslararası Göç Politikası Geliştirme Merkezi (ICMPD) seçimlerden sonra daha da sıkılaşacak göç yasaları öncesinden Avrupa’ya daha fazla mülteci geleceğini öngörüyor. Genel müdür Michael Spindelegger’e göre Avrupa güçlü bir işgücü istiyorsa göçmenlere ihtiyacı var. Uluslararası Göç Politikası Geliştirme Merkezi (ICMPD), göç sayısını azaltmayı amaçlayan politikaların devreye girmesinden önce daha fazla mültecinin Avrupa’ya ulaşmaya çalışacağını ve 2024 yılında göçün artacağını açıkladı. İngiltere ve ABD de dahil olmak üzere Avrupa'daki çok sayıda seçim kampanyasının konusu göç karşıtı. Avusturya merkezli kuruluş, göç karşıtı sistemlerin devreye girmesinden önce mültecilerin Avrupa’ya ulaşmak için acele edeceğini öngörüyor.
The Guardian'a konuşan ICMPD genel müdürü Michael Spindelegger “İnsanlar seçim kampanyalarındaki göç karşıtı önlemleri duyacak ve devreye girmeden önce AB’de olmaları gerektiğini düşünecekler” dedi. Spindelegger politikacıları, birçok göçmenin Avrupa'ya geldiği Afrika ve Orta Asya ülkelerinde yasal yollar oluşturma çabalarını iki katına çıkarmaya ve özel girişimlerle iş birliği yaparak işe alım ve eğitim merkezleri kurmaya çağırdı.
Caydırıcı Değil, Mıknatıs Olacak
ICMPD'nin yıllık raporuna göre Orta Doğu'daki savaş ve Donald Trump'ın ABD'de yeniden iktidara gelme ihtimali büyük insan akışına yol açacak. ABD'nin göç yollarına yönelik baskısı, İspanya'ya vizesiz ziyaretçi rotalarını kullanan Venezuelalı ve Kolombiyalıların sayısında artışa neden olabilir. Raporda, AB tarafından geçen yılın sonlarında kabul edilen yeni göç yasalarının, bu yılın sonlarında yürürlüğe girmeden önce Avrupa'ya gitmeye çalışacak birçok kişi için başlangıçta caydırıcı olmaktan ziyade bir mıknatıs olacağı belirtiliyor.
“Avrupa’nın Göçmenlere İhtiyacı Var”
Spindelegger “Sanırım Avrupa'ya daha fazla mültecinin geldiğini göreceğiz, hatta sayıları 2023'ten bile daha fazla. Seçim kampanyaları hızlı çözümlerle ilgili olacak ama aynı zamanda böyle bir çözüm olmadığını da biliyoruz. Pek çok göçmen karşıtı, aşırı sağ politikacının yabancı düşmanı mesajının aksine Spindelegger, eğer AB genelinde yeterince güçlü bir işgücü isteniyorsa Avrupa'nın göçmenlere ihtiyacı olduğunu söyledi.
AB yetkilisi Ylva Johansson geçtiğimiz günlerde demografik değişime ayak uydurmak için AB'de 1 milyon daha fazla işçiye ihtiyaç duyulduğunu belirterek, "bunu düzenli bir şekilde yapmanın zor olduğunu" söyledi. Spindelegger, sayıların çok daha yüksek olduğunu, yalnızca Almanya'da 1 milyona, Avusturya'da ise 500.000'e ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
AB İle Mısır Arasında, 7,4 Milyar Euro’luk Göç Ve Ekonomik Destek Anlaşması
17.03.2024 BBC NEWS (Roma)Kuzey Afrika’dan Avrupa Birliği’nin güney kıyılarına yönelik düzensiz göç hareketlerini engelleme girişimleri kapsamında Avrupalı liderler bugün Mısır’a gitti. AB-Mısır ilişkileri ‘stratejik ortaklık’ seviyesine yükseltilirken 7,4 milyar euro’luk bir anlaşma da açıklandı.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AB Konseyi Dönem Başkanı Belçika'nın Başbakanı Alexander De Croo’ya Mısır gezisinde, Kuzey Afrika kıyılarından en fazla göç alan ülkelerden İtalya’nın Başbakanı Giorgia Meloni ile Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis eşlik etti.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile görüşen Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Kahire ziyaretinin “AB-Mısır stratejik ortaklığında yeni bir dönüm noktası” olduğunu söyledi.
Anlaşmada neler var?
İtalya basınına göre 7,4 milyar euro’luk anlaşma, Avrupa’ya yönelik göçü engellemek ve Mısır ekonomisini desteklemek amacı taşıyor.
Kahire yönetimine ilk aşamada 1 milyar euro verilmesi,4 yıl içinde de hibe ve kredilerle destek miktarının 7, 4 milyar euro’ya ulaşması planlanıyor.
Bu paketle, Gazze ve Sudan’daki çatışmaların da etkisiyle Mısır ekonomisinin kötüleşmesinin ve göçmen akşının artmasının önlenmesi amaçlanıyor.
Mısır’ın enerji sektörüne yatırımların yanı sıra Libya sınırının güçlendirilmesine destek öngörülüyor.
Başbakan Meloni, Mısır’a gitmeden önce dün İtalya’da yaptığı açıklamada, daha önce Tunus’la yaptıkları mutabakat zaptının bir benzerini Kahire yönetimiyle de yapacaklarını söyledi.
İtalya’nın girişimiyle AB geçen yıl Temmuz ayında Tunus bir anlaşma yapmış, bu anlaşma sonrası Tunus’tan denize açılan göçmen teknesi sayısında azalma görülmüştü.
AB sınır güvenliği ajansı Frontex’in verilerine göre 2023’te birliğin sınırlarından düzensiz göçmen girişleri 2016’dan bu yana en yüksek seviyeye çıkarak 380 bine yaklaştı. Bu sayının yüzde 41’i, Kuzey Afrika kıyılarından İtalya’ya ulaşan Orta Akdeniz göç rotası üzerinden gelen göçmenlerden oluşuyor.
AB’ye yönelik en aktif göç rotası olan Orta Akdeniz hattını kullanan göçmenler ağırlıkla Libya ve Tunus kıyılarından denize açılıyor. İtalya’ya deniz yoluyla ulaşan göçmenlerin milliyetleri açısından ise ilk sıralarda Bangladeş, Suriye, Tunus ve Mısır geliyor.
Orta Akdeniz ayrıca, Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre dünyanın bilinen en ölümcül göç rotası. Son 10 yılda Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken 29 binden fazla göçmenin hayatını kaybettiği, bu can kayıplarının yaklaşık 23 bininin Orta Akdeniz hattında meydana geldiği hesaplanıyor.
İtalya’da Ekim 2022’de iktidara gelen sağ koalisyon hükümeti düzensiz göçü durdurma vaatlerini yerine getirmekte başarısız oldu. 2023’te ülkeye deniz yoluyla girişler önceki yıla kıyasla yüzde 50 artarak 158 bine ulaştı.
‘Otoriter yönelime ödül’
Muhalefetteyken Libya kıyılarında ‘deniz ablukası’ uygulayarak göçü durdurma vaatleri veren Başbakan Meloni, iktidara gelmesinin ardındansa Avrupa dışındaki ülkelerle anlaşma yoluna giderek göçle mücadele etmeye çalışıyor.
AB’nin 2016’da Türkiye ile yaptığı göç mutakabatının ardından Libya, Tunus ve Moritanya’yla, ve son olarak bugün Mısır’la da benzer anlaşmalar yapıldı.
Mısır yönetimiyle yapılan anlaşmaya tepkiler de geldi. İtalya’da muhalefetteki Demokratik Parti’nin lideri Elly Schlein, “Ursula von der Leyen ile Giorgia Meloni’nin Mısır'a uçarak El Sisi rejimine göçmenlerin durdurulması karşılığında kaynak sözü verecek olması çok vahim” dedi. Merkez-solun lideri Schlein bu yaklaşımla temel insan haklarının ayaklar altına alındığını söyledi.
Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı grubundan Fransız milletvekili Mounir Satouri de bu anlaşmanın, Avrupa’nın Mısır’da ‘otoriter yönelimi ödüllendirmesi’ anlamına geldiğini ve Avrupa değerlerine hakaret teşkil ettiğini söyledi.
(kısaltılmıştır)
AB, Türkiye'ye Verdiği Mülteci Fonunun Nasıl Harcandığını Öğrenemiyor
24.04.2024 Euro News
Brüksel, Türkiye'ye göçmen ve mültecilerin AB'ye geçmesini önlemesi için milyarlarca euro gönderdi. Ancak paranın nasıl harcandığına dair bilgileri elde edemedi.
Avrupa Birliği denetçileri, bloğun Türkiye'ye Suriyeli mültecilere yardımcı olmak için verdiği milyarlarca euronun bir kısmının gerçekten bir etkisi olup olmadığını belirleyemediklerini belirtti. AB ile Türkiye arasında 2016 yılında imzalanan göç anlaşmasından elde edilen para, Türkiye'deki 4 milyondan fazla kayıtlı mültecinin bazılarına harcamalar için nakit ödeme kartı sağlamak, eğitim ve sağlığı iyileştirmek, insanların topluma daha iyi entegre olmalarına yardımcı olmak ve Suriye'deki savaştan kaçan insanların ihtiyaç duyabileceği tesisler inşa etmek için kullanılıyor. Ancak Avrupa Sayıştayı (ECA) geçen yıl paranın etkili bir şekilde kullanılıp kullanılmadığına ilişkin takibinde, Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığı'nın AB projelerinin gibi etkileri olduğunu değerlendirmelerine olanak sağlayacak bilgiler vermeyi reddettiğini bildirdi. AB Sayıştay üyesi Bettina Jakobsen gazetecilere verdiği demeçte, “Avrupa vatandaşlarının AB'nin finanse ettiği çeşitli kalkınma ve insani yardım projelerinden bazı sonuçların geldiğini görmek istediklerinden oldukça eminim.” dedi.
Jakobsen, veriler olmadan AB tarafından imzalanan eğitim projelerinin “etkisini veya sürdürülebilirliğini ölçme konusunda bir sonuca varmalarının mümkün olmadığını da sözlerine ekledi.
"'Verilere sahip değiliz' dediler"
Bloğun yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'na göre, en az 530 milyon euro “Türkiye'deki mültecilerin kaliteli kapsayıcı eğitimini desteklemek” için ayrıldı. Bu para öğretmen maaşlarını ödemek ve eğitim ekipmanı, Türkçe dili ve öğretmen eğitimi, danışmanlık ve diğer rehberlik hizmetlerinin karşılanmasını amaçlıyordu. Denetçiler, AB desteği alan okulların bir listesini ve devam eden mülteci öğrencilerin sayısının yanı sıra eğitim almayan çocukların okul sistemine yeniden entegre edilip edilmediğine ve sınav geçme oranlarına ilişkin bilgiler arıyor. Associated Press (AP) tarafından denetçilerin eğitim bakanlığından bilgi almasını engelleyen şeyin ne olduğu sorulduğunda, sürece katılan bir AB denetçisi, “Sadece verilere sahip olmadıklarını iddia ettiler.” yanıtını verdi. AB Sayıştayı'nın düzenlemeleri gereğince ismi açıklanmayan denetçi, “Verilerin normalde var olması gerektiğini biliyoruz." dedi ancak verilerin neden sağlamak istemediklerini tahmin etmenin kendilerine bağlı olmadığını belirtti. Bir Sayıştay yetkilisi de AP'ye Türk yetkililerin denetçilerle işbirliği yapmamalarının nispeten nadir olduğunu ifade etti.
Komisyon bilgi taleplerinde başarılı olamadı
Genel olarak, koronavirüs salgınının zorlukları, Şubat 2023'te Türkiye ve Suriye'yi vuran büyük depremler ve Türkiye'nin yaygın enflasyonu göz önüne alındığında, denetçiler AB finansman paketinin Türkiye'deki “mültecilere ve ev sahibi topluluklara ilgili destek sağladığını” tespit etti. Ancak Jakobsen, denetçilerin “komisyonun proje bütçelerini değerlendirmesinde zayıflıklar bulduklarını” belirtti ve AB'nin yürütme organının “proje maliyetlerinin makul olup olmadığını sistematik olarak değerlendirmediğini veya farklı projeler arasındaki benzer maliyetleri karşılaştırmadığını” belirtti. Bloğun parasının doğru bir şekilde harcanmasını sağlamaktan sorumlu komisyonun denetçileri ve yetkilileri, bilgi için ortak ve bireysel taleplerde bulundu, ancak başarılı olamadı. Denetçiler, AB fonlarından yararlanan bazı okulları ve hastaneleri ziyaret edebildi ve tesislerin mülteciler ve Türk öğrenciler tarafından kullanıldığını ve orada öğretmenlerin çalıştığını tespit etti..
Mısır ve Tunus anlaşmalarına örnek olmuştu
AB liderleri ile Türkiye arasında 2016 yılında imzalanan göç anlaşmasına göre blok, Suriye'den gelen göçmenlerle başa çıkmasına yardımcı olmak için Türkiye'ye en az 6 milyar euro sağlamayı taahhüt etti. Türkiye ise karşılığında Avrupa'ya göçmenlerin topraklarını terk etmesini durdurma sözü verdi.
Mart 2016'da, anlaşmanın yürürlüğe girmesinden bir ay sonra, Türkiye hükümeti yasadışı yollardan Yunanistan'a geçen göçmen sayısının Kasım 2015'te günde yaklaşık 6 binden 130'a düştüğünü bildirdi. Liderler 2021 yılında Türkiye'deki mültecilere 3 milyar euro daha göndermeyi planladıklarını açıkladı. Avrupa'da büyük bir başarı olarak görülen anlaşma, Tunus ve Mısır ile daha yeni ve daha ayrıntılı anlaşmalar için bir şablon görevi gördü.
Türkiye AB’nin 6 Milyar Euro Yardımını Nasıl Harcadı AB Sayıştayı’nın Eleştirileri Neler?
29.04.2024 Euro News (Türkiye)
Avrupa Sayıştayı mülteci fonunun kullanımı ve denetlenmesi konusunda Türkiye’ye eleştirilerde bulunuyor. AB, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan para iadesi talep ederken bakanlık bunu reddetti.
AB'nin Türkiye'deki Mülteciler için Mali Yardım Programı (FRIT) çerçevesinde Ankara’ya sağladığı 6 milyar Euro desteğin hangi alanlara harcandığı ortaya çıktı. Avrupa Sayıştayı’nın (ECA) hazırladığı rapor hangi ülkenin ne kadar yardım yaptığını da gösteriyor. Ancak Avrupa Sayıştayı mülteci fonunun kullanımı ve denetlenmesi konusunda Türkiye’ye eleştirilerde bulunuyor. AB, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan para iadesi talep ederken bakanlık bunu reddetti.
FRIT, Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin desteklenmesi için ciddi bir ek fon desteği sağlanması doğrultusunda Avrupa Birliği Konseyi’nin yaptığı çağrıya cevaben 2015 yılında oluşturuldu. Programın toplam bütçesi 6 milyar Euro. Bu bütçe 3 milyar Euro’luk iki eşit dilime ayrıldı. Bunlar 2016-2017 ve 2018-2019 dönemlerini kapsıyor.
Program; sağlık, eğitim, koruma ve temel ihtiyaçların karşılanması gibi insani yardımlar ile eğitim, göç yönetimi, sağlık, belediye altyapısı ve sosyo-ekonomik destekleri kapsayan kalkınma yardımlarından oluşuyor.
ECA raporu “Türkiye’deki mülteciler için araç: Mülteciler ve ev sahibi toplumlar için faydalı, ancak etki ve sürdürülebilirlik henüz sağlanmadı” başlığını taşıyor. Rapora göre 5,98 milyar Euro’nun
- yüzde 40,8’i (2 milyar 439,5 milyon Euro) insani yardıma;
- yüzde 59,1’i (3 milyar 538,6 milyon Euro) kalkınma yardımlarına harcandı.
Harcamaların detaylarına gelince, bütçede en büyük kalemi temel ihtiyaçlar oluşturuyor. Temel ihtiyaçlara 1 milyar 892,8 milyon Euro harcandı. Bu da neredeyse harcamaların üçte birini (yüzde 32) oluşuruyor.
1 milyar Euro harcama ile eğitim ikinci sırada.
Sosyo-ekonomik destek de 907,1 milyon Euro üçüncü en büyük harcama alanı.
Eğitim altyapısı için de 545 milyon Euro harcanırken belediye altyapılarına giden tutar da 380 milyon Euro oldu.
Koruma programlarına 268,2 milyon Euro harcanırken sağlık altyapısına sadece 90 milyon ayrıldı.
Göç yönetimine 80 milyon Euro harcanırken idari harcamalar 43,2 milyon Euro tuttu.
En büyük katkı Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa’dan
Raporda hangi ülkenin ne kadar yardım yaptığının ayrıntıları da var. Buna göre 28 AB üyesi ilk dilimde 1 milyar 999,4 milyon Euro; ikinci dilimde 1 milyar Euro olmak üzere toplam 2 milyar 999,5 milyon Euro destek sağladı.
AB ise 1+2 milyar Euro olmak üzere iki dilimde toplam 3 milyar Euro destek sağladı. Böylece üye ülkelerle birlikte toplam yardım 6 milyar Euro’ya ulaştı.
En büyük destek Almanya’dan geldi. Almanya FRIT çerçevesinde Türkiye’ye 643,4 milyon Euro verdi. Birleşik Krallık 482,5 milyon Euro sağlarken Fransa da 460,8 milyon Euro verdi.
Diğer bazı ülkelerin yardımları ise şöyle: İtalya (336 milyon Euro), İspanya (229 milyon Euro), Hollanda (140,6 milyon Euro).
Bu ülkelerin dışında 100 milyon Euro’dan daha fazla yardım gönderen başka ülke olmadı.
Avrupa Sayıştayı’ndan Türkiye’ye eleştiler
Öte yandan Avrupa Sayıştayı mülteci yardımlarının harcanması konusunda Türkiye’yi eleştirdi.
Rapor “genel olarak, zorlu bir bağlamda, Türkiye'deki Mülteciler için Mali Yardım Programı'nın mültecilere ve ev sahibi topluluklara ilgili desteği sağladığını” ve “ihtiyaçlarını karşıladığı”nı tespit ediyor. Ancak hemen şu eleştirileri getiriyor:
“Çeşitli nedenlerden dolayı bunların uygulanması önemli ölçüde gecikmiş ve proje maliyetleri sistematik olarak değerlendirilememiştir. Planlanan çıktılar sağlanmış olsa da, Mali Yardım Programı'nın etkisi yeterince ölçülmemiştir ve sürdürülebilirlik şu ana kadar sadece altyapı projeleri için sağlanmış, eğitim, sağlık ve sosyo-ekonomik destek sektörlerindeki bazı projeler için sağlanamamıştır.”
AB maliyetlerin makul olup olmadığını değerlendirmedi
AB’nin; projeleri doğrudan ve dolaylı yönetim ve çeşitli türlerde uygulayıcı ortaklar aracılığıyla hayata geçirdiğini belirten rapor şu eksikleri ortaya çıkardı:
“(AB’nin) maliyetlerin makul olup olmadığını sistematik olarak değerlendirmediği, farklı projeler arasında benzer maliyetleri karşılaştırmadığı veya yararlanıcı başına maliyeti hesaplamadığı için AB Komisyonu'nun proje maliyetlerini değerlendirmesinde zayıflıklar
Milli Eğitim Bakanlığı’na veri ve usulsüzlük eleştirisi
Genel olarak, çeşitli sektörlerde planlanan çıktıların sağlandığını belirten Avrupa Sayıştayı raporu Mili Eğitim Bakanlığı’nın gerekli verileri paylaşmadığını şöyle açıkladı: “ Ancak eğitim sektöründe, Mali Yardım Programı'nın sağladığı finansmanın mülteci çocukların Türk eğitim sistemine entegrasyonu ve başarısı üzerindeki etkisini değerlendirmek mümkün olmamıştır. Okul inşaatlarının yararlanıcılar üzerindeki etkisi de değerlendirilememiştir. Bu durum, Türk Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından sağlanan verilerdeki kısıtlamalardan kaynaklanmıştır.”
Rapor verilerin sağlanmaması konusunda “Bu durum, örneklenen FRIT eğitim projelerinin etkisi hakkında bir sonuca varamayacağımız anlamına geldiğinden, denetimimiz için önemli bir kısıtlama teşkil etmektedir.” eleştirisinde bulundu.
ECA raporu, AB Komisyonu’nun finanse edilen projeleri izlemek için uygun tedbirleri uygulamaya koyduğunu ancak raporlama ve izleme çerçeveleri genellikle sonuçlardan ziyade çıktıları ölçmek üzere tasarlandığını vurguladı: “Bu nedenle, özellikle sosyo-ekonomik sektördeki projelerin etkisini ölçmekte yetersiz kalmışlardır.”
AB, MEB’den para iadesi istedi; bakanlık reddetti
Rapor, eğitim projelerinde usulsüzlük olduğuna da işaret ediyor. Bunların başında öğretmenlerin sözleşmesinin feshedilmesi ve yeniden işe alınması geliyor. Denetçiler; projeler arasında boşluk olmamasına rağmen öğretmenlere tazminat ödendiği ve bu durum Türk iş kanununda yasakladığını da bildirdi.
Rapor bu konuda şu tespiti yaptı: “Bulgularımıza dayanarak Komisyon, söz konusu tutarları Bakanlıktan geri almak için girişimlerde bulunmuştur. Komisyon Ağustos 2023'te Bakanlıktan 8.4 milyon Euro'nun geri ödenmesini talep eden bir mektup göndermiş ancak Bakanlık bu talebi reddetmiştir. Komisyon'un hukuka aykırı kıdem tazminatı olarak ödenen toplam 19.6 milyon Euro'yu nasıl geri alacağı (ya da alıp almayacağı) henüz belli değil.”
Denetçiler örnek sorunlardan birisi olarak satın alınan bazı malzemelerin kullanılmadığını ve hala depolarda bulunduğunu gösterdi. Okullarda kutularında bekleyen masa tenisi fotoğraflarla birlikte raporda yer aldı.
Türkiye'de hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusunda gerileme
Rapor Mali Yardım Programının 2016 yılından bu yana kötüleşen AB-Türkiye ikili ilişkileri bağlamında uygulandığını hatırlattı. ECA raporu “AB, Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusunda gerilemesi, bazı AB üye devletleriyle ilişkilerinin bozulması ve Doğu Akdeniz'deki izinsiz sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye'ye yaptırımlar ve kısıtlamalar getirmiştir.” tespiti yaptı.
STK’ların çalışma şartlarını iyileştirme girişimleri başarılı olamadı
Rapor, AB Komisyonu’nun (uluslararası) sivil toplum kuruluşlarının (STK) çalışma ortamını iyileştirmeye çalıştığını ancak ancak sonuçlar sınırlı kaldığını da bildirdi. Denetçiler “STK'ların işleyişi konusu, Yönlendirme Komitesi toplantılarında, Konsey toplantılarında ve üst düzey siyasi diyaloglarda ve Komisyon'un Türkiye'ye yaptığı ziyaretlerde birçok kez ele alınmıştır. Ancak bu durum olumlu bir sonuca yol açmamıştır.” tespitinde bulundu.
Rapordan 4 önemli tavsiye
Rapor AB Komisyonu’na gelecekteki faaliyetlerin verimliliğini ve etkinliğini artırmayı amaçlayan dört tavsiyede bulundu:
- Maliyetlerin değerlendirilmesi ve izlenmesini iyileştirmeli
- Türk makamlarından mülteciler ve ev sahibi topluluklara ilişkin eğitim konusunda veri toplamalı
- Projelerin etkisinin ölçülmesini iyileştirmeli
- Projelerin sürdürülebilirliğini güçlendirmeli
AB’nin onayladığı Sığınma ve Göç Anlaşması neler öngörüyor, Türkiye’yi nasıl etkileyebilir?
14.05.2024 BBC NEWS (Lahey)
Avrupa Birliği’nin (AB) yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, düzensiz göçün önlenmesi amacıyla daha sıkı önlemler içeren yeni Sığınma ve Göç Anlaşması’nı onayladı.
Anlaşma, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu AB üyesi olmayan geçiş ülkeleri ile ortaklıkların güçlendirilerek yasa dışı göçün önlenmesini de içeriyor.
İnsan hakları kuruluşlarına göre, yeni anlaşma çok sayıda sığınmacının Türkiye ve Tunus gibi “geçiş ülkelerine” geri gönderilmesine yol açacak.
Anlaşma hangi düzenlemeleri içeriyor?
Yaklaşık sekiz yıllık tartışmanın ardından kabul edilen düzenlemede dikkat çeken bölümler şöyle:
Anlaşma uyarınca Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi "giriş ülkelerinin" yükünü azaltacak bir 'zorunlu dayanışma' mekanizması oluşturulacak.
AB üyesi diğer ülkeler de belirlenen asgari oranda sığınmacı kabul etmek zorunda olacak. Kotanın üzerinde göçmen kabul eden ülkelere belirli bir tazminat ödenecek.
Sığınmacı almayı reddeden AB üyesi ülkeler ise, reddettiği kişi başına 20 bin euro ödemek zorunda kalacak.
Sığınma talebinin 12 hafta içinde karara bağlanması, olası ret durumunda yine bu sürece sığınmacının ülkesine dönüşünün sağlanması amaçlanıyor.
Reddedilme olasılığı yüksek olan sığınmacıların işlemlerinin hızlı şekilde bitirilmesine öncelik verilecek.
Yeni anlaşma uyarınca, ani sığınmacı akını gibi bir gelişme karşısında üye ülkelerin kriz durumu ilan etmesi ve sığınma prosedürlerini geçici olarak askıya almasına izin verilecek.
AB sınırlarına vize koşullarına sahip olmadan giren kişiler, 7 güne varan bir süre boyunca kimlik tespiti, biyometrik verilerin toplanması, sağlık ve güvenlik kontrollerinin de dahil olduğu bir giriş öncesi zorunlu tarama işlemine tabi tutulacak.
Sığınma başvurusu yapan kişilere yapılacak değerlendirme sürecinde ortak kriterler üzerinden hareket edilecek.
Çocuklar da dahil bütün sığınmacılar, parmak izleri ve yüz görüntüleri de dahil olmak üzere Eurodac veri tabanına kaydedilecek.
Bu veri tabanında, kaçak göçmenlerin güvenlik tehdidi oluşturup oluşturmadığı, şiddete başvurup varmadığı ya da silahlı olup olmadığı bilgileri de yer alacak.
Sığınma hakkı verilen kişilere tanınan haklar da her üye ülke için standart olacak.
Üye ülkeler, Avrupa Birliği Sığınma Ajansı'ndan (EUAA) gelen bilgilere dayanarak, sığınmacıların ayrılmak zorunda oldukları ülkelerdeki durumu değerlendirerek, mülteci statüsü düzenli olarak gözden geçirecek.
Barınma, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi konularda da sığınmacılar için eşdeğer kabul standartları sağlanacak.
Sığınma talebinde bulunanlar, başvuru tarihinden en geç 6 ay sonra çalışmaya başlayabilecek.
AB üyesi olmayan ülkeler anlaşmaya nasıl katkı sağlayacak?
Yeni Sığınma ve Göç Anlaşması, sığınmacı sorununun AB üyesi olmayan ülkeler ve Birleşmiş Milletler (BM) kurumlarının yer aldığı “uluslararası ortaklıklar” sayesinde çözülmesini öngörüyor.
AB, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu geçiş ülkeleri ve göç veren ülke yönetimleriyle işbirliğini güçlendirerek düzensiz göç ve insan kaçakçılığı ile mücadele edecek.
AB yönetimi, bu amaçla 2016 yılında Türkiye ile Mültecilerin Geri Kabülü Anlaşması’nı imzalamıştı.
AB daha sonra Tunus, Moritanya ve Lübnan ile “ekonomik destek” karşılığı benzer anlaşmalara imza attı.
AB yönetimine göre yeni anlaşma, sınır yönetimi, geri dönüş ve geri kabul alanlarında öncelikli ortaklarla işbirliğini genişletirken, göçün etkenlerini ele almaya yönelik kalkınma çabalarını da destekliyor.
Sığınma ve Göç Anlaşması neden gündeme geldi?
Suriye ve Irak’taki çatışma bölgelerinden kaçan 1 milyondan fazla kişinin 2015 yılında Avrupa’ya gelmesi nedeniyle ciddi bir “sığınmacı krizi” ortaya çıktı.
Yunanistan, İtalya, İspanya gibi geçiş ülkeleri, yoğunlaşan sığınmacı akımına karşı yalnız bırakıldıkları gerekçesiyle AB yönetimi ve diğer üye ülkelere tepki gösteriyor.
Avrupa Komisyonu, sığınmacı akınının önüne geçilmesi ve Avrupa sınırlarının daha iyi korunması amacıyla ortak bir düzenleme önerisinde bulundu.
Ancak özellikle sığınmacıların eşit olarak dağıtımı konusunda yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle, yasal düzenleme bir türlü hayata geçirilemedi.
Koronavirüs salgını sonrası Avrupa’ya yönelik sığınma başvurusu ve düzensiz göçün artması üzerine, Avrupa Komisyonu’nun yasal düzenleme önerisi yeniden gündeme geldi.
Geçen yılın sonunda Avrupa Parlamentosu, üye ülkeler ve Avrupa Komisyonu, yeni Sığınma ve Göç Anlaşması üzerinde anlaşmaya vardı.
Yasal düzenleme, 10 Nisan’da Avrupa Parlamentosu’nda 266’ye karşı 322 oyla kabul edildi
Yaklaşık sekiz yıldır tartışılan yasa neden şimdi kabul edildi?
Avrupa Komisyonu açısından, yeni göç anlaşmasının Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin başlayacağı 6 Haziran’dan önce onaylanması büyük önem taşıyordu.
Avrupa genelinde 6-9 Haziran tarihlerinde yapılacak seçimlerde, kamuoyu yoklamalarına göre en az 10 ülkede aşırı sağ partiler önde görünüyor.
Aşırı sağın seçimlerdeki en önemli propaganda malzemesi ise sığınma ve göç sorunu.
Brüksel’deki AB kaynakları, yeni göç düzenlemesi ile aşırı sağın önemli bir kozunu kaybedeceğini düşünüyor.
Bu nedenle düzenleme, AP seçimleri öncesi onaylandı.
Yasal düzenleme tam olarak ne zaman yürürlüğe girecek?
Komisyon tarafından onaylanan yasa, AB resmi gazetesinde yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecek.
AB üyesi ülkelere, iç hukuku, göç anlaşmasına uygun hale getirmeleri için iki yıl süre verilecek. Yasal düzenleme, AB genelinde iki yıl sonra tamamen hayata geçirilmiş olacak.
Anlaşmaya yönelik eleştiriler neler?
Anlaşmaya karşı olan bazı sol partiler ile insan hakları örgütleri, düzenlemenin "insanlık dışı bir sisteme yol açacağını” savunuyor.
Uluslararası yardım kuruluşu Caritas’a göre, “Güvenli üçüncü ülke” kavramının daha geniş bir şekilde yorumlanması nedeniyle, anlaşma kapsamında muhtemelen daha fazla insan, aralarında Türkiye ve Tunus’un da olduğu geçiş ülkelerine geri gönderilecek.
Örgüte göre, bu da Avrupa’nın, “sığınma sorumluluğunu AB dışı ülkelere kaydırmayı amaçlayan artan dışsallaştırma eğilimiyle” örtüşüyor.
İnsan hakları örgütleri, hızlandırılmış sığınma prosedürü nedeniyle sınır ülkelerinde göçmenler için daha kötü koşullar oluşacağını da savunuyor.
Dünyada mülteci sorunu büyürken AB gibi müreffeh aktörlerin kayıtsızlığı dikkat çekiyor.
20.06.2024 Anadolu Ajansı
Dünya genelinde mültecilerin sayısında benzeri görülmemiş rakamlar kaydedilirken, uluslararası koruma aradıkları müreffeh ülkelerin mültecilere yönelik kayıtsızlığı sorunu büyüten önemli bir etken olmaya devam ediyor.
Brüksel
Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen "Dünya Mülteciler Günü", ana vatanlarını geride bırakmak zorunda kalan insanları onurlandırma, güç ve cesaretlerini kutlama, güncel ihtiyaçlarına ışık tutma amacını taşınıyor.
Gazze'den Myanmar'a farklı coğrafyalarda son yıllarda artan savaşlar, aktif ya da donmuş çatışmalar, insan hakları ihlalleri ve kamu düzenini ciddi ölçüde bozan olaylar gibi etkenler, mülteci sayısını benzeri görülmemiş şekilde artırıyor.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (BMMYK) geçen hafta açıkladığı verilere göre, 2023'te dünya genelindeki mülteci sayısı rekor seviyeye ulaştı.
Son 12 senedir zorla yerinden edilen kişilerin sayısında istikrarlı artış yaşandı. 2023 sonu itibarıyla dünya çapında tahminen 117,3 milyon kişi zorla yerinden edildi. Mayıs 2024'te bu sayı 120 milyonu aştı.
Gazze, Sudan, Suriye, Myanmar, Kongo
Dikkatlerin odağındaki Gazze'de BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) göre, 2023 sonu itibarıyla nüfusun yüzde 75'ine denk gelen 1,7 milyona yakın kişinin yerinden edildiği tahmin ediliyor. Güncel rakamın bunun üstünde olduğu Gazze'de birden fazla kez yerinden edilen çok sayıda insan olduğu da biliniyor.
Sıcak gündemde yer almasa da dünya mülteci nüfusunu artıran en büyük etken Sudan'daki durum olmaya devam ediyor. BMMYK'ye göre Sudan'daki çatışmalar nedeniyle Nisan 2023'ten bu yana ülke içinde 7,1 milyondan fazla kişi yerinden edildi, 1,9 milyon Sudanlı ise komşu ülkelere sığındı.
Suriye, 7 milyondan fazlası ülke içerisinde ve kalanı ülke dışında olmak üzere toplam 13,8 milyon kişinin zorla yerinden edilmesiyle bu anlamda dünyanın en büyük krizi olmaya devam ediyor.
Myanmar'da 1,2 milyonu aşkın kişinin durumundan endişe duyuluyor. BMMYK, bu rakama ülke içinde yerinden edilmiş 810 bin kişi ve 600 bin Arakanlı Müslümanın dahil olduğunu belirtiyor.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti, başta Orta Afrika Cumhuriyeti, Ruanda, Burundi ve Güney Sudan olmak üzere komşu ülkelerdeki şiddet olaylarından kaçan 529 binden fazla mülteciye ev sahipliği yapıyor. Ayrıca yüksek seviyedeki güvensizlik ortamı ve sivillere yönelik büyük ölçekli şiddet nedeniyle yaklaşık 5,6 milyon Kongolu, ülke içinde yerinden edilmiş durumda.
Orta gelirli ülkeler sahip çıkıyor, müreffeh ülkeler sorumluluktan kaçıyor
Mülteci sayısındaki artış ve buna neden olan istikrarsızlıklar sorunun bir boyutunu, uluslararası aktörlerin kayıtsızlığı ise diğer boyutunu oluşturarak krizin büyümesine yol açıyor.
BMMYK'ye göre dünyadaki mültecilerin ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan diğer kişilerin yüzde 75'ine düşük ve orta gelirli ülkeler ev sahipliği yapıyor. Bu durum, gözleri mültecilerin güvenlik ve refah arayışıyla çoğu zaman riskli yolculukları göze alarak varmak istedikleri Avrupa ülkelerinin tutumuna çeviriyor.
Avrupa Birliği (AB), 2015-2016'da patlak veren göç krizinden bu yana "düzensiz göçmen" olarak adlandırdığı kişilerin Birlik içinde nasıl dağıtılacağı ya da geri gönderileceği sorularına yanıt ararken, AB sınırlarında dünya kamuoyunun gözleri önünde yaşanan geri itmeler, ölümcül deniz faciaları ve diğer insan hakları ihlalleri gündemden düşmedi.
AB'nin sınır koruma ajansı Frontex ve Yunanistan sahil güvenliğinin dahil olduğu geri itme olaylarına ilişkin haberler, 2020'den itibaren uluslararası basında yer aldı. Bu haberlere göre, Yunan sahil güvenlik botları, Türkiye'den Yunanistan'a geçmek isteyen göçmenlerin botlarını engelleyip, zarar verip, hatta batırırken Frontex olanlara göz yumuyordu.
Bunlar üzerine Brüksel'de eleştirilere, izahat talebi ve soruşturmalara hedef olan Frontex ve yönetiminin temel hak ihlallerini önlemediği sonucuna varılsa da iddiaların arkası kesilmedi. Bu haberler tanık ifadeleri, video kayıtları, uydu görüntüleri gibi çok sayıda kanıtla desteklendi. Frontex'in veri tabanında yüzlerce düzensiz göçmenin Ege Denizi'nde geri itilmesine yönelik kayıtların yer aldığı belirtildi.
AB'nin yeni kurallarının sorunu artıracağı düşünülüyor
Frontex'in verilerine göre, 2023 yılı 2016'dan beri AB ülkelerine gelen düzensiz göçmen sayısının en yüksek seviyeye ulaştığı yıl oldu. 2023’te AB'ye, 2022’ye oranla yüzde 17’lik artışla yaklaşık 380 bin kişi yasa dışı yollardan girdi.
Bu durum karşısında AB yıllar süren tartışmaların ardından geçen ay yeni Göç ve İltica Anlaşması üzerinde uzlaştı. Ancak uluslararası insan hakları kuruluşları, yeni kuralların yeni mülteci hakları ihlallerinin yolunu açacak şekilde dizayn edildiğine dikkati çekiyor.
Yeni kuralların, AB'nin dış sınırlarındaki kontrollerin genişletilmesinin, göçmenlerin aylarca kabul merkezlerinde tutulmasının yolunu açabileceği, muğlak bırakılan "mücbir sebep" durumlarının üye ülkelere tanıdığı muafiyetler üzerinden uygulamada yine mülteci hukuku ihlallerinin yaşanacağı ifade ediliyor.
Üçüncü ülkelerle anlaşmaları da içeren yeni kuralların, aslında AB'nin sorunu dışarıda çözerek mülteci koruma sorumluluğundan kaçması anlamına geldiği belirtiliyor.