16 Nisan 2025
21YYTE.ORG Azerbaycan Hocalı Soykırımı

Hocalı Soykırımı

20 yıl önce bugün, Azerbaycan bir morgun mahzeni gibiydi.

10 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
20 yıl önce bugün, Azerbaycan bir morgun mahzeni gibiydi.

Hocalı, tarih boyu birkaç defa Ermenilerin tecavüzüne maruz kalmıştır. Sadece 20. yüzyılın başlarında1905, 1906, 1917 ve 1918'li yıllarda dört kez Ermeniler tarafından ahalisi öldürülmüş, yağmalanmış, ve yakılıp yıkılmıştır. Karabağ'da münakaşa başladığında Ermeniler Hocalı'yı Azerbaycan Türklerinden "temizlemeye" karar verdiler. 1988 yılı Eylül ayının 18'de Hankendi'nde düzenlenmiş gösteriden toplu şekilde, ellerinde soğuk silahlar, benzin doldurulmuş şişeler, demir çubuklarla silahlanmış yaklaşık 5 bin Ermeni 10 km mesafeden gelerek Hocalı'ya saldırdı. Hocalı'nın yaklaşık 150 sakini af tüfekleri ile karşı koyarak Ermenilerden 27'sini öldürmüş, 100'ünü yaralamış ve diğerlerini kaçmağa mecbur etmişlerdi. O günden itibaren Hocalı sınırında "Ermenileri korumak amacıyla" Sovyet askerleri yerleştirilmişti.[1]

Aslında Ermeniler işgalden ziyade toplu bir katliam yaparak hem Azerbaycan'a gözdağı vermek hem de kendine engel oluşturan bu mıntıkadan kurtulmak istiyordu. Ermenistan'dan kovulmuş Azerbaycan Türklerinden 1500 mülteci Hocalı'ya sığınırken, Özbekistan'dan kaçmış 465 Ahıska Türkü de Hocalı'da yerleştirilmişti. [2] Hocalı'nın şehir statüsü alması ve kısa bir sürede nüfusunun 7 bine ulaşması Ermenistan'ı çok hiddetlendirmişti. Şehür statüsü aldıktan sonra Hocalı'da çok sayıda konut inşa edilmiş, şarap ve bira fabrikaları, hizmet tesisleri, 100 kişilik hastane, 30 okul,36 kütüphane, 13 kültür evi, 31 klup ve diğer tesisler faaliyet gösterirdi.[3] Hocalı'nın tasfiye edilmesi aynı zamanda Ermenilerin "Karabağ'da Azerbaycanlıların yaşadıkları büyük yaşam birimleri yok" iddiasının da doğrulanması açısından önemliydi. Nitekim Hocalı'nın şehir statüsü almasından sonra Ermeni tarafın Hocalılara yönelik tehdit mesajları yoğun bir şekil almıştı. Ermenilerin Hocalı'ya karşı büyük bir taarruza geçeceğine dair söylentiler dolaşmaktaydı.

Karabağ İşgaline Giden Yolda Soykırım

Hocalı'nın Azerbaycan açısından stratejik önemi çok büyüktü. Dağlık Karabağ'da bulunan tek havaalanı burada idi. Hocalı'nın 11 km uzağında yerleşen ve Dağlık Karabağ'ın siyasi merkezi olan Hankendi'nin elektrik hattı, Bakü-Hankendi demiryolu, Bakü-Şuşa karayolu yolu Hocalı'dan geçiyordu. Hocalı'ya sahip olduktan sonra Şuşa'nın Ermeniler üzerindeki etkisi de azalırdı. Hankendi ve Ermeni nüfusunun çoğunlukta bulunduğu diğer yerlere rahat bir şekilde ulaşabilmek için Hocalı'yı ele geçirmek Ermeniler açısından çok önemliydi. Maalesef Azerbaycan hükümeti tarafından bu kadar büyük öneme sahip bir mıntıkanın savunması, gereken düzeyde organize edilemedi. Şehrin savunmasını organize eden yetkililerin Bakü'ye yazdıkları içi yakarış dolu mektuplar, saldırı öncesi durumun ne kadar vahim olduğunu göstermekteydi. 1991 yılı Ekim ayından itibaren Hocalı'ya tek ulaşım havadan idi, buraya son helikopter ise 13 Şubat 1992'de gelmişti. Yemek, yakıt, mermi stokları tükenmişti. Şehir korumasız, elektriksiz, yakıtsız kalmıştı. Şehri sadece 200-250 otomatik silah, 1 adet top, 2 «Alazan» roketatar ve 1 zırhlı araçla donatılmış 160 kişilik küçük bir savunma birliği koruyordu.[4]

Hocalı'nın işgali öncesi siyasi şartlar da Azerbaycan'ın aleyhindeydi. Zaten Karabağ sorunun meydana geldiği andan itibaren Ermenilerin yanında yer alan Moskova yönetimi Azerbaycan'ı yeni oluşmuş BDT'ye çekme yönündeki baskılarını artırmıştı. 1991 yılı Ağustos ayında Yanayev'in önderliğindeki bir grubun gerçekleştirdiği, fakat başarısız oldukları darbede Azerbaycan'daki Mütellibov iktidarı darbecileri desteklemiştir. SSCB'nin tasfiyesine imza atan Boris Yeltsin de Gorbaçev gibi Ermenileri desteklemeye devam etmiştir. Bunun yanı sıra Azerbaycan'ın iç siyasi durumu da iç açıcı değildi. Gittikçe tırmanan siyasi gerginlik Azerbaycan'ın zaten zayıf olan savunma gücünü azaltmaktaydı. Hocalı soykırımı böyle bir gergin ortamda gerçekleşti.

1992 yılı 25 Şubat akşamı saat 23.00'da Ermenistan ordusu askerleri, "Artsah Halk Kurtuluş Ordusu" adını vermiş Dağlık Karabağ'ın silahlı Ermeni çeteleri ve SSCB'den kalma 366. Alay'a bağlı Rus ve Ermeni komutan ve askerleri savunmasız Hocalı halkına saldırdı. Önce 366. alayın top ateşleri ve tanklarının yardımıyla şehirdeki askerî mıntıkalar ve önemli noktalar dağıtıldı. Şehri koruyan Hocalılılar son kurşunlarına kadar savaşmaya devam etti, onlarca insan akşamdan sabaha kadar savaşarak öldü. Şehrin giriş çıkış noktaları kapatıldı, sonra bir çıkış yolu bırakılmaya karar verildi, canlarını kurtarmaya çalışan insanlar bu yolla şehri terk etmek isterken Ermenilerin tuzağına düşürülerek vahşice katledildiler.

Kayıplar dehşet vericiydi. Sivil halktan 613 kişi öldürülmüştür. Onlardan 63'ü çocuk, 106'sı kadın ve 70'i ihtiyar olmak üzere toplam 239 kişi özel işkence yöntemleri ile 487 kişiye ise ağır beden hasarı verilerek katledilmişlerdir. Çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlardan oluşan toplam 1275 kişi rehin alınarak akıl ermeyen işkencelere, hakaretlere maruz kalmışlar. Bu rehinlerden 1165'i sonradan Ermeni elinden kurtarılmış, geriye kalan 110 kişiyle (onlardan 68'i kadın, 26'sı çocuktur) ilgili hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Hocalı katliamı sırasında 7 aile bütün fertleriyle mahvedilmiş, 27 ailenin ise sadece bir ferdi hayatta kalabilmiştir. 230 ailede baba veya anne ölmüştür. 200 kişinin ayağı soğuktan donmuş, kangren olduğu ve tedavisi mümkün olmadığı için kesilmiştir.[5] Bunlar sadece resmî rakamlardır. Oysa tanıkların, gazetecilerin ve hatta bazı Ermenilerin verdikleri bilgilere göre ölü sayısı 1300'den fazlaydı.

Soykırım Tanıkları

Olay yerine gelerek ilk çekimleri yapan, sonradan Ermeniler tarafından şehit edilen Azerbaycan Milli Kahramanı Çingiz Mustafayev Hocalı katliamını şöyle anlatıyor: "…Yüzlerce insan cenazesi… Çoğu yakın mesafeden, kafası taranarak öldürülmüş 2 yaşından 15 yaşına kadar olan çocuk, kadın ve ihtiyar cesetleri… Cesetlerin durumundan da anlaşılıyor ki onlardan her hangi biri karşı koyamamış, kaçmaya yeltenmemiştir. Onlar, Ermeniler tarafından son derece soğukkanlılıkla, vahşilikle katledilmişler… Soykırımın yapılmış olduğu ve onun izlerini taşıyan yere iki askerî helikopterle 28 Şubat'ta ilk olarak biz geldik. Biz daha havada iken 500 metr civarındaki alanın insan cesetleriyle örtülmüş olduğunun şahidi olduk…Helikopterden iner inmez atışma başladı. Yanımızda bulunan polisler .. toplam 4 cenazeyi helikoptere bindirebildiler… Gördüğümüz manzara insanı delirtiyordu. Bir türlü kendimize gelemiyorduk. Martın 2'de yabancı gazetecilerle o yere geldiğimizde tekrar aynı durumla karşılaştık; ama cenazeler daha kötü hale salınmış, Ermeniler tarafından onlara hakaret edilmişti. Anlaşılan, Ermeni cellatları her gün bu vahşilikleri tekrarlamaktan zevk alıyorlardı…"[6]

"Moskovskie Novosti" (Moskova Haberleri) gazetesinin muhabiri, bu facia sırasında Hocalı'da bulunan gazeteci Yuri Pompeyev gördüklerini bir cümle ile şöyle özetler: "Hocalı'da, sadece cesetler kalmıştı."

Sunday Times Gazetesi (Londra, 1 Mart 1992), Times Gazetesi (Londra, 4 Mart 1992), Financial Times Gazetesi (Londra, 9 Mart 1992),İzvestiya Gazetesi (Moskova, 4 Mart 1992, 13 Mart 1992), Le Monde Gazetesi (Paris 14 Mart 1992), BBC Morning News (3 Mart 1992, saat 07.37) gibi basın organları, gazeteciler ve olaylara tanıklık etmiş birçok asker ve subayın daha sonradan anlattıkları Hocalı'da yaşanan vahşetin bir insanlık dışı eylem olduğunu gözler önüne sermektedir.

Öldürülmüş insanların kafa derilerinin yüzülmesi, dış organlarının kesilmesi, öldürülmüş bebek ve çocukların gözlerinin tornavida vb. araçlarla oyulup çıkarılması, hamile kadınların karnı yarılarak çocuklarının dışarı çıkarılması, insanların diri diri toprağa gömülmesi, yakılması Hocalı soykırımının sıradan, alışılmış sahneleridir.

Soykırım mağdurlarının anlattıklarına tüyler ürperticidir. Esir alınmış mağdurlardan Seriyye Talibova başlarından geçenleri şöyle anlatıyor: "Ermeniler bizi bir Ermeni mezarlığına getirdiler. Ahıska Türklerinden dört genci ve üç Azerbaycan Türk'ünü bir zamanlar Türkiye Türkleriyle savaşmış bir Ermeni'nin mezarı üstünde kurban kestiler. Ermeni askerleri ve eşkıyaları, çocukları, anne ve babalarının gözleri önünde işkence ile öldürdüler. Sonra cesetleri kepçe ile dereye döktüler. Bununla da yetinmeyen Ermeniler, iki genci getirdiler ve onların gözlerini tornavida ile deldiler."

Valeh Hüseynov adlı soykırım mağduru da şöyle demektedir: "Esir düştüm. Bütün esirlere işkenceler verdiler. Benim bütün tırnaklarımı çıkardılar, parmaklarımı kırdılar, dişlerimi hepsini kelbetinle çektiler. Amcamı, çocuklarını, bütün neslini öldürdüler, vahşicesine işkencelerle. Ermeniler yakaladıkları insanların başını kesip, 'Türk' diyerek alay ediyorlardı."

Ağdam şehrine kamyonlarca insan cesedi getirilmekteydi. Pascal Privat ve Steve Le Vine tarafından hazırlanan haberde şöyle denmektedir: "Azerbaycan yine bir morgun mahzeni gibiydi; bir caminin arkasına geçici olarak kurulmuş morga sürüklenerek getirilmiş düzinelerce ceset ve yas tutan mülteciler... Bunlar 25 ve 26 Şubat tarihinde Ermeni kuvvetleri tarafından istila edilen Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı köyündeki Azerbaycanlılardı. Cesetlerin çoğu kaçmaya çalışırken yakın mesafeden vurulmuştu, bazılarının yüzleri paramparça idi, kafa derileri yüzülmüştü."

Başka bir gazeteci, Rusyalı savaş muhabiri Yuri Romanov, Hocalı'da gördüğü vahşet sahnelerini anlatan bir kitabında, Ermeniler tarafından altı yaşındaki bir kızın gözlerinde sigara söndürülerek kör edildiğini yazıyordu.

Sarkisyan'ın İtirafı

Öldürülmüş insanların kafalarına kurşun sıkmak, derilerini yüzmek, parçalamak gibi eylemler korkutmak ve yıldırmaktan ziyade başka millete karşı oluşmuş bir nefretin dışa vurmasıdır. Dönemin Ermenistan Savunma Bakanı, Ermenistan'ın bugünkü Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan bir gazetecinin sorusu üzerine Hocalı Soykırımı'yla ilgili şu yanıtı vermiştir: "Hocalı'ya kadar Azerbaycanlılar … bizim sivillere saldıramayacağımızı düşünüyordu, fakat Hocalı'da biz bu kalıbı kırdık."[7]

Hocalı soykırımından sonra Azerbaycan'ın Karabağ ve çevresindeki diğer bölgeleri 8 Mayıs'ta Şuşa, 18 Mayıs'ta Laçın, 2 Ekim'de Hocavend, 1993'de ise2 Nisan'da Kelbecer, 17 Haziran'da Ağdere, 23 Temmuz'da Ağdam, 23 Ağustos'ta Cebrayıl ve Füzuli, 31 Ağustos'ta Kubadlı, 29 Ekim'de Zengilan bölgeleri Ermenistan tarafından işgal edilmiştir. Bugün Dağlık Karabağ'ın çevresindeki 7 ilçe dahil Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si Ermenistan ordusunun işgali altındadır. Bir buçuk milyon Azerbaycanlı Ermenistan ve Azerbaycan'ın işgal edilmiş bölgelerinden kovulmuş, 20 binden fazla Azerbaycanlı katledilmiş, 50 binden fazla kişi sakat kalmış, 4 binden fazla kayıp, esir ve rehin alınmış,877 şehir, köy ve kasaba yağmalanmış, dağıtılmış yakılıp yıkılmıştır. İşkence ve insanlık dışı muameleler esir alınmış Azerbaycan vatandaşları üzerinde de devam ettirilmiştir. Karabağ savaşında bugüne kadar bulundukları yerle ilgili hiçbir bilgi alınamayan 4800 kişinin 3823'ü asker, 54'ü çocuk, 321'i kadın, 409 kişi ihtiyarlardır. Bugüne dek esir ve rehinelerden 1370 kişi iade edilmiştir. Onların 169'u çocuk, 338'i kadın ve 286'sı ihtiyardır. Esirlikten kurtulmuş kişilerin ifadeleri ve iade edilmiş cesetler üzerinde yapılan incelemeler, onlara karşı insanlık dışı muamele yapıldığını, iç organlarının çıkarıldığını, üzerilerinde deneyler yapıldığını, akılalmaz işkenceler verildiğini ve toplu şekilde katledildiğini göstermektedir.[8]

Hukuki bazda soykırım olarak tanımlanması için yeterince kanıt bulunmasına rağmen Hocalı soykırımı ne uluslararası kuruluşlarca ne de TBMM de dahil olmak üzere herhangi bir devletin parlamentosunca soykırım olarak kabul edilmemiştir.[9] Oysa Hocalı soykırımı, 9 Aralık 1948'de BM tarafından kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletlerin "Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi" 2. maddesinde yer alan "milli, etnik, ırkı veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme" biçiminde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir.

Karabağ sorununun başından beri Azerbaycan yalnızlık içine itilmiştir. Bunca somut delil, belge ve bilgi ortadayken, dünya kamuoyu ve uluslararası kuruluşlar hâlâ Ermeni taraflısı bir tutum sergilemektedirler. Sorunun diplomatik yollardan çözümü de sonuç getirmemektedir. 1994 yılında Ermenistan'la ateşkes imzalayan Haydar Aliyev, ardından dünyanın büyük petrol şirketleriyle anlaşmalar imzalayarak Karabağ sorununda bir dönüm noktası olacağını düşünüyordu. Bu şirketlerinin Azerbaycan petrol sanayisine yaptıkları yatırımlar bölgedeki istikrarın korunması için bir neden oluşturacaktı. Gerçekten bu yatırımların yapılması bölgedeki istikrarın korunması açısından önemli oldu. Fakat Karabağ işgalinin sona erdirilmesi açısından güçler dengesinde herhangi bir değişiklik yaşanmadı. [10] İşgal sonrası bir ateşkes ise Azerbaycan tarafı açısından herhangi bir avantaj sağlamamaktadır. Süresiz ateşkes rejiminin Ermenistan'dan daha fazla Azerbaycan'ın zararına olduğu bellidir.

 


 

[1] Abbas Cilovdarlı, Şəhla Abbasqızı,Türk Yurdu Qarabağ – Yüz İl Müharibə, Kitabın elektronik versiyonu için bkz. http://karabakh-doc.azerall.info/ru/isegod/isg030az-1.php

[2]Abbas Cilovdarlı, Şəhla Abbasqızı,http://karabakh-doc.azerall.info/ru/isegod/isg030az-1.php

[3]Rəsmiyyə Rzalı Xocalının qədim tarixi,Azərbaycan, 19 mart 2009.

[4]Abbas Cilovdarlı, Şəhla Abbasqızı,http://karabakh-doc.azerall.info/ru/isegod/isg030az-1.php

[5] Sayılar Azerbaycan'ın resmî devlet kurumları belgelerinden derlenmiştir.

[6] Chinghiz Mustafayev, http://www.khojaly.org.az/1.html

[7] Ходжалинская резня,http://dic.academic.ru/dic.nsf/ruwiki/56657

[8] Bakıda "Cənubi Qafqazda köçkün düşmüş əhali" mövzusunda Beynəlxalq seminar keçirilmişdir. http://www.mns.gov.az/esir_dushmushler_az.html

[9]Veliev Cavid, "Tarihin Siyah Gecesi", http://www.azsam.org/modules.php?name=News&file=article&sid=192

[10] Насиб Насибли.Реалистический подход к Карабахской проблеме, Карабах вчера, сегодня и завтра
Часть 1, Баку, 2009 Kitabın elektronik versiyonu: http://karabakh-doc.azerall.info/ru/articls/artc115-26.php

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *