20 Kasım 2025
21YYTE.ORG Asya Pasifik Araştırmaları Merkezi Asya’nın Avrupa’ya yürüyüşü Doğu Türkistan’dan başlar..

Asya’nın Avrupa’ya yürüyüşü Doğu Türkistan’dan başlar..

26 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Doğu Türkistan (Uygur ülkesi), 1949 yılında Çin tarafından bir kez daha işgal edildi. Geçen zaman içinde Çin’in Avrasya’ya yönelik emperyal planlarının çıkış bölgesi olarak önemi gittikçe arttı. Çin, Doğu Türkistan’ı kaybettiği takdirde hem Pekin’in Türkistan ve Kafkasya’dan enerji aktarma yönündeki stratejik planı boşa gidecek, hem de ülke güvenliği tehdit altına girecektir. Bu bağlamda, Doğu Türkistan Çin’in ulusal güvenliği için vazgeçilmez bir konumdadır. Asya’nın Avrupa’ya yürüyüşü Doğu Türkistan’dan başlar. Çin, tarih boyunca sürekli işgal etmeye çalıştığı Doğu Türkistan’ı kendine Batıya çıkış için tampon bölge yapmaya, buradaki en değerli enerji ve uranyum kaynaklarını sömürmeye, buradan Orta Koridor yalanı ile Türkistan’ı işgal etmek için jeopolitik dizaynlar peşindedir. Tarih hızlandı ve küresel güç çekişmesinde yaşanan değişimler bizi çok uzak olmayan bir gelecekte yeni dünya düzenine götürecek. Bu düzen basit bir hegemonya mücadelesi gibi görünen ABD-Çin rekabetinin ötesinde onları seçen büyük sermayenin kurguladığı Üçüncü Dünya Savaşı’nın sonucunda ortaya çıkacak. Görünen hedefte emperyal Çin’in tarihte İpek Yol ile beceremediği hegemonya planını, Kuşak-Yol Projesi ile hayata geçirmesini önlemek var. İpek Yolu yani kara koridorunda çıkarılacak sorunlar için Doğu Türkistan’dan Orta Asya, Kafkasya ve Karadeniz’e uzanan yeni projeler var. 


Ülkemizde Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesine karşı büyük bir ilgisizlik var. Bunun ana nedeni son on yıllarda Ankara’nın İslamcı politikalarının konu Türkler olunca uzak durması kadar, Soğuk Savaş döneminden kalma, kendilerini yenilemeyen bazı sol kesimlerin Çin ve Rus emperyalizminin savunuculuğunu yapmaları, bunu gizlemek için Amerikan emperyalizmini en büyük sorun gibi göstermeleri hatta Doğu Türkistan’ın haklı davasını savunanları Amerikancı veya FETÖ’cü olarak yaftalamaları yatmakta. Bu kesime göre; Doğu Türkistan’ın yüzyıllardır bağımsızlık mücadelesi verdiği, son 30 yıldır ise soykırım ve işkencelere maruz kaldığı tamamen yalandır ve bu olsa olsa Çin’in iç meselesidir. Türklüğün Turan davası yerine Avrasyacılık yalanı ile Türkleri Rusya hapishanesinde tutma senaryosunu meşru kılmaya çalışmaktalar. Türklüğü ve Türk tarihini yok göstermek istemekteler. İş Çin’i savunmaya gelince; Uygurlar orada çok rahat yaşıyorlarmış, Çin meğer çok şefkatli imiş gibi yalanlara başvuruyorlar. Gerçekte Avrasya’da durum şu şekildedir; bin yıldır Türklük ve Türkistan, Çin ve Rus emperyalizminin arasına sıkışmıştır. Türklüğün kuzey ve orta kolu Rus işgali ve tehdidi altında erimeye devam etmektedir. Doğu Türkistan bağımsızlık direnişi ise asıl itibarı ile işgal altındaki bir halkın özgürlük mücadelesidir. Çin sömürgeciliğine bir başkaldırıdır. Bu olaya ideolojik bir gözle bakamayız. Doğu Türkistan, Tibet ve İç Moğolistan’ın sorunu aynı zamanda bir insanlık sorunudur. Yok edilmeye çalışılan kültürlerin var olma mücadelesidir.


Ülkemizde Gazze diye ağlayanlar gene Müslüman olan Doğu Türkistan’ın haklı davası ve yaşadığı zulüm söz konusu olunca görmezden geliyorlar. Türkçülük ve Türk milliyetçiliğinin ırkçılık olarak yaftalandığı ülkemizde gerçek kimliğimiz sulandırılmaya çalışılırken, Türk Dünyasından da koparılmaya zorlanıyoruz. Bu yüzden, gittikçe Orta Doğu ülkesi haline geliyoruz. Son olarak geçtiğimiz 15-16 Kasım 2025 tarihlerinde Taşkent’te yapılan Orta Asya ülkeleri Zirvesi’ne Azerbaycan katılırken Türkiye ve KKTC çağrılmadı. Türk Dünyası Teşkilatı üyesi olmamıza rağmen, Ankara’nın odağının Türk Dünyası ve Türklük değil Orta Doğu olduklarını bildiklerinden kendileri ayrı bir Orta Asya ekseni kuruyorlar. Öte yandan, Türkistan (Orta Asya) ülkeleri ise Çin ve Rus tehdidi altında Doğu Türkistan davasına sessiz kalıyorlar. On yıllardır, Doğu Türkistan inim inim inliyor. Hâlbuki büyük savaş sahnesinin ortasında Doğu Türkistan değil, Türk dünyası yani Türkistan coğrafyası var. Nerede bir Türkün ya da Türklüğün bir sorunu varsa, bizim de davamızdır. Her yıl olduğu gibi bu makalede de, Doğu Türkistan’ın mücadelesini yeniden hatırlatmak ve gelinen aşama ile ilgili bir özet yapmak istiyoruz. 


Doğu Türkistan’ın Kısa Tarihi
Göktürklerin yıkılmasıyla 743’te Ötügen’de bağımsızlık kuran Uygurlar, Kırgızlar tarafından 840’ta buradan atılınca çoğu Uygur güneye göç etmek zorunda kaldı. Bir kısmı Karahanlı hâkimiyetine (840-1212), bir kısmı da Türkistan’da Cengiz orduları tarafından Uygur himayesine (1218) girdi. Ardından Çağatay idaresi ve sonrasında Timuriler ve Moğolistan olarak ikiye bölündü. Doğu Türkistan toprakları üzerinde tarih boyunca birçok Türk İmparatorluğu, devleti ve beylikleri kurulmuştur. Çin, Doğu Türkistan’ı 1755’te bir Çin vilayeti haline getirdi. Burada koloniler ve kaleler kurarak askerlerini yerleştirdi. Kaşgar, Yarkent, Hotan, Turfan, Aksu, Uş ve İli vadisine Tatarları yerleştirdiler. Zengin petrol ve doğalgaz kaynakları sahip Doğu Türkistan ile Çin arasındaki çatışma, 1757′den beri devam ediyor. Doğu Türkistan veya Uyguristan 1759 yılında Qing Hanedanlığı tarafından işgal edildi ve bağımsız devlet olma özelliğini yitirdi. 


Doğu Türkistan, 1862-1877 arasında Dungan ayaklanması ile tekrar bağımsızlığını kazandı. Ancak Çin, Doğu Türkistan’ı tekrar işgal etti ve 18 Kasım 1884’de 19. eyaleti ilan etti. 1911 Çin ihtilali ile kısmen serbestlik kazanan Türkler 1912’de İli havalisinde bağımsızlık için ilk hareketi yaptılar. Ayaklanmayı fırsat bilen Ruslar, bölgedeki Rusların güvenliği bahanesiyle Urumçi’yi işgal ettiler. Qing hanedanlığı, 1912’de sona erdiğinde yerine kurulan Çin Cumhuriyeti, Uyguristan’ın ismini Sincan (Xinjiang; Yeni İşgal Edilen Toprak) olarak değiştirdi. Uygurlar bunu kabul etmediler ve ülke adlarını ‘Doğu Türkistan’ olarak adlandırmaya devam ediyorlar. Batı Türkistan olarak ise bugünkü bağımsız Orta Asya Cumhuriyetleri kabul edilir. 


1916-1928 yılları arasında yarı-özerk durumda iken 1933 yılındaki Kumul ayaklanma sonrasıi İlk Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Tarihsel olarak Türklere ait bu topraklarda kurulmuş modern ilk Doğu Türkistan devleti 1937’de ortadan kaldırıldı. Kısa süreli Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin ardından Çinli bir savaş beyi Doğu Türkistan’ın kontrolünü ele geçirdi. 1933’te Turfan, Karaşehir, Korlu Luça, Aksu ve Hoten halkı ayaklanmaya katıldı.
1943 yılında merkezi Kaşgar olmak üzere bir İslam Cumhuriyeti kuruldu. Yeni devlet kendi durumunu düzenlemekle meşgulken, Rusya Doğu Türkistan'a (burada bulunan Çin valisi Şın-Şı-Say'a yardım maksadıyla) modern silahlarla donatılmış bir askeri birlik yolladı. İkinci Dünya Savaşı’nda Rus kuvvetleri geri çekildi. 1943 yılında onların yerini Milliyetçi Çin alınca Rusların planı bir kez daha değişti. 


1944’deki İli İsyanı ile Sovyetlerin desteklediği İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu ancak 1949 yılında Çin tarafından işgal edildi. 20 Eylül 1949 tarihinde Doğu Türkistan, Komünist Çin zulmü altına girdi. Osman Batur, 1952 yılına kadar gerilla savaşı ile direnmeye devam etti. Sonunda Doğu Türkistan ordusundan kalanlar ülke dışına çıktı. Uygur ayrılıkçıların son dalgasının başlangıcı 1950’ler ve 1960’ların başı olarak kabul edilir. 1955’te Sincan Uygur Özerk Bölgesi ilan edildi. 


Doğu Türkistan Direnişi
Uygurlar 1759’den beri bağımsızlıkları için Çin’e karşı farklı zaman dilimlerinde ayaklanmalar ve başkaldırılar düzenlemişlerdir. Günümüzde de bu mücadele devam ediyor. Doğu Türkistanlılar, bağımsız olmak için sürekli mücadele etmiş ve bağımsız devletler kurmalarına rağmen (Yakup Bek Devleti, 1933 Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti, 1944’teki Doğu Türkistan Cumhuriyeti) bu devletler kısa ömürlü olmuş, nihaî başarı kazanamamışlardır. Çin hükümetleri tarih boyunca Doğu Türkistan’ın bağımsızlık faaliyetlerini şiddetle bastırmıştır. 1864’te Çin, Afyon Savaşı, Taiping İsyanı gibi karışıklıkların içinde iken, Doğu Türkistan’da Çinli Müslümanların (Huylar) ve Uygurların başlattığı geniş çaplı isyanlar bölgede Çin egemenliğinin kalkmasına neden oldu. Sultan Abdülhamit, 1866′da kurulan bağımsız devlete el uzattı ve onları yalnız bırakmadı. 


20 Eylül 1949 tarihinde Doğu Türkistan, Komünist Çin zulmü altına girdikten sonra da pek çok defa etnik çatışma meydana geldi ve direniş devam ediyor. 1950-1970 yılları arasında Mao, Doğu Türkistan’a yoğun bir Han Çinlisi göçü başlattı, kültürel ve dini baskılar had safhaya vardı. Bu dönemde ilk Uygur direniş örgütleri kurulmaya başlandı. Osman Batur, 1952 yılına kadar gerilla savaşı ile direnmeye devam etti. Sonunda Doğu Türkistan ordusundan kalanlar ülke dışına çıktı. Uygur ayrılıkçıların son dalgasının başlangıcı 1950’ler ve 1960’ların başı olarak kabul edilir. 1955’te Sincan Uygur Özerk Bölgesi ilan edildi. 


Ruslar, 1962’de SSCB-Çin ayrılığından sonra yeniden politika değişikliğine gittiler. Doğu Türkistan’dan 60 binden fazla Kazak ve Uygur, Sovyetlerin Sincan’da Bağımsızlık sözüne inanarak, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine göç etti. Sınır dışındaki Uygurlar Çin’e bağımsızlıkları için açıktan tehdit ediyorlardı. Sovyetler Birliği, Doğu Türkistan’daki Uygur ve Kazakları Sovyet topraklarına çağırıp, orada onları yetiştirdikten sonra, Çin’e geri gönderip saldırılar düzenliyorlardı. 1967’den itibaren Sovyetler medya üzerinden Sincan’daki Uygurları kışkırtmayı oldukça artırdı. Radyo Taşkent, Uygurları Çin’e karşı isyana ve ayaklanmaya davet ediyordu. 1968 yılında Sovyetlerin desteği ile Doğu Türkistan Halkın Partisi kuruldu. 1970’lerde Sovyetler Han Çinlilerine karşı Doğu Türkistan Birleşik Ön Cephesi’ni desteklediler. 1970’lerde ise SSCB, Doğu Türkistan Birleşik Devrim Cephesi örgütünü Çin’e karşı savaşmaları için destekliyordu.


1979’da Sovyetlerin Afganistan’a müdahalesinden sonra Çin’in korkusu daha da arttı, çünkü kendini kuşatılmış hissediyordu. Çin bu kez Afgan mücahitlerine silah ve diğer destekleri vermeye başladı. Çin, Sovyetlerden korunmak için Sincan’a Hanları yerleştirmeye başladı. Sincan’daki Kaşgar ve Hotan’da cihatçı yetiştirip, Afganistan’a göndermek için eğitim kampları kurdu ve buralara yüz milyonlarca dolar para harcadı. Sovyetler dağıldıktan sonra, Ruslar ayrılıkçı Uygurlara olan desteğini kesmiş olsa da, günümüzde bağımsızlıklarını gizlice destekleyen ülkeler ve örgütler mevcuttur. Nisan 1990’da Kaşgar yakınlarındaki Barin ayaklanması Çin ordusu tarafından bastırıldı. Şubat 1997’de Ramazan ayında Çin polisinin bazı tutuklamaları büyük gösterilere dönüştü (Gulya Olayı) ve Çin ordusu 9 Uygur’u öldürdü. Mart 1997’de Doğu Türkistan Özgürlük Ordusu tarafından Urumçi’de yapılan otobüs bombalamasında iki kişi öldü. Uygurlar tarih boyunca Çin’e karşı farklı zaman dilimlerinde ayaklanmalar ve başkaldırılar düzenlemişlerdir. 


Doğu Türkistan’da 1990’ların sonundan 2008 başına kadar olan dönemde durum göreceli olarak sakin olmuştur. 2008 yaz aylarında patlak veren Urumçi olayları bir dönüm noktası oldu ama tam olarak neler yaşandı bilemiyoruz. Bunun en büyük nedeni, Çin’in bölgeden her tür iletişimi kapatması ve internete bile izin vermemesidir. Çinli yetkililer bu olaylarda 156 Uygur Türkünün öldüğünü kabul etse de, doğru rakam bunun muhtemelen 3-4 katıdır. Türkiye’de Uygur Türklerine ait dernekler yaptıkları açıklamalarda en az 500 kişinin öldüğünü söyledi. Binlerce yaralı ve bir o kadar da tutuklu bulunduğu Çiniler tarafından da kabul edildi. Türkiye’deki çeşitli Uygur Türk derneklerinin açıklamalarına göre, Çin’in güneyindeki bir sanayi şehri olan Guangdong’da bir fabrikada Türklerin kaldığı yatakhane Çin polisi ve yerel halk tarafından basılmış, yüzlerce Uygur Türkü öldürülmüştür. Bu olayları Urumçi’de protesto eden Türklerin üzerine ise otomatik silahlarla ateş açılmış, açık katliam ve peşi sıra etnik temizlik bugün de devam ediyor.  


Temmuz 2009’da Uygur ve Han Çinlisi fabrika işçileri arasında başlayan çatışmalar sonrası Çin ordusu yüzlerce Uygur’u öldürdü. Urumçi isyanı sonrası Uygur savaşçılar 2009-2016 arasında yaptıkları saldırılarda onlarca Çinliyi öldürdüler. Bu saldırılar Eylül 2009’da Doğu Türkistan ayaklanması, 2011’de Hotan saldırısı, 2014’de Kunming saldırısı, Nisan 2014 ve Mayıs 2014’de Urumçi saldırıları kapsamında gelişti. Doğu Türkistanlı savaşçıların saldırıları 2014 yılında zirve yaptı. Bu saldırılar sonrası önceki adı Doğu Türkistan İslami Hareketi olan Türkistan İslamcı Partisi ortaya çıktı. Çinliler 2013-2017 yılları arasında 330.198 Uygur’u tutukladı. 


11 Eylül 2001’den sonra Çin yönetimi, Doğu Türkistanlı Müslümanları, “ayrılıkçı”, “terörist” veya “karşı-devrimci” olarak nitelendirmek için zemin buldu. Doğu Türkistan’da 145 hapishane ve 30’dan fazla da toplama kampı açtı. Terörizmle mücadele bahanesi ile Doğu Türkistan’da binlerce cami yıkıldı. Pekin tarafından gönderilen özel görevliler, köy buluşmaları organize ederek, şüphelendikleri ve şikâyet edilen evlere baskınlar yapıp, aramalar yapıyorlar. Dünya Uygur Kongresi’ne göre, Çin, ‘hashar’ adıyla geleneksel baskı ve zülüm metotlarını yeniden uygulamaya başladı. Her Uygur ailesinden en az bir genç, günde oniki saat ücretsiz çalıştırılıyor. Buna uymayanlara para cezası kesiliyor veya otuz gün hapse atılıyor. Zorla çalıştırılan gençler kamplarda kalıyor ve çalışma süresince Komünizm dersleri alıyorlar. Çin, özgür dünya ile iletişimi kesilmiş Doğu Türkistan’da akrabalarımıza işkence ve baskıya devam ediyor. Doğu Türkistan’a gönderdikleri özel görevliler ile camileri gözetliyor ve yasakları çiğneyenleri tespit ediyorlar. Uygurlar, Sünni Maturidi’dir. Doğu Türkistan’da çocuklara dini eğitim vermek, onsekiz yaşının altındakilere Kuran-ı Kerim vermek yasaktır.


Doğu Türkistan’da Çin Zulümü 
Çin, Doğu Türkistan’a yerleştikten sonra bu bölgede sömürge faaliyetlerine başladı. “Bölgeye genel valiler atadı. Çin nüfusunu Türkistan’a iskân ederek hemen her şehirde yönetimi elinde tutacak şekilde yeni birimler oluşturdu. Tam manasıyla Türkistan’da askeri hâkimiyet kurdu. Eğitim sistemini Çin’e hizmet edecek şekilde düzenlendi. Orta Asya’nın tabii kaynaklarına el koydukları gibi tarihi eserlerini de yağmaladılar. 


Çin, özerk bölgelerde yönetim tabakalarını genişleterek Han nüfusu yerleştirmek suretiyle otonomi hakkına sahip milletlerin gücünü dağıttılar, yetkilerini böldüler.  1949 yılında Mao’nun Çin’de kontrolü ele geçirmesinden sonra en çok baskı gören ve kültürel devrimle en çok asimile edilmeye çalışılan yer Doğu Türkistan oldu. Çinliler, Doğu Türkistan’ın;
- Ordusunu yok ettiler,
- Bürokrasini satın aldılar,
- Asimilasyon baskısını hep artırdılar ve bunun için göç dâhil pek çok yöntem izlemeye devam ediyorlar.
1 Ekim 1955’te Doğu Türkistan, eyalet statüsünden çıkarılarak Özerk Bölge olarak ilan edildi. Çin hükümeti ülkeyi etnik gruplara bölerek belli bölgelere ayrıcalık hakları tanıyan “Milli Bölge Özerkliği” siyasetini izledi. "Millet Tanımlama İşlemleri" çalışması ile Hanlar ve 55 azınlık grubuna resmî statü verildi. Hanlar dışındaki etnik gruplara ayrılan “Bölgesel Özerklik” alanında kendi dilini kullanma, belli bir miktarda mülkiyet, belli bir ölçüde emniyet ve milisi teşkil etme, bölgede geçerli olan kanunları çıkarma ve eğitimde kontenjan hakkı verildi. Aslında, Çin komünistleri, çok ince bir planla aşağıdan yukarıya doğru milli özerklikler kurdular. Mesela Doğu Türkistan sınırları içerisindeki bölgesel otonomileri önce Kazak, Kırgız, Döngen, Moğol, Tacik ve Şiveler arasında paylaştırdılar, sonra Uygurlara otonomi verdiler. Uygurlar, Doğu Türkistan genel nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturmalarına rağmen, yerel otonomi sistemi içerisinde söz sahibi olamadılar. 


1980’lerde Deng Şiaoping, kültürel özerklik politikası ile dil konusunda bir yumuşa başlatsa da 1980’lerin ortasından itibaren asimilasyon politikasına dönüldü ve Uygur kimliği reddedilmeye devam edildi. 
Çin’de her Türkistanlı, adam başına bir raportör konacak şekilde sıkı kontrol edilmektedir. Çin'deki 56 milletten 14’ü Müslüman ve zannedildiği gibi Müslüman nüfusun çoğu Özbek, Uygur veya Kazak değil. Safkan Çinli olan Huy’lar ülkedeki Müslüman nüfusun yüzde 90'ını oluşturuyor. Kendi kimliğini korumaya çalışanlara yapılan baskılar ve yasaklamalara karşı koyanlar terörist ilan edildiler ve bu durum 2000’li yıllardan beri gittikçe daha kötüye gitmektedir. Bu dönemde, ABD başkanı Bush’un kendilerine yönelik teröre verecekleri desteğe karşın Rusya ve Çin’in Türk Dünyasına baskılarına göz yumması bu iki ülkeyi cesaretlendirdi. 


2013 yılından itibaren temelinde Çin hegemonyasının canlandırılması hedefi olan Tek Yol ve Tek Kuşak Projesi’nin ortaya atılması ile Doğu Türkistan’ın önemi çok daha arttı. Tek Yol içinde yer alan altı adet kara koridorunun üçü Doğu Türkistan’ı kat etmektedir. Bu tarihten sonra Çin yönetimi sözde güvenlik adına Uygurları sindirmek için yeni bir ‘Çinlileştirme’ projesi başlattı. Bu baskı projesinin içinde; ileri teknoloji kullanımı, yeniden eğitim kampları ve yerli Uygur nüfusun artan sosyo-ekonomik sömürüsü var. Bir milyondan fazla Uygur, yeniden eğitim kamplarına enterne edildi. 


2014 yılında Çin hükümeti Doğu Türkistan’daki Uygurlara karşı yeni bir soykırım ve şiddet operasyonu (Terörizme Karşı Sert Darbe) başlattı. Bu şiddet; toplu tutuklamalar, alıkoyma ve işkenceler, kitlesel gözetleme, kültürel ve dini baskılar, ailelerin bölünmesi, zorla çalıştırma, cinsel şiddet, üretim haklarının elinden alınması ve diğer insan hakları ihlalleri şeklinde bugün de devam ediyor. 2017 yılının başında Çin Komünist Partisi Doğu Türkistan Sekreteri Chen Quanguo, yaklaşık 1 milyon Uygur Türkünü yasal bir gerekçe olmadan toplama kamplarına zorunlu eğitim için gönderdi. Bu İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük kitlesel zulüm operasyonu oldu. Bu kamplarda siyasi beyin yıkama, zorla kısırlaştırma, doğum kontrolü ve kürtaj olayları 2019 yılında Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarına yansıdı. Çin hükümeti istatistikleri de 2015-2018 arasında Uygur bölgeleri olan Hotan ve Kaşgar’da nüfusun %60’dan fazla azaldığını gösteriyor. Hâlbuki aynı dönemde Çin genel nüfusu %9.7 arttı. Doğu Türkistan’da doğum oranları 2019 yılında %24 daha düştü. Doğu Türkistan’da yaklaşık 100 milyon Uygur yaşarken bugün sayıları 12 milyona kadar düştü. 


2017 yılında yabancı muhabirlerin Doğu Türkistan hakkında haber yapması yasaklandı. Çin hükümeti toplama kamplarını “meslek edindirme kampı” olarak tanımlıyor ve bölgedeki baskıyı örtmek için propaganda videoları ve gezileri düzenliyor. Eylül 2023’de Uluslararası Af Örgütü bu kampların resmi hapishanelere dönüştüğünü rapor etti. Kampların dışındaki Uygurlar doğum kontrolüne tabi. Çin, ülke dışında da Uygur diasporasını sıkı bir şekilde takip ediyor. 2021 yılında BAE, Mısır, S.Arabistan ve Türkiye’deki Uygurların bir kısmı tutuklanarak Çin’e götürüldü. Çin, 1997-Mart 2021 arasında 29 ülkeden Uygur’u tutuklayarak ülkesine götürdü. 2025 yılında bu tür tutuklamalar için Çin konsolosluklarında sahte pasaport düzenlendiği ortaya çıktı. Çinliler ülke içinde Uygurları takip etmek için yoğun şekilde biyometrik teknoloji kullanıyor, insan avı için DNA topluyorlar. 2014 yılı sonrası Suriye’ye odaklanan Türkistan İslam Partisi, Beşar Esat’ın devrilmesinden sonra artık Çin’e saldıracağını açıkladı.


Uygur kültürünün sembolü olan kadınlar, devlet-destekli kampanyalar kapsamında zorla kısırlaştırma, kürtaj ve vücutlarına alet takılması programlarına tabi tutuldu. Çin hükümeti Uygur kadınlarını Han erkekleri ile evlenmeye zorluyor ve evlenen erkeklere ödül veriyor. Yaşanan soykırım ve etnik temizlik son yıllarda uluslararası örgütlerini konuya daha çok dâhil olmasına yol açtı. Ağustos 2012’de yayınlanan BM Raporu’nda Çin’in milyonlarca Uygur’u gizli kamplarda tuttuğu açıklandı. 


Son yıllarda Çin'de 1 milyondan fazla sivile keyfi hapis cezası uygulandı, insanlar fiziksel özgürlüğünden yoksun bırakıldı, zorla kısırlaştırıldı, keyfi gözaltı ve işkence uygulandı, zorla çalıştırıldı, inanç ve ifade özgürlükleri engellendi.  Uygur toplumunun her yanını ajanlar ve kameralar sarmış durumda. Tek tek bütün Uygurlara şüpheli ve terörist gözü ile bakılıyor. Yaklaşık bir milyon kişi toplama kamplarına gönderilmiş durumda. İlham Tohti gibi Uygur aydınlar ve her muhalif tutuklanıp, kampa gönderiliyor. 


Ancak Çin, ekonomik gücü kendisine karşı yapılan bu suçlamaları bastırmak için kullanıyor. Nitekim pek çok İslam ülkesi, Çin’in ekonomik yaptırımlarına maruz kalmamak için yaşananlar konusunda sessiz kalıyor. Bu ülkelerdeki muhalifleri terörist yaftalaması ile geri almak için suçlu iade anlaşmaları yapıyor. Çin bu tür anlaşmaları Türkiye, Pakistan, Afganistan ve Orta Asya ülkeleri de dâhil 81 ülke ile imzaladı. 


Doğu Türkistan’da sıcak çatışmalar yaklaşık 20 senedir devam ediyor ve Kaşgar ve Hotam şehirlerini hedef alıyor. Şu an Çin’de soykırım devam ediyor. Çin sahada insan kesiyor. Çin’de ara ara çatışmalar var ama medya bunları vermiyor. Doğu Türkistan’dan toplanan 4.5 milyon insan Çin’in içindeki çeşitli vilayetlerde bulunan beş toplama kampına gönderildi.  Burada kültürel adaptasyon adı altında asimilasyona tabi tutuluyorlar. Bir kısmı Çin kültürü içinde eritilmek için eğitiliyor bir kısmı çalıştırılıyor ama hepsi zorla yaptırılıyor.


Çin merkezli teknoloji şirketi Huawei, sokakta yürüyen Uygurların tespiti için teknoloji geliştirdi. Bu teknoloji ile Uygur Türkleri gözetim yanında, çalışma kamplarında gözaltında tutuluyor ve çocuklar ailelerinden koparılıyor. Çin yapay zekâ şirketi Sensetime ve görüntü tanıma uzmanı Megvii tarafından geliştirilen “yüz tanıma” yazılımları da Uygurları hedef alıyor, kişi kılık değiştirse bile tanınmasını sağlıyor. Bu tür programlara “Etnik Etiketleme” çözümleri adı veriliyor. Yani kişinin tanınmasından da öte “Han-değil”, “Uygur-değil” gibi etnik kodlar veriliyor. Çin’in iki büyük teknoloji şirketi Alibaba ve Baidu tarafından da görüntü-teşhis teknolojisi ile insanların etnik yapıları temelinde sınıflandırma hedefleniyor. 


Çinliler ülke içinde Uygurları takip etmek için yoğun şekilde biyometrik teknoloji kullanıyor, insan avı için DNA topluyorlar. Skynet ve Sharp Eyes projeleri kapsamında yerel polisi drone kullanarak yüz tanıması yapıyor. Uygurları takip etmek için çeşitli algoritmalar ile 400 milyon gözetleme kamerası kullanılıyor. GPS ile de bölgedeki tüm araç trafiği takip ediliyor. Toplama kampına gönderilmeniz için 48 yanlış hareket belirlenmiş durumda. Bunlardan biri de telefonunuz Whatsapp uygulaması indirmeniz. Kimsenin bir araya gelmesi ve dayanışması istenmiyor. 


Çin’in Doğu Türkistan’a yönelik devlet propagandasının ana teması şudur; “Çin, hepsi tek, büyük ve mutlu bir aile olan hepsi kardeş 56 farklı etnik gruptan meydana gelmektedir.” Ancak, gerçek olan Han hükümdarlığıdır. İddiaları reddeden Çin hükümeti Doğu Türkistan’da insanların huzur ve refah içinde mutlu yaşadığını öne sürüyor. Toplama kamplarının meslek edindirme amaçlı eğitim yapıldığını iddia ediyor. 


Günümüzde Çin, Doğu Türkistan sorununu, bölgesinin çok daha ötesine uzanarak çözmeye çalışmaktadır. Çin Orta Asya devletleri bağımsızlıklarını kazandığı ilk günden itibaren dostluk ilişkiler kurmaya başlamıştır. Çin, Orta Asya devletlerinin başında seküler ve Çin dostu yöneticilerinin olmasını tercih etmektedir, Çin karşıtı bir yöneticinin gelmesini istememektedir. Dini veya Batı görüşlü bir yönetim Çin’in uzun vadeli stratejik planına uymamaktadır. Böyle yönetimlerin bölgede Çin’in etkisini azaltacağı anlamına gelmektedir. Çin’in Orta Asya’daki ilk girişimi 1995’te Şanghay Beşlisi örgütünü kurmasıdır. Bu örgüt sayesinde birçok alanda, özellikle askeri alanda işbirliği yapagelmiştir. 


    Çin’in Şanghay İşbirliği Örgütü’nü (ŞİÖ) kurmasının arkasında Orta Asya ülkelerinden Doğu Türkistan’a gelecek savaşçı korkusu var. Çin tarafından 2001’de kurulan ŞİÖ’nün temel mantrası ayrılıkçılık, aşırıcılık ve terörizm olan “Üç Kötülük” haline gelmiştir. Orta Asya ve Sincan arasında insan akışı bulunmaktadır. Çin’in Güvenlik Bakanlığı’na göre; birçok Uygur militanı Afganistan ve Pakistan’daki kamplarda El Kaide ve Taliban tarafından da eğitilmektedir. Bölge için en büyük dış tehdit gelenek dışı aktör olan radikal İslamcılardır. Bu aynı zamanda Çin için de doğrudan tehdittir, çünkü Çin ile olan sınırından karşılıklı geçmek kolaydır.


Çin’in “üç kötülüğü” yok etme stratejisi, Sincan’daki ayrılıkçı grupların aldığı desteği azaltmış, bölge ülkelerinde ise istikrarı sağlamıştır. ŞİÖ’nün en başarılı organlarından biri Taşkent merkezli Anti-Terör Merkezidir (RATS). Anti-Terör Merkezi terörizmle savaşmakta başarılı olmuştur. Bölge devletleri RATS üzerinden istihbarat paylaşımı yapmaktadırlar. RATS içerisinde bölge devletlerinin birbirine güvensizlikleri de mevcuttur. Özbekistan İslam Harekâtı, Türkistan İslam Partisi, Hizb-ut-Tahrir, Doğu Türkistan İslam Harekâtı gibi radikal örgütler Orta Asya devletlerinin içindedir. Ancak, yapısal olarak askeriden daha çok siyasidir. 


Askeri anlamda bölgenin en etkili ülkesi olan Rusya, Çin’in bölgedeki askeri varlığına sıfır toplamlı oyun olarak görmektedir. Bölgede güçler dengesi şimdilik korunmaktadır. Rusya Orta Asya’da ekonomi alanında Çin ile rekabet edebilecek güçte değildir. Çin’in kaygıları daha çok güvenlik alanındadır. ŞİÖ, Çin’in Orta Asya’da istikrarı sağlaması için çok taraflılık bir aracıdır, aynı zamanda Çin ŞİÖ’yü bölgede kendi etkisini de arttırmak için kullanmaktadır. Bu yüzden, Rusya, ŞİÖ’ye pek fazla güvenmemekte, Bağımsız Devletler Topluluğuna rakip olarak görmektedir. 


    Çin cumhurbaşkanı Şi Cinping yönetime gelmesiyle beraber, Orta Asya Çin dış politikasında, özellikle “Batı’ya Yürüyüş” doktrini ile beraber ayrı bir öneme sahip olmaya başladı. Çin’in Orta Asya stratejisi jeopolitik anlamda bölge ülkelerini daha da Çin’e bağımlı hale getirmiş ve Çin’in etkisini arttırmıştır. Fakat Çin’in Orta Asya’da şimdiye kadar herhangi bir askeri üssü olmamıştır, Çin dış aktör olmaya devam etmektedir. Çin, Sincan özerk bölgesindeki ayrılıkçı Uygurların Orta Asya ülkelerinde herhangi bir aktörden, herhangi şekilde destek almalarını engellemek için uzun vadeli çeşitli stratejiler uygulamaktadır.


Şi Cinping döneminde Çin’in baskı yöntemleri daha sinsi ve soykırımcı bir dönüşüm geçirdi. Uygurlara yönelik artan baskılara ekonomik sömürü de arttı. Doğu Türkistan’ın verimli toprakları, mineralleri, petrol ve doğal gazı Çin’in iç büyümesi yanında Kuşak-Yol Güzergâhının genişletilmesi için de kullanılıyor. Doğu Türkistan’ın petrolü ve doğal gazı Han şehirleri olan Şanghay ve Pekin’e boru hatları ile taşınıyor. Uygur iş gücü zorla fabrikalarda üretim için kullanılıyor. Doğu Türkistan genellikle çöl olsa da dünya pamuk üretiminin beşte biri burada üretilmektedir. Aralık 2020’de yarım milyon Uygur zorla pamuk toplamaya gönderildi. Toplama kamplarının yanına fabrikalar kurulmaya başlandı. 


Doğu Türkistan nasıl bir yer?
Doğu Türkistan, yaklaşık 28 milyon nüfuslu, 1,664,897 km2 alana sahip özerk Uygur bölgesidir. Bu nüfusun %46’sını Uygurlar ve %40’ını Hanlar (etnik Çinliler) ve %6,5’unu ise Kazaklar oluşturuyor. 1950’lerden beri pek çok Uygur başka ülkelere göç etti. Doğu Türkistan’da resmi rakamlara göre 17-18 milyon, gayri-resmi rakamlara göre ise 30 milyon Uygur yaşıyor. Buna 20 milyonluk Uygur diasporası da eklenmelidir. Türkiye’de 350 bini İstanbul’da (daha çok Zeytinburnu’nda) olmak üzere 500 bin Uygur yaşıyor. Ne Türk halkı ne de uluslararası kamuoyu burada devam eden çatışmalar ve yapılan vahim insan hakları ihlalleri hakkında en ufak bir haber alamıyor. Sadece Doğu Türkistan’da değil, Türkiye’de bile ay-yıldızlı Doğu Türkistan bayrağı kullanmak hala yasaktır. 


    Doğu Türkistan’ın sekiz ayrı devlet ile sınırı vardır ve bunların ikisi Türktür; Kazakistan ve Kırgızistan. Petrol, uranyum, altın, doğalgaz gibi stratejik kaynak zenginliğine sahip olan Doğu Türkistan, Çin’deki yeraltı zenginliklerinin büyük bir bölümüne sahiptir. Tüm bu kaynaklara rağmen Doğu Türkistan’daki Türkler yoksulluk içinde yaşamaktadır. Bunun başlıca sebebi ise % 85’i Doğu Türkistan’dan temin edilen hammaddelerin Çin’e taşınması ve buradaki sanayi tesislerinden elde edilen gelirin Pekin’e aktarılmasıdır. Kurulan sanayi işletmelerinde ise Çin’den getirilen Çin vatandaşları çalıştırılmaktadır. Günümüzde Doğu Türkistan’da 16 şehir ve 86 ilçe mevcut olup, Çinliler bu toprakları 1 merkezi şehir, 8 vilayet ve 5 özerk ilçeye bölerek idare etmektedir. Büyük Türkistan, Avrasya’nın olduğu kadar dünyanın da odak noktası; Rus, Çin ve Hint toplumlarının düğüm bölgesidir. Çin’in en büyük korkusu Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerinin isyan başlatmasıdır. Bu bölgede Uygurlardan başka Kazaklar ve Kırgızlar gibi Türk toplulukları da yaşıyor.


Çin Halk Cumhuriyeti, işgali altındaki ülkelerde doğal kaynaklarını sömürürken, kontrolü daima elinde tutmak için Han Çinlilerini buralarda yoğun olarak bulundurmuşlardır. İdare etme ve karar verme mevkileri hep Çinli yöneticilerin elinde olmuştur. Adı sözde halk cumhuriyeti olan ve Han Çinlilerinin egemenliğinde olan Çin, bir uluslar hapishanesidir. Çin, bu sözde özerk bölgelere Han Çinlisi göçmenler yerleştirerek, doğum kontrolü ile azınlık durumuna düşürmeye ve asimile etmeye çalışan, emperyalist bir devlettir. Çin’de işgal altındaki bölgelerin halklarının hiçbir söz hakkı yoktur. Bu bölgelerdeki özerk cumhuriyetlerdeki yetki, Çinli yöneticilerin elindedir ve yerli yöneticiler vitrinlik olarak kullanılan kuklalardır. Çin içinde 100 milyon kadar Müslüman olmakla birlikte, bunlardan bir ortak kimlik çıkması mümkün gözükmemektedir.


Çin’in kuzey-doğusundaki Doğu Türkistan, petrol ve doğal gaz kaynaklarının %25’ine, kömür rezervlerinin %38’ine sahip. Çin’in Orta Asya’ya giriş bölgesi ve Doğu Türkistan olmadan Çin’in Avrasya’da İpek Yol projesi ve Batıya açılması mümkün değil. Doğu Türkistan, Kuşak-Yol kapsamında Orta Asya ve Avrupa’ya uzanacak ticari yollar yanında zengin petrol ve doğal gazı nedeni ile Çin için hem kaynakları hem hegemonik yayılmasının çıkış ayağı olarak hayati önemdedir. Çin, Doğu Türkistan’ı kaybettiği takdirde hem Pekin’in Türkistan ve Kafkasya’dan enerji aktarma yönündeki stratejik planı boşa gidecek, hem de ülke güvenliği tehdit altına girecektir. Bu bağlamda, Doğu Türkistan Çin’in ulusal güvenliği için vazgeçilmez bir konumdadır. Asya’nın Avrupa’ya yürüyüşü Doğu Türkistan’dan başlar.   Orta Asya mineral bakımından zengin bir bölge. Kazakistan ve Türkmenistan boru hatları ile Doğu Türkistan üzerinden Çin’in geri kalanına bağlanıyor. Doğu Türkistan’daki sert jeoloji ve iklim koşulları nedeni ile yaşam kolay değil. Dağlar, çöller ve kuru iklim nedeni ile barınmak kolay değil. Çin’in 1.4 milyar nüfusuna karşın bu büyük coğrafyada 26 milyon insan yaşıyor. Doğu Türkistan’ın toprakları (1.6 milyon km2) İran’dan büyük. 
Orta Asya ülkeleri ve Doğu Türkistan özerk bölgesi arasında sıkı bir ekonomik karşılıklı bağımlılık vardır. Çin’in batı bölgesi neredeyse tamamen Orta Asya ile ticarete bağımlıdır, sürekli insanlar arası karşılıklı ticaret ve alış veriş yapılmaktadır. Doğu Türkistan’ın  toplam ticaretini 83%’i Orta Asya ülkeleri ile ve Çin’in Orta Asya ülkeleri ile toplam ticaretinin 80%’i Sincan üzerinden yapılmaktadır. Bu durum, Sincan’ın ekonomisi ve istikrarı ağırlıklı olarak Orta Asya’nın ekonomisine ve istikrarına bağlıdır. 


Bugün Çin, Türkmenistan’dan doğalgaz ithalatının yaklaşık %51,4’ini yapmaktadır. Toplam petrol ithalatının ise yaklaşık %10’unu Kazakistan’dan yapmaktadır. Kazakistan’da Çin şirketlerini toplam tüm petrol yataklarının %20-25’ine sahiptir, bu rakam ise Kazakistan devlet şirketi olan ‘Kazmunaygaza’ ile neredeyse aynı orandadır. İpek Yolunun başlangıç parçası olarak görülen Çin-Kazakistan-Türkmenistan-İran demir yolu 2016 Şubat kullanıma açılmıştır. Toplamda 60 ülkeyi demiryolu ve denizyolu üzerinden kapsayan proje için yaklaşık 8 triyon dolar yatırım yapılacağı beklenmektedir. Bu nedenle, Orta Asya ve Çin arasındaki karşılıklı bağımlılık daha da artmış ve kompleks haline gelmiştir. 


Batılı ülkeler ise olanları izliyor. Batılı kurumlar ve Hollywood’un Güney Afrika için verdiği destek Doğu Türkistan için gösterilmiyor. Ender rastlanan Batılı tepkiler arasında 2018 yılında BM İnsan Hakları Komitesi, Çin’in bir milyon insanı toplama kamplarında tuttuğuna ilişkin raporlar yayınladı. 2020 yılında 45 BM üyesi devlet, BM İnsan Hakları Konseyi’nin Çin’in politikalarını eleştiren raporu nedeni ile tedbirler alınmasını istedi. 2020 yılında Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü, Doğu Türkistan’da 380’den fazla toplama kampı olduğunu ve bu sayının bir önceki yıla göre %40 arttığını açıkladı. Bu kampların sıkı disiplin ve cezalandırma amaçlı yüksek güvenlikli hapishaneler olduğu ifade edildi. Kaçmaya çalışanlara fiziksel, zihinsel ve cinsel işkenceler yapılmakta, kadınlara ise toplu tecavüz ve cinsel taciz uygulanmakta. 


Ocak 2021’de ABD Dışişleri Bakanlığı Çin’in eylemlerini “soykırım” olarak tanımladı. ABD önceki dışişleri bakanı Anthony Blinken, Çin’in soykırım ve insanlığa karşı suç işlediğini söyledi. İngiliz Parlamentosu, Nisan 2021’de Doğu Türkistan’da Çin’in soykırım suçu işlediğini beyan etti. 2022 yılında BM İnsan Hakları Ofisi tarafından Çin’in Doğu Türkistan’daki eylemleri “soykırım” kelimesi kullanılmadan insanlığa karşı suçlar olarak nitelendi. 
Afganistan Kavşağı ve Ayrılıkçı örgütler
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/145052126/Asyanın_Avrupaya_yürüyüşü_Doğu_Türkistandan_başlar

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *