Terörle Mücadele Başarısı Bağlamında Anayasal Düzenleme Talepleri ve Koşullu "Geri Çekilme" Vaadinin Hukuki ve Siyasi Değerlendirilmesi
Dr. Muhammet KEMALOĞLU
GAZİ BİNBAŞI
Özet
Bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti'nin terörle mücadelede ulaştığı stratejik ve operasyonel başarıya karşın, bölücü terör örgütü PKK ve siyasi uzantılarının (DEM Parti) ilan ettiği sözde "geri çekilme" söylemi üzerinden ileri sürdüğü siyasi ve anayasal pazarlık şartlarını çok boyutlu olarak analiz etmektedir. Eski İçişleri Bakanı'nın 26 Ekim 2025 tarihli TBMM'de sunduğu nicel verilerle desteklenen askerî üstünlüğe rağmen, örgüt uzantıları; hükümlü terörist elebaşısının fiziki özgürlüğü, yargılanmış siyasi figürlere yönelik af ve üniter yapıyı hedef alan anayasal değişiklikler gibi hukuki ve siyasi açıdan kabul edilemez talepler öne sürmektedir. Bu taleplerin içeriği, uluslararası çatışma çözümü literatüründe dahi meşruiyet sorunu teşkil eden, koşullu ve tehditkâr bir müzakere pozisyonunu yansıtmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ilk üç maddesiyle güvence altına alınan üniter devlet ilkesi (Madde 3) ve eşit vatandaşlık prensibi (Madde 10), bu tür zümresel ve ayrılıkçı imtiyaz taleplerine karşı mutlak bir hukuki engel teşkil etmektedir. Yürütülen sürecin, meşruiyeti sorunlu aktörler üzerinden tesis edilmeye çalışılması, ulusal güvenlik standartları açısından eksik ve yanlış bir metodoloji olarak değerlendirilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Anayasal düzeni koruma ve egemenlik haklarını savunma iradesi bu pazarlıklara karşı mutlak ve tavizsizdir.
Bu kapsamlı değerlendirme yazısı, yazının yazıldığı tarihe kadarki ve özellikle 25-27 Ekim 2025 tarihleri arasında terör örgütü Pkknın ve siyasi/silahlı uzantılarının "geri çekilme" maskesi altında Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı ilan ettiği pazarlık şartları ve tehditlere karşı, İçişleri Bakanı'nın (Eski İçişleri Bakanı Soylu'nun ifadesine atfen) TBMM'de sunduğu ezici mücadele verileri ışığında, terörle mücadeledeki yok edici başarıya rağmen terör örgütleri ile yürütülen süreç ve teröristlerin sözde geri çekilme vaadi vahametini ortaya koymak amacıyla kaleme alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin milli egemenlik terörle mücadeledeki tavizsiz iradesi esastır.
1. Kuramsal, Hukuki ve Anayasal Çerçeve: Üniter Yapı ve Eşit Vatandaşlık
1.1. Üniter Yapının Hukuki Temeli, Milli Birlik ve Terörle Mücadele Mevzuatı
Türkiye Cumhuriyeti'nin temel hukuk düzeni, üniter devlet yapısı üzerine inşa edilmiştir ve bu yapı Anayasa'nın değiştirilemez hükümleriyle korunmaktadır. Anayasa'nın 3. Maddesi, "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Başkenti Ankara'dır" hükmünü mutlaklaştırmış; bu madde, üniter yapının ve milli birliğin temel direğidir ve Türkiye topraklarının ve milleti oluşturan tüm vatandaşların ayrılmazlığını kesin bir dille hükme bağlar. Bölgesel veya etnik temelli özerklik taleplerini Anayasa'ya aykırı kılar. Ayrıca, Anayasa'nın 6. Maddesi ile Egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı belirtilerek, Milli egemenliğin tek kaynağının Türk Milleti olduğu ve bu yetkinin belli bir gruba veya zümreye devredilemeyeceği hükmedilmiştir, bu da bölücü ve zümresel yönetim taleplerini yasaklar. Anayasa'nın 2. Maddesi ise, Devleti "millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde" tanımlayarak, milletin etnik veya zümresel temelde parçalanmasının önüne geçmiştir. TCK Madde 302 ("Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak") ve TMK Madde 1 (terör tanımı), doğrudan Anayasa Madde 3'te yer alan üniter yapıyı korumayı hedefleyen yasal mekanizmalardır. Bu bağlamda, terör örgütü uzantılarının ileri sürdüğü ayrılıkçı dil ve eğitim hakkı talepleri [7, 8], doğrudan Anayasa'nın bu kurucu ilkelerine yönelik tehdit olarak değerlendirilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yasal düzeninde, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü bir kişinin yasadışı bir sürece otorite teşkil etmesi kabul edilemezdir.
1.2. Eşit Vatandaşlık İlkesi ve Zümresel İmtiyaz Yasağı
Türk Anayasası, vatandaşlık kavramını "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" (Madde 66) diyerek, etnik kökeni değil, devlete olan hukuki bağı esas almıştır. Bu anayasal vatandaşlık tanımı, ülkedeki tüm bireyleri tek bir hukuk ve egemenlik çatısı altında eşitler. En kritik olarak, Anayasa'nın 10. Maddesi (Kanun Önünde Eşitlik), "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" hükmünü emrederek, Türk vatandaşlarının etnik, dinsel ya da zümresel bir farklılık gözetmeksizin tamamen eşit olduğunu hükmeder. Herhangi bir gruba özel hukuksal hak veya imtiyaz tanınması bu maddeye kesinlikle aykırıdır. Hukuki açıdan bakıldığında, terör örgütü elebaşısının fiziki özgürlüğünün dayatılması [3, 4], bu mutlak eşitlik ve yargı bağımsızlığı ilkelerine karşı açık bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle, terör suçlularına yönelik yargı kararlarını aşındıracak "geçiş yasaları" talepleri [8], milli birliğe ve adalete olan güvene onarılamaz bir zarar verme potansiyeli taşımaktadır.
1.3. Sosyolojik ve Siyasi Söylem Çözümlemesi
DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları'nın 27 Ekim 2025 tarihli sürece dair "Tarih, barışı birlikte kurma cesaretimizi ve kararlılığımızı yazsın" [15] şeklindeki ifadeleri, sözde barış söylemi arkasına gizlenerek, sürecin hukuki tasfiyeden ziyade geniş bir toplumsal ve siyasi uzlaşı zemini arayışı olarak kurgulandığını göstermektedir. Ancak bu söylem, birliğe değil, ayrılığa hizmet eden ve Anayasa Madde 3'ü hedef alan taleplerle (özerklik, ayrı dil/eğitim hakkı) desteklendiği için, samimi bir uzlaşı değil, siyasi meşruiyet kazanma amaçlı bir çelişki barındırmaktadır. Bu tür bir söylem, terör örgütünün nihai hedefi olan üniter yapıyı parçalayarak ayrı devlet kurma arayışını "barış" etiketi altında normalleştirme çabası olarak değerlendirilmelidir.
Hatimoğulları'nın 27 Ekim 2025 tarihinde İmralı'daki ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü terörist elebaşına atıfta bulunarak kullandığı ifadeler:
"Hepinize saygıyla selamlıyorum. Öncelikle bu tarihi günde aramızda olduğunuz için, barışa verdiğiniz emek için DEM Parti olarak şükranlarımızı iletiyorum. Türkiye'nin siyasi tarihinde nadir anlardan birinden geçiyoruz... 27 Şubat’ta Sayın Öcalan'ın tarihi çağrısıyla başlayan, 11 Temmuz'da silahların yakılmasıyla devam eden bu süreçte bugün yeni bir eşikten geçiyoruz." [15]
"Dün, yani 26 Ekim 2025'te yapılan açıklamayla Barış ve Demokratik Toplum Süreci yepyeni bir aşamaya girmiştir." [15]
"Dünkü tarihi açıklama yeni bir döneme işaret ediyor. Bu dönemin anahtar kavramlarından biri demokratik entegrasyondur... Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde silahların sustuğu, çatışmaların bittiği bir aşamaya geçtik." [15]
2. Nicel Başarı ve Stratejik Paradoks
2.1. Terörle Mücadele Başarısının Nicel Verilerle Tespiti
Türkiye Cumhuriyeti'nin terörle mücadelede ulaştığı yüksek etkinlik düzeyi, eski İçişleri Bakanı Soylu'nun 26 Ekim 2025 tarihli TBMM'ye sunduğu nicel verilerle bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bakan Soylu'nun ifadeleri, bölücü terör örgütü PKK’nın yurt içi operasyonel kapasitesinin ciddi ölçüde marjinalleştiğini ve örgütsel ikmal ile yenilenme yeteneğinin daraltıldığını göstermektedir: "pkknın bugün sınırlarımız içerisindeki terörist sayısın 120’ye; katılım sayısını da geçen yıl 71’e, bu yıl 52’ye düşürmezdik” [1]. Bu askeri ve istihbari üstünlük, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğünü koruma amacıyla uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkını (BM Şartı Madde 51) yansıtmaktadır ve bu hakkın kararlılıkla kullanıldığını teyit etmektedir.
Bu nicel zafiyetin siyasi pazarlığa dönüştürülme çabası, örgütün silahlı çatışma tarihinde askeri baskı altında kaldığı her dönemde başvurduğu, stratejik bir taktiksel geri çekilme ve müzakere dayatma yönteminin bir tekrarı olarak analiz edilmektedir. Nicel azalma, bölge halkı üzerindeki terör baskısının ve korku ikliminin sosyolojik olarak azaldığını ve kamu otoritesinin tesisinin pekiştiğini işaret etmektedir.
2.2. Stratejik Paradoks ve Şartlı Pazarlığın Deşifresi
Askerî ve istihbarî kontrolün zirvede olduğu bir dönemde, örgütün uzantılarıyla "geri çekilme" adı altında büyük bir stratejik iletişim çabasının açılması, literatürde "askerî başarının siyasi ödüle dönüşme riski" olarak adlandırılabilecek stratejik bir paradoksu işaret etmektedir. Terör örgütü Pkknın sözde yönetimi tarafından 26 Ekim 2025'te ilan edilen "Türkiye’deki tüm güçlerimizi geri çekiyoruz" beyanı, hiçbir koşulda bir barış adımı olarak kabul edilemez; bu, yalnızca Kandil'e doğru silahlı bir firar teşebbüsüdür [2].
Örgütün "geri çekiliyoruz" demesi, silah bıraktığı anlamına gelmemektedir. Aksine, örgüt yönetimi, silahlı mücadeleyi sona erdirme kararlarını dahi kendi liderinin kontrolüne bağlayarak aldatıcı bir manevra yapmaktadır: “PKK’nin örgütsel varlığını ve silahlı mücadele stratejisini sona erdirme kararlarını aldık ve bunların ancak Önder Abdullah Öcalan’ın doğrudan yürütmesi ile pratikleşebileceğini de bu kararlara ekledik” [2]. Bu ifade, örgütün silahlı varlığını muhafaza ettiğini ve sadece coğrafi yer değişikliği yaptığını gösteren aldatıcı bir manevradır. Silahlı varlığını sürdürme inadı, terör örgütünün gerçek niyetinin barış değil, sadece taktiksel bir pozisyon alma olduğunu göstermektedir.
Örgütün bu süreçteki temel motivasyonu, terörist Çeko Ayhan'ın 26 Ekim 2025 tarihli “Asıl adım (sözde) Önder Apo’nun özgürlüğüdür. Önder Apo özgür olmadıkça atılan adımların bir anlamı yoktur” [4] ifadesiyle açıkça ortaya konulmuştur. Bu talebin merkeziliği, örgütün temel amacının silah bırakma değil, elebaşının statüsünü yükseltme olduğu yönündeki değerlendirmeyi doğrulamaktadır.
Sözde KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok'un 26 Ekim 2025 tarihli açıkça (sözde) “Önder Apo fiziki özgürlüğüne kavuşmalı" [3] dayatması, binlerce masum insanın yaşamına mal olan eylemlerin sorumluluğundan kaçınma çabasının ve şehit ailelerinin vicdanını hiçe saymanın ahlaki boyutunu göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir hükümlünün özgürlüğü karşılığında milli egemenliğinden ve hukuk üstünlüğü ilkesinden taviz vermemelidir.
3. DEM Partisi'nin Anayasal ve Yargısal Sistemi Hedef Alan Açık Dayatmaları
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, 25 Ekim 2025 tarihli barış çağrısının kaynağını (sözde) “Önder Apo’nun çağrısı ile başlatılan sürecin bütün topluma ait olduğunu” [7] iddia ederek, bu siyasi manevranın arkasındaki Terör örgütü iradesini göstermiştir. Bakırhan'ın, "geçiş yasaları başta olmak üzere adımlar atılması gerekiyor" [8] talebi, TCK'nın uygulanabilirliğini askıya alacak hukuki imtiyazların peşinde olunduğunu kanıtlamaktadır. Bu, yargı bağımsızlığına karşı siyasi baskı arayışını temsil eder.
Bakırhan'ın, barışın sonucunu "başta Kürtler olmak üzere Türkiye'de yaşayan bütün halkların dili özgür olacak. Diliyle konuşacak, diliyle eğitim görecek, diliyle öğrenim görecek" [7] şeklinde tanımlaması, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ilkeleri ve Anayasa'nın 3. maddesi ile teminat altına alınan üniter yapıyı hedef alan ayrılıkçı dil ve eğitim hakkı dayatmasıdır. Bu tür bir yapı, üniter devletin millet unsuru bakımından tekliğini zedeleyerek ayrılıkçılık eğilimlerini meşrulaştırma riskini taşımaktadır. Bu talepler, Anayasal düzen ve hukuki eşitlik ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
4. Hükümet Söylemi ve Jeopolitik Boyutun Değerlendirilmesi
4.1. Hükümet Sözcülerinin Siyasi İletişim Çelişkisi
İçişleri Bakanı'nın askerî başarı verilerine rağmen, hükümet sözcülerinin teröristlerin kaçışını farklı bir söylemle yorumlaması, siyasi bir tutarsızlık ve risk yönetimi stratejisini yansıtmaktadır. AKP Genel Başkanvekili Efkan Ala'nın 26 Ekim 2025 tarihli "Devletimizin bu süreci, Cumhurbaşkanımızın yüksek iradesi ve MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla bir Devlet politikası olarak yürüttüğünü herkesin bilmesi gerekir" [10] ifadesi, siyasi maliyeti bireysel aktörlerden uzaklaştırma ve kolektif devlet iradesine mal etme stratejisidir. Bu çelişkili söylem, toplumun adalete ve devlet otoritesine olan güvenini zayıflatma potansiyeli taşımaktadır.
4.2. Sınır Ötesinde Devletleşme Arayışı ve Ulusal Güvenlik
Terör örgütünün Suriye uzantısı YPG/SDG'nin bünyesindeki sözde Yekîneyên Antî Teror (YAT) Komutanı Destîna Kobanê’nin 27 Ekim 2025 tarihli açıklamaları, Türkiye'nin güney sınırlarında kurulmaya çalışılan terör devletinin hayalini itiraf etmiştir. Kobanê’nin, silah bırakmayı Suriye anayasasında kendilerine tanınacak "anayasal garanti" ve "özerk yönetim" hakkına bağlaması, illegal yapılanmanın devletleşme şartıdır. YAT'ın açıklamasında; “Anti Terör Birlikleri olarak Suriye genelinde Suriye halkının tamamını koruma amacıyla gerekli tüm faaliyetleri ve adımları atmaya hazırız” [11] diyerek Suriye’nin tamamında egemenlik kurma hedefini açıkça ilan etmesi, Türkiye'nin milli güvenliğine doğrudan bir tehdittir. Bu tehdit, DEM Parti tarafından meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. DEM Parti Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in 27 Ekim 2025 tarihli açıklamasında bu yapıyı sözde "Rojava modeli" adıyla bir başarı örneği gibi sunması ve "demokratik ulus" [12] söylemi ile üniter yapıyı hedef alması, içeriden dışarıdaki terör uzantısına destek verme suçudur. Türkiye Cumhuriyeti, sınırlarının hemen ötesinde bu terör yapılanmasının anayasal güvenceye kavuşturulmasına ve bağımsız terör devleti kurma hayaline asla izin vermeyecektir. Bu durum, Türkiye'nin BM Şartı'ndan doğan meşru müdafaa hakkını kullanma zorunluluğunu pekiştirmektedir. Türkiye'nin sınır güvenliğini koruma hakkı, uluslararası hukukta tartışmasızdır. Bu tür ayrılıkçı yapılar, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanma dönemindeki Sevr Antlaşması döneminden itibaren bölgeye yönelik emperyalist planların güncel izdüşümleri olarak değerlendirilmektedir. PKK’nın varlığı, bölge halkının huzur ve güven içinde yaşama hakkını doğrudan tehdit etmeye devam etmektedir.
5. Sonuç ve Mutlak İrade Beyanı: Hukukun Üstünlüğü, Yasal Zorunluluklar ve Anayasal Statü
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, terörle mücadeledeki askerî ve istihbarî üstünlüğünü siyasi bir zaafa dönüştürecek bu şartlı geri çekilme siyasi manevrasına ve pazarlık dayatmalarına hukuki zeminde taviz vermemelidir. Terörle mücadelede sıfır tolerans ilkesi, uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkı ve ulusal güvenlik zorunluluğu gereğince esastır.
Yıllardır süregelen sistematik terör eylemlerinin neden olduğu toplumsal travma ve hukuki tahribat, üniter devlet yapısının korunması ve adaletin mutlak tesisi için, Anayasa Madde 10'da teminat altına alınan eşit vatandaşlık ilkesine aykırı bu tür şartlı pazarlıklara ve zümresel imtiyaz taleplerine karşı tavizsiz bir duruşu zorunlu kılmaktadır.
Örgütün sınır ötesindeki devletleşme arayışları ve Anayasa Madde 3'teki bölünmez bütünlüğü hedef alan talepleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası arenada egemenliğini ve bölgesel istikrarı koruma yönündeki haklı menfaatlerini pekiştirmektedir. Bu uluslararası ve tarihsel boyut, Türkiye'nin, yasadışı yapıların uluslararası tanınırlık kazanma girişimlerine karşı çıkma ve ülkenin kurucu antlaşmalarla belirlenmiş sınırlarını savunma yönündeki tarihsel sorumluluğunu vurgulamaktadır. Bu şartlı çekilme sürecinin, örgütün zafiyetini siyasi kazanıma dönüştürme taktiği olduğu değerlendirildiğinde, Türk Devleti'nin atacağı her adım, Anayasal bütünlüğün korunması ve terörün kökten tasfiyesi hedefine odaklanmalıdır.
Dipnotlar:
[1] İçişleri Bakanı Soylu, TBMM Genel Kurul Bütçe Görüşmelerinde konuştu. Habertürk. 26 Ekim 2025.
[2] Türkiye’den tüm güçlerimizi geri çekiyoruz. ANF Haber Merkezi. 26 Ekim 2025.
[3] Sabri Ok: Hukuksal çalışmalar yapılmalı, Önder Apo özgür olmalı. ANF Haber Merkezi. 26 Ekim 2025.
[4] Özgürlük gerillası Çeko Ayhan: Asıl adım Önder Apo’nun özgürlüğüdür. ANF Haber Merkezi. 26 Ekim 2025.
[5] Ehmed Kerkûkî: Tarihi anı yaşayan gerillalar: Önder Apo’nun özgürlüğü önceliğimizdir. ANF Haber Merkezi. 27 Ekim 2025.
[6] Özgürlük gerillası Nuda Arîn: Sürecin başarısı için herkes seferber olmalıdır. ANF Haber Merkezi. 26 Ekim 2025.
[7] Bakırhan: Barış sadece Kürtlerin değil, 86 milyonundur. ANF Haber Merkezi. 25 Ekim 2025.
[8] Bu Kayyum Düzenine Son Verebiliz. ANF Haber Merkezi. 25 Ekim 2025.
[9] AKP Sözcüsü Ömer Çelik'ten Açıklama. ANF Haber Merkezi. 26 Ekim 2025.
[10] AKP Genel Başkanvekili Efkan Ala'dan Açıklama. ANF Haber Merkezi. 26 Ekim 2025.
[11] YAT, tüm Suriye halklarını korumaya hazır. ANF Haber Merkezi. 27 Ekim 2025.
[12] ‘Ulusal birlik derken sadece Kürtleri değil, tüm halkları kastediyoruz’. ANF Haber Merkezi. 27 Ekim 2025.
[13] HPG-BİM: Unutulmayacak mücadele mirası bıraktılar. ANF Haber Merkezi. 27 Ekim 2025.
[14] Şehit Aileleri Kadın Meclisi’nin konferansı düzenleniyor. ANF Haber Merkezi. 25 Ekim 2025.
[15] Hatimoğulları: Tarih, barışı birlikte kurma cesaretimizi ve kararlılığımızı yazsın. DEM Parti Eş Genel Başkanları Basın Toplantısı Metni. 27 Ekim 2025.