
Atatürk ve arkadaşları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasından itibaren ülkenin muhasır medeniyetler seviyesine ulaşması, sermaye birikimine katkı sağlanması ve Ortadoğu’dan ülkemize sıçrama potansiyeli olan tehditlerinden uzaklaşılması için stratejik bir karar vererek Batı’ya yönelmişlerdi (Oral Sander ve Melek Fırat, Türkiye’nin Dış Politikası, İmge). Bu ideolojik değil tamamen gerçekçi ve rasyonel gerekçelere dayalı bir yönelimdi. Zira Batı dünyası bilim, teknoloji, sanayii ve sermaye alanında dünyanın önde gelen ülkelerinin bileşimine dayanmaktaydı. Genç Türkiye’nin uzaklaşmak istediği Ortadoğu-Afrika coğrafyası ise emperyalist ülkelerle bir olup Osmanlı’yı arkasından vuran, bugün ise Irak’ta, Suriye’de Müslümanların kafalarını kesip, top haline getirerek İngiliz icadı (modern anlamda) futbol oynayan IŞİD zihniyetinin yeşerdiği çağ dışı bir bölgeydi. Türkiye’nin bu politikası özellikle Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yıllara kadar sürdürdü. Menderes ve arkadaşları ise suni Sovyet tehditlerini gerekçe göstererek Türkiye’yi Batı’nın askeri-güvenlik yapılanması olan NATO’ya sokabilmek için Kore’ye asker bile göndermeyi göze almıştı. Yine Menderes ve arkadaşları, Türkiye’yi ABD’nin Ortadoğu’daki askeri haline getirdikleri takdirde Batı’da daha saygın bir yer elde edebileceklerini sanıyorlardı. Bu amaçla Washington’da tasarlanan Ortadoğu’ya dönük bir dizi senaryoda olumlu ve olumsuz sonuçlarını sağlıklı bir şekilde analiz etmeksizin yer aldılar. (Demokrat Parti’nin dış politikası için bkz. Ayşegül Sever, Soğuk Savaş Kuşatmasında Batı, Türkiye ve Ortadoğu: 1945-1958, Boyut) Dolayısıyla 1950’li yıllarda Türkiye Batı’nın Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’na karşı tasarlamış göründüğü, temelinde ise Ortadoğu, Afrika, Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasındaki emperyal çıkarlarını gerçekleştirmek adına uygulamaya soktuğu projelerde sorgusuz bir şekilde yer aldı. Demokrat Parti’den yarım asır sonra yine benzer seçmen kesimlerinden destek alan AKP, Demokrat Parti’nin 1960 darbesiyle yarım kalan projelerini tamamlamaya koyuldu. Dışarıda bu kez aynı coğrafyası içeren Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin uygulanmasında gönüllü görev aldı. AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan, Afrika, Ortadoğu ve Sovyet sonrası coğrafyada rejimlerin Batı yanlısı hale dönüştürülmesi projesinde coşkulu bir şekilde eşbaşkanlık görevini üstlendi. Türk Dış Politikası elli yıl önce Demokrat Parti liderlerinin yaptığı hatalarla yüzleşmek yerine aynı hataları sürdürüyor. Ancak AKP Demokrat Parti’den çok daha büyük bir tehlike altında. Giderek istikrarsızlaşan Ortadoğu girdabı hızla Türkiye’yi içine çekiyor. Washington-Tel Aviv projesi olan, Suudi Arabistan ve Katar tarafından finanse edilen ve Ankara’nın da ulaşım, lojistik ve tedavi desteği verdiği kafa kesici IŞİD giderek sınırlarımıza yaklaşıyor… Türkiye’nin başına Ortadoğu belasını saranlar bir üst makamlara çıktılar. Liste daha önceden hazırlanıp kendisine verilmediyse, Türkiye Cumhuriyeti’nin en hızlı hükümetini kuran Başbakan olarak tarihe geçen Ahmet Davutoğlu’nun yeni Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile bu sorunu çözüp çözemeyeceklerini bekleyip göreceğiz…
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *