
Atina istihbarat ve güvenlik güçlerinin terör örgütlerine dönük kararlı ve sistematik bir mücadele başlattığını düşünmemize sebep olan gelişmeler birbiri ardına gerçekleşiyor. Önceliği elbette Altın Şafak üyelerine ve milletvekillerine dönük operasyona vermeliyiz. Bu konuda harekete geçilmesinde ekonomik krizle birlikte yükselişe geçen yabancı düşmanlığının Altın Şafak tarafından beslenmesi ve partinin parlamentoyu erken seçime sürükleme tehditleri etkili olmuştu. Yunanistan AB Dönem Başkanlığı’nı devralmadan önce bu sorunu çözme kararlılığı göstermiş ya da çözmesi konusunda yönlendirilmişti. Bu operasyonu izleyen günlerde Atina’yı ziyareti sırasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na düzenlenecek suikastın son dakika operasyonu ile engellendiği haberi basına düştü. Yine konu DHKP-C idi. Şimdi ise Sabancı suikastı zanlılarının ele geçirildiği bir operasyon söz konusu. Bunlar olması gerekendi zaten ancak bu zamana dek DHKP-C’nin Yunanistan’ı bir üs olarak kullandığı iddiaları var ki oldukça önemli söylemler. Çünkü örgütün lideri sayılan Hüseyin Fevzi Tekin’in 2011’de Selanik’te el bombası imal edilirken meydana gelen patlamada yakalanıp sonra serbest bırakıldığı bilgisine sahibiz. Keza geçen yıl lider kadrodan Hasan Biber ve Mehmet Yayla mühimmat yüklü bir şişme botla Türkiye’ye giderken Sakız Adası açıklarında yakalanmışlardı. Yunan mahkemeleri, Türkiye’nin iade taleplerini reddetmişti. Dolayısıyla aslında bu tür suçlar bakımından iki ülke arasında izlenmesi gereken bir takım presedürler olmasına rağmen Yunanistan’ın bu ilkeleri ihmal ettiği açıktır. Şüphesiz ki bu tür gelişmeler Abdullah Öcalan’ın Yunanistan’da saklandığı ve korunduğu, üstelik Yunan Parlamentosu’nda korunmaya devam edilmesi yönünde verilen Türkiye karşıtı ifadeleri de akla getirmektedir. Kısacası Yunanistan ülke sınırları içindeki teröristlerden zaten haberdardı, muhtemelen yakından takip de ediyordu. Konu iki ülke arasında gerekli anlaşmaların olmaması ya da Türkiye’nin gerekli başvuruları yapmaması ile değil Yunanistan’ın işbirliğine yaklaşmaması ile ilgilidir. Bugün konunun bu şekilde gündeme gelmesi arkasında dönem başkanlığı öncesinde önüne konulan şartlar olduğunu düşünebiliriz. Bunların bir kısmının Türkiye AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması ile ilgili olması da ihtimal dahilindedir. Dolayısıyla konu sınır güvenliği konusunda sürekli Türkiye’yi suçlayan Yunanistan’ın önüne konulan dosyalarla ilgilidir. Sınıra dikenli tel çeken ve AB’nin Frontex’inden sınırda destek alan Yunanistan’ın teröristlerin takibi ve iadesi konusunda da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekiyordu.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *