
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoglu dün akşam katıldığı bir televizyon programında Başbakan R.T.Erdoğan’a, kendisine ve MİT Müsteşarına yönelik içeriden ve dışarıdan yöneltilen eleştirilerin, statükocu iç siyaset yanlılarının ve AKP’nin post-statüko dış politika uygulamalarından rahatsızlık duyan dış çevrelerin işi olduğunu, tam bu sırada açıklanan demokrasi paketinin saldırıların niteliğini değiştirdiğini ifade etti. Paketten “Andımızın yasaklanması”, “Romanlara TOKİ marifetiyle konut yaptırılması”, “yer isimlerinin değiştirilmesi” gibi maddelerin çıkması Sayın Bakan’ın tespitlerini tartışmalı hale getirsede… Sayın Bakan’a göre ülke içinde demokrasinin gelişmesi, Türkiye’nin dış politikada gücünü arttırmış, bundan rahatsız olan çevreler hücuma geçmiş… Kuşkusuz AKP’nin dış ve güvenlik politikalarını eleştiren kesimler kadar savunanların da haklılık payı var. Siyasiler, icraatlarının başarısı için “gerekliliğine” ve “doğruluğuna” önce kendilerini inandırmak zorunda. Bakan’ın açıklamaları şöyle yorumlanabilir: Türkiye uzun yıllar dış siyasetini Batı merkezli olarak şekillendirmişti. (Gerçi, Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde Batı kampında yer alması ve NATO üyeliği bu politikaları meşrulaştırmıştı.) AKP ile geçmişin tüm politikalarından uzaklaşılarak, “laik-antilaik”, “laik seçkinci-dinci seçkinci”, “İstanbul Sermayesi-Anadolu Kaplanları” gibi rekabet alanları yaratılarak, iktidarın sağladığı destekle sermayenin el değiştirmesi öngörüldü. Buna paralel olarak, AKP dışarıda Müslüman Kardeşler, Hamas, Cemaat-i İslam vs. gibi dinci grup ve partilerle işbirliğini geliştirdi. Bu anlayışla geleneksel tehdit algılamasına dayalı ulusal güvenlik ve ulusal çıkar kavramları, iktidarın güvenliği ve parti yanlılarının çıkarlarına indirgendi. Örneğin, Irak’ta devletin kırmızı çizgileri silinerek iktidar yanlısı iş çevrelerinin ihale kazanması ulusal çıkar olarak sunuldu. Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarı devletin kaynaklarıyla desteklenirken, Mısır ihalelerinden parti yanlılarının pay almaları sağlandı. Somali’deki yatırımlar devlet ve belediye eliyle desteklenirken, ihaleler hep iktidar yanlısı çevrelere aktarıldı. Libya’da, Ortadoğu’da, Balkanlarda ve diğer coğrafyalarda daima aynı yöntem izlendi. Dolayısıyla son dönemde Türk dış ve güvenlik politikasına yönelik eleştirilerin, devletin kırmızı çizgilerinin parti çıkarları uğruna silinmesinden ve dış politikada ihtiyatın elden bırakılmasından duyulan samimi bir rahatsızlık olarak ele alınmasında fayda mütalaa edilmektedir.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *