
Tarih boyunca İran-Türkiye ilişkileri değişmeler gösterdi. Safevi-Osmanlı döneminde cepheleşme oldu; o zaman İranlılar, Orta Doğu bölgesinde uzun müddet gerilediler. Fakat şahın, Atatürk laikliği tecrübesinden hoşlanması, 1923’ten sonra iki ülke ilişkilerine bir sıcaklık verdi. Sonra da durum Amerika’nın gözetiminde bir ittifaka doğru gelişti; iki ülke, bölgedeki Sovyet siyasetine karşı koymak için 1956 yılında “Bağdat Paktı”na katıldı.
1979 yılında İmam Humeyni devrimi başarıya ulaşınca iki ülke yeniden birbirinden şüphelenmeye başladı. Ankara, İslami devrimin laik Türkiye’ye uzanmasından korktu. Tahran da Batı ve NATO tarafından desteklenen laik Türkiye’nin, devrimine (İran devrimine) zarar vermesinden korktu. Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 genel seçimleriyle Türkiye’de iktidara gelinceye kadar, İki ülke ilişkilerinde uzun bir zaman istikrarsızlık siyaseti devam etti. İslamcıların, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde iktidara gelmesiyle Tahran sevindi.
Ahmedinejad’ın İran Cumhurbaşkanı olarak Tahran’da iktidarda olduğu dönem boyunca, Kürt cephesinden iki ülkeye de ortak bir meydan okuma gelmesine rağmen, İran-Türk iş birliği seviyesi yüksek olmadı. Başta Ankara’nın, topraklarında konuşlandırmayı onayladığı (Tahran'a karşı yöneltilen) "füze kalkanı” konusu olmak üzere iki ülke, önemli dosyalar üzerinde ihtilafa düştüler. İkinci ihtilaf konusu ise Türkiye’nin de endişe ettiği İran'ın nükleer dosyasıdır. Bunlara, Irak dosyası da eklenebilir. Nitekim Türkiye, Tahran’ın müttefiki Maliki’nin düşmanı Tarık El Haşimi’yi konuk etti. En önemli ihtilaf ise 2011 Mart ayından beri Suriye’de olup bitenler. Zira Türk hükûmeti, muhalifleri desteklerken İran hükûmeti güçlü bir şekilde Beşar Esad’ın yanında yer aldı.
Hasan Ruhani’nin, Tahran’da Cumhurbaşkanlığını teslim almasıyla birlikte, iki ülke arasındaki ilişkilere bir sıcaklık geldi. Bu ilişkiler bir taraftan İran’ın yeni açılım yönelimlerine; diğer taraftan iç sarsıntılar, mali yolsuzluk skandalı ve 30 Haziran 2013 darbesinden sonra Mısır ile ilişkilerin bozulması sonucunda peş peşe karşılaştığı siyasi krizlerin Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasetinde geniş değişiklikler yapmasına bağlı olan ilişkilerdi. Geçen iki ay boyunca iki ülke Dışişleri Bakanları Muhammed Cevad Zarif ve Ahmet Davutoğlu arasında karşılıklı ziyaretler oldu. 2013 Kasım ayında Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin de katılımıyla Bağdat’ta Zarif ve Davutoğlu arasında bir koordinasyon toplantısı yapıldı.
Erdoğan’ın 29 Ocak 2014'teki Tahran ziyareti, zamanlamasıyla dikkat çekici ve bir o kadar da ilginçtir. Birden fazla yoruma açıktır. Birçok alanda değişik sonuçları olabilir. Bu ziyaret, yeni bir cepheye dâhil olma anlamı içermeden veya eski eksenden uzaklaşmadan Türkiye’nin resmî siyasetinde yeni bir konumlandırmaya işaret ediyor. İran dış siyasetindeki değişim göstergeleri, Erdoğan’ı yolun yarısına kadar geçmiş olabilir; orası iki ülkenin de buluşmak istediği noktadır. İki ülke, bu noktada buluşmayı İslam dünyasında yaşanan geniş çaplı tıkanıklık durumunu hafifletmek, “İslam-İslam” veya (Sünni-Şii) iç savaşına son vermek için istiyor. Bu iç savaş Pakistan’dan Yemen’e, Yemen’den Suriye’ye, oradan Küçük Asya’nın (Anadolu) çoğu bölgelerine kadar, buluşma penceresini Müslüman kanına buluyor.
Erdoğan’a özgü ziyaretin ayrıcalığı, Türkiye Başbakanı’nın açıkladığı parlak sonuçlar arasından gözüküyor. O, tam olarak şöyle söyledi: “2014 yılı İran ile yeni ilişkilerin miladı olacak.” Tahran’dan gelen bilgiler iki ülkenin de 2013’te 13 milyar dolar olan karşılıklı ticaret hacmini 2015 yılında 30 milyar dolara yükseltme niyetinde olduklarını vurguluyor. Bu artış Erdoğan’a eşlik eden büyük heyet üyeleriyle İranlı mevkidaşları arasında ticaret, sanayi, turizm ve özellikle enerji alanında yapılmış olan çeşitli anlaşmalar aracılığıyla olacak.
Tahran'daki son görüşmelerde en önemli nokta belki de İran ve Türkiye’nin Suriye savaşına barışçıl bir çözüm bulma noktasındaki yönelişleri hakkında, çeşitli kaynakların naklettiği sözdür. Zira İran’ın Esad üzerinde bir etkisi, Türkiye’nin de muhalifler arasında bir nüfuzu vardır. Bu çabalardan yola çıkarak söz konusu ilginç ziyaretin; Lübnan, Suriye ve Irak gibi birçok Arap-İslam ülkesinde tutuşan mezhep savaşlarının ateşini söndürmede bir katkısı olabilir.
(Kaynak:Nasır Zidan,El Halic,04 Şubat 2014, Birleşik Arap Emirlikleri)
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *