26 Mart 2025
21YYTE.ORG Milli Güvenlik Ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi Ukrayna’daki Gelişmelerin Avrupa ve Türkiye’ye Yansımaları

Ukrayna’daki Gelişmelerin Avrupa ve Türkiye’ye Yansımaları

23 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Kendi barış koşullarınız için savaşı kazanmalısınız.

Soğuk Savaş kültürü ile yetişmiş, askeri politika oluşturmak için NATO ve Avrupa Birliği’nin mutfağında çalışmış, BM ve NATO’nun saha operasyonlarında görev almış, uluslararası kurumların kriz yönetimi ve politikalarının gerçek yüzünü iyi bilen biri olarak, son birkaç ayda Trump’la birlikte yaşananlar konusunda oldukça şaşkınım. Tüm bildiklerimizi unutmamız gerekiyor gibi hissediyorum, bildiğimiz düzenin kurumları birer birer yıkılıyor. Sanki Ruslar vücuda bir zehir zerketmiş, karşılaştığı her şeyi felç ediyor. Bu zehirin adı Trump olsa da aslında o da ilk kurulduğundan beri hastalıklı olan Amerikan plütokrasisinin, sistemdeki tarihi plütokratik yozlaşmanın ürünü. ABD halkı dış politikadan anlamaz, oy verirken Trump’ın sistemi düzelteceğini ya da Ukrayna’ya ne olacağını düşünmediler. Seçimi milyarderlerin parası kazanırken, halk artan yumurta fiyatlarını düşünerek oy verdi. Ekonomik milliyetçi Trump da, dış dünyayı soyarak onların refahını artırmaya oynuyor.

Önceki ABD başkanı Joe Biden’ın dış politikası “stratejik yenilenme” adı verilen uluslararası ilişkilerde yeni bir çağa geçmeyi önermekteydi. Biden’ın ikili ideolojisi dünyayı “demokrasiler ve otokratlar” olarak, rejim tipine göre iki kategoriye ayırmayı öngörüyordu. Bu yaklaşım, 1914 öncesi ve 1930’larda da benzer uluslararası ortam için de kullanılmıştı. Biden’ın yeni çağında “şiddetli rekabet” esastı. Bu rekabetin diğer tarafında Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore gibi uluslararası sistemin temel prensiplerine uygun olmayan ülkeler vardı. Çin ve Rusya’yı hedefe koyan bu yaklaşımdan Ukrayna ve Ortadoğu’da sonu belli olmayan ve hala tırmanma riski taşıyan iki savaş miras bıraktı. Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, alışageldiğimiz Amerikan dış politikasına göre çok radikal değişimleri temsil ediyor. Trump, küresel dengeleri değiştirecek hesapsızca işlere girişirken, ülke için de Amerikan değerleri ve kurumlarına zarar veriyor. 

Trump’ın yarattığı sarsıntı öyle büyük ki sadece İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yerine oturmuş dünya düzeninin taşlarını değil, kendi ülkesini de başka bir şeye dönüştürüyor. Ve bu en çok ABD ve müttefiklerine zarar verirken; Ruslar ve Çinliler bile olanlara inanmakta güçlük çekiyorlar. Trump’ın yarattığı bu dev sarsıntılardan bazılarını hatırlayalım;

(1) Transatlantik yani Atlantiğin iki yakası arasındaki sarsılmaz ilişkilerde bir anda büyük bir kopma başladı ve iki taraf düşmanlık denmese de dostane olmayan bir döneme doğru hızla gidiyor. Trump’ın güvenlik garantisini kaldırdığı Avrupa artık kendini ABD’siz yürümek ve kendi savunma kimliğini kurmak zorunda hissediyor. Özetle, bu boşanmanın ABD ve Avrupa için bundan sonra geri dönülmez sonuçları olacak.

(2) Trump, küresel düzen içinde Ruslara çalışıyor. Ukrayna’da savaşı aslında kaybetmiş ve barış için yalvarma noktasına gelmiş Putin’e istediklerinden fazlasını verirken, sözde verdiklerini geri alma bahanesi ile mağdur ettikleri ülkenin madenlerini sömürmeye çalışıyor. Ukrayna’nın NATO’ya üyelik umudunu da yok etti. Bunu ancak Rusya hesabına çalışan biri yapabilirdi. “Rus İstihbaratı” başlıklı kitabımda nasıl devşirildiğini anlatmıştım.

(3) Trump; devletlerin egemenliğine, BM gibi uluslararası kurumlara, uluslararası hukuka ve önceki yönetimlerin imza attığı uluslararası anlaşmalara saygı duymuyor. Ona göre, dünyadaki devletlerin çoğu gerçek egemen değil ve devlet egemenliği onun için işine geldiği gibi göz ardı edilebilecek bir düzenleme. Kanada, Grönland, Panama vd. devletlerin topraklarını isterken, “Ne hakkım var?” diye düşünmüyor. Trump’un bu tutumu örneğin Ortadoğu’da domino etkisi ile pek çok ülkenin peşi sıra yıkımını getirebilir.

(4) Trump ile birlikte çok kutuplu ama kaos içinde bir dünyaya gidiyoruz. ABD, Çin ve Rusya’nın emperyalist hevesleri için çıkar bölgelerine ayrılacak yeni dünya düzenine bağımsız güç politikalarına meraklı bölgesel güçler durumu daha da karmaşık hale getirecek. Trump, sözde ABD’yi “yeniden büyük yapmak için” dünyadaki tüm değerli madenleri, Gazze gibi gelir getirecek yerleri zorla kendine mülk edinecek bir mafya babası gibi hareket ediyor. Ülkelere önce ekonomik yaptırımlar daha sonra askeri saldırılar ile yola getireceğini düşünüyor. 

(5) Trump’ın ideolojisi içinde İsrail ile birlikte Evanjelik gündeme (Kıyamet Savaşı’na) hizmet etmek, başka ülkelerin yükünü almamak hatta kendi yükünü onlara ödetmek, başka ülkelerden şantajla topladığı paraları (enerji işbirliği fonu) Amerikan halkı ve politikaları için harcamak da var. Amerika’nın çıkarları için yaptığı her şeyin meşru olduğunu düşünüyor. Trump’a göre; ABD, dünyayı kendi değerleri çerçevesinde dönüştürme görevi olan “İstisnai” bir ülke olma dışında, çıkarlarına uygun olmayan kurallardan da “muaf” olmalı.

(6) Trump ile birlikte ABD, yüzyıldır oynamakta olduğu demokrasi, serbest pazar ve insan hakları gibi değerleri başka ülkelere dayatarak rejimlerini dönüştürmeyi ve Amerikan yanlısı yapmayı amaçlayan, hegemonyasına rıza üreten dolaylı yöntemleri bir kenara bırakıyor. Nitekim USAID, VOA başta olmak üzere bu tür dış politika aparatlarını kapatıyor veya fonlarını kaldırıyor. Özetle, ABD yumuşak gücü ve dolaylı yöntemleri bir kenara bırakıyor, ekonomik yaptırımlar ve cerrahi askeri operasyonlarla doğrudan tehdit ediyor.

(7) ABD’yi büyük devlet yapan kurumları ve değerleri idi. ABD içinde de artık demokrasi ve kuvvetler dengesi tartışmalı hale geliyor. Devlet adamı tecrübesi ve eğitimi olmayan Trump, tek başına, kimseye danışmadan her şeyi yapmak derdinde. Yanındakileri bile dinlemeyen Trump, kurumsal kültürü yok ediyor, istediğini yapmak istemeyen her kişi ve kurumu hedef alıyor. Ülkenin kurumları gibi adalet sistemi ve ordusu da gittikçe politize olmaya aday. ABD’nin çok sesliliği ve temel değerleri tehlikede.

1970 ve 1980’lerde Sovyet işgali altındaki Doğu Avrupa ülkeleri Özgür Avrupa Radyosu (RFE/RL) ve Amerika’nın Sesi Radyosu (VOA) radyolarını dinleyerek gerçekleri Batıdan dinlemek ve ümit beslemek istiyorlardı. Şimdi Trump, Rus coğrafyasına Batının hikâyesini anlatan bu radyoları da kapatıyor. Ancak, Ruslar RT ve Sputnik üzerinden, Çin ise CGTN ve Xinhua Ajansı üzerinden sadece Avrupa değil, Asya, Afrika ve Latin Amerika’ya kendi propaganda ve beyin yıkama faaliyetlerini yapmaya devam edecekler. Trump’ın yaptığı meydanı Çin ve Rusya’ya bırakarak, geri çekilmek ya da teslim olmak.

Bütün bu gelişmeler yarattığı hukuksuz ve ben odaklı politikaların merkezinde olduğu anarşi ortamında, ABD’nin de dünyanın da sonuna getirebilir. Büyük balığın küçüğü yuttuğu, kuralların olmadığı, ittifakların sık sık değişeceği bir dünyaya gidiyoruz. Trump’ın Ukrayna’da önerdiği barış planı konusunda Ruslar samimi değiller. 

Ukrayna meselesinde olduğu kadar diğer tüm konularda da yanlış ve eksik bilgilerle hareket eden Trump, Ukrayna’yı zayıf gibi göstererek, Putin’in ülkeyi yutma iştahını yeniden kabarttı. Bunun sadece Avrupa ve Türkiye için de önemli sonuçları olacak. Gelinen konjonktür her ne kadar ABD, AB ve Rusya’yı Türkiye konusunda dikkatli olmaya itmiş olsa da, birikmiş faturaların hesabını kesmek için uzun zamandır dişlerini sıkarak bekliyorlar.

Ukrayna’daki Savaş ne durumda?

Modern savaş, kitlesel piyade taarruzundan daha çok uzun menzilli topçu ve süzülen bomba kullanan taktik hava gücü veya diğer vuruş silahları ile yapılmaktadır. Yeni teknolojiler drone’lar, gelişmiş C3ISR ve siber kabiliyetler ile metallerin savaşından ziyade bilgiye dayalı savaş alanında kullanılmaktadır. Ancak, Rus askerlerinin Ukrayna’da uyguladığı kara taktiği Birinci Dünya Savaşı’ndakine benzer şekilde piyadenin tahkim edilmiş mevzilere taarruzuna benziyor. Yaya taarruzlar Rusların birleşik silah taktiğini uygulayamamasına yol açıyor. Birleşik silah taktiğinde farklı kabiliyetler (topçu, hava gücü, piyade ve zırhlı kuvvetler) birlikte ve birbirini tamamlayarak düşmana üstünlük sağlamaya çalışır. Başarı daha çok taktik hava ve topçu desteğine bağlıdır. Rusların birleşik silah taktiği ise kabiliyetler arasındaki koordinasyonsuzluk nedeni ile bugüne kadar sahada bir başarı getirmedi. Sadece Kherson alındı ama Ukraynalılar birkaç ay sonra geri aldılar. 

Sahada manevra yapamayan Ruslar, bu nedenle aşındırma stratejisine geçtiler. Bu strateji Ukrayna nüfusunu yok etmeyi hedefliyor. Buna barış masasında kuvvetli olmak için mümkün olduğu kadar Ukrayna toprağını ele geçirmeyi eklediler. Ancak, Rusların hava üstünlüğü ve topçu avantajı yok, mekanize kuvvetleri manevra yapamıyor. Bu yüzden, toprak kazanmak için çok asker kaybı veriyorlar. Yavaş da ilerlemelerinin arkasındaki gerçek bu. Ruslar sadece 2024’de 400.000 asker kaybettiler. Sadece son iki ayda (Ocak ve Şubat’ta) 100.00 asker kaybettiler. Ukrayna Savunma Bakanlığı’na göre, Şubat 2025’de günde 1.255 kişi kaybettiler. Savaşın başladığı 24 Şubat 2022’den beri toplam kayıpları 875.000’e ulaştı. Batılılara göre, bu zayiat oranı ile savaşı uzun süre sürdüremezler. Rus ilerleyişi duracak ve sıra Ukrayna’nın karşı taarruzuna gelecek, hala beklenti bu.

Ağustos 2024’de Ukrayna, Rusya anavatanına ait Kursk bölgesini sürpriz bir şekilde ele geçirdikten sonra, insan ve kaynak eksiğine rağmen, Moskova Ukrayna ve Rusya’da iki cepheli bir harekât yapmaya başladı. Kursk bölgesine 50.000 asker sokan Kremlin, böylece ön cephedeki kuvvetlerini azaltmak zorunda kaldı ve Kuzey Kore’den getirdiği askerler ise büyük kayıplar verdi. 11.000 asker getiren Kuzey Koreliler, çoğu Ocak 2025’de olmak üzere kısa sürede 4.000 asker kaybettiler. 

Ruslar şimdi tekrar Donbas bölgesine ağırlık veriyorlar. Savaş dördüncü yılına girerken, Ruslar “yıpratma” stratejisine geçtiler. Bunun anlamı çok az bir toprak kazanımı için çok insanı gözden çıkarmak. Çok küçük taktik toprak kazanımları için günde ortalama 1.500 kişi kaybediyorlar. Ukraynalılar, taarruz kabiliyetleri sınırlanmasın diye anahtar lojistik merkezlerini kaybetmek istemiyorlar. Bu nedenle, Pokrovsk ve Pinchane gibi merkezleri artan bir direnişle savunuyorlar. 

ABD, hedefleme verisini kestiği için Ukrayna’nın HIMARS gibi füzeleri gittikçe işe yaramaz hale geliyor. Halen kısa menzilli (310 mil kadar) ve mobil İskender-M füzeleri Rus saldırılarının ana silahı olarak kullanılıyor.

Ukrayna’daki savaşın daha çok karada olan bölümlerinden haber alınıyor, deniz bölümü ise çok daha az biliniyor. Hâlbuki Karadeniz’de kontrolü sağlamak için vahşice saldırılar oldu. Sonuçta, devasa Rus deniz gücü geri çekilmek zorunda kaldı. Düzinelerce savaş gemisi ve destek vasıtaları kaybetti. Bu Kremlin işlerini daha kötü yaparken, ilginç olan Ukrayna’nın büyük bir yüzey deniz filosu yoktu.

2022 yılında savaş başlamadan önce Rusların Deniz Kuvveti ve Karadeniz Filosu deniz gücünün entegre parçalarıydı. Ancak üç yılın sonunda Rus deniz kabiliyetleri, özellikle Karadeniz’de olanlar, Ukrayna’nın askeri ve istihbarat operasyonları karşısında oldukça zarar gördü ve azaldı. Ukrayna deniz kuvvetleri, birkaç küçük savaş gemisi ile sahil savunma gemilerinden oluşuyordu. 24 Şubat 2022’den bu yana Ukraynalılar Karadeniz’de en az 24 Rus deniz aracını imha ettiler. Bunların içinde en üst hava savunma platformuna sahip, batırılması şok yaratan “Moskva” Slava-sınıfı kruvazör de var. Üç yılın sonunda Ruslar, Karadeniz Filosunu Sivastopol’den Doğu Karadeniz’deki Novorossiysk’e taşımak zorunda kaldılar. Rus donanması taktiklerini ve görev bölgelerini değiştirmek zorunda kaldı. 

Doğu Karadeniz’deki sınırlı sayıdaki Rus Karadeniz Filosu gemileri, ancak denizaltıları ile uzun menzilli atışlar yaparak Ukrayna’daki kara harekâtına destek olmaya çalışıyor. Rus denizaltıları ile baş edemeyen Ukraynalılar başka yöntemler buldular. Örneğin istihbarat servisleri denizaltı personelini sabah koşusunda avladılar. Bazı denizaltılar ise (örneğin Rostov-on-Don) tamir gördüğü yerde avlandı. 

Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’yı işgal girişiminden günümüze kadar geçen süreçte, kâğıt üzerinde bakıldığında, sayısal olarak Ukrayna hava kuvvetlerine nazaran çok büyük bir üstünlüğe sahip olan Rus Hava Kuvvetleri bir türlü hava üstünlüğü tesis etmeyi başaramadı. Rus işgaline büyük bir dirençle karşı koyan Ukrayna, Rus ordusunu, işgalin başladığı ilk günlerde ele geçirdiği alanların neredeyse yarısından geri püskürttü. Rusya, hava kuvvetlerini, ayrı bir güçten ziyade, kara unsurlarını destekleyen uzun menzilli bir topçu ve füze kabiliyeti olarak görmektedir. Ukrayna işgali esnasında da Rus hava kuvvetleri geniş ölçüde bu şekilde kullanılmıştır. 

Günümüze kadar süren mücadelede, iki ülkenin hava kuvvetleri envanterinde bulunan hava araçları için de en büyük tehdit; karşı tarafın sahip olduğu insanlı hava araçları değildir. Hava-hava muharebesi Rusya-Ukrayna savaşı süresince nadir olarak görülmüştür ve her iki tarafın hava araçları için de asıl tehdit, yerde drone’lar ve füzeler tarafından imha edilme tehlikesi olmuştur. Ukrayna hava savunma sistemlerinin başarısını gören Rus savaş pilotları Ukrayna derinliklerinde hava operasyonları icra etmek istememektedir.

Ukrayna’da Bir Barış Olabilir mi?

Trump yönetimi, savaşın sona ermesi için Ukrayna’nın toprak tavizleri vermesi gerektiğini düşünüyor. Nitekim Trump, olası bir anlaşma kapsamında Kırım’ı Rus toprağı olarak tanımayı değerlendiriyor. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’ya göre “Bu savaşın sona ermesi ve daha fazla acının önlenmesi için başka bir yol yok.” Ancak, ABD’nin Kırım’ı resmen Rus toprağı olarak tanıması yönünde atacağı bir adım, Avrupa’dan ve Ukrayna’dan büyük tepki çekecektir. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky, toprak tavizlerine kesin bir dille karşı çıkıyor. Rusya 2014’te Kırım’ı işgal edip yasa dışı şekilde ilhak ettiğinden bu yana ABD, Ukrayna ve uluslararası toplumun büyük bir kısmı burayı Ukrayna toprağı olarak kabul ediyor.

Rusya, barış görüşmelerini ağırdan alırken, durumunun hala iyi olduğunu düşünüyor;

- Hala parası var (ülke milli fonunun üçte biri kaldı).

- Asker sayısı yetersiz olsa da Kuzey Koreliler gibi başka kaynaklara bakabilir.

- Hala bazı eski Sovyet askeri cihazı var.

- Ekonomik problemler hızla büyürken, idare ediyor.

- Tankerlerle hala petrol satıyor.

- Yaptırımları bir şekilde aşıyor.

- Gittikçe hızı azalsa da savaş alanında ilerleyebiliyor.

Suudi Arabistan’daki görüşmelerden ateşkes ve ABD’ye Ruslarla doğrudan ateşkesi görüşme çerçevesi çıksa da yapılacak çok iş var. Öncelikle Ruslar, yavaş da olsa ilerlemelerini durduracak bir ateşkes istemiyor. Üstelik hala bazı Rus toprakları Ukrayna’nın elinde, Ruslar Kurks bölgesini geri almak istiyor. Ukrayna ise ABD ile mineral anlaşmasını henüz imzalamadı. Dışişleri bakanı Marco Rubio, kapsamlı anlaşma olur olmaz Ukrayna’nın imzalamaya söz verdiğini söyledi. 

Kremlin için Donald Trump, önceden hayal bile edilemeyecekleri bir kurtarıcı. Son olarak Trump ve Putin iki saat süren telefon görüşmesi yaptılar. Batı dünyasından üç yıl boyunca dışlanmış ve bundan çok önce de soğuk ilişkiler yaşamış olan Rusya, kendisiyle ilişki kurmak isteyen bir ABD yönetimiyle doğrudan temas halinde. Putin, Trump’a Kremlin tarafından oyuna getirildiği izlenimi vermeden, Ukrayna’da barışa doğru ilerleme kaydettiğini iddia edecek kadarını verdi. Trump, Putin’in Ukrayna'nın enerji altyapısına yönelik saldırıları 30 gün boyunca durdu. Ancak bu, ABD’nin Rusya'dan istediği tam ve koşulsuz ateşkesin yakınından bile geçmiyor. 

Bir yandan sözde ateşkes konuşulurken Ruslar, Ukrayna’ya en büyük füze ve drone saldırısını yaptılar. Ukrayna’da buna Moskova ve yakın çevresine drone saldırıları ile cevap verdi. Mart başında Amerikalılar, istihbarat paylaşımı ve hedefleme verisi akışını durdurdular. Ancak, Kiev barış görüşmeleri için istekli olduğunu söyleyince istihbarat paylaşımını yeniden başlattılar. 

Amerikan yardımı kesilse de Ukrayna’ya destek devam ediyor. Son olarak Fransa’dan Mirage savaş uçakları geldi ve Rus füzelerinin düşürülmesinde başarılı oldular. Ukrayna’nın Moskova’yı vuran drone saldırıları Rusların hava savunma sistemi kadar halkını koruyamayan Putin’in de itibarını sarsıyor. Ruslar hala bu savaşı “özel askeri operasyon” diye etiketleseler de II. Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa’nın yaşadığı en büyük savaş ve Rus halkına verdiği zayiat da o nispette çok.

Her iki ülkenin açıklamaları da hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor. Rusya barış istediğini tekrarlıyor. Ancak insansız hava araçlarını indirmek ve silahlarını susturmak yerine, henüz var olmayan bir ateşkesin nasıl izlenebileceği üzerinde duruyor. 

Diğer yandan, Kiev’in direnme kabiliyetini felç etmeyi amaçlayan yeni koşullar ekliyor. Taleplerinden biri, müttefiklerinin Ukrayna’ya hem silah hem de istihbarat akışını durdurması. ICC tarafından yakalama kararı çıkarılan Putin’e küresel siyasetin en üst kademesine geri dönme fırsatı verildi. Ukraynalılar için tek umut ışığı, ABD'nin henüz bunların hiçbirini kabul etmemiş olması. Ayrıca, bu çağrıyı Rusya'nın işgalini sona erdirmekle ilgilenmediğinin bir kanıtı olarak da gösterebilirler.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in 2014’deki sınırlarına dönmek isteyen Ukrayna için “Sınırlar geriye doğru sarılamaz” açıklaması pek çok kişiyi kızdırdı. Artık, Ukrayna asla eskisi gibi olmayacak ama Rusların istekleri de (NATO üyesi olmaması, askersizleştirilmesi) yerine gelmeyecek. Nasıl bir anlaşma olursa olsun, Ukrayna, Batı yanlısı egemen bir devlet ve Avrupa ile sıkı bağları olacak. Ruslar, Trump’ın desteğini kaybetme korkusu içinde olacaklar. Trump’ın diplomasi oyunu gerçeklerden oldukça uzak ve iki aydır hiçbir başarı getirmedi.

Trump’a Rusya ile ilgili iki büyük yalan söyleniyor;

(1) Rusya’nın amacı toprak ele geçirmek; bu doğru değil, Putin’in dersi Ukrayna devletini çökertmek ve ama bunu başaracak gücü yok. Ruslar üç yıldır tek bir büyük bölgesel merkezi dahi alamadı. (Kherson’u almıştı ama kaybetti). Diğer bir deyişle Trump’ın toprak pazarlığı ile barış yapma varsayımı en başından yanlış. Ruslar, Ukrayna’da ne ülke ekonomisini yok edebildiler ne de hava veya denizde üstünlük kurabildiler. Moskova, tarihteki en zayıf durumunda ve bunu saklamak için sürekli aldatma ve dezenformasyona başvuruyor.

(2) İkinci yalan Trump’ın Putin’in hızla görüşmeye çağırmaktan başka çaresi yok; Rusların en önemli lojistik ve hava alanları cepheden 250-300 km. geride, bunlar füzelerle vurulursa savaşı sürdürecek teknik kabiliyetleri kalmaz. İşte o zaman masaya oturmak isteyecek olan Putin’dir. Diplomasi uzmanı olduğunu iddia eden Trump, Rusların aldatma taktiklerine inanarak, güçlü değil zayıf olduğu düşüncesi ile görüşmeyi seçiyor.

Ukrayna, savaş alanının bazı bölgelerinde taktik kayıplara uğrasa da, Rusya’nın gerideki ana hedeflerine saldırarak stratejik baskıyı sürdürüyor. Bu başarıda drone kabiliyeti öne çıkıyor öne çıkıyor. Rusların 30 günlük ateşkes boyunca enerji tesislerine saldırı yapılmaması isteğinin arkasında gittikçe hassas hale gelen enerji tesislerine yapılan saldırılar var. 

Savaştan büyük zarar gören Ukrayna halkı tabii ki barış istiyor ama konu savaşa son vermek değil, savaşın nasıl sona ereceği. Şu anda yapılacak barış Ruslara istediklerinin çoğunu verecek. Avrupa bu barışın kıtayı çok daha büyük tehlike altına sokacağını bildiğinden belirli garantilere ulaşmadan barışa sıcak bakmıyor. 

Özetle, Trump’ın sandığı gibi Rusların barış istediği yok. Trump aklı sıra pragmatik ve uydurma çözümler peşinde. Ruslar kendi vasalı haline getirene kadar, Ukrayna’yı rahat bırakmayacak. ABD Savunma Bakanı Peter Hegseth’in ifade ettiğine göre, bir barış gücü kurulursa ne Amerikalı asker olacak ne de NATO’nun Madde 5 garantisi. Bu güç, Ruslar tekrar saldırıya geçerse karşı koyamayacak bir konumda kalacak. 

Öte yandan, Ukrayna kuvvetleri azaltılmış, Batı yardımları kesilecek. Zelensky, iyi donatılmış en az 1.5 milyonluk bir Ukrayna ordusu ve 100.000 kişilik barış gücü isterken; Ruslar, Ukrayna ordusunun tamamının 100.000’i geçmemesini ve silah kısıtlamaları istiyor. Bunun anlamı, Putin Ukrayna’yı işgal etmek için hala açık kapı bırakmak peşinde. 

Avrupa’nın Güvenliğinde Yeni Dengeler

Avrupa’da Soğuk Savaş sonrasında başlayan Kantçı “sonsuz barış” ideali, Rus yayılmacılığı ile sona erdi. Gürcistan’dan sonra Ruslar, 2014 ve 2022’de tanklarla başka bir egemenliğine tecavüz ettiler. Ruslar, Avrupa’yı dezenformasyon faaliyetleri, denizaltı kablolarına sabotaj ve siber saldırılar gibi melez stratejilerle de tehdit ediyorlar. Yakın zamanda Romanya ve Moldova üzerinde artan Rus dezenformasyonu yeni müdahalelerin habercisi. Rus dezenformasyonu; Batı düşmanlığı, iç bölünmeleri tahrik etmek ve ülkede karışıklık çıkarmak odaklı.

Avrupa, Rusların jeopolitik şantajı altında yaşamak istemiyor. Son üç yıldır Rus enerjisi yerine daha pahalı olsa da ABD, Norveç ve Cezayir ile telafi eden Avrupa, şimdi yeni enerji alanlarına bakıyor. İlk akla gelen Körfez ülkeleri de olsa neden Türk Dünyası olmasın diyoruz. Ama Çin ve Rusya’nın arasına sıkışmış Türk devletleri özellikle Rusya’nın şantajı altında. Ruslar, Türk devletlerinin enerji hatlarının Türkiye’ye ulaşmasını hep engelledi. Tek istisna ABD’nin arkasında olduğu Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı oldu. Ruslar, Türkmenistan’dan aldığı doğal gazı dört katına Türkiye’ye satıyor ve Türkmenistan’ın parasını ödemiyor. Avrupa için en ideal gaz rezervleri Katar, BAE ve Umman’da bulunuyor. Bu rezervlerin Akdeniz’e ulaşması için Suriye’de iç savaş çıkarıldı ve bugün ülke terör örgütlerinin paylaşımına kaldı. Avrupa, Ruslarla bir barış olsa da enerjiyi artık bu ülkeden almaya niyetli değil. 

Donald Trump, BM’de konuşurken Almanya’yı Ruslara enerji bağımlılığı için ikaz etmeye kalkınca Alman diplomatları güldürdü. Avrupalılar zaten Rusların güvenilir bir enerji ortağı olmadığını biliyorlardı ve son üç yılda ki kanlı savaş döneminde nasıl baş edeceklerini öğrendiler. Ancak işin arka planında başka hesaplar var. Mart 2025 başında Alman basını Trump’ın özel temsilcisinin Kremlin’de enerji bağlantıları (Kuzey Akımı-2’yi yeniden başlatmak) üzerine gizli görüşmeler yaptığını açıkladı. Almanya’nın bu hattın yeniden açılması isteği yok. Trump’ın bilmediği ya da bilmiyor gibi yaptığı ise Putin’in enerjiden gelecek parayı Ukrayna’da ve diğer yerlerde ki savaşa harcayacağı. 

Ruslar, üç yıldır Avrupa’yı zayıflatmak ve Moskova’ya bağımlı kılmak için yönlendirilmiş gaz akışlarının kullanıldığı melez savaş, altyapıya siber saldırılar ve Baltık Denizi altındaki enerji kablolarına sabotaj yapıyor. Eğer Avrupa, Trump’ın dediğini yaparsa üç yıl önceki Rus tuzağına düşülmüş olur. Avrupalılara göre, Ruslara verilecek her Avro, bir sonraki savaşa ve sabotaja destek olacak. Avrupalıların artan enerji fiyatlarından etkilendiği doğru olsa da Rus enerjisinin uzun vadeli tehlikeli sonuçları var. Avrupa, şu ana kadar Ukrayna için 140 milyar $ harcadı ve 840 milyar $ daha hazırlanıyor. Avrupa, Trump’ın aptallıklarına alet olmak yerine enerji ve askeri güvenliğini bir arada düşünüyor.  Rus enerjisinden boşanmak ve yeşil geçişi artırmak için 440 milyar $ değerinde bir ilave yatırımı sürdürüyorlar. 

Avrupa, bir Rus saldırısını ciddi olarak bekliyor ve bu pek çok ülkede paranoya yaratmış durumda. En çok tehlikede görülen ülke Polonya. Son olarak Hollanda, Polonya’ya yardım olsun komşusu Estonya’ya bir çift F-35 gönderdi. Polonya ve Rusya arasındaki tarihi düşmanlık, onu öncelikli hedef yaparken diğer Doğu Avrupa ülkelerine de bu korku yansımış durumda. Trump’ın ABD kuvvetlerini Avrupa’dan çekme ve Ukrayna’ya desteği kesme niyeti ile Avrupalılar artık NATO’nun Ruslar karşısında caydırıcı bir güç olmadığını düşünmeye itti. 

Rusların Ukrayna’da başlattığı büyük ölçekli işgal harekâtı, NATO’yu teşkilat yapısı ve süreçlerini modernize etmeye yöneltti. 2025 yılında NATO en büyük tatbikatını (Steady Fast) yaparken, iki ay boyunca iki ay boyunca olası bir Rus saldırısına yönelik eğitim yaptılar. Dokuz NATO ülkesinden 10.000’den fazla asker, 1.500 muharebe aracı, 20 uçak ve 17 deniz aracının katıldığı tatbikat, “İttifak Reaksiyon Kuvveti (ARF)” için test oldu. Yunanistan’dan (İskeçe Limanı) başlayan tatbikat Bulgaristan ve Romanya’nın takviye edilmesini amaçlıyordu.

Son yıllarda Rusların, NATO ülkelerine yönelik örtülü operasyonları arttı. Yakın zaman önce Alman ve Amerikan istihbarat servisleri, Alman savunma sanayinde üst rütbeli ve Ukrayna’ya destek konusunda çalışan bir Alman yetkiliye yönelik suikast girişimini tespit ettiler. 

Fransa devlet başkanı Emmanuel’in Trump’ın Ukrayna’ya desteği kesme kararı sonrasında “Rusya, gerçek bir tehdit” dedikten sonra Macron’un Savunma Bakanlığı bazı rakamlar açıkladı. Ruslar, savaş öncesi 1.2 milyon personel, 4.000 ana muharebe tankı ve 1.200 savaş uçağı olan bir ordu hazırlamıştı. Kayıplara rağmen şimdi bu orduyu 2030 yılına kadar 1.5 milyon personel, 7.000 ana muharebe tankı ve 1.500 savaş uçağına çıkarmak istiyorlar. Macron’a göre bu plan, Rusların Ukrayna’da durmayacaklarının kanıtı. Bu kapsamda Fransa, Almanya ve İngiltere, nükleer şemsiyeyi genişletmeyi konuşacaklar. 

Fransa ve İngiltere, nükleer silah sahibi olan iki ülke. Farkları Fransa’nın silahları kendi kontrolünde, İngiltere’nin ise ABD’nin teknik girdisi ile çalışıyor. Uluslararası hiyerarşi gittikçe daha yatay hale gelirken, yeni düzende ittifak içinde dahi güven eksikliği ülkeleri yeni arayışlara itiyor.

Üstelik Ukrayna Savaşı’nın sonucunun ne olacağı öngörülemiyor. Rusların Ukrayna’dan sonra Polonya’yı hedef alacağı kuvvetli bir olasılık olarak görülüyor. Ancak, bu olasılık abartılıyor belki de Ukrayna’da olduğu gibi tuzak kuruluyor. Çünkü Ukrayna Savaşı bitse bile Ruslar en az 10 yıl veya daha fazlası askeri gücünü rehabilite etmekle zaman geçirmek zorunda. 

ABD’nin de kendilerini yalnız bırakması ile Rus tehdidine karşı birlikte yeni bir şeyler yapmak zorundalar. EUFOR inisiyatifi ile tatbikatlar yaparak hazırlık seviyelerini ve kabiliyetlerini geliştirmek istiyorlar. Avrupa Savunma Fonu ile başta drone savaşı ve siber savunma sistemleri olmak üzere yeni askeri teknolojiler geliştirmek istiyorlar. 2017’de kurulan Daimi Yapısal İşbirliği (PESCO) ise Avrupa’nın savunma harcamalarının entegrasyonunu, askeri birliklerin hızlı harekete geçirilmesini amaçlıyor. Avrupa Konseyi, Kasım 2024’de PESCO’nun güçlendirilmesine karar verdi. 

Avrupa Savunma Ajansı (EDA), 2021’de 147 milyar € harcarken, 2024’e kadar her yıl %30 artarak 326 milyar €’a ulaştı. 2030’a kadar 100 milyar € daha artması bekleniyor. Avrupa’nın 326 milyar € bütçesi ülkelere Brüksel’in rehberliğinde harcanması için bölüştürüldü ama ülkelerin kendi önceliklerine göre harcaması daha olasılıklı. Savunma harcamaları içinde Rus tehdidini yakından hisseden Polonya, Estonya ve Letonya GDP’sinin %4.12’sini savunmaya harcarken, en az tehdit hisseden İtalya, İspanya ve Portekiz ise listenin sonunda yer alıyor. 

Savunma harcamalarında da farklı sıkıntılar yaşanacak. Örneğin bugüne kadar Avrupa dışından alımların %63’ü ABD’den yapıldığı için şimdi stratejik özerklik için durum değişebilir. AB, dünyanın en çok askeri harcama yapan ikinci adresi. Bugüne kadar alımlarının %60’ı Avrupalı üreticilerden yapıldı. Eğer, AB adım adım ABD’den özerk bir savunma geliştirecekse yıllık en az GDP’nin %5’ini savunmaya harcamak zorunda.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer’in, “barışı korumak” için Ukrayna’ya asker konuşlandıracaklarını duyurmasının ardından The Times gazetesi, “ateşkesi korumak ve yeni bir Rus işgalini caydırmak için binlerce İngiliz askerinin yıllarca Ukrayna'da konuşlanmaya hazır” olduğunu yazdı. Gazetede, “Aralarında İngiltere, Fransa, Türkiye, Kanada ve Avustralya'nın da bulunduğu yaklaşık yarım düzine ülke Ukrayna'ya 30 bin kadar asker gönderme planlarını tartışıyor. Diğer ülkeler de silah ve lojistik yardımda bulunmaya hazır” denildi.

Avrupa Birliği, geçen hafta içinde yayımladığı “Beyaz Kitap” ile 2030 yılına kadar askeri ve savunma yetkinliklerini güçlendirmek, dış tehditlere karşı caydırıcılığını pekiştirmek için yeni bir yol haritası belirledi. 23 sayfalık strateji belgesinde; caydırıcılık güçlendirilmediği takdirde 2030’da “tam ölçekli savaş” yaşanabileceği uyarısı yapılıyor. AB’nin, Rusya ile büyük çaplı bir savaş olasılığına acilen hazırlanması gerektiği, Ukrayna’daki hedeflerine ulaşması halinde Rusya'nın saldırılarını daha geniş bir coğrafyaya yaymak isteyebileceği belirtiliyor.

AB’nin Savunmadan Sorumlu Komiseri Andrius Kubilius de, “450 milyon AB vatandaşı olarak, 38 milyon Ukraynalıyı yenemeyen 140 milyon Rus’a karşı kendimizi savunmak için 340 milyon Amerikalıya muhtaç olmamalıyız” diye konuştu. ABD’ye bağımlı olmadan, Avrupa’yı savunabilecek askeri yeteneklere ulaşmak isteyen AB, önümüzdeki yıllarda 800 milyar Avroluk savunma yatırımları ve askeri harcamalar öngörüyor.

AB'nin yeni yol haritasında, “Ortaklıklar yoluyla güçlendirilmiş güvenlik” başlıklı bölümde; NATO, ABD, İngiltere, Norveç ve Kanada ile iş birliği seçenekleri irdelendikten sonra Türkiye’ye atıf yapılarak şu ifadelere yer veriliyor; “AB, Nisan 2024 tarihli Avrupa Konseyi kararları doğrultusunda, Türkiye’nin eşit taahhüdüne dayalı olarak, tüm ortak çıkar alanlarında, her iki tarafa yarar sağlayan bir ortaklık geliştirmek için yapıcı bir şekilde angaje olmaya devam edecektir.” 

Ancak, ilk aşamada ABD ve İngiltere ile birlikte Türk savunma sanayi şirketleri de AB’nin 150 milyar Avro’luk yeni savunma fonundan doğrudan yararlanamayacak. Türk şirketleri ancak Türkiye’nin AB ile savunma ve güvenlik anlaşması imzalaması durumunda bu fondan yararlanabilecek. Bu ise ancak Türkiye ile AB ülkeleri arasında ilişkilerin normalleşmesine bağlı. Bu ancak çok istekli olmayan Fransa’nın yanı sıra Kıbrıs ve Yunanistan’ın da yeşil ışık yakmasıyla mümkün olabilir. Almanya da ülkemizdeki son iç siyasi gelişmelerden sonra “Türkiye” adını kullanmıyor.

Türkiye İçin Artan Rus Tehdidi

Ukrayna’da ki son gelişmeler ve artan Rus tehdidi karşısında sıkışan Avrupa, Türkiye’yi yanında görmek istiyor. Ankara’nın umudu da görünüşte Avrupa Birliği masasında yer edinmek. NATO Genel Sekreteri de ancak Türkiye olursa Rus tehdidine karşı koyabileceklerini düşünüyor. Ancak, pragmatik kazançlar peşindeki Ankara’nın ideolojisinin nihayetinde Batının yoluna girme niyeti yok. Nitekim RAND Corporation tarafından yayımlanan raporda, Batı’nın Türkiye ile ‘ideolojik değil pragmatik bir ilişki kurmasının’ daha yararlı olacağı belirtiliyor. RAND’a göre NATO, Türkiye'nin bağımsız karar alma eğilimini bir sorun olarak görmek yerine, bunu Rusya gibi ortak tehditlere karşı kullanılabilecek bir avantaj olarak değerlendirmeli. Kimse Türkiye’nin AB’ye katılacağına inanmadığına göre, sonu olmayan dansı sürdürmek yerine İsviçre, Norveç gibi Avrupa ile yakın fakat bağımsız bir ortaklık öneriliyor. İşin aslı Türkiye’nin artık Batılı olamayacak kadar Ortadoğulu olduğu itiraf edilmek istenmiyor.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

https://www.academia.edu/128376401/Ukraynadaki_Geli%C5%9Fmelerin_Avrupa_ve_T%C3%BCrkiyeye_Yans%C4%B1malar%C4%B1

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *