AB'nin Rum tarafının tam üyeliği için başlatılan sürecin, Zürih ve Londra ile Garanti anlaşmalarına aykırılığı ve Kıbrıs müzakere süreci üzerindeki olumsuz etkisi vurgulanmış; ayrıca iki ülke arasında en üst düzeyde kabul edilmiş, bulunan ortak belgelerle belirtildiği üzere Rum kesiminin AB yoluyla yunanistan ile gerçekleştireceği bütünleşme hareketlerinin benzerinin Türkiye ile KKTC arasında hayata geçirileceği kaydedilmiştir.
10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Zirvesi'nde Kıbrıs sorununun çözümümün Güney'in tam üyeliği için bir ön şart oluşturmadığı yolunda bir karar alınmıştır.
Aynı toplantıda Türkiye'nin aday ülkeler arasında gösterilmesine karşı çıkılmamış, ancak adaylığın tamamlanabilmesi için Kıbrıs ve Ege sorunlarının çözümlenmesi ön koşulu konmuştur (Avrupa'nın yüzyıllardır uyguladığı çifte standart).
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, Helsinki Zirvesi sonuçları ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, kapsamlı bir çözüme varılmaksızın tüm Kıbrıs'ı temsilen Kıbrıs Rum tarafına AB'ne üyelik kapısının açık tutulmasının yanlış, haksız ve kabul edilemez olduğunu; böyle bir tutumun Rum tarafının uzlaşmazlığını artıracağını, Kıbrıs'ta iki eşit halk ve egemen devlet bulunduğu gerçeğinin inkar edilebileceğini, AB'nin Kıbrıs konusunda izlediği bu yanlış tutumun garantör ülke ve anavatan Türkiye ile KKTC arasındaki özel bağların ve ilişkilerin daha da geliştirilmesini zorunlu kıldığını vurgulamıştır. Bu konuda Türk Hükûmeti, Denktaş'ın açıklamasını destekleyen ve bilinen tutumu tekrarlayan yeni bir açıklamada bulunmuştur.
BM gözetimindeki aracılı Kıbrıs görüşmeleri New York ve Cenevre'de 2000 yılında gerçekleşmiş ancak Türk tarafı Türk tezlerini dikkate almayan çözüm önerileri ve BM'in genel tutumu nedeniyle görüşmelerden çekilmiştir.
Denktaş ve Klerides'in, De Soto'nun huzurunda Yeşil Hatta 16 Ocak 2002'de başlayan doğrudan görüşmelere 16 Eylül 2002'de ara verdiler.
9 Ekim 2002'de açıklanan AB Komisyonunun 2002 Genişleme Stratejisi Raporu açıklandı. Raporda Güney Kıbrıs ile birlikte 12 ülkeye tam adaylık yolu açılırken Türkiye'ye müzakere tarihi verilmedi.
11 Kasım 2002'de Annan hazırladığı plânı Türk ve Rum taraflarına sundu.
12 Aralık 2002'de Kopenhag'da AB Zirve Toplantısı yapıldı. Zirvenin sonuç bildirgesinde Güney Kıbrıs'ın AB'ne alındığı açıklandı. "AB konseyi, birleşmiş bir Kıbrıs'ın AB'ye katılmasını tercih eder. Bu kapsamda Kıbrıs Türk ve Rum topluluklarının 28 Şubat 2003 tarihine kadar BM Genel Sekreterinin önerileri doğrultusunda çözüm bulunması için görüşmeleri sürdüreceklerine ilişkin kararı memnuniyetle karşılar" deniliyordu.
18 Aralık 2002'de Türkiye Dışişleri Bakanlığı, AB'nin Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tam üye yapma kararının "Kabul edilemeyeceğini" resmen açıklamıştır.
19 Aralık 2002'de KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı da Güney Kıbrıs'ı AB üyesi ilan eden Kopenhag Zirvesi kararını tanımadığını açıklamıştır.
Bu arada KKTC'de Denktaş'ın istifa etmesi ve BM Plânı'nın kabul edilmesine yönelik muhalif baskılar artmıştır. Recep Tayip Erdoğan'da Denktaş'a yönelik eleştirilerini sürdürmüştür. Denktaş'a plânı kabul etmesi yönünde bir baskıda Annan'dan gelmiştir.
10-11 Mart 2003'de Lahey'de, BM gözetiminde, beşli Kıbrıs toplântısı yapıldı, olumlu bir sonuca varılamadı.
16 Nisan 2003'de Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Atina'da Akropol tapınağında gösterişli bir törenle ve "Kıbrıs Cumhuriyeti"adıyla AB'ye katılım anlaşmasını imzaladı.
18-19 Nisan 2003 tarihinde Yunan Başbakanı Kostas Simitis Güney Kıbrıs Rum bölgesine yaptığı bir günlük ziyarette "ENOSİS"i başardık demiştir.
Kıbrıs konusunda New York'ta yapılan görüşmelerin ardından 19 Şubat 2004'de Adada müzakereler başlamış ve müzakereler çerçevesinde Türk ve Rum tarafları (Kuzey ve Güney) on beş kez bir araya gelmişlerdir. Yapılan görüşmelerde hiçbir konuda (bayrak ve enstrümantal marş dışında) anlaşma sağlanamamıştır.
Yapılan pazarlıklarda uzlaşma sağlanamayınca Annan, plânda ufak değişiklikler yaparak 31 Mart 2004 tarihinde tekrartaraflara sunmuştur.
Bu arada KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş medya da olumlu hava yaratılmasının yanlış olduğunu belirterek, "Halkımızı kandırmayın, istediğimiz konuları almış değiliz." dedi. Denktaş, tarafların mutabık kalmadan plânın referanduma götürülmesinin ahlâk ve adalet anlayışına ters düşeceğini öne sürmüştür.