Ancak 1960-67 arasında Kıbrıs'ta yaşananlar adadaki iki ayrı toplum arasında anlaşma olamayacağını ortaya koydu.
1974 yılında Makarios'a karşı yapılan darbe girişiminin ardından Kıbrıs Cumhuriyeti'nin adı "Kıbrıs Helen Cumhuriyeti" olarak değiştirildi.
Bu durum karşısında Türkiye mümkün olabilen tüm diplomatik ve barışçı girişimleri kullanarak önceki statüyü korumak istedi. Ancak bu mümkün olmayınca garantörlük hakkına dayanarak Barış Harekatları düzenledi. Sonrasında Türk kesimi 1975'de Türk Federe Devletini kurdu. Bu oluşum 15 Kasım 1983'de KKTC'ne dönüştü. Bu tarihten sonra iki taraf arasında defalarca sonuç alınamayan görüşmeler yapıldı.
1989 yılında yapılan dolaylı görüşmelerden sonuç alınamaması üzerine Rum tarafı Kıbrıs meselesini, uluslararası platformlara taşıyarak (Adada Enosis'i gerçekleştireceğine inanan Yunanistan ile birlikte hareket ederek) 4 Temmuz 1990'da AB'ne üyelik başvurusunda bulunmuştur. KKTC, bunun üzerine Kıbrıs'ın tümü adına Rum kesiminin tam üyelik başvurusuna 12 Temmuz ve 9 Eylül 1990 tarihlerinde yazılı olarak itiraz etmiştir. AB ise , KKTC'nin yapmış olduğu itirazı dikkate almayarak Güney Kıbrıs ile görüşmeleri başlatmıştır. AB'nin bu tavrı Kıbrıs meselesinde Yunanistan ile Kıbrıs Rumlarına verilen çok önemli bir destek ve korumadır.
1992 yılında BM Genel Sekreteri Boutros Ghali, Kıbrıs sorunun çözümü için "Fikirler Dizisi" önerdi ve Türk ve Rum liderlerini görüşmeye davet etti.
Şubat 1993'de Denktaş ve Glafkos Klerides, "dolaylı görüşmelere" başladılar. Ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle görüşmeler sonuçsuz kaldı.
AB Komisyonu 30 Haziran 1993'de Güney Kıbrıs'ın başvurusuna olumlu görüş bildirdi. 4 Kasım 1993 tarihinde de AB Konseyi bu görüşü destekleyerek 6 Mart 1995'te Güney Kıbrıs ile iletişimini geliştirmek üzere bir takvim belirledi.
Ortaya çıkan bu durum BM'lerin uluslararası alanda başlattığı olumlu havayı ortadan kaldırmıştır.
Güney Kıbrıs'ın 1990 yılında AB üyeliğine başvurusuna Türk hükûmetlerinden zamanında bir tavır konmadı. Bu durum Yunanistan'ın, Rum tarafının ve AB'nin cesaretini artırdı. Halbuki Londra ve Zürih anlaşmalarına göre Kıbrıs'ın Garantör ülkelerin üye olmadığı kuruluş ve paktlara üye olması mümkün değildi.
Rum kesimi bu başvuruyu 1960 anlaşmalarından dolayı Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamı olduğu için yaptığını iddia etse de bu durum hem Garanti anlaşmalarına hem de o zaman ki Kıbrıs Anayasası'na aykırıydı.
Bütün bu yasal gerekçeler mevcut olmasına rağmen 28 Aralık 1995'e kadar Türk hükümetleri gereken tepkiyi göstermedi. Ancak bu tarihte KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları "1960 Garanti anlaşmalarının devam ettiğini bu anlaşmaların Türkiye'ye Kıbrıs'ın sadece Kuzey, üzerinde değil bütünü üzerinde 'Garantörlük' sıfatı verdiğini, Rumların tek yanlı AB' ne müracaatının asla söz konusu olmayacağını" belirten ortak bir deklarasyon yayınladılar.
1997 yılında bir araya gelen iki Cumhurbaşkanı Demirel ve Denktaş temel olarak bölgede kalıcı barışın sağlanması için gereken temel değerleri içeren ortak bir açıklama yaptılar.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın girişimiyle düzenlenen Kıbrıs maratonu Denktaş ve Klerides'in Temmuz 1997'de New York'ta bir araya gelmesiyle, tekrar başladı.
Ağustos 1997'de Kıbrıs Türk ve Rum liderleri İsviçre'de yüz yüze görüştüler. Fakat görüşmelerden bir sonuç alınamadı.
AB Lüksemburg zirvesi Aralık 1997'de Kıbrıs Rum Yönetimini tam üyelik için aday ülkeler listesine aldı. Türkiye'ye ise adaylık statüsü tanımadı.