13 Ekim 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi 1991 RP İSTANBUL İL BAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN KÜRT SORUNU RAPORU: MİLLÎ ÜNİTER DEVLETE KARŞI İDEOLOJİK BİR YOL HARİTASI VE SÜREÇTEKİ DEVAMLILIĞI

1991 RP İSTANBUL İL BAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN KÜRT SORUNU RAPORU: MİLLÎ ÜNİTER DEVLETE KARŞI İDEOLOJİK BİR YOL HARİTASI VE SÜREÇTEKİ DEVAMLILIĞI

7 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Dr. Muhammet KEMALOĞLU 

GAZİ BİNBAŞI

 

18 Aralık 1991 tarihli Refah Partisi İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı "Kürt Sorunu Raporu", Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî ideolojisinin Kürt meselesine yaklaşımını sert ve radikal bir dille eleştiren bir metindir. Metin, sadece mevcut siyaseti eleştirmekle kalmamış, aynı zamanda sonraki yıllarda Türkiye siyasetinde tartışılacak olan "demokratik açılım," "çözüm süreci" ve "kültürel haklar" gibi konuların temelini oluşturan fikirleri çok erken bir tarihte kayda geçirmiştir. Raporda öne sürülen temel iddialar ve çözüm önerileri, Türkiye'nin üniter yapısını, inkârcı ve asimilasyoncu politikalarını hedef alırken, bu eleştirilerin sonraki dönemlerde, özellikle AK Parti iktidarında yürütülen "sözde barış süreci" ile büyük paralellik taşıdığı görülmektedir. Bu paralellikler, ortaya konan çizginin bir "Türkiye'yi bölme projesi" olduğu iddiasını güçlendirmektedir.

 

  1. Raporun Eleştirel Temelleri ve Millî Birlik Tartışması

 

Rapor, dönemin devlet yaklaşımını ve yapılması gerekenleri net maddelerle ortaya koyarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin millî ve üniter yapısının köklerini sarsma potansiyeline sahip görüşleri barındırır.

1991 RP Kürt Sorunu Raporu, o dönemde Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla hazırlanmış ve partinin Genel İdare Kurulu'na sunulmuş kritik bir belgedir. Bu rapor, Türkiye'nin siyasi tarihinde Kürt meselesine yaklaşımı itibarıyla radikal ve çığır açıcı bir nitelik taşır, zira resmî devlet ideolojisini en sert dille eleştiren ilk kapsamlı parti raporlarından biridir.

Raporun hazırlanmasında, Mehmet Metiner, Ali Bulaç, Abdurrahman Dilipak ve Altan Tan gibi siyasal İslamcı ve pkk meselesine üniter devlet penceresi karşıtı bakışa sahip   kişilerin de katkıları olmuştur. Rapor, sözde "red, inkâr ve asimilasyon" politikalarına karşı bir yol haritası niteliğindedir.

 

Raporun Orijinal Alıntılarıyla Kritik Tezler

 

Raporda sözde inkârcı politikalara karşı çıkan ve üniter yapıyı hedef alan temel tezler şunlardır:

 

  1. “Bugün ‘Doğu’ veya ‘Güneydoğu Sorunu’ olarak adlandırılan sorun, aslında bir ‘Kürt Sorunu’dur… Sorun gerçekte ulusal bir sorundur, yani bir Kürt sorunudur…”
  2. “Kürtlerin konuştuğu dil olan Kürtçe, Türkçeyle ilgisi olmayan müstakil bir dildir…”
  3. “Resmî ideoloji bütün bu noktalarda artık iflas etmiştir.”
  4. “Kürt halkının büyük bir çoğunluğu Kürt ulusal kimliğinin tanınmasını ve Kürt kültürünün geliştirilmesini istemektedirler.”
  5. “Türkiye’de 75 yıldan beridir resmî ideolojinin Kürt meselesinde inkârcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığını açık seçik söylemeli ve resmî ideolojiyi yüksek sesle sorgulayabilmeliyiz.”
  6. “Türkiye’de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini savunmak, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmak.”
  7. “Resmî ideolojisi ırkçı, asimilasyoncu ve baskıcı olmayan, Türkiye’de yaşayan herkesin eşit siyasal, sosyal ve kültürel haklar temelinde gönüllü bir birlikteliğini esas alan yeni bir hukuk devleti anlayışını ön plana çıkartmak.”
  8. “Yerel parlamentoların oluşturulması ve merkezî devletin küçülmesi Türkiye’de tam demokrasinin yerleşmesi için atılacak önemli adımlardır.”
  9. “Bölge bir yanda devlet terörü, öbür yanda da PKK terörü arasında sıkışıp kalmaktadır.”
  10. “İnsanlara bölgede gerektiğinde “bok” bile yedirilmektedir.”
  11. “PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamak. Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek, devletin eleştiri üslubunu benimsememek; “Bölücü”, “Terörist”, “Ayrılıkçı” vs…”
  12. “Kemalist Devletin geleneksel zora ve silaha başvurma yöntemi artık iflas etmiştir.”
  13. “Yakın bir zamana kadar anlamsız ve çağdışı Kürtçe yasağı dolayısıyla bölge insanları hayli baskılarla yüz yüze gelmiştir.”
  14. “Her türlü ırkçılığa karşı çıktığımızı, Türk ırkçılığına da Kürt ırkçılığına da eşit ölçeklerde karşı çıktığımızı açık bir biçimde ilan etmek ve bunu davranışlarımızla göstermek.”
  15. “Artık RP’nin de bir Kürt politikası olmalıdır.”

 

Devlet Şiddetinin Eşitlenmesi ve Yerinden Yönetim Talebi

Raporun en sert eleştirileri devletin bölgedeki uygulamalarına yöneliktir. "Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek" gerektiği tavsiyesi, devlete tam sadakatten uzak durma ve PKK’yı sadece bir terör örgütü olarak görmeme eğilimini yansıtır. İdari yapıya yönelik en radikal öneri ise, “Yerel parlamentoların oluşturulması ve merkezî devletin küçülmesi” ifadeleriyle merkeziyetçi üniter yapının tam tersi bir model olan yerinde yönetimlere kapı aralar.

 

  1. 1991 Raporu ve Sonraki Dönem Uygulamaları Arasındaki Paralellik

 

Bu 1991 raporunda savunulan görüşlerin, özellikle 2009'da başlayan sözde "Demokratik Açılım" ve sonrasındaki sözde "Çözüm Süreci"nde anahtar politikalar haline geldiği görülmektedir. Bu durum, "Türkiye’yi bölme projesi"nin 1991’de aynı fikirlerde olan insanlarca yürütüldüğü çıkarımını destekleyen en önemli noktadır: 

 

  • İnkârcılığın Terki ve Kültürel Haklar: Raporda istenen “Kürt ulusal kimliğinin tanınması” ve “Kürt kültürünün geliştirilmesi” talebi, süreçte TRT Kurdî'nin açılması, üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin kurulması, seçmeli Kürtçe dersinin getirilmesi gibi adımlarla fiilen hayata geçirilmiştir.
  • Devlet Terörünün Kınanması: Raporun ana tezi olan devlet şiddetinin eleştirisi, süreçte "geçmişle yüzleşme" söylemi altında siyasi bir araç haline gelmiş ve çözüm sürecinin resmî gerekçesi olmuştur.
  • Yerel Yönetim Vurgusu: Raporun en radikal taleplerinden olan “yerel parlamentoların oluşturulması ve merkezî devletin küçülmesi” önerisi, süreçteki "Demokratik Özerklik" tartışmalarıyla en hassas çatışma alanına dönüşmüştür.

 

  1. Apo’yu Lider Boyutuna Getirme ve Sözde Barış Süreci

 

Raporun "Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek, devletin eleştiri üslubunu benimsememek" tavsiyesi, çözüm sürecinde İmralı’nın konumuyla yakından ilişkilidir.

  • Komisyon ve Görüşmeler: Barış sürecinde MİT aracılığıyla ve daha sonra kurulan İmralı Heyeti (AKP iktidarı döneminde), Abdullah Öcalan ile doğrudan görüşmeler yapılmıştır. Raporda PKK'nın "Terörist" olarak adlandırılmaması gerektiği yönündeki eleştiri, süreçte Öcalan'ın "muhatap" ve "müzakereci" statüsüne yükseltilmesiyle zirveye ulaşmıştır.
  • "Önder" Boyutu ve TBMM: Öcalan’ın "Apo’yu önder boyutuna getirme" eleştirisine maruz kalması, devletin resmî kanallar aracılığıyla (görüşme heyetleri, yasal düzenlemeler) kendisine atfettiği kritik rolle mümkün olmuştur. Çözüm sürecine dair kurulan Meclis araştırma komisyonları ve yapılan yasal düzenlemeler de, 1991 raporunun "RP'nin de bir Kürt politikası olmalı" önerisini yasal ve kurumsal bir zemine taşımıştır.

 

  1. Türkiye'yi Bölme Projesi İddiasının İdeolojik Kökleri

 

Bu analiz, 1991 raporundaki fikirler ile AKP iktidarının çözüm süreci politikaları arasında ideolojik bir devamlılık olduğunu göstermektedir. Bu devamlılık, millî üniter devletin temel prensiplerini reddetme ortak paydasında birleşir.

Raporun savunduğu anadilde eğitim, yerel parlamentolar ve merkeziyetçiliğin zayıflatılması gibi talepler, Türkiye'nin millî birliğe ve üniter idari yapıya dayalı geleneksel devlet felsefesine tam ters düşen kavramlardır. Bu kavramların, "gönüllü birliktelik" adı altında dahi olsa, uygulanması durumunda ayrılıkçılığa ve coğrafi bütünlüğün parçalanmasına yol açacağı tezi, "Türkiye'yi bölme projesi" iddiasının temel dayanağını oluşturmaktadır. 1991 Raporu, millî üniter devlete karşı, kültürel çoğulculuk ve yerel yönetim esaslı bir siyasal transformasyonun yol haritasını çizmiştir. Bu haritanın ilerleyen yıllarda, raporu imzalayan siyasi aktörler tarafından uygulanmaya çalışılması, devletin temel yapısını değiştirmeye yönelik bir proje olduğu ve bu projenin en başından beri mevcut olduğu yorumunu güçlendirmektedir.

 

Sonuç

 

1991 tarihli bu rapor, Türkiye Cumhuriyeti'nin inkârcı ve asimilasyoncu politikalarının eleştirisini, Kürt kimliğinin ve dilinin tanınması, anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi somut ve radikal önerilerle birleştiren ideolojik bir yol haritası sunmuştur. Raporun temelinde yatan "gönüllü birliktelik" tezi, her ne kadar bağımsızlık istemini reddetse de, üniter devletin güçlü merkeziyetçi yapısını ve Türk ulus-devletinin homojenlik ilkesini kökten sorgulamaktadır. İlerleyen yıllarda, raporun mimarlarının iktidarında hayata geçirilen Çözüm Süreci politikalarının, raporun savunduğu temel ilkelerle (Öcalan'ın muhatap alınması, Kürtçe üzerindeki yasakların kaldırılması, yerel yönetim tartışmaları) büyük benzerlik taşıması, bu analizin "Türkiye'yi bölme projesi" olarak adlandırdığı siyasal dönüşümün 1991'den itibaren süregelen bir stratejik derinliğe sahip olduğu çıkarımını teyit etmektedir.

 

 

Kaynaklar:

https://www.guneydoguekspres.com/erdoganin-1991deki-kurt-raporu-bolgenin-adi-kurdistan-kurtce-mustakil-bir-dil

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/erdogandan-erbakana-verdigi-kurt-raporu-7928406

https://www.odatv.com/yazarlar/baris-terkoglu/erdoganin-kurt-raporunda-ne-yaziyordu-12679

http://rusencakir.com/Erdoganin-1991-yilinda-Erbakana-verdigi-Kurt-raporu/882

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *