19 Eylül 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi Gaziliğin Gölgesinde Sessizlik: Birlik Çağrısı mı, Siyasal Baskı mı?

Gaziliğin Gölgesinde Sessizlik: Birlik Çağrısı mı, Siyasal Baskı mı?

4 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Dr. Muhammet Kemaloğlu

Gazi Binbaşı 

Geçtiğimiz günlerde, Gaziler Günü vesilesiyle kaleme alınan ve 81 ile gönderildiği iddia edilen bir metin, ilk bakışta milli ve manevi duygulara hitap eden, birlik ve beraberlik vurgusu yapan bir anma mesajı gibi görünmektedir. Ancak içerik dikkatle incelendiğinde, bu metnin yalnızca bir kutlama ve saygı duruşu değil; aynı zamanda, eleştiriye kapalı bir sadakat çağrısı, hatta siyasi gündemle örtüşen bir suskunluk dayatması olduğu anlaşılmaktadır.

Bu metin, gazilere yönelik övgülerin ardına gizlenmiş bir siyasal hizaya sokma çabası olarak da okunabilir. Özellikle bugünlerde; teröristler birer birer serbest bırakılırken, yurtiçinde ve yurtdışında BTÖ elebaşları Türkiye'yi açıkça tehdit edip dizayn etmeye kalkarken, adı terörle anılan isimler “önder”, “kurucu” kabul edilirken, hatta Fatih ile, Atatürk ile kıyaslanırken...

Böylesi bir atmosferde bu sözüm ona “birlik” metnini alkışlamak, ya olanı biteni görmemektir ya da daha da kötüsü, bilerek sessiz kalmaktır. Ancak bilinmelidir ki: Tüm bu olanlara susmak da ayrı bir korkaklıktır.

Oysa ölümü öldüren şehitler, ölüme koşan gaziler, hiçbir zaman korkak olmamıştır. Onların mücadelesi; yalanlara, maskelere, ikiyüzlülüklere ve terörle kol kola yürüyen gizli anlaşmalara sessiz kalmak için değil, milletin varlığını savunmak, vatanın birliğini korumak içindi.

Bu yazı, tam da bu sebeple; bu metni ve onu destekleyen zihniyeti eleştirmeyi, tarihi sorumluluk saymaktadır.

Gazilik Üzerinden İnşa Edilen Siyasi Meşruiyet

Söz konusu metinde gazilik, yalnızca onur payesi değil; aynı zamanda devlete mutlak sadakat ile özdeşleştirilmiş durumda. Şu cümle dikkat çekicidir:

"Biz bir ve beraber, omuz omuza, gönül gönüle devletimizin yanındayız."

Bu tür ifadeler, gazilerin bireysel iradesini yok sayan, onları yalnızca “devlet ne derse o” çizgisine çeken bir anlayışın ürünüdür. Oysa ki gaziler; devletin hatasını, zaafını, yanlışını da söyleme hakkına sahip olan insanlardır. Üstelik, bu hakkı sonuna kadar kazanmış, bedelini de canlarıyla ödemiş kişilerdir. Bu metin ise o hakkı örtük bir şekilde ellerinden almaktadır.

"Birlik" Söylemi Altında Bastırılan Tepkiler

Metindeki en tehlikeli cümlelerden biri ise şu şekildedir:

"Vatana ve millete zarar verecek en büyük düşman, milletin fertleri arasındaki ayrılıktır."

Bu cümle, demokratik bir toplumda meşru olan her türlü eleştiriyi, farklı düşünceyi ve sorgulamayı “ayrılık” olarak yaftalama niyeti taşımaktadır. Oysa milletin fertleri arasındaki gerçek ayrılık, birilerinin şehitlere methiyeler dizip aynı anda teröristlerle müzakere masası kurmasındadır. Ayrılık budur. Ayrılık, teröristin eli kanlı geçmişini görmezden gelip onu “barışın sesi” olarak pazarlamaktır.

Eğer gazilere “birlik için susun” deniyorsa; o zaman sorulması gereken soru şudur: Bu birlik, kimlerle kurulan bir birliktir?

Kutsallığın Arka Bahçesinde Siyaset

Metnin sonundaki şu cümle, tipik bir siyasal slogan gibi karşımıza çıkmaktadır:

"Yaşasın Büyük Türkiye, Yaşasın Kardeşlik."

“Büyük Türkiye” söylemi, uzun süredir iktidarın politik dilinin bir parçasıdır. “Kardeşlik” kavramı ise özellikle çözüm süreci döneminde defalarca kullanılmış, PKK ile yürütülen örtülü müzakereleri meşrulaştırmak için tercih edilmiştir. Bugün aynı kavramların tekrar tedavüle sokulması, kamuoyuna verilmek istenen mesajı açıkça ortaya koymaktadır:

“Olanı biteni görmeyin, ses etmeyin, kardeşlik adına unutun.”

Ancak unutan korkar. Oysa bu milletin gazisi korkmaz, şehidi susmaz.

Atatürk'ün Adıyla Meşruiyet Arayışı

Metin, Atatürk’e Gazi unvanının verilişinin 104. yılına atıfta bulunarak hem metne duygusal bir meşruiyet katmakta, hem de eleştiriye kapalı bir “ulusal kimlik örtüsü” inşa etmektedir:

"Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’e gazi unvanının verilişinin 104. Yıldönümü..."

Ancak Atatürk’ün adını anmak, onun ilkelerine sadakat gerektirir. Atatürk'ün “Tam bağımsızlık” anlayışı; ne yabancı güçlerin dizaynına açık kapı bırakır, ne de terör örgütü mensuplarıyla pazarlık masası kurar. Bugün Atatürk'ün adını ananların, aynı anda terörist başını "kurucu figür" gibi sunanlara sessiz kalması çelişki değil, inkârdır.

Sonuç: Ya Suskunlukla Yanaş, Ya Da Tarihin Safında Yer Al

Bu metin, 81 ile gönderildiği söylenerek bir anlamda ülke çapında tek tip bir söylem oluşturmak için kullanılmıştır. Ancak ne gaziler, ne şehit aileleri, ne de milletin vicdanı tek tipleştirilemez.

Teröristler serbest kalırken, Türkiye tehdit edilirken, hainler aklanırken, kendi evlatlarımızın mezar taşları önünde susmamız beklenemez.

Bu suskunluk bir erdem değil, bir korkaklıktır.

Ve biz biliyoruz ki:

Ölümü öldüren şehitler, ölüme koşan gaziler asla korkak değildir.

Bu yüzden gerçek birlik, korkusuz hakikati konuşmakla başlar.

Not: Bu yazı, gazilerin ve şehitlerin manevi değerini siyasi araç haline getirmeye çalışan anlayışa karşı kaleme alınmıştır. Eleştiri bir hak, sessizlik ise bazen bir ihanettir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *