11 Mart 2025

KÜRT AÇILIMINDA ZAFİYETLER-5

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Etimolojik açıdan “halk iktidarı” anlamına gelen demokrasi, bugün kullanılan biçimiyle kendini inşa eden kavramların her birinin geçirdiği farklı tarihsel gelişmeler ve işlevlerine bağlı olarak bir değişim ve dönüşüm yaşamıştır.

Demokrasi olgusunun tarihsel ve siyasal işlevleri açısından geçirdiği birbirinden farklı değişim sürecine rağmen ortak bazı hususlara dayanarak kavramın inşa edildiği anlamın sosyolojik tezahürü olarak süreklilik sağlayan, genelleştirilebilen, ortak bir zeminde buluşulabilir. Bu ortak zemin arayışlarından biri, demokrasinin ontolojik temelinin birey mi, yoksa kültürel kümeler mi olduğudur? Bu konunun açıklığa kavuşturulması bugün demokratikleşmeyi başta Kürt kimliği olmak üzere etnik-dini farklılıkların siyasal ve hukuki düzlemde tanınması ve resmileştirilmesi olarak sabitlenmesi sorununun çözümlenmesine katkı sağlayacaktır.

Çeşitli siyasal düşüncelere mensup çok-kültürcü yazarlar "demokrasinin ideal toplum yapısının çok kültürlülük" olduğunu özellikle vurgularlar. Siyasi düşünce temellerini bu zeminde geliştirirler. Anayasal haklar ve sorumlulukları, farklılıklar ekseninde tasavvur ederler. Vatandaşlık olgusu grup haklarına dayanır. Yani çok-kültürcüler, vatandaşlık haklarının dağıtılmasında bireyi değil, etnik, dini, kültürel kümeleri esas almaktadır. Bu durum ise toplumun aynı zaman ve mekânda birbirinden yalıtılmış farklı ontolojik yapılara tekabül eder. Mütekabiliyet ilişkisi farklılıkların güdülediği davranışlara ve düşüncelere göre biçimlenmektedir. Bireylerin davranışlarındaki ana belirlenim kimliklerdir. Bu yapı, hakların grup temelinde dağıtılması aynı devlet bünyesinde bireylerin eşitsizliğine kaynaklık eder. Hakların bu dağıtım biçimi, milli devletlerin başat özelliği olan evrensel insan hakları nosyonunun inkârı anlamına gelir.

Demokrasinin, Türkiye özelindeki başat sorunlarından biri algılanış biçimindeki hiyerarşik önceliktir. Başka bir deyişle demokrasinin siyasal alandan ziyade kültürel alanın ana biçimlendiricisi ve unsuru olarak tahayyül edilmektedir. Demokrasinin bu konumu ise bireyin yaşam evreninde yer aldığı kültürel olan ile siyasal olanın belirleyiciliğinin belirsizliğinin getirdiği sorunlara sebep olmaktadır. Tarihsel gelişim süreci içerisinde demokrasi kültürel yaşamın değil bireyin siyasal yaşamı içerisinde kendi varoluşunu sağlamıştır. Bu düalitenin başka bir karşılığı da yasal-hukuki olan ile toplumsal olandır. Yasada ve hukukta var olan toplumsal düzlemde görülmeyebilir. Demokrasi eşitlikle eşdeğerdir. Toplumda doğan bütün bireyler erkek, kadın, eşcinsel, fakir, zengin, renk, etnik, din gibi verili kimliğinden dolayı eşit olmanın altında ve üstünde bir hakka sahip değildir. Anayasal düzeyde tanınan bu haklar, toplumsal alanda farklı tavır belirlemeye ve davranış çeşitliliğine kaynaklık ediyorsa sorun siyasi veya anayasal değildir. Anayasal olmayan bir sorunu anayasa ile çözmek sorunu anlamamak demektir.

Günümüz Batı demokrasilerinin bariz vasfı, serbest seçimle parlamentoların teşkili ve kuvvetler ayrılığı olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Demokrasi dışındaki rejimler totaliter ve otoriter sistemlerdir ki, bireylerin sahip olacağı hakları, özgürlükler ve imkanların eşitliği bakımından ayrılırlar. Demokrasiyi bunlardan ayıran işte bu bireye verdiği ayrıcalıktır. Her birey yurttaş statüsünde eşit haklara, özgürlüklere ve sorumluklara sahiptir. Demokrasi bireye sadece diğer muadili bireylerle değil toplum ve devletle olan ilişkilerinin de düzenlenmesinde başat edimci rolünü verir. Demokrasinin bütün kurum ve ilkelerini birey etrafında inşa edilmiştir.

Mesela ülkelerde demokrasinin konumunu yani demokratikleşme eğilimini ölçen Freedom House adlı uluslararası sivil toplum kuruluşu her yıl "Dünyada Siyasal ve Sivil Özgürlükler" başlığını taşıyan bir araştırma yayınlamaktadır. Freedom House adlı kuruluş demokrasi düzeyini geliştirdiği Siyasal Özgürlükler indeksi ile ölçüyor. "Demokrasi, siyasal özgürlüklerin mevcut olduğu bir yönetim olarak tanımlanıyor. Siyasal özgürlüklerin başlıcaları ise şunlar: seçme ve seçilme özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı, yürüyüş ve gösteri yapma özgürlüğü, keyfi gözaltı ve tutuklamalardan korunma özgürlüğü ve saire. Bu özgürlükler dışında ülkede siyasal rekabet ve siyasal katılım düzeyi, işkence ve sürgün, keyfi gözaltılar, faili meçhul cinayetler vs. faktörler de ülke içinde demokrasinin ne derece mevcut olduğunu tesbit etmede kullanılan kriterler."[1] Görüldüğü gibi demokrasinin gelişmişlik düzeyi siyasal nitelikli özgürlüklerle ölçülmektedir. Kimlikler belirleyici değildir. Söz konusu bütün bu etkinlikler de birey ile işlerlik kazanmaktadır.

Bu noktada demokrasinin standartlarını yükseltmek öncelikle TBMM'nin görevidir. Cüneyt Ülsever'e göre, "eğer, hükümet Kürtler adına konuşanların ifade ettiği 1) anayasal kimlik tanımı, 2) ana dilde eğitim, 3) yerel yönetimlere geniş özerklik vb. gibi talepler konusunda "açılım" yapmaya kalkarsa örneğin Diyarbakır, Van, Mardin milletvekillerini tatmin edecek "açılımlar" Edirne, Yozgat, Samsun, Antalya, Erzurum milletvekillerini tatmin etmeyecek. Tersine Edirne, Yozgat, Samsun, Antalya, Erzurum milletvekillerini kızdırmadan yapılacak "açılım" ise Diyarbakır, Van, Mardin milletvekillerinin dişinin kovuğunu doldurmayacak."[2] Bu ciddi bir ikilemdir. Ve Kürt Açılımının uygulamasından sorumlu bakanın "yapılacak değişiklikler ve kurulacak mekanizmalar, etnik kökeni, inancı, cinsiyeti veya siyasi tercihleri ne olursa olsun ülkemiz sınırları içinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlamaktadır,"[3] söylemine rağmen uygulamalar aykırı bir durum arz etmektedir. Gelişmeler ve açılım adına ortaya konan uygulamalara göre, söz konusu olan demokratik bir açılım değil, Kürt açılımıdır. Çünkü bütün açılım Kürtler, Kürtçe ekseninde gelişmekte ve yürütülmektedir. Demokratik bir alçılım bütün vatandaşları kapsayan bir niteliği haizdir ve bireysel düzlemde olması zorunludur. Aksi bir durumda devlet içerisinde eşitlik değil etnik-dini farklılıklar zemininde tasarımlanmış bir eşitsizlikler söz konusu olur. Etnik çatışmanın panzehiri de kimliklere yasal statü veya daha fazla demokrasi, özgürlük değil, bireysel zeminde herkesin eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğu bir yurttaşlık kurumudur.

*21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü DYÇ Araştırmaları Bilimsel Danışmanı



[1] Coşkun Can Aktan, "Dünya'da ve Türkiye'de İnsan Hakları ve Demokrasi", http://www.canaktan.net/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/liberal-demokrasi/aktan-insan-haklari.pdf

[2] Cüneyt ÜLSEVER, "Açılımın Açmazları", Hürriyet 12.11.2009.

[3] "Demokratik açılımda ilk somut öneriler", Radikal Gazetesi, 13/11/2009

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *