11 Mart 2025

KÜRT AÇILIMINDA ZAFİYETLER-6

Kürt Açılımı, Türkiye’de çeşitli vesilelerle gördüğümüz demokrasinin mahiyeti ve ne ölçüde içselleştirildiğinin durumunu, bir kez daha ortaya sermemize katkı yapmıştır.

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Kürt Açılımı, Türkiye’de çeşitli vesilelerle gördüğümüz demokrasinin mahiyeti ve ne ölçüde içselleştirildiğinin durumunu, bir kez daha ortaya sermemize katkı yapmıştır.

Bu vesileyle demokrasiyi bir retorik haline getirerek her derde deva bir ilaç gibi sunulmasının yanında gerek birey ve gerekse siyasi, kültürel, sanatsal vb. toplaşmalarda davranışların ve düşüncelerin üretim sebebi olarak da işlev görmeye başlamıştır. Vasatlaşan bu demokrasi kavrayışı, söz konusu konumuyla ne ölçüde evrensel nitelikli sosyolojik ve kültürel temelleri içselleştirdiğinin de sorgulanması gerekmektedir. Kürt açılımı adına uygulamaya sokulan politikaların meşrulaştırma aracı olarak tecessüm eden "demokrasi", kendine temel oluşturan, anti-demokratik, davranış örüntülerinin başat söylemlerinden bir kaçını eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmeye çalışacağız. Siyasetin ve Devletin en üstündekilerden başlayarak başta 2. Cumhuriyetçi "demokratlar" olmak üzere pek çok aydın ve siyasal elit,"Sivas'ın ötesine gidemeyenler…" vb. yargılarını büyük bir "maharetle" dillendirmektedirler. Demokrasiyi bir inanç formunda, imanla bağlı olan Batıcı seçkinci elitlerin bu söylemleri sarf etmelerini, demokrasinin içeriğinin ve işlevinin içselleştirilemediğinin bir belgesi olarak görüyorum.

Hükümet partisinin sürekli olarak muhalefeti eleştirirken "Sivas'ın ötesine gidemeyenler…" olarak söz etmesi üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir retoriktir. Bir defalık değil sürekli olarak sarf edilen bu söylem bir zihniyetin ifşa edilmesinde önemli bir anlama aracıdır. Öncelikle bu cümle ontolojik olarak farklılığın etnisiteler zemininde yaratıldığını göstermektedir. Bir ülkenin yönetici eliti tarafından, Sivas'ın ötesi ve berisi, diyerek ülkesini kategorileştirmesini anlam evrenin dışsal bir tezahürü olarak okunmalıdır. Türkiye'nin, sürekli vurgulanmak zorunda kalınan! "Tek"liğinin aslında zihinlerde yok olduğunun da bir göstergesidir. Bu parçalanmış ontolojik yapının her bir cüzünün geliştirilmesini demokratikleşme olarak tanımlayan ve ontolojik ırkçılık olarak tanımladığımız olguyu içselleştirmiş edimcilerle yürütülecek bir demokratikleşme başlı başına bir varoluş sorunsalı yaratmaktadır.

Bununla birlikte, bu söylemin belirginliğini ortaya çıkardığı sosyolojik gerçek, partiler açısından şöyle bir durum arz etmektedir. Partiler yönetmeye talip oldukları ülkenin bütün bölgelerinde siyaset yapamamaktadırlar. Ülke partiler arasında parsellenmiştir. Fakat bu parsellenme etnik bir karakter taşımaktadır. Sivas'ın ötesine geçememekle itham edilen MHP ve CHP o bölgelerde bir zamanlar sahip olduğu güçlü bir desteğe sahipken bugün siyasi faaliyetlerde yeterince bulunamamalarının "particiliğin" ötesinde anlamları vardır. Gerçekte AKP'de MHP ve CHP ile benzer bir kaderi yaşamaktadır. İşte bu benzer kader partilerin Türkiye gerçekliğinde siyaset yapamaz hale gelişlerinin bir tezahürüdür. Çünkü, Türkiye'de bütün yurttaşları kapsayan ortak bir söylem bütün bölgelerde geçerliliğe sahip değildir. Etnik hassasiyetlere vurgu yapan bölgeci, popülist bir söylemin egemenliği bir partinin her yerde bulunmasını mümkün kılmamaktadır.[1] Bu durum, Türkiye'nin bütün bölgelerini içeren ortak anlamlar ve eylemler evreninden ayrıldığımız anlamına geliyor. Ortak değerler ve kültürlerin toplumsal zeminde kaybolduğu ve bunun siyasi parti söylemlerine de yansıdığı gerçeğinden bahsediyorum. Bugün gözlemlediğimiz bir olgu olarak siyasal söylemler önceden belli bölge, grup, sınıflar ve farklılıklar özelinde değil "ülkenin bütünü"ne hitap ederken, artık etnik temelde ve hassasiyetlerde farklı söylemler geliştirilmektedir. Bu Türkiye'de onanan kimlik siyasetinin bir yansımasıdır. Etnik farklılıklar temelinde bu toprağın insanları farklı çıkarlar, değerler, inançlar, hedefler ortaya koymaya başlanmış ve bununla demokrasinin derecesi ölçülür olmuştur.

Demokrasinin evrensel varlık unsuru olarak eşitlik bu ortamda söz konusu değildir. Eşitlik aynı zamanda üzerinde vurgu yapılan "TEK"lerin de önemini gösterir. Eşitlik farklılıkların yarattığı eşitsizliklerin işlevsizleştiği bir anlamı gösterir. Demokrasinin kapsayıcılığı da bu eşitlik ilkesindedir. Şayet kullanılan bir söylem ve uygulamaya sokulan politikalar aynı partinin vekilleri tarafından etnik nitelikli şiddetli bir karşıtlığa ve hoşnutsuzluğa sebep olmakta ve ikilemlere yol açıyorsa o politikalar demokratik bir nitelik taşımaz. AKP açısından tek bir söylem hem İzmir'de Konya'da Samsun'da, Antalya'da Adana'da hem de Diyarbakır'da Siirt'te aynı anlamı taşıyorsa demokratiktir. Yani, eşittir, kapsayıcıdır. Fakat farklı bölgelerde farklı söylemler bir siyasi partinin merkez parti veya herkesin ortak kapsayıcı partisi olduğunu göstermez. Esas olan bir söylemin ortak olarak bütün ülke insanına hitap etmesidir. Bunun için de, bütün vatandaşların bu "dil"in simgeleştiği "anlamı" anlamaları, başka bir deyişle kendilerini muhatap kabul etmeleri gerekir.

*21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü DYÇ Araştırmaları Bilimsel Danışmanı



[1] Partisinin milletvekillerinin her yerde ve her zaman konuşmasının yasaklanması konusunda gerekçesini anlatırken MEB gibi önemli bir kurumda bakanlık yapmış bir milletvekili şöyle diyor: "Bir milletvekilimiz çıkar Yozgatlı'nın talebini, diğeri çıkar Diyarbakırlı'nın talebini dile getirerek konuşabilir. Ama o Ak Parti milletvekilidir. Sözleri Diyarbakır'ı sevindirir, ama Kayseri'yi üzer. Diğeri Uşak'ı sevindirir ama Batman'ı üzer. "Çıkmayın" demiyoruz ama önce konunun genel merkezle paylaşılmasını istiyoruz.", Hüseyin Çelik ile söyleşi, "'Çözmezsek sorun Batı'ya kayar'", Vatan Gazetesi, 28.11.2009. Burada etnik vurgu hemen göze çarpmaktadır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *