11 Mart 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi Yurttaşlık ve Kürtlerin Temsilcisi Nosyonu

Yurttaşlık ve Kürtlerin Temsilcisi Nosyonu

Milli devlette, yurttaşlarının din, ırk, kültür, sınıf, cinsiyet gibi verili ve sonradan kazanılan farklılaştırıcı niteliklerinin hak ve özgürlüklerin kullanımında işlevsizleştirildiği bir durum söz konusudur

6 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Milli devlette, yurttaşlarının din, ırk, kültür, sınıf, cinsiyet gibi verili ve sonradan kazanılan farklılaştırıcı niteliklerinin hak ve özgürlüklerin kullanımında işlevsizleştirildiği bir durum söz konusudur

Türkiye'de "Kürtlerin Temsilcisi", "Kürtlerin Partisi" ve "Alevilerin Temsilcisi" gibi tanımlamalar sık sık kullanılmaktadır. Bu yaklaşım demokratik süreçlerin sağlıklı bir biçimde yürümesine engeldir. Türkiye'de "demokrasi", "insan hakları", "çok kültürlülük", "eşitlik" gibi siyasi yaşamın temel taşını oluşturan kavramların gerekli gereksiz kullanımında ve içeriklendirilmesinde ciddi sorunlar vardır. Ülkemizde "demokrasi", "temsil" ve "yurttaş" gibi evrensel kavramlara ifa edilen anlam ve işlevler farklılaşmıştır. Fakat bu kavramlara özgünlüğünü kazandıran ise değişmeyen bir kaynağa ve işleve sahip olmasıdır. Mesela demokratik sistemlerde seçim meşruiyetin ana kaynağıdır. Demokrasi, yurttaşlık ve seçim birbirleriyle zorunlu ilişkiler ağına sahip olan kavramlardır. Yurttaşlık, evrensel insan haklarına ve özgürlüğüne sahip birey merkezli bir kurumdur. Seçim herhangi bir etnik, mezhep, cinsiyet vb. grubu temsil aracı değildir. Demokrasi ve seçimin öznesi "birey"dir. Tartışma belki sadece seçim araçlarındaki ve yöntemindeki "daha iyiyi" bulmak üzerine olabilir.

Türkiye'de sık sık vurgulanan ve tartışılan bir söylemi, bu eksende, eleştirel bir yaklaşımla ele almak gerekmektedir. Bölücü ve PKK'ya destek olduğu için kapatılan bir parti, "Kürtlerin temsilcisi" olarak anılabilmekte ve üstelik bu yargının ön kabulüne bağlı olarak "Kürtlerin temsilcisi onlar değil biziz" diyen siyasiler seçimlerde boy gösterebilmektedir. Bazı bağımsız vekil adaylarının adaylıklarının iptali "Kürtlerin temsiline vurulan darbe" olarak tanımlanmıştır. Burada, ne demokrasi ve ne de seçim olgusu asli anlamında ve işlevinde kullanılmaktadır. Bu çarpık kullanımın gösterdiği bir başka gerçek de içselleştirilmemiş ve araçsallaştırılmış bir demokrasi anlayışıdır. Konu dile getirilirken kullanılan "Kürtleri sadece DTP temsil etmiyor" veya "Türkiye'nin Kürtlerini temsile tek yetkili organ hiç kuşku yok ki sadece PKK'dan ibaret değil"[2] ifadeleri de kalıp cümlelere örnek oluşturur. Bir zihniyetin yansıtılması açısından bu yaklaşım biçimi yanında, siyasi partiler de kendilerini Kürtlerin temsilcisi olup olmamakla tanımlayan bir tartışma yürütmektedirler.[3]


Demokrasiyi kendinden önce gelen yönetim biçimlerinden ayıran tek değil ama belki en temel özellik seçimdir. Seçimin merkezinde eşit yurttaş vardır. Milli devletlerin sağladığı siyasal, kültürel, iktisadi şartların bir ürünü olan yurttaşlık modern bir olgudur. Milli devlette, yurttaşlarının din, ırk, kültür, sınıf, cinsiyet gibi verili ve sonradan kazanılan farklılaştırıcı niteliklerinin hak ve özgürlüklerin kullanımında işlevsizleştirildiği bir durum söz konusudur. Bu bireyin davranışlarını, düşüncelerini, karar alma yetilerini biçimlendirdiği grup kimliğinin değil de yurttaş kimliğinin belirleyici olduğu bir düzlemdir. Birey artık mensup olduğu grup kimliği ile siyasal, hukuki, akademik sistemde etkili değildir. Çünkü yurttaş soyut, eşit ve özgür birey demektir ve gerek toplumsal ve gerekse siyasal düzenekte bu birey-yurttaş kimliği ile yer almaktadır. Bu durum aynı zamanda orta çağın siyasal ve toplumsal formunun modern demokratik formuyla yer değiştirmesi anlamına gelmektedir.

Demokratik rejimlerin birey temelli bu özelliği göz önünde bulundurulduğunda herhangi bir etnik grubun, cemaatin, cinsiyetin, kültürel kümenin temsili diye bir demokratik işleyiş biçiminden söz etmek mümkün değildir. Grup aidiyetine bağlı haklar sistemi demokrasi içerisinde anti-demokratik ve totaliter-otoriter bir yaklaşımı içsel olarak barındırır. Buradan hareketle demokrasilerde ne etnik parti, ne işçilerin partisi, ne patronların partisi, ne kadınların partisi ne de dinlerin partisi diye bir temsil biçimi olmaz. "Kürtlerin partisi" demek aynı zamanda "Türklerin partisi", "Arapların partisi" gibi oluşumları da beraberinde getirir. Bu zihniyetin barındırdığı paradoks aslında eşitlik amaçlamayan birilerinin birilerine üstün olduğu bir sistemdir.

Bununla birlikte, Türkiye'nin ekonomik kaynakları başta olmak üzere, akademik, sosyal, kültürel mekanizmasının gruplar zemininde bölüşümü durumunda, kendini Kürt olarak gören vatandaşların büyük bir zarar göreceği gerçeği ortadadır. Türkiye'nin kaynaklarının etnik grupların sayısal ağırlıklarına göre paylaşılmasından Kürtler muhtemelen zarar görecektir. Bu da eşitsizlik ve orta çağın temsil sistemine dönüş demektir. Oysa bireysel hak ve özgürlükleri esas alan demokratik sistemde "paylaşım" ve "hak-özgürlükler" herhangi bir aidiyete dayanmaz.

Kimliklerin temsili, demokrasinin ve yurttaşlığın bu ilkelerine aykırılık yanında bir siyasal parti kurmanın da amacına aykırıdır. Çünkü, parti demek, devletin başına gerçek ülkeyi yönetmeye talip olmak demektir. Toplumsal bir cüzün temsilcisi olduğu iddiası ise sadece o cüzü yönetmeye talip olmak demektir. Demokraside ise, yurttaş-birey temsilcilerini seçer ve bunlar bütün yurttaşların temsilcisi olur. Bir parti asla Ankaralılar Dayanışma Derneği, Diyarbakırlılar Dayanışma Derneği gibi hemşehri dayanışma derneği işlevine indirgenemez.

Ayrıca, bireysel hakların değil de kolektif hakların ekseninde siyasal yapının dizayn edilmesine yapılan vurgu da sorunludur. Bu, yurttaşların aslında "eşit" olmadığı anlamına gelebilir. Çünkü burada yurttaşlık etnisiteye mensubiyete eşitlenmektedir. Bunun gerekçesini ise Kürtlerin kendi dillerinde konuşamadığı, kültürlerini geliştiremedikleri, "Kürtlerin yok sayıldığı" ve temsil edilmediği iddiaları oluşturur. Bu iddialar da, "patlamaya hazır bomba haline gelen Kürtlerin, şayet hakları verilirse en azından bir rahatlamayla sebep olacağı ve tansiyonu düşüreceği" gibi iddialara temel olarak sunulur. Burada gözden kaçırılan husus, etnik parti temsili ile terörün varlığı arasında kurulan bağdır. Terörün kaynağı temsil hakkının verilmemesine bağlanmaktadır ki, bu terörün kaynağının meşrulaştırılması anlamına gelir. "Kürtlere siyasi temsil hakları verilirse terör biter", demek demokrasi ile terörü aynı kefeye koymak demektir.

Genel olarak ifade edecek olursak "Kürtlerin temsilcisi" gibi tanımlamalar masum demokrasi talepleri değildir. Demokrasi doğası gereği birey temelli yurttaşlık kurumuna dayalı olarak işleyen bir sistemdir. Grup haklarının demokrasilerde yeri yoktur. "Kürtlerin temsilcisi" ifadesinin taşıdığı anlam evreninde bölücülüğe yani federasyona ve ayrılığa gizli bir vurgu vardır. Bu ülkede bir "Türk milleti" bir de "Kürt milleti" vardır demek, hemen değilse bile zaman içinde aynı zamanda iki ayrı egemenlik ve dolayısıyla iki devlet olması sonucunu getirecektir. Hiçbir demokrasi kuramı ve uygulaması ülkesinin farklılıklarını siyasallaştırarak bölünmeye giden yolu açmaz.




[1] 21 YYTE Politik, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Merkezi-Kıdemli Araştırmacı

[2] Örnek teşkil etmesi açısından bkz: Yıldız RAMAZANOĞLU, "Kürtleri kim temsil edebilir?", Zaman, 22 Kasım 2009; Mehmet Y. Yılmaz, "Kürtleri sadece DTP temsil etmiyor", Hürriyet, 9 Aralık 2009; Şahin Alpay, "Kürtlerin layıkıyla temsil sorunu" Zaman, 12 Aralık 2009.

[3] AKP ve BDP arasındaki 'Kürt kökenli vatandaşların temsilcisi" tartışması için bkz: Radikal, 23/08/2010-24/08/2010 haberleri.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *