Dr. Muhammet KEMALOĞLU
GAZİ BİNBAŞI
Bakırhan'ın "Barışın inşası konuşulacaksa tabi ki öncelikle konuşulacak kentlerden birisi Amed’dir" sözü, bir kent ismini kullanırken bilinçli bir tercihi yansıtmaktadır. Amed, Diyarbakır kentinin özellikle KCK/PKK tarafından kullanılan karsılığıdır ve bu sadece coğrafi bir tanımlama değil, aynı zamanda devletin resmi ismini tanımayan ve ayrılıkçı söylemlere zemin hazırlayan bir tutumdur.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın son açıklamaları, bir kez daha meselenin adını doğru koymamız gerektiğini gösteriyor: Bu bir "barış" çağrısı değil; bu, silah bırakmayı reddeden, devlete meydan okuyan yapılar için siyasi zemin oluşturma çabasıdır. Bu söylem, terör örgütünün fiziki saldırılarından, ideolojik ve siyasi manipülasyonlarla devlete meydan okuma evresine geçtiğinin en somut göstergesidir. Bakırhan'ın hedefi, terörizme statü arayışıdır (Bakırhan).
Bakırhan, Diyarbakır’da sivil toplum kuruluşları (STK) temsilcileri ve bölge baroları ile bir araya geldiği bir toplantıda bu arayışı somutlaştırmış ve Meclis'e "Artık Meclis dinlemeleri bırakmalı, barış yasalarını gündeme almalı” çağrısını yapmıştır (Bakırhan).
Hain Terörist Elebaşına Meşruiyet ve Hukuku Yerle Bir Etme İddiası
Bakırhan'ın, "kürdü tanıyan hukuk demokratik cumhuriyetin kapısını aralar. Demokratik, kürdü tanıyan hukuku hep birlikte desteklemeliyiz" ifadesi, mevcut anayasal düzenin Kürt vatandaşlarını tanımadığı imajını yaratma amacını taşımaktadır. Bu iddia, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın vatandaşlık tanımı ve temel haklar konusundaki evrensel ilkeleriyle çelişmektedir.
Bakırhan'a Sorarız: Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk olmayan vatandaşlar, "Kürtler" dahil olmak üzere, hangi temel vatandaşlık haklarına sahip değildir? Anayasa'nın 10. Maddesi herkesin kanun önünde eşit olduğunu ve ırk, dil, din, mezhep, siyasi düşünce vb. ayrımı yapılmaksızın eşit muamele göreceğini güvence altına almaktadır. Tüm vatandaşlar seçme ve seçilme, kamu hizmetlerine girme, eğitim ve sağlık hakkından eşit şekilde yararlanmaktadır. Bakırhan'ın "Kürdü tanıyan hukuk" çağrısı, mevcut eşit vatandaşlık ilkesini tanımayan, etnik temelli özel statü arayışını maskelemektedir.
Bakırhan, İmralı'da tutuklu terörist elebaşı, hain Abdullah Öcalan'ı (sözde) “Kürt Halk Önderi” olarak tanımlayarak, "Sayın Öcalan'ın özgür çalışma ve özgür iletişim koşulları artık sağlanmalıdır" çağrısında bulunarak ve Meclis’e davet edilmesini savunarak, terörle mücadele konseptini yerle bir etme iddiasındadır.
"Öcalan Meclis’e gelse, yıllardır savunduğu demokratik ulusu ve demokratik cumhuriyeti savunur" ibaresi, suçluya özgürlük, teröre ise statü kazandırma arzusudur. Terörist elebaşı Öcalan, kanlı bir örgütün lideridir. On binlerce insanın ölümünden sorumlu, uluslararası alanda terörist olarak tanınmış bir şahsiyettir.
PKK/YPG Uzantılarına Güvence ve Suriye'ye Model Olma Tehdidi
Bakırhan’ın açıklamalarında dikkat çeken temel vurgu, Türkiye'nin sınır ötesi terör operasyonlarını "tehdit", pkk’nın Suriye kolu pyd/ypg gibi yapılara yönelik eleştirileri ise "hak gasbı" olarak görmesidir (Bakırhan). Oysa bu operasyonlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası ve vatandaşlarının can güvenliği için yürüttüğü meşru bir savunma eylemidir. Hiçbir egemen devlet, silahlı ve düşmanca bir terör varlığına göz yumamaz (Bakırhan).
Bakırhan'ın talebi nettir: "Kürtler dahil olmak üzere, bölgedeki hiçbir toplumdan kendi güvenliğini garanti altına almadan... eriyin demek, hem etik hem de vicdan sınırları dışında kalır". "Suriye'deki mesele Suriye'deki dinamikleri bağlıyor. Tam tersine eğer Türkiye'de bu süreci başarıyla ulaştırabilirsek, Türkiye'deki bu süreç Suriye'de de aslında bir model olabilir". Burada Bakırhan, Türkiye'nin terörist yapılanma ve grupların alçak ideallerini örnek almasını, bu terör örgütlerinin siyasi uzantıları olan pyd/ypg'ye siyasi statü, özerklik ve meşruiyet tanıyacak bir "çözüm" modelinin, Suriye'ye ihraç edilmesini önermektedir. Bu, Türkiye'nin terörle mücadelesinden tamamen vazgeçmesi ve devletin terör örgütüne boyun eğmesi demektir.
Bakırhan'ın diğer ifadeleri de bu hedefi destekler niteliktedir:
• “Suriye'deki mesele Türkiye'de tartışılan bu çözüm sürecinin önüne bir set olarak konulmamalıdır” ifadesi, Suriye’deki pyd/ypg yapısına yönelik operasyonların durdurulması gerektiğini ima eder.
• "Türkiye’nin komşu ülkelerdeki Kürt halkının meşru haklarını, onurunu ve statüsünü savunması, kendi vatandaşı olan milyonlarca Kürdün de beklentisidir"
Bu, silahlı bir örgütün siyasi taleplerinin kabulünü hedefleyen tehlikeli bir pazarlık çağrısıdır. Bu söylemler doğrudan YPG/PYD gibi terör bağlantısı tespit edilmiş yapılara yönelik bir dil oyunudur. Aslında açıkça şunu söylemektedir: “YPG’ye dokunmayın, onları tanıyın.” Bu dil, uluslararası kamuoyunda terör örgütüne yönelik algıyı yumuşatmayı amaçlamaktadır.
Hukuku Hedef Alma ve Siyasi Çarpıtma
Bakırhan'ın "Artık Meclis dinlemeleri bırakmalı, barış yasalarını gündeme almalı. Barış yasalarını hayata geçirecek kanunlar çıkarmalıdır" çağrısı, yasal çerçeveyi değiştirme niyetini ortaya koymaktadır. Bakırhan, "Süreci güvenlik zemininden diyalog ve müzakere zeminine çekmek" için çaba gösterdiklerini belirtmiştir.
Bu kapsamda Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Mahkemeleri Usul Kanunu ve infaz kanunu gibi temel yasalarda düzenlemeler talep edilmiştir. Bu, terörle mücadeleyi zayıflatmak amacıyla yapılmak istenmektedir. Bu doğrultuda, "Hasta tutsaklar derhal serbest bırakılmalı, cezaevleri de artık boşaltılmalıdır" talebiyle terör suçlularına özgürlük talep edilmekte; ayrıca siyasi davalara değinilerek "Sayın İmamoğlu tutuksuz yargılanmalı. Sayın Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ ile cezaevinde yargılanan arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşmalıdır" denilmiştir. Asıl niyet bellidir: Terörle mücadeleyi zayıflatmak, devlete “hesap soran” bir dili normalleştirmek ve kamuoyunu bulandırmaktır.
Türkiye'ye Yönelik Tehdit: 100 Yıl Önceki Kaosun Tekrarı
Bakırhan, konuşmasının sonunda süreci bir trene benzeterek, Türkiye Cumhuriyeti'ni açıkça tehdit etmektedir: "22 Ekim'de bir trenin sireni çaldı. 27 Şubat'ta tren hareket etmeye başladı. Biz Amed’den bir kez daha şunu söylüyoruz. Bu tren hiçbir durağı atlamadan; hiçbir rengi, hiçbir farklılığı dışında bırakmadan tamamını kapsamalı ve böyle yürümeli. Bu şekilde yürüyen bu tren emin olun 86 milyona eşit yaşayacakları demokratik bir cumhuriyeti getirebilir. Aksi halde bu treni kaçırırsak tekrar 100 yıl önceki kaosu, krizi bu topluma yaşatmak durumda kalacağız".
Bu ifade, barış çağrısı maskesi altında, "eğer bizim şartlarımızı kabul etmezseniz ve bu süreci kendi istediğimiz şekilde yürütmezseniz, ülke yeniden çatışma ve kaos ortamına döner" mesajını vermektedir. 100 yıl önceki kaos ve kriz iması, açıkça bölücülük tehdidine ve çatışma ortamının geri gelmesine yapılan bir göndermedir. Bu, Kandil'in ajandasına hizmet eden bir dille, Türkiye Cumhuriyeti'ne şantaj yapma girişimidir.
Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne Meydan Okuma
Barış, terörle pazarlıkla değil; terörden arınmış bir toplumda, hukuk devleti ilkeleri içinde mümkündür. Teröristbaşılarını Meclis’e çağırmak, terör uzantılarına "statü" istemek, barışçıl bir çözüm değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne meydan okumaktır. Bu meydan okumanın karşılığı, hukukun içinde ama tavizsiz bir kararlılıkla verilmelidir (Bakırhan).
Kaynak:
Bakırhan, Tuncer. Konuşma. "Çözüm ve Diyalog: Barışın İnşası İçin Yeni Bir Başlangıç" Toplantısı. Diyarbakır, DEM Parti Eş Genel Başkanı Olarak Yapılan Açıklamalar.