×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



TARİH IŞIĞINDA YENİDEN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ

Yazan  11 Nisan 2009
MUSTAFA ASLAN - Bazı köşelerde ve internet sitelerinde; Yeniden Türk Milliyetçiliği Hareketi'ne karşı tenkîdler gördüm.

Samimi olduklarına inanmak istediğim ama tenkîdlerin altından siyâsi parti propogandaları veya taraftarlığının kokularını aldığım için de ziyâdesiyle rahatsız oldum!

Tarih; dünümüzü bilip, bügünü yaşarken yarının da tedbîrini almamız için en mükemmel öğretmendir.

Tarihimizi bilmeden; milletliğimizi ve halkları nasıl toplayıp milletleştirdiğimizi ve bu milletleştirmede tek argümanımızın töreli-türeli yani yasaları olan ve geleneklerine sahip olan devletlerimizin olduğunu bilemeyiz. Milletliğimizi koruyamadan, devletimizi koruyamayız! Bunu bilen Batı; kurnazca ve sabırla yüzlerce hatta binlerce yıldır savaşta yenemediği Türk Milleti'ni; milletliğini yok ederek devletsizleştirmek yolunu gütmeğe başlamıştır. Buna ancak milletlik şuuru ve tarih bilincimizle karşı koyabiliriz.

Kül Tigin Anıtı'ndaki; "Aç olunca tokluk bilmez, bir doyunca da açlığı düşünmezsin." öğüdünü bilmeden ve töreden-türeden kısa süreli çıkarlar, vaatler veya kişisel ödüllerle uzaklaşır, vaz geçersek sonumuzu fark edemeyiz!

Muhteşem Türk Atatürk'ün, Göktürkler'den 1400 sene sonra meseleyi fark ederek Türk Milliyetçiliğini devlet sistemi haline getirmesini, tesâdüf veya kişisel bir düşünce olarak algılamak ta bizi yanıltır. Atatürk'ün Orhun Yazıtları'ndan istifâde ederek şekillendirdiği Yeniden Türk Milliyetçiliği; maalesef sonraki yöneticiler tarafından ihmâl edilmiş ve günümüzde de maalesef Türk Milliyetçiliği ve Atatürk nerdeyse suçlanır bir hale gelmiştir!

Bu acı gerçeklerin farkında olan duyarlı Türk evlâtlarının Yeniden Türk Milliyetçiliği Hareketi, şahsen bende müthîş bir heyecan vesîlesidir. Yakın geçmişimizde, iz bırakmış isimsiz Türk Milliyetçilerinden birini, bir Türk Milliyetçisi tarih öğretmenimizi de yâd ederek, Yeniden Türk Milliyetçiliği Hareketi'ni desteklemeye gayret edeceğim.

Tarih Öğretmeni Yüksel TURHAL'dan bahsetmeğe ve oradan Orhun Yazıtları'na da baş vurarak Yeniden Türk Milliyetçiliği'nin ne kadar elzem olduğunu vurgulamaya çalışacağım.

Niğde-Bor Şehit Nuri Pamir Lisesi'nde görev yapan müdürler arasında olduğunu öğrenebildiğim ve hakkında bulabildiğim kısacık bir bilgi ile bahsetmeğe çalışacağım bu tarih devinden! Yüksel TURHAL Hoca'nın öğretimini almış ve çoğu yaşayan ve iz bırakmış kanaat önderlerinden olan kişilerin Yüksel TURHAL hakkında bir çalışmaları, araştırmaları yoksa hem Yüksel TURHAL adına hem de Türk tarihi adına, sitemler edeceğim!...

Elimde 1963'te, Kars Bugün Matbaası'nda basılmış "GÖKTÜRK İMPARATORLUĞU VE ORKUN ANITLARI" adlı, küçücük bir dev eser var. Devrin teknolojisiyle yâni kurşun harflerle basılmış kitapçık. Bir lise tarih öğretmeninin, milletine ve mesleğine verdiği önemi; tarihini bilmeyen gençliğin yozlaşacağını yürekten hissederek Türk Tarihi'nin, bilhassa Osmanlı döneminde tozlanmaya terk edilmiş sayfalarını aralayabilmek için verdiği insan üstü gayretini düşünerek ve gözlerim buğulanarak hâtırası önünde tâzimle, saygıyla, hürmetle, minnetle eğilirim bir öğretmen olarak.

Kitapçığın hazırlanmasındaki emeği, birazdan hepimiz, ön sözün satır aralarında fark edeceğiz. Kitapçığın basım parasını, maaşından verdiğine ve öğrencilerine bedelsiz dağıttığına da emînim. Çünkü bize de lisede tarih öğretmenimiz (Allah razı olsun.) bedelsiz olarak dağıtmıştı bu kitapçığı.

Kitapçığın ön sözünü, kopyalama-yapıştırma şansım olmadığı için kelime kelime okuyarak ve yazarak aynen aktarıyorum:

"Orkun Yazıtları'nın bulunduğu devire kadar (1889) pek çok kimse, Türk tarihi'nin Selçuklular'la başladığını zannediyordu. Rus âlimi Yadrintseff bu anıtları bulduğu zaman (yazısı henüz çözülemediğinden); Cermenler'in, Macarlar'ın, Finler'in hatta Slavlar'ın cedlerine ait yazıtlar olduğu ileri sürülmüş, Türkler'e ait olabileceği kimsenin hatırına bile gelmemişti. Fakat Danimarkalı âlim W. Thomsen kitâbeleri okumaya muvaffak olupta Türkçe olduğu meydana çıkınca, bütün dünya sadece hayret etti. Bunun neticesidir ki Avrupa'da Türkoloji çalışmaları hızlandı. Bizde ise hakaret manasına kullanılan "Türk" kelimesi baş tacı edilmeğe başladı. Nihâyet Büyük Kurtarıcı, kendi soy adı ile birlikte kurduğu devletin ismine de Türk dedi.

Bu (yazıda) kitapçıkta; tarihi kat'î olarak belli olan, Türkçenin ilk tarihi eserlerinden biri olması dolayısiyle, gerek dil ve gerek tarih bakımından fevkalâde değerli bulunan bu anıtların (bir kısmının) metin ve bugünkü dile tercümeleri verilmektedir. (Tercüme bize ait olduğu için bir takım hatalar bulunabileceği tabiidir; zaten ilmî bir hüviyete sahip olduğu iddiasında da bulunmuyoruz.)

Orkun Anıtları Orta Asya'da Baykal Gölü'ne dökülen Orkun Irmağı civarında Koşo Tsaydam havalisinde bulunmuştur. Kül Tigin Anıtı 732, Bilge Kağan Anıtı 734' te dikilmiştir. Yazıtlardaki ifâdeden gayet sârih olarak anlaşılıyor ki Kağanlar, Türk kara kamağının (halk tabakasının) rahat ve refâhı için çalışıyorlar. Açların ve çıplakların koruyucusu mevkiindeler. Halbuki ortaçağda (Avrupa'da) yaşayan devletlerin idarecileri arasında bu zihniyete sahip bir başka misâl göremiyoruz.

Ayni şekilde "Üze Tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk Budun ilingin, töringin kim artatı? Udaçı erti Türk Budun... Ökün!" (Üstte gök çökmeyince, altta yer delinmeyince Türk Milleti, ilini töreni kim bozabilir? Türk Milleti nâdim ol (pişman ol, utan) kendine dön.) diyen anıtlarda Türk Milliyetçilik ideâli ne kadar canlı ve güven vericidir.

(Bugünkü telâkkilere göre bu devir, Türk tarihi için ideâl bir devir olarak görünmeyebilir. Fakat, büyük medeniyetler ve dinlerin tesirlerinden önceki hakiki Türk vasıflarına fazlasıyla mâlik bulunan bu devrin bizi kuvvetle çeken câzibeleri olduğu şüphesizdir. .... Göktürkler bulundukları şartlar içinde yaşamışlar, mücadele etmişler, varlıklarını idâmeye çalışmışlar, kendilerine göre eğlenmişler, sevinmişler veya ızdırap çekmişlerdir. Göktürk Yazıtları'nı kıymet vererek, severek ve anlayarak, sözüne ve özüne nüfûz etmeye çalışmak sûretiyle okuduğumuz zaman, bundan 1400 yıl evvel yaşayan kahraman ata ve cedlerimizin, hâkimâne görüşlerini anlar, silah şakırtılarını, sevinç kahkahalarını duyar veya ızdırap gözyaşlarını görür ve yaslarını içten hisseder gibi oluruz.) Yüksel TURHAL"

Ön sözünün son bölümünde parantez içinde verdiği bölümün, hocası Prof. Dr. A. N. Kurat'a ait olduğunu da dip not olarak düşecek kadar nezâket sahibi bir öğretmen. Teknolojinin çıldırdığı günümüzde, internetten aldıkları başkalarının yazılarını kendilerininmiş gibi yayınlayanlarla kıyaslayınca Yüksel TURHAL Hoca'nın ahlâklı Türk karakteri, iyice abideleşiyor.

Bu vesile ile; Niğde'ye, Bor'a ve Yüksel Turhal Hoca'nın öğrencisi olmuş her kese seslenmek istiyorum: Lütfen Yüksel TURHAL'ın başka yazılmış eserleri, makaleleri varsa ya yayınlasınlar, ya da lûtfedip bildirsinler.

Atatürk Cumhuriyeti'nin bir devrinin mîmarları olan bu fikir devlerinin emeklerinden çocuklarımızı, gençlerimizi hatta aydıncılık oynayan zavallılarımızı istifâde ettirmeliyiz! Bu, hem Yüksel Turhal Hoca'ya hem de milletimize ve devletimize borcumuzdur.

Belki o zaman; yönetim olarak, siyâseten ve ahlâken içine zorla itildiğimiz aşağılık kompleksimizden kurtulur, Türk Milleti'nin asla yönetilen bir millet olmayıp tarihin her döneminde yöneten olduğunu ve aslâ öğrenen bir millet değil aksine -başta Avrupa olmak kaydıyla- bütün dünyaya medeniyet öğreten bir millet olduğunu öğrenir ve onlara karşı duruşumuzu, yeniden gözden geçirebiliriz!

Her millet mensûbunun milliyetçilik yapmak gibi doğal ve insâni bir hakkı vardır. Ermeni'nin, Fars'ın, Arap'ın, Yunanlı'nın, Rus'un ve yakın çevremizden uzaklaşınca da Alman'ın, Fransızı'ın, İngiliz'in yaptığı ve hakları olan milliyetçilik, ne hikmetse Türk'e gelince korku sebebi hatta suçmuş gibi târif edilmektedir. Aslında tarihimizi bilsek, Avrupa'nın hak ettiği aşağılık kompleksini ve Türk Milliyetçiliği'nden haklı korkusunu da anlayabiliriz!

Milliyetçiliği bile bizden öğrenmiş derebeylerin, klanların; bize milliyetçiliğimizi yasaklamalarına, unutturmaya çalışmalarına karşı çıkmak, kafa tutmak, gerekirse bu uğurda zindanları, ölümü göze almak her Türk'ün, kendisini Türk hisseden her ferdin, birinci görevidir.

Bir insan kişisellikten, bencillikten, fertçilikten milliyetçiliğe terfi etmişse; kendisinden önce milletinin refah ve rahatını düşünmeğe başlamışsa, kurnazlıktan akıllılığa ve hayvanlıktan insanlığa terfi etmiştir.

Yüzyılımızda bütün dünya da hakim olan ve açıkça yaşanan-yaşatılan milliyetçilikler karşısına, ancak Türk Milliyetçiliği ile çıkmak mümkündür. Yaklaşık 1500 yıl önceden Türk Milleti'ne yazılı öğütlerini bırakan atalarımızın sözlerini; lütfen günümüze uyarlayarak oradaki Çinli yerine Avrupalıyı, Haçlı'yı, AB'yi koyarak okuyalım:

"Çin milletinin sözü tatlı, serveti bol imiş. Tatlı sözüyle, servetiyle aldatarak uzak kavimleri böylece yaklaştırırmış. Yakın geldikten sonra, yaman bilgisi anlaşılırmış. Bilgili ve akıllı kişi gitmezmiş. Bir kişi yanılsa ailesi, kabilesi beşiktekine kadar yok olurmuş. Tatlı sözüne, çok malına aldanıp pek çok Türk kabilesi yok oldu. Türk kabilelerinden bir kısmı güneyde Çugay Ormanı'na yerleşeyim dese, o zaman kötü kişi hemen şöyle öğretirmiş; 'Uzak isen kötü mal verir, yakın isen iyi mal verir.' deyip böyle öğretirmiş. O söze kanan bilgisiz pek çok kişi (Çinlilere) yaklaşıp yok oldu. Oraya gidersen Türk Milleti ölürsün! ..... Aç olunca tokluk bilmez, bir doyunca da açlığı düşünmezsin. Bunun için seni doyuran kağanının sözünü dinlemeden başka yerlere gittin. Çok zaman yok oldun. .... Üstte gök çökmeyince, altta yer delinmeyince Türk Milleti ilini, töreni kim bozabilir? Türk Milleti; nâdim ol kendine dön."

Tarihi taşlara yazarak bırakacak kadar medenî olan atalarımızın devrinde, tuvaleti ve banyoyu bile bilmediklerini kendileri itiraf edenlerin; atı, oku, kılıcı ve düzenli orduyu bizden görüp binlerce yıl uzaylı görmüşçe korkanların, şimdi bize medeniyet dayatmalarına ancak Yeniden Türk Milliyetçiliği ile karşı durabiliriz.

Kendini ve dününü bilmeyene ancak deli denir ve delinin özgüveni olmaz! Önce milletimizi günümüzün aydıncılık oynayan kimliksiz meczûplarından kurtarıp, düşünen üreten Türk Milliyetçilerinin sayılarını çoğaltarak devlet yönetimine talip olmanın yolu; Yeniden Türk Milliyetçiliği ile başlar.

Milliyetçilik milletini dolayısıyla insanlığı sevmektir. Sevgi üzerine inşa edilmiş bütün düşüncelerin başarısı da mukadderdir.

Atatürk'ten sonra Milli Şef İnönü tarafından; yaklaşık elli yıl sonra Türkeş'ten sonra Bahçeli tarafından yozlaştırılan ve içi boşaltılan Türk Milliyetçiliği kavram ve düşüncesini Yeniden şekillendirmek her Türk münevverinin tarihi görevidir ve birinci görevidir.

YAŞASIN; HER ZAMAN, YENİDEN VE KIYÂMETE KADAR TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ!...

Selâm, sevgi, dua...

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display