< < Amerika Birleşik Devletleri İstihbarat Örgütlerinin Alıkoyma ve Sorgularda Kullandığı Psikolojik Teknikler


Amerika Birleşik Devletleri İstihbarat Örgütlerinin Alıkoyma ve Sorgularda Kullandığı Psikolojik Teknikler

Yazan  03 Haziran 2013

Amerika Birleşik Devletleri İstihbarat Örgütlerinin Alıkoyma ve Sorgularda Kullandığı Psikolojik Teknikler

Giriş

İnsanlık tarihi her dönem topluluklar ve ülkeler arasında bilgi edinme mücadelelerine sahne olmuştur. İnsanlar örgütlenmeye başlayıp devletler kuruldukça bilgi edinme mücadeleleri de örgütlü hale gelerek istihbarat şemsiyesi altında birleşmeye başlamıştır.

Ülkeler, çağın koşulları çerçevesinde şekillendirdikleri istihbarat faaliyetlerinde dönem dönem en hafif tabirle kirli birtakım yöntemleri kullanmaktan da çekinmemiştir. İstihbarat her doğası gereği halka karşı şeffaf olamayacak bir faaliyet alanıdır; fakat etik kurallara ve evrensel insani değerlerin korunması kuralına tabiidir. Bu gerekliliğin denetimi devletlerin kuracağı bağımsız denetim mekanizmaları ile sağlanmak zorundadır.

Bazı ülkelerin amaçları doğrultusunda gerçekleştirdikleri örtülü ve insan haklarına aykırı uygulamaları meşrulaştırmak için istihbaratın bu gizlilik prensibini suistimal ettikleri görülmüştür. Bu tarz uygulamaların en sık yaşandığı dönem olarak ise soğuk savaş ve sonrası öne çıkmaktadır. 

Bu dönemde düşman ülkelere üstünlüğünü bilimsel bulgulara dayanan tekniklerle sağlamak isteyen devletler, bilim adamlarına sınırsız sayılabilecek imkânlar sağlamışlar ve yapılacak çalışmaları kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirmişlerdir. Özellikle psikoloji, biyoloji ve tıbbi alanlardaki en önemli buluşların savaş dönemlerine denk gelmesi bir tesadüf değildir.

Özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyetler Birliği soğuk savaş yıllarında istihbarat faaliyetlerinin bu bakımdan akıl almaz bütçelerle desteklendiği ülkelerdir. Yıllar sonra ortaya çıkan ve bazen de tarafların kendi açıkladığı belgeler o dönemde kapalı kapılar ardında yaşananlara dair fikir vermektedir.

Dönemin en bilinen ve üzerinde hala konuşulan faaliyetleri genelde propaganda üzerine odaklanmaktadır. Oysaki savaş esirlerinin veya istihbarat örgütlerince ele geçirilen kişilerin alıkonulma ve sorgulanma süresince maruz bırakıldıkları psikolojik ve tıbbi bir takım yöntemler de o döneme ışık tutması bakımından oldukça çarpıcıdır.

Bu çalışma 21. yüzyılda dünya liderliğine soyunan ABD’nin 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca istihbarat edinme amaçlı uyguladığı alıkoyma ve sorgulama tekniklerini kendi açıkladığı belgeler ışığında ortaya koymayı hedeflemektedir. Burada açıklanan yöntemler özellikle medikal psikolojinin dünyada ilk defa CIA tarafından kullanıldığı görüşünü (McManners, 1996) de destekler niteliktedir.

ABD Ordusu ve CIA Sorgu Belgeleri

1996 yılında Pentagon tarafından yedi kitapçık açıklanmıştır. Bu kitapçıklar ABD ordusu ve CIA’nın asker ve ajan yetiştirmek için kullandığı eğitim kitapçıklarıdır. Bunlar içinde özellikle iki tanesi sorgulama sırasında kullanılan psikolojik yöntemlere ayrıntılarıyla yer vermektedir.

Bu belgeler Amerikan basınında genel olarak “İşkence Kitapçıkları” adıyla yer almaktadır. Çünkü açıklanan dokümanlar Amerika’nın Irak’ta, Afganistan’da, Guantanamo’da, Abu Ghraib’de ve Latin Amerika’da yaptığı psikolojik işkenceleri ortaya koymaktadır.

Belgelere göre CIA, Latin Amerika’daki ajanlarına psikolojik işkence tekniklerini öğretmektedir (Adams, 1997).  Daha acımasız görünen fiziksel şiddet yerine, zihinsel işkencelere başvurulmuştur. 1983 İnsan İstismarı Eğitim Kitapçığı, en az beş Latin Amerika ülkesinde güvenlikten sorumlu ajanları eğitmek için kullanılmıştır (Pincus, 1997).

Kitapçıkta fiziksel şiddete karşı olduğunu belirten yetkililer, bunun yerine psikolojik sorgulama metotlarını kişinin işbirliği yapmasını sağlamak için kullandıklarını söylemektedir. Bu sayede ulusal güvenlik için gerekli istihbaratı elde etmiş olacaklardır.

Açıklanan diğer bir önemli belge olan 1963 KUBARK Karşı Casusluk Sorgulamaları Kitapçığı özellikle direnç gösteren, dayanıklı kaynaklara uygulanan psikolojik teknikler üzerine askerleri ve ajanları eğitmek için hazırlanmıştır. Bilgi vermeye karşı direnç gösteren kaynaklar zihinlerine yapılan müdahalelerle işbirliğine itilmekte ve tüm tekniklerin istihbarat elde etmek için sadece dirençlerini kırmak amacıyla gerçekleştirildiği burada da iddia edilmektedir.  

1983 İnsan İstismarı Eğitim Kitapçığına göre zorlayıcı tekniklerin amacı, kişiye dışarıdan güçlü bir psikolojik baskı uygulayarak direnme gücünü zayıflatmaktır. Amaç, direnç düzeyinde geri çekilme sağlayarak davranışta bir seviye geri gitmektir. Bu sayede kişinin direnç gösterdiği davranış biçiminden, işbirliği yaparak istihbarat bilgisi alınabilecek seviyeye gelmesi beklenmektedir. Buna yönelik uygulanacak zorlayıcı uygulamanın başarılı olması için üç temel prensip üzerinde durulmaktadır (Central Intelligence Agency, 1983):

a.    Yorgunluk (Fiziksel Güçsüzlük)

Yüzyıllar boyunca esirleri fiziksel olarak zayıf düşürmek için birçok yöntem kullanılmıştır. Fiziksel kısıtlamalar, uzun süreli yorgunluk, aşırı derecede sıcağa, soğuğa ya da neme maruz bırakma veya uyku yoksunluğu kullanılan en yaygın yöntemler arasındadır. Bu uygulamaların altında yatan varsayım kişinin fiziksel olarak direnci kırıldığında bunun psikolojik olarak da direnme gücünü kıracağıdır.

Araştırma sonuçları kişileri güçsüzleştirmekten çok, güçsüzleştirmekle tehdit etmenin daha etkin sonuçlar doğuracağı yönündedir. Uzun süreli yorgunluk, susuz ya da yemeksiz bırakma gibi uygulamalar zamanla kişilerde bu huzursuzluktan kaçmak ve kurtulmak için duyarsızlaşma, kendi içine kapanma gibi tepkilere neden olacaktır.

Diğer bir zorlayıcı teknik ise kişinin çevresini onun düzenini bozacak şekilde kontrol etmektir. Örneğin yemek ve uyku saatleri düzensiz olacak şekilde ayarlanmaktadır. Bu düzensizlik ne ihmal düzeyine varacak kadar fazla ne de kişiye tam yetecek kadar azdır, belli bir zamanlama düzenine dayanmaması esas alınmıştır. Bu uygulamanın amacı kişinin kafasını karıştırmak ve yine bu sayede direnme gücünü azaltmaktır.

b.    Bağımlılık

Kişi her türlü ihtiyacının karşılanması için sorgulayıcıya bağımlı kılınmaktadır.

c.    Dehşet (Yoğun Korku ve Endişe)

Bilinmeyen ya da belirsiz bir duruma karşı duyulan yoğun korkunun uzun sürdüğünde kişide bir gerileme yaratması hedeflenmektedir.   

Yorgunluk – bağımlılık – dehşet prensipleri aşırı derecede uygulanırsa kişi bir savunma mekanizması olarak duyarsızlaşmakta ve bu durumda bilgi almak için uyarılması zorlaşmaktadır. Bu nedenle uygulamalar esnasında bir psikologun bulundurulması eğitim içeriğinde sıklıkla vurgulanmaktadır.

Bu prensiplere bağlı uygulanan yöntemlerle beyin yıkama “uyaran – tepki ilişkisine” koşullandırma yöntemiyle müdahale edilmesi ve bu sayede kişinin belli bir görüşü kabul etmesi amacını taşır. Uygulanan yöntemler bu yönüyle istihbarat elde etmek amacıyla değil; daha çok manipülasyon aracı olarak kullanılmaktadır.

Kullanılan zorlayıcı tekniklerin hiçbirinin kişinin kendini kaybedecek ya da neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmesini engelleyecek kadar yoğun uygulanmadığı belirtilmektedir. Kişiden istenen itiraf veya bilgi alındığında, klasik önlemler alınmaya başlanmaktadır. Baskı unsurları, kişinin bilgiyi mümkün olduğunca net vermesini sağlayacak şekilde hafifletilmektedir. Aslında, bu aşama tam olarak sorgulamanın gelmek istediği noktadır. Bilgi verilmesiyle başlatılan rahatlama hissi, devam edecek işbirliği halinde kişinin kendini daha iyi hissettirileceği yönünde bir algı yaratma amacını taşımaktadır.

Psikolojik İşkence Yöntemleri

Açıklanan CIA eğitim belgelerine (1963; 1983) göre uygulanan teknikler şunlardır: tutuklama, gözaltı, duyusal uyaranlardan yoksun bırakma, tehdit ve korkutma, fiziksel acı, anestezi, hipnoz ve telkin edilebilmeyi artırıcı yöntemler.

Tutuklama: CIA (1983), ajanlarına ve askerlere tutuklamayla ilgili ilk prensibin tutuklama şekli ve saati olduğunu öğretmektedir. Kişileri şaşırtmayı başarmak ve zihinsel huzursuzluğu en yüksek seviyede hissettirmek için tutuklamanın o kişinin en beklemediği, hem zihinsel hem de fiziksel olarak direnme gücünün en az olduğu anda yapılması gerekmektedir. Bunun için en ideal zaman olarak, sabahın erken saatleri işaret edilmektedir. Bu saatlerde tutuklanan kişilerin çoğu yoğun bir şekilde şok, güvensizlik ve stres hissi ile dolacaktır.

Tutuklama ile ilgili diğer önemli mesele ise tutuklamaya giden ekibin tutuklanacak kişiyi tavırlarıyla etkilemesidir.

Gözaltı: CIA’nın gözaltı koşulları ile ilgili beslendiği temel prensip psikolojinin kişilik kuramlarıdır. Buna göre, bir kimsenin sağlıklı bir kişilik oluşturup, kimlik bütünlüğünü sağlıklı bir şekilde sürdürmesinin en önemli belirleyicilerinden biri o kişinin çevresi, alışkanlıkları, görünüşü, hareketleri ve başkalarıyla ilişkileri gibi temel bileşenlerinin bir süreklilik içinde devam etmesidir.

Gözaltı, sorguyu yapan kişiye bu bağları koparma ve kişinin iç kaynaklarının düzenini bozma imkânı verir. Gözaltı sürecini kişide bildiği ve güvendiği her şeyden kopmuş hissi yaratacak şekilde planlamanın da önemi bu nedenle vurgulanmaktadır.

Bu süreçte kişinin eski rutinlerinin yerini yenilerinin alması çok az fayda sağlayacaktır. Gözaltında olan kişiye adapte olabileceği rutin bir düzen sağlanmamaktadır. Aynı zamanda gözaltındaki kişinin kayıtsız hâle gelmesine neden olacak kadar monoton da olunmamalıdır. Çünkü kayıtsızlık, sorgulamaya karşı doğacak en etkin savunma mekanizmasıdır ve bu noktaya gelinmesinden mutlaka kaçınmak gerektiği ısrarla belirtilmektedir.

Kişinin daha önce gözaltına alınıp alınmadığının da önemli olduğuna yer verilmiştir. Daha önce gözaltına alınmış olmak, özellikle de sorgulanmış olmak yapılacak aynı ya da benzer uygulamaların etkisini azaltacaktır.

Duyu uyaranlardan mahrum bırakma: Hücre hapsi birçok kişide çok güçlü bir strese neden olmaktadır. Dış uyaranlarla ilişkisi kesilen kişi farkındalığını içe yönlendirerek, bilinçaltını dışa yansıtma eğilimi gösterir. Hücre hapsinin yarattığı en genel bulgular batıl inançlar, bir yakınına karşı aşırı sevgi duyma, cansız bazı nesneleri canlı gibi algılama, halüsinasyonlar ve sanrılardır. Belgede, bu semptomlara neden olacak şekilde hücre hapsinin sürdürülmesinin uygulanması gereken politikaya aykırı olduğu belirtilmiştir.

Dokümanlar, daha önce konuyla ilgili yapılmış psikoloji deneylerine de yer vermektedir. Örneğin, sorgulama amacıyla hücre hapsine alınan kişilerin maruz kaldığı durumları birebir ölçen herhangi bir deney bulunmadığı belirtilmiştir (CIA, 1983). Fakat bazı gönüllü deneklerle izolasyon tankları da denen “duyusal yoksunluk tanklarında” bazı deneyler gerçekleştirilmiştir.

Bu deneylerde kişiler vücut sıcaklığında tuzlu suyun içinde, tamamen karanlık ve her türlü uyarandan arındırılmış tanklara maskelerle yerleştirilmektedirler. Bu maskeler tüm yüzü sararak sadece nefes almaya izin vermektedir. Kişinin duyduğu tek ses kendi nefesi ve suda çıkan kabarcıkların sesidir.

Bugün gelişmiş koşullarıyla alternatif tıpta ya da meditasyon amaçlı kullanılan bu tanklar özellikle geçmiş dönemlerde algısal izolasyon da diyebileceğimiz duyu yoksunluğu deneyleri için kullanılmıştır. CIA (1983) da belgelerde belirttiği gibi bu durumun kişiler üzerinde yarattığı etkiyi, tıpkı diğer psikoloji araştırmalarında olduğu gibi kendi amaçlarına uygun olarak kullanmaktan çekinmemiştir.

Bu deneylerden çıkan sonuçlar şöyle özetlenmektedir:

1.   Duyu uyaranlarından aşırı derecede yoksun kalmak, kişide işkence denebilecek kadar dayanılmaz bir stres ve korku yaratmaktadır. Kullanımı çok sakıncalıdır ve kuralların ihlali anlamına gelir. Yoksun bırakma işlemi ne kadar kapsamlı ise kişinin etkilenme hızı ve derinliği de o kadar fazla olur.

2.   Birçok denek için yaşadığı stres, kaygı ve korku katlanılmaz bir hâl almıştır. Sosyal ve fiziksel uyaranlara olan ihtiyaçları giderek artmaktadır. Kişinin bu koşullara ne kadar dayanabileceği tamamen psikolojik özelliklerine bağlıdır.

Sorgulamayı yapan kişi, sorgulanan kişinin zihninde bir insanla iletişim kurma ve anlamlı bir aktivitede bulunma gibi ihtiyaç duyduğu özelliklerle bağdaştığı zaman, duyulan kaygı ve korku azalacaktır. Bu durumda sorgulayıcının bu koruyucu ve yardımsever ilişki tarzını, bilgi elde etmek için kullanması beklenmektedir.

3.   Bazı kişiler bu koşullara maruz kaldığında hızlı bir şekilde gerçek dünyadan kopma, içe kapanma, halüsinasyonlar ve sanrılar üretme gibi patolojik bulgular göstermeye başlamaktadır.

Genel olarak bir kişinin ne kadar dengeli bir yapısı varsa, duyusal yoksunluk koşullarından o kadar fazla etkilendiği söylenebilir. Nörotik olan veya psikoz sahibi kişiler diğerlerine oranla daha az etkilenmekte ve kaygı miktarında azalmalar yaşamaktadır.

Tehdit ve korku: CIA kitapçığındaki (1983) öğretilere göre kişiyi zorlayıcı uygulamalarla tehdit etmek, uygulamanın kendisinden daha etkin bir şekilde direnme gücünü zayıflatmaktadır. Örneğin acı verileceğine dair tehdit edilmesi, direk acı hissinden çok daha fazla zarar veren bir korku duyulmasına neden olmaktadır. Acıdan korkma ve kaçınma ihtiyacı kişinin sandığından çok daha fazladır. Fiziksel şiddete başvurmanın, genelde kızgınlık, muhalefet ve diğer düşmanca duyguları uyandırması da bunların yerine psikolojik işkencelerin kullanılmasını daha avantajlı hâle getirmektedir.

Tehdidin kişide yarattığı etkiyi büyük oranda belirleyen şey sorgulanan kişinin özellikleridir. Tehdidin gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceğine, karşısındaki sorgulayıcının bunu yapıp yapamayacağına dair inancına göre tehdidin yarattığı etki miktarı değişecektir. Diğer bir faktör ise tehdidin nedeninin ne olduğuna dair inancıdır.

Sorgulayıcının tehdit ederken sakin olması, soğukkanlı ve net bir şekilde konuşması önemlidir. Öfkeli bir şekilde bağırarak savrulan tehditlerin ya da sorgulanan kişinin düşmanca ifadelerine karşı tepki şeklinde söylenen tehditlerin istenen etkiyi yaratmayacağı vurgulanmaktadır. Sorgulayıcının öfkelenmesi sorgulanan kişi tarafından yanlış yapmaktan korktuğu şeklinde yorumlanabilir ve direnme gücünün kırılma ihtimalini azaltır.

Her bir tehdit, kişiye işbirliği için zaman vermelidir ve en çok işbirliğine dair mantıklı tekliflerle birleştirildiğinde etkili olmaktadır. Kişi sadece korku dolu bir duygu durumuna terk edilmemeli; bundan kurtulmak için bir kaçış yolu da her zaman sunulmalıdır.

Üzerinde durulan önemli meselelerden biri de sorgulanan kişilerin ölümle tehdit edilmesidir. Ölüm tehdidi, hücre hapsi, özel sorgulama koşulları gibi durumlarda işe yaramayan bir yöntemdir. Bunun sebebi ölüm tehdidin yerini katıksız bir umutsuzluk duygusuna bırakması ve istenilen bilgiyi verir vermez öldürüleceğine dair çaresizlik hissi yaratmasıdır. Bunun da ötesinde bazı kişiler bunun sadece bir blöf olduğunu, ölümlerinin sorguyu yapan kişilerin hiçbir işine yaramayacağını düşünebilir.

Eğer kişi, bir tehdit karşısında işbirliği yapmayı reddederse bu tehdit yerine getirilmelidir. Aksi halde yapılacak diğer tehditler herhangi bir etki yaratmayacaktır. Zorlayıcı bir yöntem olarak fiziksel şiddete ya da işkenceye dair tehdit kullanmanın en büyük zorluğu kişinin blöfü görmesidir. Bu durum, fiziksel şiddet uygulanamayacağı için sadece sorgulanan kişinin işine yarayacaktır. Bu yüzden de uygulanamayacak tehditlerden kaçınılması gerektiği belirtilmiştir.

Fiziksel acı: Acıyla ilgili en bilinen şeylerden biri herkesin acıya farklı tepki verdiğidir. Bunun nedeni duyusal bir farklılık değildir. İnsanların acı eşiği genel olarak aynıdır ve uygulanan acının miktarı da çok benzer olduğundan bu farklılığın kaynağı başka bir yerde aranmalıdır. Genel olarak kişilerde farklılık gösteren tepkinin en temel nedeni daha önce acıya maruz kalma durumu olarak belirtilmektedir.

İşkenceye verilen tepki için farklı ihtimaller vardır. Kişiye fiziksel işkence yapılması dışarıdan kaynaklanan bir çatışma durumudur. Eğer kişi maruz kaldığı acının kaynağını kendisinden bağımsız bir dış güçte, işkencecide görürse, direncinde artış olabilir. Eğer işkencenin kaynağını kendinde görürse, bu durumda direnme gücü azalacaktır. Bu bilgi kullanılarak işkence sırasında kişilere bunun nedeninin tamamen kendileri olduğu; sonlandırmanın da yine kendi ellerinde olduğu tekrarlanmaktadır.

Yoğun fiziksel acıya maruz kalan kişiler, daha fazla acı çekmemek için yalan ifadeler verebilirler. Bu durumda alınan bilgilerin değerlendirilmesi ve doğru olmadığının anlaşılması soruşturma ya da yürütülen operasyon için zaman kaybı olacaktır. Bu süreç zarfında kişi kendisini toparlama şansı bulabilir; hatta incelenmesi daha uzun sürecek yeni yalanlar hazırlayabilir.

Sorgu sürecinde fiziksel acı uygulamasının en sona bırakılmaması gerektiği belirtilmektedir. Eğer tüm diğer çareler denendikten sonra başarı sağlanamamış ve fiziksel şiddete başvurulmuşsa işkence yapılan kişi, işkencenin çaresiz kaldığını; son bir kez daha dayanabilirse bu mücadeleyi kazanacağını düşünebilir. Kişi bir kez acıya dayandıktan sonra daha alt yöntemlerle konuşturmak oldukça güçleşir.

Hipnoz ve telkin edilebilmeyi artırıcı yöntemler: Bir kişiden hipnoz altındayken alınan bilgilerin doğruluğu ve güvenilirliği oldukça tartışmalıdır. Kişinin cevapları sorgulayıcının telkinlerine göre şekillenmiş ya da kişi tarafından çarpıtılmış olabilir. Fakat kişinin bu stresten kaçmak için telkin edilebilirliği artırılmış bir zihinsel konuma gelme ihtimali yüksektir. Bu aşamada sorgulayıcı, bu durumdan faydalanmalı ve hipnoza yakın bir telkin yöntemiyle ihtiyacı olan bilgileri almaya çalışmalıdır. Hipnoza benzer özellikte telkin imkânı sağlayan ama hipnozun risklerini taşımayan duruma “sihirli oda (magic room)” tekniği kullanılarak ulaşılmaktadır.

Bu tekniğin temelinde yatan prensip kişiyi hipnoz altında olduğuna inandırmaktır. Belgelerde örnek verilen yöntemler arasında kişiye hipnotik telkin uygular gibi ellerinden birinin yavaş yavaş ısınacağını söyleyip; o esnada diyatermi makinesi ile bir elini gerçekten ısıtmak gibi teknikler bulunmaktadır. Bu ve benzeri telkinlerin art arda kullanılması sayesinde kişinin gerçekten hipnoz altında olduğunu düşünmesi sağlanır. Böylece kendi oto kontrolünü bırakması ve kendi elinde olmadığını düşünerek istenilen bilgiyi vermesi beklenmektedir.

Anestezi: Bir kişinin bildiği tüm bilgiyi karşısındakine vermesini sağlayan herhangi bir kimyasalın henüz bulunmadığı belgelerde belirtilmiştir. Anestezi olarak ifade edilen tekniğin amacı, tıpkı hipnoz ve telkin kullanımındaki yanıltıcı prensip gibi kişinin plasebo yardımıyla bir çeşit ilacın etkisinde olduğuna inanmasını sağlamaktır.

Yapılan araştırmalar insanların % 30 ila % 50’sinin plaseboya tepki verdiğini göstermiştir. Bu tekniği kullanırken CIA (1983), plasebo olarak zararsız bir şeker hapı kullandığını söylemektedir. Bu hapın verildiği kişilere, kendilerine bir çeşit serum verilerek konuşmaya olan isteklerinin artırılacağı ve yalan söylemelerinin engelleneceği söylenmektedir. Maruz kaldığı işkenceden kurtulmak için bahaneye ihtiyaç duyan, kendiliğinden itirafta bulunmaktan çekinen kişilerin, gerçekten bir kimyasal verildiğine ve söyleyeceği hiçbir şeyin sorumluluğunun artık kendinde olmayacağına inanarak konuşması beklenmektedir. Bu inanç, işbirliğini meşrulaştıracak ve insanların işbirliği yaptığı için onu suçlamasını engelleyecek önemli bir bahane yerine geçecektir.

Hem plasebo hem de sihirli oda tekniklerinin amacı kişinin bir şekilde teslim olmasını, direnç düzeyinden işbirliği düzeyine geçmesini sağlamaktır. Bu geçiş bir kez sağlandıktan sonra bu teknikler artık gerekli olmayacak ve sorgulama sürecini kolaylaştırmak için kullanmaya devam edilmeyecektir.

Açıklanan tüm bu tekniklerin ardından belgelerde tekrar vurgulanan en önemli unsur, bu tekniklerin tek amacının kişide direnç noktasından geri çekilme yaratarak işbirliği isteği uyandırmak ve ABD ulusal güvenliği için gereken istihbaratı elde etmek olduğudur (CIA, 1963; 1983 ve 2004 ).

Sorgulama amaçları, teknikleri ve sonuçları bakımından incelendiğinde açıklanan belgelerin arasında yirmi yıllık bir zaman farkı olmasına rağmen büyük oranda aynı prensiplerin geçerli olduğu görülmektedir. Sadece gelişen ve değişen psikolojik bulgular ışığında tekniklerin kullanımında ince farklılıklar yapılmıştır. Buna ek olarak 1983 belgesi, 1963 belgesine oranla tekniklerin kullanımında daha dikkatli olunması, belli kuralların ihlal edilmemesi ile ilgili uyarıcı ifadelere daha fazla yer vermektedir.

          Sonuç

Ülkeler için hedef kişi ya da kitlenin zihnine girebilmek önemini her zaman korumuştur. İnsanların zihin ve davranışlarının başka güçler tarafından tahmin edilebilme, kontrol edilebilme ve yönlendirilebilme korkusu tıpkı Orwell ve Huxley’de olduğu gibi insanlığın kâbuslarını yansıtan kara ütopyaların konusu haline gelmiştir (Zeigler, 1961, s. 773).

Bunu gerçekleştirebilmek ve dünyanın “süper gücü” olmak uğruna yakın tarihte kapalı kapılar ardında yaşananlara ışık tutma gereği doğmaktadır. Özellikle soğuk savaş ve sonrası dönemde gerçekleştirilen örtülü operasyonlar istihbarat örgütlerinin ellerine verilen sınırsız olanaklarla kişi hak ve özgürlüklerinin yerle bir edildiği uygulamalara dönüşmüştür.

Yukarıda açıklanan eğitim dokümanları ve bu eğitimlerin altında yatan prensipler, bu şekilde yetiştirilen asker ve ajanların elinde alıkonulan ve sorgulanan kişilerin nelere maruz kaldığına dair az da olsa fikir vermektedir.

Ne yazık ki bu faaliyetler sadece soğuk savaş ve sonrası dönemle sınırlı kalmamıştır. Guantanamo, Afganistan, Irak, Abu Ghraib gibi ABD ordusunun ve devlet teşkilatının yerleştiği bölgelerde yapılan psikolojik işkence çalışmalarına dair araştırma ve eleştiriler bulunmaktadır.

Amerikan gizli servisleri üzerine uzmanlaşmış Prof. Alfred McCoy’un bir söyleşisini irdeleyen yazıda, CIA’nın dönemin önde gelen bilişsel psikologlarının araştırmalarını destekleyerek bunların sonuçlarını psikolojik işkence aracı olarak kullandığının aradan yıllar geçtikten sonra açıklanan belgelerle ortaya çıktığı belirtilmiştir (“Psychological Torture: a CIA history,” 2008). McCoy’un yaptığı söyleşide Guantanamo üssünün sadece bu tekniklerin uygulandığı bir merkez olmadığı; aynı zamanda yapılan araştırmalar için de laboratuvar olarak kullanıldığına de yer verilmiştir.

Bu ve benzeri eleştirilerin duyarlı bilim insanları tarafından dile getirilmesi ne yazık ki çalışmaların herhangi bir şekilde aksamasına ya da sonlandırılmasına neden olmamaktadır. İstihbarat örgütlerinin güdümünde devam eden çalışmalar istihbaratın doğası gereği gizlilik prensibinden asla taviz vermemektedir. Dolayısıyla bu konudaki tartışmalar, güncel çalışmalara dair somut verilere ulaşılamadığından iddia boyutundan öteye geçememektedir. Ancak aradan yirmi ya da otuz yıl geçtikten sonra açıklanan belgelerle bugüne dair ışık olması beklenen kanıtlar ortaya konmaya çalışılmaktadır.

Ülkelerin dünya egemenliği rüyası devam ettiği sürece bugün Amerika Birleşik Devletleri, yarın başka bir güç havarisi tarafından bu yöntemlerin çağın şartlarından fazlasıyla faydalanarak sürdürüleceği açık bir şekilde görülmektedir.

Bilim için teknoloji ışığında araştırmalarla hızla ilerlerken aynı araştırma sonuçlarının despotik ellerde kullanıldığı takdirde insanlığı aydınlık günler kadar karanlık günler de bekliyor olabilir. Bu durumda belki en önemli kurtuluş yolu, halkların farkındalığını bir nebze de olsa artırarak onlar için var olması gereken devletlerin, güvenlik adı altında insan haklarını böyle suistimal etmesine karşı çıkmalarını sağlamaktır.
 

KAYNAKÇA

http://mindhacks.com/2008/02/11/psychological-torture-a-cia-history/

http://www.lexisnexis.com/hottopics/lnacademic/?shr=t&csi=10939&sr=HLEAD(CIA+admits+giving+lessons+in+torture)+and+date+is+January,%201997

http://www.lexisnexis.com/hottopics/lnacademic/?shr=t&csi=8075&sr=HLEAD(CIA+Manual+Discussed+`Coercive%27+Interrogation)+and+date+is+January,%201997

http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB122/index.htm

Human Resource Exploitation Training Manual. (1983).

Kubark Counterintelligence Interrogation.(July 1963).

McManners, H. (1996, 31 March). Army loses the battle for minds. The Sunday Times.

Schlesinger, J. R. (August 2004). Independent Panel to Review DoD Detention Operations.

Zeigler, H. (1961). The Journal of Politics, 23 (4).

 
Sema Sözer

sozer.sema@gmail.com         

Eğitim

 

  • Harp Akademileri Komutanlığı SAREN İstihbarat Yüksek Lisansı                           MA (2013)
  • Boğaziçi Üniversitesi, Psikoloji                                                                                           BA  2010
  • Samsun Anadolu Lisesi                                                                                                        2005

 

Yabancı Dil Bilgisi

  • İngilizce (ileri düzey)
  • İbranice (başlangıç)

Deneyimler

         Araştırma Asistanı

Kudüs İbrani Üniversitesi (Hebrew University of Jerusalem), Sosyal Bilimler Fakültesi, Psikoloji Bölümü

Bilinç Laboratuvarı (Lab Conscious - http://labconscious.huji.ac.il/)

(10.2012 – 02.2013)

·         Araştırma Görevlisi

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

(04.2011 -  09.2012)

Araştırma Alanları

·         Proaktif İstihbarat Yaklaşımı

·         Evrimsel Bilinaçltı

·         Bilinç düzeyine ulaşmayan çevresel uyaranların bireyin izlenim oluşturma, karar alma ve sosyal davranışlarındaki etkisi

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display