11 Mart 2025
21YYTE.ORG Amerika Araştırmaları Merkezi TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİNDE DEĞİŞİM

TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİNDE DEĞİŞİM

Rand Corporation ile Amerikan Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın birlikte yürüttüğü 2007 tarihli “Hava Kuvvetleri Projesi”nin “Trouble Partnership” başlıklı raporunda, Küresel jeopolitik değişimin yaşanmakta olduğu bu dönemde

6 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Rand Corporation ile Amerikan Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın birlikte yürüttüğü 2007 tarihli “Hava Kuvvetleri Projesi”nin “Trouble Partnership” başlıklı raporunda, Küresel jeopolitik değişimin yaşanmakta olduğu bu dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinde

Araştırmanın sonuç bölümünde ilişkilerin geleceğine yönelik analiz ve öneriler yer almaktadır. Bu önerilerin iyi tahlil edilmesi, ABD'nin yakın gelecekte Türk Dış Politikası'nı nasıl etkileyebileceğine ışık tutmaktadır.

Öncelikle ABD'nin Türkiye'nin PKK ile mücadelesine siyasi ve istihbarat desteğini yoğunlaştırması gerektiği, PKK'nın çökertilmesi için Kürt Bölgesel Yönetimi'ne baskı yapılması ve bu grupla siyasi ve lojistik desteklerinin kesilmesi gerektiği söylenmektedir. Bununla birlikte PKK tehdidinin sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceği, güçlü bir antiterör programının yanında Kürtlerin şikâyetlerinin kaynağına yönelik sosyal ve ekonomik reformların da uygulanması gerektiği düşüncesi göze çarpmaktadır. Bunlara ek olarak, ABD'nin Türkiye'nin Kuzey Irak'ta Kürt Bölgesel Yönetimi liderliği ile doğrudan diyalog açma girişimlerini desteklemesi ve ABD'nin Irak'tan çekilmesine kadar Bağdat Merkezi Yönetimi ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki gerginliğin düşürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.[2]

Robert Gates'in Şubat 2010'daki Türkiye ziyaretinde önce "PKK'ya karşı işbirliğinin daha da yoğunlaştığını" söylemesi ve ardından da "nihai çözümün herkesi öldürmek olmadığını" eklemesi,[3] Rand'ın araştırması doğrultusunda uygulanan bir davranış gibi gözükmektedir. Görüldüğü üzere,ABD, ordusunun Irak'tan çekilmesi öncesinde, Kürt Bölgesel Yönetiminin güvenliğini garantilemeye çalışmaktadır. Bu durumda "acaba PKK'nın kontrol edilebilir mevcudiyeti uzun vadede Türkiye'nin lehine mi" sorusu akla geliyor. Bu tehlikeli düşünce, ABD'nin Bölgesel Kürt Yönetimi'nin ileride daha faal bir siyasi yapılanmaya kavuşması lehine Türkiye'yi bu oluşumla sürekli daha çok siyasi işbirliğine itmeye çalışmasından kaynaklanmaktadır.

Ortada olan tarihsel gerçekler vardır. ABD'nin Körfez Savaşı ile birlikte bölgeye gelmesi, maddi ve manevi olarak Türkiye'yi ciddi sıkıntılara itmiştir. Amerikan Özel Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'taki yardım faaliyetlerinin hemen ardından Türkiye'nin güneydoğusunun savaş alanına dönmesi bir tesadüf değildir.[4] ABD'nin Körfez Savaşı, 1990'lar boyunca Irak Politikası, Kuzey Irak'taki Çekiç Güç, Irak Savaşı ve ardından ABD'nin Kuzey Irak politikası Türkiye için "alerji etkisine" sahip olmuştur. Dolayısıyla Türkiye'nin ABD'nin bölgeye yönelik politikalarından olumsuz etkilendiği ortada olup, bu ülkenin gelecekteki uygulamalarına da bu açıdan bakmasında fayda vardır.

PKK'lıların bir kısmı Kuzey Irak'taki Peşmerge güçlerine katıldıkları bilinmektedir. Bunların Kuzey Irak'ta yer alacağı düşünülen üçlü kuvvette de bulunacağının üzerinde durmak gerekmektedir. Buna dayanarak, ileride Bölgesel Kürt Yönetimi'nin güçlenmesi durumunda bu kişilerden Kuzey Irak'taki Türkmenlere karşı bir paramiliter kuvvet ve Türkiye'nin güneydoğusuna yönelik bir istihbarat gücü oluşturulabilir. Dolayısıyla buna göz yuman ABD'nin PKK'ya karşı Türkiye'ye gerçekten tam bir destek sağlayacağı sözünün güvenilirliği tartışmalıdır.

RAND'ın araştırmasında göze çarpan bir diğer nokta, Türkiye'nin Ortadoğu için bir model olarak sunulmaması gerektiğidir. Türkiye'nin bu şekilde model gösterilmesinin, özellikle laik kesimin ve Ordu'nun içinde bulunduğu birçok Türk üzerinde Batılı kimliğini zayıflattığını ve siyasi açıdan Ortadoğu'ya daha çok yaklaşmasına neden olduğu söylenmektedir.[5] Gerçekten de Türk halkının önemli bir kesimi, özellikle Türkiye'nin AB'ne uyum süreci içinde karşılaştığı çifte-standartların yaşattığı hayal kırıklığı sayesinde, artık imkânsızlaştığını düşündüğü ve hatta önemsemediği bütünleşme yerine, jeopolitik gücün tekrar önplana çıkartılması gerektiğini görmeye başlamıştır. Bu durum zamanla Türkiye'nin gücünü yeniden keşfetmesi anlamını taşımaktadır. Buna paralel olarak ülkede bu düşüncenin baskılanmasının ABD'nin lehine olduğunu söyleyebiliriz.

Raporda Balistik Füze Savunması'nın Amerikan-Türk ilişkilerinin geleceğinde önemli olabileceği belirtilerek,[6] İran'ın nükleer silahlanmasının önün geçilemediği takdirde, nükleer caydırıcılığa yönelik henüz fazla bir ilgisi olmayan Türkiye'nin nükleer silah geliştimek zorunda kalacağı ve bu durumda ABD ile NATO'nun garantisine ihtiyacının azalacağı sonucuna varılmaktadır.[7] ABD, böyle bir gelişmeyi şüphesiz istememektedir.Çünkü kendisine bağımlılığı azalacak olan bir Türkiye, bölgede zaman zaman ABD ile çatışan çıkarlarını korumakta daha güçlü ve dolayısıyla dış politika alternatifleri daha geniş olacaktır. ABD'nin Türkiye'yi kendi çizgisinde tutmak istemesi bu yüzden oldukça anlamlıdır.

Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerini geliştirme çabalarına destek verilmesi ve Türkiye-Ermenistan sınırının açılması gereği de raporda vurgulanmıştır. Böylece Ermenistan'ın Rusya ve İran'a bağımlılığı azalacaktır.[8] Bu konu, ABD'nin Güney Kafkasya'ya sızma politikası açısından önemlidir.[9] Ermenistan Rusya'nın etkisinde olduğu sürece, ABD'nin Orta Asya ve Kafkaslar'daki enerji kaynaklarının batıya aktarılmasını güven altına alınması söz konusu olamaz. Gürcistan Savaşı ile nüfuz alanını güneye doğru genişleten Rusya'ya karşı Türk-Ermeni ilişkilerinin geliştirilmesi, ABD'nin bölgesel çıkarları açısından önemlidir. Ne var ki, bu Amerikan politikasının altına "Türkiye'nin komşularla iyi ilişkiler" şeklinde taşeron bir imza atılması, "Türkiye bu konuda bir maşa olarak kullanılıyor mu" sorusunu akla getirmektedir.

Konuyla ilgili bir öneri, Obama Yönetimi'nin Amerikan Kongresi'ne yakın çalışarak Ermeni Soykırımı'nın yasalaşmasının önüne geçilmesini sağlamasıdır. Aksi takdirde Türk milliyetçilerinin güç kazanacağı ima edilerek, böyle bir gelişmenin kamuoyu baskısıyla Türk hükümetini ABD'ye karşı öç almaya itebilecektir. Türkiye'nin Afganistan ve Irak'taki savaşlar için ABD'nin önemli bir ikmal üssü olması, ABD'nin bu konuda riske girmemesini gerektirmektedir.[10] Buna ek olarak, ABD'nin diğer Müslüman ülkelere göre İslam anlayışının daha ılımlı olduğu Türkiye'de gelişmekte olan İslami bilince karşı aşırı tepki vermemesi gerektiği de dikkat çekmektedir.[11]

Bu arada Türkiye ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilere yönelik bir önerinin raporun sonuç kısmında olmaması dikkat çekicidir. Demek ki, ABD Orta Asya'ya yönelik siyasetinde, Afganistan'da kötü bir durumda olmasına rağmen bu ülkeye öncelik vermektedir. Dolayısıyla bölgeyle kültürel bağları bulunan Türkiye'nin, bu konunun detaylarını araştırmasında fayda vardır.



[*] 21. Yüzyıl Enstitüsü ABD Araştırmaları Bölüm Başkanı.



[1] F. Stephen Larrabee, Troubled Partnership: U.S.-Turkish Relations in an Era of Global Geopolitical Change, Santa Monica, RAND Corporation, 2010.

[2] Larrabee, s.119-120.

[3] "Gates: 'PKK'ya Karşı İşbirliğimiz Yoğunlaşıyor", VoA News Türkiye, 06/02/2010,http://www.voanews.com/turkish/2010-02-06-voa3.cfm

[4] Burak Çınar, "Amerikan Özel Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'taki Etkinliği", 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü/Öngörü, 24 Aralık 2009, http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=3147&kat=25

[5] Larrabee, s.121.

[6] Larrabee, s.125.

[7] Larrabee, s.122.

[8] Larrabee, s.122.

[9]Burak Çınar, "Ermenistan'ın ABD İçin Önemi", 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü/Öngörü, 16 Aralık 2009, http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=3138&kat1=1 ve "ABD'nin Bölgeden Bölgeye Sıçrama Stratejisi", 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü/Öngörü, 25 Eylül 2009, http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=3017&kat=1.

[10] Larrabee, s.122-123.

[11] Larrabee, s.125.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *