11 Mart 2025
21YYTE.ORG Anayasal Düzen-hukuk-adalet Araştırmaları Merkezi Referandumun Ortaya Çıkardığı Tek Sonuç: “Demokrasinin Sefaleti”

Referandumun Ortaya Çıkardığı Tek Sonuç: “Demokrasinin Sefaleti”

Demokrasi adına homojen bir siyasal söylem, dışlayıcı, itham edici, hegemonya kurucu bir dil inşa edilmiştir.

6 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Demokrasi adına homojen bir siyasal söylem, dışlayıcı, itham edici, hegemonya kurucu bir dil inşa edilmiştir.

Modern ideolojilerin içinde yaşadıkları toplumda hakim duruma gelinceye kadar belirgin vasıflarından biri mevcut toplumun eleştirisi ve kendi yönünde dönüştürmeye çalışmaktır. Türkiye'de kendilerini demokrat olarak tanımlayan bazı aydınların toplumsal mühendislikten geri kalmamaları en azından ilginçtir. Bu aydınlara göre mevcut toplum ve siyasal sistem anti-demokratik bir şekilde yapılanmış ve örgütlenmiştir. Onlara göre, daha demokratik bir sistem içinde toplumun belirlenen hedefler doğrultusunda dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu aydınlar kendi tercihlerini benimsemeyen toplum kesimlerini kolaylıkla anti-demokratik olarak niteleyebilmektedir. Demokrat olarak kendi kimliklerini sabitleyen bu zihniyet sanki son referandumda olur da "hayır" çıksa idi bunu kabullenmekte zorluk çekecekler ve "millet iradesini" kolaylıkla unutabileceklerdi. Ve bunu da muhtemelen "toplumun henüz demokratikleşememiş olması" ile savunacaklardı.

İçselleştirilmiş demokratik bir kültürün temel özelliklerinden biri farklı düşünce, ideoloji, yaklaşım ve davranış biçimlerinin özgürce ifadesidir. Bireyin hiçbir düşünce ve eyleminden dolayı, evrensel insan haklarına aykırı olan terör gibi eylemlerin dışında, dışlanmaması ve baskı görmemesi gerekir. Referandum sürecinde çok güçlü "demokrat" bir söyleme rağmen eylemde tam zıddı bir görüntü ortaya çıkmıştır. Demokrasi adına homojen bir siyasal söylem, dışlayıcı, itham edici, hegemonya kurucu bir dil inşa edilmiştir. Siyasetçilerden entelektüellere, gazetecilerden sivil toplum yöneticilerine kadar toplumun önemli temsilcilerinin yer aldığı bu zihniyet sahipleri Türkiye'nin demokratikleşmesini işlevsizleştirici bir etkide bulunmaktadırlar.

Referandum sürecinde kamuoyu karşısında açıkça "evet" demedikleri için TÜSİAD "bitaraf olan bertaraf olur" şeklinde uyarılmış, TOBB yönetimi bir daha "huzura" kabul edilmemekle tehdit edilmiştir. "Evet" ilan etmediği için hükümetin STÖ gibi çalışan Hak-İş tarafından TÜSİAD vb. örgütlere "konsomatris" benzetmesi yöneltilmiştir. Bursa'dan Kars'a "hükümetin valileri" tarafından muhalefetin "hayır" pankartları zorla indirilmiştir.

"Demokrasi" söylemini referandum boyunca bir baskı unsuru olarak kullanan yayın organları aşağıda aktardığımız manşetlerde de görüldüğü gibi dışlayıcı, hoşgörüsüz ve otoriter zihniyetin bir yansıması olarak tecessüm etti. Referandum sürecinde demokrasinin algılanış ve içselleştirilmesinde ciddi sorunlar olduğu görülmüştür. Seçim sonrasında Zaman gazetesi "Demokrasinin Zaferi" olarak verirken Yeni Şafak gazetesi, "Millet Kazandı", Taraf Gazetesi "Halk Yönetime El Koydu", Bugün Gazetesi, "Milletin Darbesi" manşetiyle çıktı. Referandum sonucunun basına bu yansıyış biçimi "demokrasinin kazandığı" kabulü üzerine kurulmuştu. Sonuçlarının "Evet" çıkmaması durumunda "millet" kazanmamış, "demokrasi" kaybetmiş olacaktı. Sanki, "Hayır" diyenler "millet" değildi!

Başbakan referandum sürecinde CHP için 'kumsallar partisi' benzetmesi yaparak kıyıda oturan vatandaşları "aşağılayıcı" bir dil kullanmıştır. Referandum sonuçlandığında yaptığı konuşmada ise, "kazanan millet iradesi ve demokrasi olmuştur. Her vesayetçi anlayış ve darbeci anlayış referandum sonucuyla kaybetmiştir," diyerek kendileri gibi düşünmeyen "millet"in kalan kısmını "vesayetçi ve darbeci" olarak dışlamıştır. Aynı şekilde Ertuğrul Günay, referanduma hayır demenin "darbeci zihniyetle işbirliği" demek olacağını belirterek "hayır çıkmasını çok ürkütücü buluyorum. Kabus gibi. Rüyada bile böyle bir şey görmek istemem" demiştir. Bunun yanında Günay, "yetmez ama evet diyenleri çok anlayışlı karşılıyorum," sözleriyle bir zihniyetin ifşasında önemli katkılarda bulunmuştur. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Referandumda hayır çıkarsa bunu Avrupa'ya nasıl anlatacağı" sorusuyla içselleştirilemeyen demokrasinin dışa vurumunu gösterdi. Oysa, Murat Yetkin'in dediği gibi, "Referandumdan evet çıkması ne kadar meşru ise, hayır çıkması da o kadar meşrudur ve Dışişleri Bakanımız sorulduğunda 'Halkın tercihi' diyebilmelidir; hükümetlerin seçmenlerinin tercihlerinden utanmak gibi bir sorunu olmamalı. Fransız ve Hollandalı bakanlar, seçmenleri AB Anayasası'nı reddettiğine açıklamakta bir sıkıntıya düşmediler örneğin."[1] Avrupa Birliğinden sorumlu bakanımız Egemen Bağış'ın, " 'hayır' vereceklerin aklına şaştığını" söylemesi sözün bittiği noktadır.

Demokrasinin işlerlik kazanmasında önemli işlevler yürüten aktörler olması gereken gazeteci-aydınlarda demokrasi söylemine rağmen anti-demokratik bir dilin sahibi olmuşlardır. Hüseyin Gülerce, "Halkımızın demokratikleşmedeki kararlılığını gösteriyor bu sonuç. Türkiye'nin demokratikleşmesinin önünü açacak. 'Evet' çıktıktan sonra çok şey değişecektir. Halk demokratikleşme konusunda sivil iradeye destek vermiştir. Bu demokrasi isteyenlerin bir araya gelmesidir. Bu sonucu 'halkın demokrasi talebinin sandığa yansıması' olarak değerlendirebiliriz," diye yorumlarken Baskın Oran, "'Evet'lerin kazanması normaldir. 'Hayır'ların bir anlamı yoktu. 'Hayır'ın, kötü adamdan iyi bir şey çıkmaz dışında bir mantığı yoktu"[2] demektedir.

Markar Esayan, " 'Hayır' veren 'vatandaşların' hepsi de korkutma kampanyasından etkilenmiyor şüphesiz. Bu, 'halk' ile 'vatandaş', 'siyah' ile 'beyazlar' arasında bir sınıf çatışması aynı zamanda. Tuzu kuru olanlar, zenginliklerini, imtiyazlarını kaybetmek istemiyorlar. O imtiyaz ve ayrıcalığa henüz sahip olmasalar bile, yarışa milyonlarca siyah daha katılsın istemiyorlar en azından."[3] Bu yaklaşımda anti-demokratik zihniyet "sınıf çatışması" temelinde "halk-vatandaş" gibi sorunlu kategorileştirmelerde kendini göstermektedir. Hayırcıların hepsinin ya da çoğunun "tuzu kuru" olduğunu düşünmek zordur. Müsiad'ın da "ne tür bir zenci" olduğu tartışmalıdır. Tunceli'nin eğer bir imtiyazı varsa da bunu oldukça iyi gizlemektedir.

Yazılarında banal bir ak-kara yaklaşımı sahibi olan Mehmet Altan'ın içselleştiremediği demokratlığı referandum yazılarında da yer aldı:, " 'Devletin' değil, 'toplumun' değişime öncülük ettiği... 'İnsan odaklı' ve yönetilenin asıl egemen olduğu... Saray'ın yıkılmasını ilk hedef yapacak yenilenmiş bir zihniyete, demokratik bir Türkiye'ye ihtiyaç var. 'Evet'ler bu beklentinin 'öncü öncüleri'dir."[4] Halkın iradesinin yansıması olan seçim-referandumda "evet" demokrasi olarak olumlanırken "hayır" olumsuzlanmaktadır. Çünkü "hayır" "millet"in iradesini yansıtmamaktadır. Demokrasilerde hep "evet" çıkmalıdır. Kendini "özgürlükçü demokrat" olarak tanımlayan bir başka yazar Rasim Ozan Kütahyalı ise, "Ya EVET ya Barbarlık", başlıklı yazısıyla özgürlükçü demokratlığını tek başlıkta göstermiştir.[5] Cengiz Çandar, 'hayır' diyenleri ve 'boykot' edenleri dört kategoride topluyor: 1- Vicdansızlar, 2- 'Tayyip'e takıklar', 3- Ruh sağlığını yitirmişler, 4- Kafası fosilleşmeye başlamış bağnazlar.[6]

Bu tartışmaların neşet ettiği zihniyet demokratik bir zemine dayanmadığı gibi mevcut demokratik kazanımların yok edilmesi riskini de beraberinde getirmektedir. Bu zihniyetin egemenliğini sürdürmesi demokratikleşmeyi değil totaliterliğin ortaya çıkışını ve tahkimini beraberinde getirebilir. "Demokratikleşme" ne zaman ki bir kesimin başka bir kesime karşı kullandığı bir hegemonya aracı olmaktan çıkar, ne zaman her eylem ve düşünce demokrasi ile gerekçelendirilmezse, ne zaman demokrasi bir din gibi iman objesi haline getirilmezse o zaman bir umut var demektir. Referandumun kendisi değilse bu tür yorumları "demokrasinin sefaleti" olmuştur.



[1] Murat Yetkin, "Erdoğan, 'darbeci', Çandar 'deli' diyor", Radikal, 09/09/2010.

[2] Taraf, 13.09.2010.

[3] Markar Esayan, "Halk Yönetime El Koydu", Taraf, 13.09.2010.

[4] Mehmet ALTAN, "Yeni Dönemin İlk Analizi", Star Gazetesi, 13 Eylül 2010.

[5] 11 Eylül 2010 Taraf Gazetesi.

[6] Cengiz Çandar, "Kim 'evet'çi, kim 'hayır'cı?", Radikal Gazetesi, 08.09.2010.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *