11 Mart 2025
21YYTE.ORG Anayasal Düzen-hukuk-adalet Araştırmaları Merkezi Türk Kimliği Karşıtlarını Anlamada Bir Araç Olarak “Nefret Suçları”-2

Türk Kimliği Karşıtlarını Anlamada Bir Araç Olarak “Nefret Suçları”-2

Kimliklerini Türk kimliği karşıtlığı üzerine bina eden 'aydınlar' bunu niye yapıyor?

6 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Kimliklerini Türk kimliği karşıtlığı üzerine bina eden 'aydınlar' bunu niye yapıyor?

Türk Kimliği'ne şiddetle karşı olan bir zümreden ve zihniyetten bahsetmek normal görülmemesi gerekirken, durum maalesef böyle değildir. Türkiye'de Türk kültürünün, değerlerinin, tarihinin, anlamlar örüntüsünün, toplumsal varoluş özgüllüklerinin olumsuzlandığı, bunlarla mücadele edildiği bir olgu olarak Türk kimliği karşıtlığı yaşamımızdaki yerini almıştır. Türk kimliği karşıtlığının sebep, amaç ve yöntemleri bu makalenin boyutlarını aşacak kadar geniş bir sahadır. Tarihsel, sosyolojik, psikolojik ve siyasal olmak üzere çok boyutlu bir açıklama bu aydın tavrının anlaşılmasında açıklayıcı bir çerçeve sunabilir.

Türk kimliğine olan karşıtlığını zihinsel haritalarında nirengi noktası yapan ve bu durumu eylem kalıpları, davranış örüntüleri ve düşünce formu haline getiren aydınlar, ortak bir düşünce ve eylem geleneği oluşturan seçkinci bir zümre haline gelmişlerdir. Bulundukları toplumsal statü açısından Türkiye'de etkin bir konumda bulunmakta olan bu seçkinci zümrenin kendi kimliğinin inşa edilmesinde ve farklılığını temellendirmede Türk kimliği ile olan ilişkileri belirleyicidir. Kendi varoluşlarını, özgünlüklerini, duruşlarını daha doğrusu kimliklerini inşa ettikleri en işlevsel alan Türk Kimliği karşıtlığıdır. Türk karşıtlığı olgusu doğrudan "Türk" adının kullanılmasından ziyade genel olarak "Türk"e anlam veren dinamiklerin üzerinden yürütülmektedir. Türk tarihi bu aydınların kendilerini en rahat gördükleri bir saha olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, etnik, dini, mezhepsel, ideolojik görünümlü tezahür biçimleri de ana damar Türk karşıtlığının kendini ifade ettiği ve gösterdiği diğer alanlardan bazılardır.

"Türkiye'li Aydın", dini Türk'e duyduğu kin olan bir "alien", bir "monster"dir, diyen Durmuş Hocaoğlu "Türkiyeli Aydının" Türk'e olan bakış açısını ve kendini nasıl Türk karşıtlığında konumladığını şöyle izah etmektedir: ""Türkiye'li Aydın", ihânete müheyyâdır; siyâsetin ifsâdı idi, sermâye idi vesâire, bütün bunlar zâittir o'nun ihâneti için, yâni onlar olmasa da bu mel'aneti işleyecektir; çünki, o'nun derdi Türk'ün varlığıdır; o, Türk'e tahammül edemediği için ihânet etmektedir; o, komünist olur, komünist olmak için değil, komünizm ölür liboş olur, liberal olmak istediğinden değil; küreselci olur, küreselci olmak için değil; Kürd'ü sevmez kürtçü olur, Alevî'yi sevmez, alevîci olur, Ermeni'yi sevmez ermenici olur; AB o'nu ilgilendirmez, AB'ci olur; bir ve yalnız tek sebeple: O, Türk'e mazarratı dokunacak olan ne varsa bit gibi or'da biter. O'nun hiçbir yüksek ideali, hiçbir şeye sevgisi yoktur, hiçbir şeye sadâkat duymaz, o'nu ayakta ve diri tutan tek şey, sevdikleri değil, sâdece ve yalnız Türk'e olan dinmez nefreti, zift gibi, yapışkan, kap-kara kinidir."[1]

Hocaoğlu'ndan farklı bir zihni referans noktasında bulunan Yusuf Kaplan da mevcut durumun gözlemlenmesinde aynı kanaatleri paylaşmaktadır. Ona göre, "Türkiye, toplumun tarihsel beniyle, kültürel dinamikleriyle ve değerleriyle bu kadar kavgalı olan küçük bir azınlığın çeki düzen verdiği dünyanın tek ülkesidir." Kaplan aynı zamanda şu tespiti de yapar: "Bu tespitlerimde hiç abartı filan yok: Dünyada sömürgeleştirilmeyip de, sömürgecilerden çok daha acımasız bir şekilde bir ülkenin tarih yapan rüyalarını yok eden, dinamiklerini yerle bir eden, bu ülkeyi sömürgecilere dekor yaparak peşkeş çeken, bu ülkenin omurgasını çökertmek için inanılmaz bir şekilde savaş veren, son kertede Batılıların gönüllü acentalığını yapmakta hiçbir sakınca görmeyen metamorfoz yemiş gönüllü acentalık yapan bir entelijansiya olan başka bir ülke yok şu dünyada. Daha da kötüsü, bu yabancılaşmış entelijansiya tarafından yapılan işin bu ülkenin ruh kökünü kurutmak, bu ülkenin tarih yapan ve yeniden tarih yapmamızı mümkün kılabilecek dinamiklerini teker teker dinamitlemek olduğunun henüz fark bile edilemediği dünyanın tek ülkesi burası!"[2]

Bu tespitler bizim çözümlemelerimizin ana zihinsel çerçevesini sunmakla birlikte, Türk Kimliği karşıtlığının "Nefret Suçları" dahilinde ele alınması bazı örnekler üzerinden somutlaştırılabilir. Nefret suçlarında, failin, suçu bir "önyargı/nefret saikiyle gerçekleştirmiş" olması güdüsü önemlidir. Fail, kurbanını kurbanın "belirli bir gruba üyeliği ya da bunun böyle algılanmış olması" nedeniyle seçmektedir. Mağdur bir gruba, kimliğe üyeliği nedeniyle dolaylı yollardan saldırıya maruz kalmaktadır. "Fiil bir mülke yönelik gerçekleşmişse, söz konusu mülk, bir grup ile olan bağıntısı" sebebiyledir. "Türk'e" saldırı da doğrudan "Türk" ismi üzerinden olduğu gibi "Biz" zamiri üzerinden de failin kendisinin de bu kimliğin üyesi olduğu vurgusuyla yani suçun meşrulaştırılmasında bir taktik olarak ortaya çıkmaktadır. "Türk" ile bağlantılı "Tarih", "devlet", "toplum", "ordu", "gelenek", "resmi dil", "milli marş", "milliyetçilik" vb. olgu, olay, sembol, kişi ve kurumlar üzerinden Türk kimliği nefret suçuna muhatap olmaktadır.

Metonimi (bir parçanın bütünü temsil etmek için kullanımı) haline getirilen temel olaylardan biri "Ermeni soykırımı" iddiasıdır. Böylece tarih üzerinden Türk kimliğinin nefret suçunun nesnesi haline getirilmesi olgusu ortaya çıkmıştır. Nefret suçu, "soykırım" fiilinin Türk ve Ermeni toplumları için farklı anlam, içerik, suçlama, benimseme, insan hakları açısından değerlendiriş biçiminde yer almaktadır. Birinci Dünya savaşında Türk ordusu kendi Ermeni vatandaşları tarafından "arkadan vurulmuştur". Aynı zamanda savunmasız Türk köylerinde toplu katliamlar, işkenceler, insanlık dışı davranışlar sergilemeleri üzerine 1915'de Ermeniler yine bir Osmanlı vatanı olan bir başka bölgeye zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Bu olay Ermenilerce "soykırım" olarak anılmakta ve dünyaya böyle lanse edilmektedir. Yine aynı asır içerisinde Ermeniler bu sefer Azerbaycan topraklarını işgal etmiştir. Kültürel bir kod olarak süreklilik sergileyen katliam geleneği yüzyılın başında olduğu gibi sonunda da devam etmiştir. 1992'de Azerbaycan işgal edilirken Rus ordusunun desteğiyle katliamlar gerçekleştirmişlerdir. Hocalı katliamı ise gaddarlık derecesinin zirve yapmasıyla öne çıkmıştır.

Yeni seçkinlerin, Ermeni soykırımı iddiasını değerlendiriş biçimiyle Hocalı katliamının değerlendirişi arasındaki fark, Türklere karşı "nefret suçunun" tezahür ettiği noktayı gösterir. Böylece 1915 yıllındaki olayın simgesel güç haline getirilmesi ile bütün Türk tarihi hedef haline getirilmiştir. İçeriğinin inşasında ve anlamlaştırma sürecinde bütün Türk tarihinin ve Türklerin temsil edilebileceği bir tanımlama gayreti gözlenmektedir. Nefret suçunun failleri tarafından 1915 olayı Türkler tarafından "tanınması", "kabul edilmesi", "tarihiyle yüzleşmesi" ve sonrasında da "özür dilemesi" talep edilmektedir. Fakat aynı yaklaşım biçimi Hocalı Katliamı söz konusu olduğunda "tarih kinlerin kaynağı olmasın", "çok kültürlü bir tarihin zorunluluğu", "geçmişi unutmak", "geleceği barışçı bir tarihle kurmak" gibi gerekçelerle terk edilmektedir. Devam edeceğiz.



[1] Durmuş Hocaoğlu, "Türkiye'li Aydının Dini, Türk'e Olan Kinidir", http://www.durmushocaoglu.com/dh/yazi.asp?yid=5507376

[2] Yusuf Kaplan, "Türkiye`deki `gerçek terör`ün `görünmeyen iki eli`", http://www.ozgundurus.com/Yazar/Yusuf-Kaplan/Turkiyedeki-gercek-terorun-gorunmeyen-iki-eli.php

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *