
Yaptırımlar, İran'ın Ortadoğu'da genişleyen nüfuzunu durdurmakta başarısız kaldı. İran ve altı büyük dünya gücü arasında uzun zamandan beri devam etmekte olan nükleer müzakerelerin son tarihine sayılı günler kalmışken, anlaşmanın aleyhinde ve lehinde olanlar da son hazırlıklarına hız verdiler. Anlaşmanın aleyhinde olanlar, yaptırımların yumuşatılmasının İran’a 150 milyar dolar değerinde bir finansman sağlayacağı ve bununda, İran’ın halihazırda Ortadoğu'yu sarsan birçok krize müdahalesini daha da derinleştireceği görüşündeler. Bu argüman ikna edici olduğu kadar 150 milyar dolar ile hatırı sayılır bir miktar nüfuz ve silah satın alınabilir. İran'ın bölgesel güç olarak yükselişini anlayabilmek için, öncelikle dost edinme ve insanları etkileyebilme mekanizmasını incelemek gerekiyor. İran stratejisinin merkezinde, emperyalist güçlere ve aşırı dincilere karşı bir varlık savaşının sürdürüldüğü İslami direniş diye de terimleştirilen devrimci ideolojisi yatmakta. İran, direnişin ve bağımsızlığın imajını toparlayıp parlatarak, etnik sınırları aşan popüler anti-Amerikan, anti-Siyonist, ve anti-Tekfirci kitlelerde yankı bulmasını sağladı. Bölgesel kalkışmaların giderek artan mezhepçi karakterlerine eklemlenip itibar devşirmedi ve bölgenin ABD karşıtı, Körfez ülkelerine güvenmeyen ve Sünni tekfircilere karşı umutsuzca silahlanma ihtiyacında olan hatırı sayılır miktarda Arap ülkeleri için en mantıklı müttefik konumunu aldı. Devrimci ideolojisi sayesinde, bölgesel krizlere son derece yerinde tepkiler verebildiğini gösterdi. Diğerleri başarısızlığa uğrarken, İran otorite boşluklarını yerinde askeri ve siyasi müdahalelerle doldurdu ve müttefiklerini böylece bölgenin şartlarında başarıya taşıdı. Irak'ta mesela, Musul'un düşüşünün akabinde Bağdat Hükümeti'ne şartsız ve zaman kısıtsız lojistik ve askeri destek sundu. Çoğunluğu Şii militanlardan oluşan 100 binin üzerinde gücüyle, ABD eğitimli Irak Güvenlik Güçleri'nin zorlandığı savaş alanlarında Irak Halk Seferberlik Güçleri'nin gelişmesine de destek verdi. İran'ın yumuşak gücü, ülkenin finansal kaderiyle tamamen zıt bir çizgide. İran, 30 seneyi aşkın sürüp giden sert yaptırımlar ve uluslararası yalnızlaştırma kampanyaları ile yıpranmış halde. İran-Irak savaşının getirdiği korkunç yıkım yıllarının ortasında, Ortadoğu'nun devlet-dışı en heybetli aktörü olan Lübnan'daki Hizbullah'ı destekleyip yetiştirdi. Irak'ta, imkanları arasında devasa uçurum olmasına rağmen, İran'ın nüfuzu ABD’nin çok daha önünde. Bu tabii ki, İran para harcamıyor demek değil. Harcıyor, özellikle de Esad rejiminin zor durumda kaldığı ve varlığını savunmaya çalıştığı Suriye'de. Son raporlara göre, İran, Esad'ı desteklemek için yılda 6 milyar dolar kadar harcama yapmış. Maalesef daha az tartışılan ise, İran'ın bölgedeki bu iç savaş halinden sadece zarar etmediği, bilakis Bağdat'tan 10 milyar dolar kadar ödeme aldığı. İran'ın maddi varlıklarını kullanarak nüfuz satın aldığını kabul edilse bile, yine de yaptırımların yumuşatılmasının İran'ın artan müdahaleciliğiyle sonuçlanacağı argümanı desteksiz kalıyor. Bu görüş, İran sisteminin nasıl işlediğini anlamakta başarısız kalmıyor, aynı zamanda İran'ın bölge politikasındaki temel stratejik detayları da gözden kaçırıyor. İran'ın bölgesel politikalarına yönelik harcamaları yöneten ve sahada uygulayan kurum aynı: Devrim Muhafızları Ordusu (Sepah-e Pasdaran) Devrim Muhafızları, İran dış politikasını, uluslararası yaptırımların yol açması muhtemel sorunlarından kurtulmak için hem gelir kaynaklarını hem de stratejik harcamaları kontrol ediyor, hem de uygun gördükleri şekilde harcayabilecekleri oldukça bağımsız özel fonlara sahipler. Gerçekten de, İran bilhassa bu yaptırımlar nedeniyle Devrim Muhafızları'na bu denli güvenmek durumunda kalıyor. Devrim Muhafızları Ordusu kendilerine özgü daha da geliştirebilecekleri gelir kaynakları var ki, bunlardan bazıları da yaptırımların yumuşatılması sonucunda kısmen azalacak veya ortadan kalkacaktır. Bu bir matematik formülü değil, [İran liderliğinin] uluslararası yaptırımlarda bir ölçüde yumuşama elde ettiklerinde, doğrudan kendilerine komşu bölgelerde daha da fazla soruna yol açacaklardır diye bir çıkarımda bulunamayız. Daha da önemlisi, Devrim Muhafızları'nın uyguladıkları stratejilerin zaten düşük maliyetli oluşları nedeniyle, halihazırda yapmakta oldukları işleri bırakmaları pek muhtemel görünmüyor. Obama tarafından altı çizilen diğer bir nokta da buydu: “Körfez İşbirliği Örgütü üyesi ülkelerle yaptığımız görüşmelerde, özellikle altını çizdiğimiz nokta da buydu, İran'a karşı hassas oldukları noktalar ve Devrim Muhafızları Ordusu ile Kudüs Gücü'nün istikrarsızlaştırıcı eylemlerinin hepsi çok düşük maliyetli işler. Devrim Muhafızları sadece uyguladıkları politikalar için fonları özgürce kullanmakla kalmıyor, aynı zamanda jeo-politik olarak hassas ortaklarla yapılan ticareti de belirliyorlar. Suriye'de, İran'ın ekonomik çıkarları İran-Suriye İktisadi İlişkileri Geliştirme Komitesi gözetiminde ilerliyor. Benzer şekilde, İran-Irak İktisadi İlişkileri Geliştirme Komitesi de Irak'la olan ekonomik ilişkileri yönetiyor. Her iki örgüt de Devrim Muhafızları Ordusu ana iktisadi kolu olan Hatem Ül Enbiya şirketi eski başkanı ve halen Ordu üyesi de olan Rüstem Kasımi liderliğinde yürütülüyor. Sadece 2015'in ilk bir kaç ayında, Kasımi iki kez Şam'da Esad'ı ziyaret etti ve Kuzey Irak Bölgesel Hükümetine gaz ihraç etmek üzere bir anlaşma imzaladı. Burada bir stratejik sorunla karşı karşıyayız. Aniden gelen nakit akışıyla Devrim Muhafızları Ordusu sahiden de güvenlik taahhütlerini iki katına çıkarabilir. Fakat hangi amaçla, ne için? Suriye'de, ana yerleşkeleri ve Lübnan'a giden tedarik hattını koruyacak, yabancı savaşçılardan, yerel rejimin militanlardan ve azınlık mensuplarından kurulu düşük maliyetli bir sistem kurulmuş durumda. Bölgesel muhaliflerine zafer yüzü göstermeyerek, rejimi çökmekten kurtardı. Muhalifler yine de konumlarını güçlendirdiler ve onları ülkeden sürmek için gerçekten dünya ölçeğinde ciddi bir askeri kuvvet gerekiyor ki, İran bugüne kadar öylesi bir kuvvet toplamaya niyetlendiğini hiç ifade etmedi. Irak'ta da, Yemen'de de durum gittikçe benzer bir hal alıyor, Devrim Muhafızları Ordusu hem düşük maliyetli hem de oldukça etkili stratejiler izliyor. Yaptırımların sözde yükü altında temel hedeflerine ulaşmış bir İran, harcamalarını ikiye katladığında bölgesel pozisyonunda ciddi bir gelişme olacağına neden inansın? İran'ın stratejik bakışının nükleer müzakerelerden sonuç almaya odaklanmak olarak değiştiğine değinmeye gerek bile yok. Çelişkili bir biçimde, yaptırımların yumuşatılması sonucunda İran'a gelecek yabancı yatırımlar, Devrim Muhafızları Ordusu'nun belli iktisadi alanlardaki tekelini geriletecektir. Yaptırımların yumuşatılmasının direkt bir sonucu da, gelecek nakitin çoğunun bizzat Cumhurbaşkanı Ruhani tarafından atanan ve İran'ın ekonomi yaraları sarmak isteyen bir başkan tarafından yönetilen İran Merkez Bankası'na gidecek olması. Devrim Muhafızları'nın şirketleri de iç pazarda rekabetle karşılaşacaklar ve ekonomik liberalleşme ve yabancı yatırımlar karşısında onlara olan ihtiyaç azalacaktır. İran'ın bölgesel politikasında paranın önemli bir yeri olduğuna şüphe yok. Fakat, Devrim Muhafızları Ordusu'nun askeri, politik ve mali liderliği ele aldığı ve İran'ın bölgesel politikasının öncüsü haline geldiği bir ortamda, ekonomik yaptırımların yumuşatılmasının İran'ın bölgedeki müdahaleciliğini artıracağı argümanı geçersiz kalıyor. Devrim Muhafızları Ordusu'nun derin ekonomik bağlantıları ve İran bölgesel politikalarındaki belirleyici konumu, ona bu stratejik gücü kullanma hakkı veriyor. On yıllardır İran’a uygulanan ambargolar bu duruma ciddi bir tehdit oluşturamadı yine yaptırımların zamanla yumuşatılması da İran'ın bölgesel gücünde ancak küçük bir değişim meydana getirecektir.//www.yalasarat.com.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *