29 Nisan 2025
21YYTE.ORG Fikir Tankı Bu Göçmenleri Kabul Etmek Büyük Bir Hatadır.

Bu Göçmenleri Kabul Etmek Büyük Bir Hatadır.

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
--İngiltere’nin, Yerinden Edilmiş Çok Sayıda İnsanı Kabul Etmesi Beklenemez. Bu, Ülkenin Kültürel Dengesini Sonsuza Kadar Değiştirecektir-- Almanya’da “Hoş geldiniz göçmenler ve “Hiç kimse yasa dışı değildir” yazılı afişler otobüs duraklarında ve protesto gösterilerinde görülmeye başladı. Geçen hafta sonu Oxford’da yapılan bir mitingde göstericiler “Göçmenleri memnuniyetle karşılıyoruz” ve “Hepimiz insanız” pankartları açtı. Bu insanlar bize sadece kendilerinden bahsediyorlar. Şefkatin aleni şekilde ifade edilmesi bir insanın iyi olduğunu, edilmemesi ise taş kalpliliğini gösterir. Göçmen histerisine ölçülü bir cevap veren İngiltere Başbakanı Cameron ise şefkati kamu çıkarıyla birleştirdi. İngiltere, beş yıl içinde, Suriye sınırındaki göçmen kamplarından 20.000 kişiyi alacak. Sol görüşlüler bu sayıyı gülünç denecek kadar az bulduklarını açıklamakta gecikmediler ve kınadılar. İşçi Partisinin umutlu milletvekili Yvette Cooper, İngiltere’nin hâlihazırda Avrupa’ya ulaşmış bulunan bazı göçmenleri alması gerektiğini belirtti. Ancak bunu yapmak insan kaçakçılığını daha da teşvik edecektir ve daha çok kişinin Akdeniz’de boğulmasına neden olacaktır. Üstelik bu kabul edilenlerin ne kadarının IŞİD ve diğer İslamcı hiziplerin taraftarları olduğu belli değil ve bu milli güvenliğimizi tehlikeye atacaktır. Ama asıl değinmek istediğim nokta kategorilerdeki hatadır. Bu, insani bir göçmen krizi değildir. Bu bir siyasi göç krizidir: gelişmekte olan dünyadan gelişmiş dünyaya, büyük ve eşi benzeri görülmemiş bir halklar hareketidir. Bu karmaşık bir konudur. 1951 tarihli Mültecilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme, göçmenleri sağlam ciddi bir zulüm korkusuna sahip kişiler olarak tanımlıyor. Ama bu tanım can korkusuyla buraya gelmemiş bu insanların çoğuna uymuyor. Üç yaşındaki Aylan Kurdi’nin ailesi bile sığınma isteği konusunda umutsuz değildi. Üç yıldır Türkiye’de güvenli bir şekilde yaşıyorlardı. Öte yandan bu insan akınını ekonomik nedenlerle gelen göçmenler olarak tanımlamak da doğru olmaz. Çünkü bunların bazıları şüphesiz sadece refah arayışında olsa da diğerleri anlaşılabilecek şekilde gelecekleri olmadığını bildikleri ülkeleri terk etmek istiyorlar. Bu, Arap ve İslam dünyasının karmaşa, savaş ve terörle parçalanması nedeniyle oluyor. Radikal İslam’ın yükselişi barbarlık yaratıyor. Batı’nın dayattığı ulus-devlet modeli aşiret savaşlarına dönüşerek çöküyor. Bir uygarlığın bütün olarak sarsıldığı düşünülürse, İngiltere ve Avrupa’nın bu sarsıntıdan etkilenmiş yüz binlerce insanı almasının ahlaki bir görev olduğu söylemesi son derece yanlış bir şey. Evvela, bu neden bizim sorumluluğumuz olsun? Körfez ülkeleri tek bir göçmen bile almadı. Ancak bu göç öncelikle Arap ve İslam dünyasının sorumluluğu değil midir? İkincisi, İngiltere ve Avrupa’nın bu insan selini barındırabileceği düşüncesi bir kuruntudur. BM'ye göre geçtiğimiz yıl sonu itibarıyla yaklaşık 60 milyon insan yerinden edildi. Dünya çapında şu an her 122 kişiden biri ya göçmen, ya yerinden edilmiş ya da sığınma talebinde bulunmuş durumda. İngiltere kesinlikle onları alamaz. Kamu hizmetleri patlama noktasına gelecek kadar esnetildi zaten. Yılda 300.000’den fazla net göçmen alıyoruz. Bu rekor bir düzeydir. Avrupa’ya gelen göçmen sayısı her zamankinden çok artıyor çünkü Avrupa onları memnuniyetle karşılayacağını söylüyor. Almanya bu yıl 800.000 kişi alacağını belirtiyor. İtalya’da yasa dışı göç suç olmaktan çıktı ve on binlerce göçmen her ay Libya’dan ülkeye akıyor. Boğulmuş Aylan Kurdi’nin fotoğraflarına halkın verdiği duygusal tepki işleri daha kötü hale getirmekten başka bir işe yaramaz. Libya’nın Trablus limanındaki seyahat acenteleri geçtiğimiz hafta içinde Türkiye’ye gidiş biletlerinde yüzde 30 artış kaydedildiğini söylüyor. Bunun sonuçları, Avrupa’yı sonsuza dek değiştirecektir. Bu göçün büyük bölümünü Müslümanlar oluşturmaktadır. BM’nin tahminlerine göre gelenlerin yüzde 70’i genç adamlardır. Avrupa’ya yerleşirlerse aileleri de onları muhtemelen takip edip geleceklerdir. Avrupa kültürü bu nedenle dönüşüm geçirecektir. Angela Merkel, Almanya’nın bu akınlardan dolayı değişeceğini zaten söyledi. Öte yandan İngiltere, Hristiyan göçmenleri almıyor. Orta Doğu’daki Hristiyanlar çarmıha geriliyor, kafaları kesiliyor, tecavüze uğruyor, zorla Müslüman yapılıyor ve etnik temizliğe maruz kalıyor. Ancak hükümetimiz Irak ve Suriye’den kaçmaya çalışan Hristiyanlara sığınma statüsü vermeyi şimdiye kadar reddetti. Avrupa’nın Hristiyan ülkeleri, -Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi birkaç istisna dışında- Hristiyan göçmenleri İslamcı terörden korurken, sınırlarını yüz binlerce Müslüman’a açıyorlar. Macaristan Başbakanı Orban, Avrupa’nın sadece Hristiyan göçmen alması gerektiğini söylediği için Nazi olarak tanımlandı ve kınandı. Ancak insanların düşünmeden bir parçası olduğu bu davranış biçimi, faşizm hayaletinin Avrupa’da bir gerçeğe dönüşmesine neden olacaktır. Esad’ın Suriye’deki ordusunu bombalamak için destek yok. IŞİD’i durdurmak için karada askerlerle yapılacak gerekli savaşa da destek verilmiyor. Esad’ın katliamlarının arkasındaki İran rejimini devreden çıkarmaya da. Aksine İngiltere hükümeti, İran nükleer enerji anlaşması kapsamında yaptırımlardan kurtulmak için İran rejimine 150 milyar dolar para vermeyi kabul etti. Bu da daha çok göçmen demektir ki Avrupa bunları alma konusunda da kendini yükümlü hissedecektir. “Kendi erdemlerini” ifşa etmek bir ahlaki konum değildir. Bu hem hayal ürünü hem de kendine zarar veren bir tür duygusal zorbalıktır. Göçmen krizi, kafası karışık ve morali bozulmuş Avrupa’nın kaderini çizdiği yerdir. (Kaynak:Melanie Phillips,The Times, İngiltere,10 Eylül 2015)
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *