
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fildişi Sahilleri Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmenin ardından basın mensuplarının sorularını yayınladı. İran'a sert sözlerle yüklenen Erdoğan şunları söyledi: "İran bölgeyi domine etme gayreti ve çalışması içindedir. Buna müsade edilebilir mi? Bu bölgede birçok ülkeyi, bizi de körfez ülkelerini de rahatsız etmeye başlamıştır. Buna tahammül etmek mümkün değil. Irak'ta yapılanlar ortada. Bir yanda IŞİD'le uğraşılıyor bir tarafta İran'ın gönderdiği Devrim Muhafızları ile uğraşılıyor. Bu doğru birşey mi? İlginçtir, gönderdikleri elemanları çektirdikleri fotoğraflarla kendilerini lanse etmeye çalışıyor. IŞİD terör örgütü bir yerden çıkıyor bakıyorsunuz onun yerine Şia yerleşiyor. Bir yandan İslam diyeceksin bir yandan Müslüman diyeceksin ama öbür taraftan bunları yapmaya devam edeceksin, Suriye'de de aynı durum geçerli. 300 bin insanın katili olan bir durum var ve bu katile destek veren bir anlayış. Bu savunulabilir mi? Ben Müslümanım diyen bir insanın bu katili savunacağına ihtimal vermiyorum. İran'ın Yemen'den, Suriye'den ve Irak'tan ne kadar gücü varsa çekmesi lazım. Bu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir." http://www.gazetevatan.com/-iran-in-yemen-den-kuvveti-gucu-neyi-varsa-cekmesi-lazim--754346-gundem/ **********YORUM*********Öncelikle şunu söylemek lazım. Cumhurbaşkanının bu açıklamalarının ABD Başkanı Obama ile yapığı telefon görüşmesinden sonra yapılmış olması manidardır. İran'ın nükleer programı üzerindeki P5+1 ile İran arasındaki görüşmeler nedeniyle ABD ile İran arasında bir bahar havası olduğunu ve ABD'nin İran'a yönelik bu tür sert açıklamalardan kaçındığını hatırlamakta fayda var. Suudi Arabistan öncülüğünde 10 civarında Körfez ve Arap ülkesinin katılımıyla YEMEN'DE BAŞLATTIKLARI ASKERI HAREKATIN HAKLILIĞI VE MEŞRUIYETI ŞÜPHELIYKEN Türkiye'nin bu harekata açıkça destek vermesi, bunu yaparken İran'ı suçlaması çok erken alınmış bir taraf olma kararıdır. Halbuki böyle bir ortamda Türkiye'nin tüm aktörleri itidale davet etmesi en makul seçenekti. Her ne kadar Yemen'de yasal yönetim olarak kabul edilen Hadi tarafından BM ve Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinden askeri seçenek de dahil olmak üzere yardım talebinde bulunulmuşsa da Yemen'de 2011'den buyana yaşanan karmaşık olaylar Hadi'nin pozisyonunu da tartışmalı yaptığından böyle bir talebin meşruiyeti de tartışmalıdır. Nitekim bu talebe yönelik BM askeri seçeneğe yönelik bir karar alamk yerine kınama kararıyla yetinmiştir. Bütün bunlara rağmen söz konusu çağrıya dayanarak Arap ülkelerinin Yemen'e askeri müdahalesini yeterli kabul ettesek de bu sefer Cumhurbaşkanının İran'a yönelik sözlerinde İran'ın Irak'tan tamamen geri çekilmesini istemesi çelişki yaratmaktadır. Şuanda Irak'ta ABD liderliğindeki IŞİD koalisyonuna destek veren 60 civarındaki ülkeden 20'ye yakını fiilen Irak'ta askeri operasyona katılmakta, Irak'ta asker bulundurmaktadır. Her ne kadar İran IŞİD koalisyonuna dahil değilse de Irak'ta asker bulundurmaktadır. Hem IŞİD koalisyonu hem İran'ın Irak'ta bulunmasını sağlayan gerekçe ise Bağdat yönetiminin yağtığı çağrı ve taleptir. Yani Yemen'de Hadi'nin yaptığından farkı yoktur, hatta da resmi ve meşru olduğu konusunda şüphe yoktur. Dolayısıyla İran Bağdat'ın davetiyle Irak'ta bulunmaktadır. Aynı şeklide Suriye'de Esad yönetiminin davetiyle ve izniyle bulunmaktadır. Ayrıca İran, Irak'ta IŞİD'e yönelik operasyon yaparken ABD ordusuyla yanyana defacto bir koordinasyon içinde çalışmaktadır. Diğer taraftan Irak Yemen'e yönelik harekatta taraflara itidal çarısı yapıp harekatı onaylamadığını ima ederken Irak'ta bulunun İran kuvvetlerine yönelik hiçbir şikayette bulunmamaktadır. Benzer şekilde Barzani yönetimi de İran'a müteşekkür olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca hem Bağdat yönetimi hem Barzani yönetimi 2014 yılında IŞİD'in Irak'ı işgal saldırısında Bağdat ve Erbil'in düşmemesinin arkasında İran'ın verdiği destek olduğunu açıklamışlardır. Cumhurbaşkanının açıklamasında IŞİD'in çekildiği yerlere Şia yerleşiyor (neden İran yerleşiyor demiyor manidar) diyerek konuyu mezhepsel bir düzlemde ele alması da büyük bir talihsizliktir. Yemen'deki operasyonu ve en önemlisi bir terör örgütü olan IŞİD'le mücadeleyi mezhepsel bir mücadeleymiş görüntüsüne sokacak bu açıklama hem Türkiye'ye hem de bölgeye yapıcı sonuçlar getirmeyecek, Türkiye'nin de mezhepsel bağlamda taraf olduğu algısını güçlendirecektir ki bu Türkiye'nin Ortadoğu'daki menfaatlerine aykırıdır. Bu açıklamalar Ortadoğu'da zaten dış politikası iflas etmiş olan Türkiye'yi göreceli olarak iyi ilişkileri olduğu İran'la da karşı karşıya getirecektir. İran'ın 2003'te Irak'ın işgaliyle birlikte ABD liderliğindeki koalisyona yönelik yürüttüğü ve başarılı olduğu ileri harekat bölgelerindeki (Irak, Suriye, Lübnan şimdi yemen) vekalet savaşlarını Türkiye'ye karşı da yoğunlaştırmasının önünü açabilir. Tabi bu arada Türkiye açısından çok önemli bir konuyu da hatırlamakta fayda var. Cumhurbaşkanı İran'ın Irak'ta (ve tabi ki Suriye'de Yemen'de) Şia'nın yerleşerek bölgede domine olmasından rahatsızlık duyulduğunu, buna tahammül edilemeyeceğini söylerken IŞİD'in yarattığı kaos ortamında ve sonrasında IŞİD'in boşalttığı bölgelere (Kerkük, Musul'daki tartışmalı bölgeler ve buralardaki petrol sahaları) yerleşip adeta işgal eden ve asla çıkmayacağını söyleyen, Türkmenleri saf dışı bırakan böylece gayri meşru şekilde toprağını genişleten ve tüm Irak'a ait doğal kaynaklara el koyan Barzani'ye karşı tek bir tepki verilmemesini nedense gözardı etmektedir. Bu aslında basit bir gözardı etme olayı değildir. Çünkü Türkiye sadece Irak'ta Kerkük, Musul ve Türkmenler üzerindeki tarihsel ve kültürel haklarından vazgeçmiş olmuyor, Türkiye'nin ileriden savunulmasının temeli olacak manivelalalrdan da vazgeçmiş oluyor. İran ise sürekli olarak ileriden savunma hattını alanını genişletmektedir. ABD liderliğindeki batının tüm çabalarına rağmen savaşın İran topraklarına kaymasını önleyen İran aynı zamanda kendisine yönelik savaşı Lübnan'dan sonra Irak, Suriye ve Yemen'de taşımış, vekalet savaşına çevirmiştir. Son olarak Yemen'de İran destekli bir Şii yönetim kurulması halinde zaten Hürmüz Boğazı vasıtaıyla Basra Körfezini kontrol eden İran a Kızıldeniz girişi (Bab ül Mendeb Boğazı) ve Aden Körfezini de kontrol altına alabilecek bir pozisyona gelecek olması batının yaptırımlarla sıkıştırmaya çalıştığı İran açısından büyük bir başarı olurken Türkiye'nin geldiği mevcut pozisyon ise başarısızlık olarak ortaya çıkmaktadır.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *