11 Mart 2025
21YYTE.ORG Fikir Tankı Çözüm/Çözülme Süreci: Sorunun mu, Türkiye'nin mi, PKK'nın mı?

Çözüm/Çözülme Süreci: Sorunun mu, Türkiye'nin mi, PKK'nın mı?

4 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
PKK ve uzantıları tarafından, siyasi kanadı HDP’nin de çağrılarıyla, IŞİD’in Ayn-el Arap (Kobani)’a yönelik saldırılarını protesto etmek amacıyla başlatılan sokak eylemlerinden sonra, şimdi yeniden çözüm sürecine ilişkin açıklamalara tanık olmaktayız. Müzakere adı altında HDP ve AKP tarafından yürütülmeye çalışılan bu sürecin, ilk sıkıntısı tarafların niyetlerinin çözüm sağlanması konusunda tam anlamıyla netleştirilmemiş olmasıdır. En küçük sıkıntı dahi çözüm sürecini durduracak ve sonlandıracak bir unsur haline getirilmektedir. Örneğin, çözüm sürecinin yeniden başlatıldığı yönünde yapılan açıklama sonrasında Pervin Buldan’ın, heyetlerinin İmralı’ya gönderilmemesi halinde bunun çözüm sürecinin sonunun olacağı yönünde açıklaması, sürecin ne kadar sağlıksız bir temel üzerine kurulduğunu, hatta sürece dair bir temelden bahsetmenin bile söz konusu olmadığını göstermektedir. Diğer bir husus, Selahattin Demirtaş’ın, müzakerede uzlaşı sağlanması halinde PKK’nın en geç Mart-Nisan 2015’e kadar silahsızlanması için çağrıda bulunacaklarını belirtmesiyle ilgili. Daha öncesinde yapılan görüşmeler dâhilinde Türkiye sınırları içerisinde faaliyet gösteren PKK’nın kırsal kadrolarının sınır dışına çekilecekleri yönünde karar alınmıştı. Ancak, söz konusu kadroların Türkiye sınırları dışına çıkmadığı gibi örgüt kadroları için sıkıntı yaratan psikolojik rahatsızlığı olan, yaşlı ve sakat kadroların sınır dışına gönderildiği, diğer taraftan diğer kırsal kadroların barınma alanlarında alan hâkimiyeti kazandıkları, kırsaldan şehirlere doğru örgütlenme ve istihbari faaliyetlerinin rahatlıkla gerçekleştirilmesi çerçevesinde PKK’nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde ciddi seviyede güç kazandığı ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda örgütün kırsal kadrolarının eylemleri yerine, şehirlerde eğittikleri ve görevlendirdikleri genç kadroları tarafından eylemler gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede gerçekleştirilen sokak eylemlerinde, doğu bölgelerinde yapılan yol kesme ve kimlik kontrolü tarzındaki eylemler İstanbul gibi şehirlerde de gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Çünkü artık ortam bunun için çok uygun hale gelmiştir. Ayrıca istihbari faaliyetleri sayesinde, güvenlik birimlerimize yönelik suikast tarzı eylemler ile korucuların öldürülerek direklere asılması gibi şov niteliğini barındıran, provokatif eylem türleriyle PKK, eylem kapasitesini arttırdığını, sürecin kendi lehine şekillendiğini gösteren mesajlar vermeye başlamıştır. Tüm bu hususların ışığında da çeşitli bahanelerle duraksayan çözüm süreci için yeni bahanelerin şimdiden, PKK ve uzantıları tarafından hazırlandığı görülmektedir. Bu bağlamda da 2015’in ilk ayları içerisinde örgüt kadrolarının çekilmesine yönelik yapılacak çağrının, sürece nasıl bir katkı sağlayacağı sorgulanır bir hal almaktadır. Hiçbir terör örgütü konjonktürel anlamda kazandığı gücünü yitirebilecek yönde bir adım atmayacağı gibi güç paylaşımına da asla gitmeyecektir. Bunun en net örneği, iki tarafında Kürt olmasına rağmen Mesut Barzani ve PKK arasında, Irak/Kandil Bölgesi ile Suriye/Ayn-el Arap (Kobani) üzerinde yaşanan rekabette görülmektedir. Son olarak da Sırrı Süreyya Önder’in çözüm sürecinde Abdullah Öcalan’ın rolü ve Öcalan’ın özgürlüğünün bir demokrasi gereği olduğu yönünde açıklaması, sürecin tek bir adam nezdine indirgenerek sürdürülmeye çalışıldığını göstermektedir. Yaşanan bir hak kaybı ve bu hakların kazanımı ise bu hakların tek bir kişinin özgürlüğüne indirgenmesi ne kadar sağlıklıdır, sorgulanması gerekir. Ayrıca, son dönemde ne kadar masumlaştırılmaya ve kahramanlaştırılmaya çalışılsa da PKK bir terör örgütüdür, Öcalan’da bilerek ve isteyerek, planlayarak masum insanların hayatlarına kast etmiş bir katildir. Öcalan’ın bir terör örgütünün lideri olmasını bir kenara koyarsak, bir katilin serbest bırakılması ne zamandan beri bir demokrasi gerekliliği olmaktadır acaba?
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *