29 Nisan 2025
21YYTE.ORG Fikir Tankı Enformasyon Hazinelerine Rağmen Batılı Ülkeler, Arap İstihbaratlarına Güvenmiyor.

Enformasyon Hazinelerine Rağmen Batılı Ülkeler, Arap İstihbaratlarına Güvenmiyor.

4 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Galiba, yaklaşan saldırılar konusunda Fransa’ya uyarı gönderdiğini açık bir şekilde ve vurgulayarak ilan etmemiş ülke kalmadı. Erken uyarıları duyuran son ülkeler, Suudi Arabistan ve Irak oldu. Irak, saldırıların olacağını önceden “bildiğini” iddia etti. Bundan önce Türkiye, Fransa’yı terör saldırısı konusunda iki kez uyardığını söyledi. Cezayir ise Fransa ile istihbarat konusunda iş birliğinin devam ettiğini ve Fransız istihbarat teşkilatlarına sistematik bilgi transferi yaptığını bildirdi. Bu ülkelerin hepsinin Fransa’ya yapılacak saldırıyı bilmeleri ancak kendi topraklarındaki saldırı planlarından haberdar olmamaları ilginç. Türkiye, IŞİD tarafından haziran ve ekim aylarında tertiplenen iki ölümcül saldırıyı bilemedi ve Irak da Bağdat’taki bir sonraki bombanın ne zaman patlayacağını bilmiyor. Suudi Arabistan, saldırılardan rahatsız olmaya devam ediyor ve Mısır’da bir terörist, Rus uçağına bomba koymayı başarıyor. Bunlar Arap ülkelerinden gelen istihbaratın doğru olmayacağı anlamına gelmez ancak Batı’da en iyi ihtimalle şüpheyle karşılanır yahut Batı ülkelerinin, bir rejimin düşmanlarına karşı harekete geçmesini sağlamak amaçlıymış gibi algılanır. Otoriter Arap rejimlerinin ülkelerinde olup biten her şeyi kontrol ettikleri ve muhtemel her şüpheden haberdar oldukları varsayımı çoktan bir kenara bırakıldı. Haberleri yok. Mübarek döneminin Mısır’ı, tatil beldelerine saldırıları nasıl engelleyeceğini bilmiyordu ve bir devrimin yaklaştığından habersizdi, tıpkı halkın öfkesiyle şaşkına dönen Tunus’taki Zeynel Abidin bin Ali olayında olduğu gibi. Dahası enformasyon sağlamak için kullandıkları zalimce taktiklere ve istihbarat servislerine yaptıkları büyük yatırımlara (Suudi Arabistan’da bu rakam 1 milyar dolar) rağmen Batı’daki istihbarat değerlendirmeleri, geçmişte Suudi ve Kuveyt istihbarat teşkilatlarının kabiliyetlerini dışladı. Ürdün, nispeten etkin bir istihbarat örgütüne sahip ancak yine de on yıl kadar önce el Kaide Amman’da otellere saldırırken başarısız olmuştu. Arap istihbarat servislerinin en gizli bilgileri arasında, bazıları terörist veya radikal İslamcı örgütlerle bağlantılı on binlerce vatandaşa ait hazine değerinde enformasyon mevcut. Bu bilgi yüz binlerce mülteci sınırlarını aşarken Avrupalı istihbarat servislerine fayda sağlayabilir. Batılı bir diplomatik kaynağa göre Almanya ve İtalya’ya ulaşan yüz binlerce mülteciyle ilgili güvenlik soruşturması yapacak bir sistem yok. Kaynak, “Önce kabul ediliyorlar ve sonrasında kayıtları inceleniyor. Sorun şu ki her mülteciyi detaylı bir biçimde inceleyecek yeterli ve yetkin iş gücüne sahip değiliz ve uygun bilgiyi sağlayabilecek olan Suriye, Suudi Arabistan, Irak veya Lübnan gibi ülkelerle bu konuda iş birliği yok.” diyor. Aslına bakılırsa yapılabilecek tek inceleme, muhtemel şüphelerle ilgili Batılı istihbarat servisleri tarafından hâlihazırda tutulan enformasyona dayanıyor. O da kimliği belirlenmiş aranan kişilerle ilgili istisnai durumlarda Almanya, İngiltere veya Fransa’nın tuttuğu bilgilerin karşılaştırılmasıyla sınırlı. Batılı ve Arap istihbarat servisleri arasında -özellikle de Arap istihbarat servisleri arasında sistematik bir iş birliğinin bulunmadığı göz önüne alındığında- etkin bir bağın kurulmasındaki zorluğun da ötesinde Batılı servisler, Arap rejimleri ve terör örgütleri arasında, bazıları kanıtlanmış bağlar olduğundan şüpheleniyor. WikiLeaks ile ortaya çıkan belgelerde Hillary Clinton, Katar’ın, ABD ile istihbarat paylaşımında en kötü ülke olduğundan yakınmıştı. Katar, Suriye’de faaliyet gösteren radikal örgütleri geçmişte mali olarak destekledi ve hâlen destekliyor, buna muhtemelen el Kaide bağlantılı Nusra Cephesi de dâhil. BM’nin terörle mücadele planına 100 milyon dolar bağışlayan Suudi Arabistan, aynı zamanda aşırılıkçı örgütlerin finansörü. İngiltere’nin yakın iş ortağı Kuveyt, terörü destekleyen sivil toplum kuruluşlarının kendi topraklarında faaliyet göstermelerine izin veriyor. Suriye’nin, petrol sattığı, şimdi buğday ve pamuk satmaya devam ettiği IŞİD ile ticari bağları var. Türkiye ise IŞİD ve diğer radikal İslamcı örgütlerin kendi topraklarından Suriye’ye geçmelerine müsaade ettiğinden şüphelenildiğinde ABD tarafından azarlanmıştı. Bu ülkelerin her birinin Batılı ülkelerle büyük ticari bağlantıları var ki bu, net bir davranış biçimine işaret ediyor: Uçaklarınızı ve silahlarınızı milyarlarca dolar karşılığı satın alan bir ülkeye baskı yapamazsınız. Arap ülkelerini “Batı yanlısı” ve “Batı karşıtı” olarak bölen “ortak çıkarlar” her iki tarafın da terörle mücadele ve şiddet içeren radikalleşmenin tanımlanması konularında hemfikir oldukları yanılgısını ortaya çıkardı. Sadece Arap rejimleri sorumlu tutulmamalı: Suriye’deki isyancı örgütleri, Irak’taki Şii örgütleri ve Afganistan’daki Taliban gruplarını meşrulaştırmak için “ılımlı örgütler” terimini icat eden, ABD’nin kendisidir -ki bu örgütlerin her birinin kendine has “ılımlı” tanımı da mevcut.(Kaynak:Zvi Bar'el,Haaretz,İsrail,18 Kasım 2015)
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *