04 Mayıs 2025
21YYTE.ORG Fikir Tankı Kıymetli Hocam ben Güneydoğu Anadolu'da Öğretmenim

Kıymetli Hocam ben Güneydoğu Anadolu'da Öğretmenim

7 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Kıymetli hocam. geçen gün yazdığınız bir jandarma subayının mektubunu okuyunca acı acı tebessüm ettim. Askerimizn yazdıklarının neredeyse hepsi doğru. Ben de o bölgede görev yapan bir öğretmen olarak yazdıklarıınızdan cesaret aldım, kağıda ve kaleme sarılarak içimdekileri size yazma ihtiyacı hissettim. Güzel şey öğretmen olmak. Sevgiyi içinde bir kor gibi taşıyıp yeni gönüllere boşaltmak. Büyük bir idealle başladım okuluma.1-2-3-4 ve derken kpss engeli… Sevgi karşısında bütün buz dağları erimek kendini yok ederek yeniden var olmak zorundadır. Kpss sonuçları açıklanmış iyide bir puan almıştım. Artık içimde dolaşan ateşi yeni meşalelere taşıma zamanıydı. Gönüllüydüm, gönüldendim. Devletimin benim için bu kadar uğraşına karşılık onu seven, onun var olması uğrunda kalbinde güneşlerin var olması gerektiği öğrenciler yetiştirecektim. Geleceğimizi tamir etmek artık bize ait bir görevdi. Meşale elimdeydi o beni yakıp bitirmeden ben onu yakmalı ve geleceğin gönüllerine bırakmalıydım. Gönüllü olarak Doğu Anadolu bölgesini yazdım. Bütün ikaz ve uyarılara rağmen herkesin ‘’sen deli misin? ‘’ sözleri içimdeki kora dökülüyor ve zamanla içimdeki heyecanı söndürüyordu. Âmâ burası bizim topraklarımız bunlar bizim yıllardır yüzyıllardır beraber yaşadığımız insanlardır. İçimizdeki sevgi ateşi sönünce sokaklar yanıyor evlere korlar düşüyordu. Her şey yerli yerinde olmalıydı. Sevgi gönülde gerek diyerek yola koyuldum. Benim güzel ülkemin güzel insanlarının bağrına ne atılırsa o başaklanırdı. Bereketliydi. Yıllardır bu topraklara nefret ekilmiş ve zamanla bu nefret boy verip gelişmişti. Sokakları yakmış ocakları söndürmüştü bu ekin şimdi çorak gönüller yeniden sürülmeli ve o gönüllere kardeşlik ekilmeliydi. Türkiye’de yeni ve güçlü bir hükümet kurulmuştu. Herkes üzerine düşeni yapmalıydı. Artık Sivas’ın ötesine iletebilen bir başbakanımız vardı ve oralarda çok seviliyordu. Bizde Sivas’ın ötesinde olmalı ve bu mücadeleye katkıda bulunmalıyız. İlmek ilmek her gönle girmeliydik. Kardeşlerim benim vazgeçmeyeceğimi anlayınca otobüsün kapısında boynuma sarılıyor ‘’tamam git bir iki yıl sonra gel ‘’ diyorlardı. Nereye gidecek, nereden gelecektim? Her yer benim memleketim değil miydi? Aynı topraktan yemek yiyor, aynı çeşmeden su içmiyor muyduk? Kardeştik . Karındaştık. Uzunca bir yolculuktan sonra görev yapacağım yere varmıştım. Birkaç eşya alarak üç arkadaşla iki odalı bir eve yerleştik. Okulumuza gidiyor, öğrencilerimizle candan ilgileniyorduk. Öğrencilerimiz evlerine gidiyor, ev ziyaretleri ile kardeşliğimizi pekiştiriyorduk. Ailelerin içinde gördüğümüz bölünme heveslerinin, akan kanın artık durması gerektiğiydi. Bizim görev yaptığımız köyden bir sürü genç dağa gitmişti. Kandırılmışlardı ve aileler bundan çok mustaripti. Giden kişiler efsane gibi dilden dile anlatılıyor ve bu anlatış öğrencilerimizin kafasını karıştırıyordu. Bu durum öğrencilerimizde dağa karşı bir ısınma meydana getirse de biz durumu tolore ediyor ve önüne geçmeye çalışıyorduk. Günler böyle geçerken köyden biri dağa gidenlerin geri dönmeye başladığını, dağdan kaçtığını söyledi. Nedenini sorduğumuzda ‘’hocam burada KCK diye bir yapı vardı. Bu yapı şehirlerden ve köylerden dağa giden yolları açıyordu. Şehirlerde ve köylerde aileleri tehdit ediyor gençlerin kafasını çeliyordu. Ayrıca uyuşturucu trafiğini kontrol ediyordu. Şimdi bu yapıdaki kişiler içeri alındılar.’’ Dağa gitme yolları kapandı dağda şartlar zorlaştı. Bu durumda öğrenciler arasında konuşuluyordu. Bütün köylü hemen hemen devletin tarafında olmuştu. Artık köylüye baskı yapılamıyor, köylü hür iradesini kullanıyordu. Bizde bu arada rahatlamıştık. Velilerimizin evlerine daha rahat gidiyor kardeşliğimizi, geçmişimizi, insani değerleri rahat rahat anlatıyorduk. Aynı sofraya oturuyoruz da neden koca ülkede aynı topraklarda oturmayalım konularını işliyorduk. Onları memleketimizde davet ediyorduk. her şey çok güzeldi. Köylüler çok memnundu. PKK bitti diyorlardı. Artık PKK bu köylerde gezemiyordu. Böyle devam ederse dağda kimsenin kalmayacağına gerçek kardeşliğin olacağına inancımız artıyordu. Ben o köyde duydum KCK denen yapıyı. Derken çözüm süreci başlamıştı. Benim gördüğüm kadarıyla bu sonun başlangıcıydı. KCK’lılar dışarı çıkmıştı. Halkla konuşulması gereken konular dağdakilerle konuşuldu. Köyden tekrar dağa çıkışlar olmaya başladı. PKK; halkı ‘’ Devlet bizimle konuşuyor ‘’ diye tehdit ediyordu. Halkı dinleyen yoktu. Dahası asker, poliste onlara bir şey yapmıyordu. Adamlar her istediklerini yapıyordu.’’ Okulumuza bir başçavuş ziyarete gelmişti. Sağdan soldan konuşuyor yağan kara bakarak çayımızı yudumluyorduk. Toplamda bir başçavuş ve on bir asker vardı. Ben ‘’Komutanım bu adamlar işi iyice azıya aldılar: köyde rahat rahat geziyor dağa adam götürüyorlar. Köylüyü tehdit ediyorlar. Yakında okulumuza da gelirler diye tedirgin oluyoruz.’’ Başçavuşun söylediği hala kulaklarımda ‘’ Hocam şuan bu okula gelseler vallahi onlara müdahale etmeye yetkimiz yok. Vali-kaymakam buna izin vermiyor. Nasıl yani şimdi şuradan geçseler bir şey yapmayacak mısınız dedim hayır dedi Hocam hayır çözüm süreci var. Biz burada kime emanetiz? Yarın bizim okula da gelseler biz kimi arayacağız dedim. Cevap vermedi ağzını büktü kafasını salladı. Şok oldum. Bu nasıl çözüm süreci dedim? Artık öğrencilerimizin bazıları da dağa çıkmaya başladı. Bunların yaşları 12 ila 15 arasında değişiyordu önüne geçemiyorduk. Evleri ziyarete gidiyor daha çok çabalıyorduk ama nafile. Velilerimiz ‘’ Hocam geliyorlar her evden bir kişi alacağız diyor ve alıyorlar. Biz kimi ararsak arayalım bir işe yaramıyor ne yapalım hocam? Sağa gidiyoruz ilgi yok sola gidiyoruz ilgi yok devlete gidiyoruz ilgi yok bizde çaresiziz’’ diyorlardı. Göç etsek nereye gideceğiz? Çaresiz çocuklarını onlara veriyorlardı. Zamanla dağdakilerin gidip gelmeleri sıklaştı. Artık bizlerde tedirgin oluyorduk. Bitme noktasına gelen PKK artık elinin kolunu sallaya sallaya köyde geziyor, köylüler çaresiz bir şekilde onları alkışlıyordu. Köyde kahraman gibi karşılanıyorlardı. Ama ben biliyorum ki bunun sebebi korkuydu. Halk korkutuluyordu. Gittiğimiz evlerde velilerimiz ‘’hocam siz iyi insanlarsınız, ama bizi anlayın’’ diyorlardı. biz yine de bir şeyler yapalım diyor, yardım kampanyaları düzenliyor, yardımlar topluyor, evin ziyaretlerinde bu yardımları dağıtıyorduk. Bir-iki ay böyle devam ettik. Köylüler ‘’hocam sizi seviyoruz; ama bizi anlayın’ ’diyorlardı. Geliyorlar ve velilerimizi bizi evlerine almamaları konusunda tehdit ediyorlardı. Bizim aile ziyaretlerimizden rahatsız olan PKK yaklaşık 10 kişilik bir ekiple okulumuza geldi. Günlerden pazartesi idi tam istiklal marşını okuyacaktık ki bahçeden içeri girdiler. Okulumuzda köy olmasına rağmen 450 öğrenci vardı. İçeri girince ben milli eğitimi arayarak durumdan haberdar ettim. Telefon ettiğim kişi bana hocam yapabileceğimiz bir şey yok derken kapıda propaganda sesleri de yükseliyordu. Sesler hala kulaklarımda ‘’TC’nin piçleri yıldıramaz bizleri’’ diyorlardı. Bu seslere çaresiz öğrencilerde katılmış el hareketleri yapıyorlardı. Öğrenciler iki parmaklarını kaldırmaları konusunda PKK tarafında ikaz ediliyorlardı. Ben bir şekilde kaymakamlığı aradım. Ses farklı ama söylenen aynıydı. Hocam başınızın çaresine bakın diyordu kısaca telefondaki yetkili. Çok sinirlenmiştim. Bayan öğretmenler içer kaçmış öğretmenler odasında hüngür hüngür ağlıyorlardı. Ben telefondaki şahsa ya bizim silahımız yok. Adamlar silahla geldi, öğretmenler çok korkuyor yardım etmeniz lazım diyordum. Âmâ o yine aynı şeyi söylüyordu. Hocam aman bir şey yapmayın. Ne yaparlarsa yapsınlar karışmayın nasılsa giderler. Şok oldum. Bizi buraya gönderen devlet bize sahip çıkmayacak mı? Yani dedim. Cevap hep aynı. Yapacağımız bir şey yok. Bunu benim devletimin kaymakamı söylüyordu. Ne yapacağız şimdi? İçeri girseler bizi öğrencilerin karşısına çıkarsalar. Olmayacak şeylerde yapsalar bizlere ne yapacağız. Bizler kimi aramalıydık. PKK’lılar okulun merdivenlerinde Kürtçe sloganlarla öğrencileri tahrik ediyorlardı. Biz çaresizlikle bu küçülmüşlük ve alçalmışlıkla nasıl öğretmen olacaktık. Koca bir devletimiz ve PKK’yı bitirmek isteyen bir hükümetimiz vardı. Âmâ bize yardım yoktu. PKK 30 dk propaganda yapmış ve yola koyulmuştu. Bayan öğretmenlerimiz ağlıyordu. Bu durumu idare adına ‘’arkadaşlar askerler yola çıktı 10 dk. ‘ya burada olurlar’’ desem de fayda vermiyordu. O gün ders işleyemezdik zaten bekleyecek halimizde kalmamıştı. Eşkıya okul basıyor devlet bir şey yapmıyordu. Buralar gözden çıkarıldıysa bunu bilmek bizim hakkımızdı. Keşke bu yazdıklarım Cumhurbaşkanı, Başbakanıma bir şekilde ulaşsa… Şunu çok iyi biliyorum ki bu durumun diğer okullarda ve devlet kurumlarında da aynı durumda Lütfen sesimize kulak verin Bir Türkiye sevdalısı öğretmen Hocam biliyorum başınızı ağrıttım, hakkınızı helal edin. ama batıda yaşayan insanlara yaşadıklarımızı anlatınca gülüp geçiyorlar, sanki oralarda bir şey olmuyor, her şey güllük gülüstanlık sanıyorlar...
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *