
Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonraki ikinci gündeyiz. Artık herkes hemfikir ki seçim sonuçları bir koalisyonu gerektiriyor. Peki ama nasıl? Şimdiki muhalefet partileri değişik tonlardaki beyanatlarıyla AKP ile koalisyon yapmayacaklarını açıkladılar. Bu beyanlarda MHP bir adım daha öne çıkarak, diğer partilerin çözüm süreci bağlamında zaten fikir ve işbirliği içinde olduklarını belirterek MHP'nin bu anlayışa sahip partilerle koalisyon içinde olmayacağını daha keskin dille ifade ederek alternatifler arasında yer alan AKP'siz bir koalisyonda da yer almayacağını açıkladı. Hem AKP ile hem de diğer muhalefet partileriyle yapılacak koalisyonu temelde çözüm süreci bağlamındaki tutumları nedeniyle dışlayan MHP'nin bu görüşünden geri atması hemen hemen mümkün gözükmemektedir, MHP'nin savunduğu ilkelerin ve parti kimliği duruşunun gösterilmesi bağlamında bu yaklaşım uyumlu gözükmektedir, çünkü aksi durum ilk seçimlerde MHP'nin çöküşünü getirecektir. Tabi bu arada değişik versiyonlardaki CHP-MHP-HDP koalisyonu sandıktan çıkan mesajdır. Ama en başından buyana çözüm sürecini tamamen reddeden MHP'nin bu koalisyonda yer alabilmesi için HDP'nin çözüm sürecini bu koalisyon hükümetinin programına alınmamasına razı olması demektir. HDP yani PKK/Kandil/Öcalan'ın kendileri açısından büyük kazanımlar getiren çözüm sürecini dışlamaları ve elleriyle itmeleri mümkün görülmemektedir. Yine bu üçlü koalisyon hükümetinin madem ki Türkiye'de herşeyin normalleştirilmesi ve düzenin sağlanmasına çalışacaktır, o zaman Türkiye'nin belli bölgelerini fiili kontrole almış PKK terör örgütüne karşı harekete geçilmesi de gerekecektir. HDP böyle bir şeyin önünü açar mı? PKK/Kandil buna izin verir mi? Dolayısıyla şimdilik böyle bir koalisyonun hayali güzel diyebiliriz. Böyle olunca iş seçimlerden birinci parti çıkan AKP'nin yapabileceklerine çevrilecektir. Şuana kadarki açıklamalardan CHP'nin de AKP ile koalisyon kurması en düşük olasıklıklardan biridir. Çünkü AKP ile koalisyon kuracak CHP bir sonraki seçimde bünyesindeki var olan ulusalcı oyların da kaçmasıyla yukarıdan aşağıya barajı zorlayacak hale gelecektir! (Bu noktada şu tespiti yapalım ki PKK'nın siyasetteki uzantısı HDP'nin Meclis'e taşınmasını sağlayacak ortam AKP tarafından hazırlanmış, CHP tarafından 7 Haziran'daki dokunuşla sadece Meclis'e sokulmamış hükümete ortak hale getirilmiştir.). Bütün bu değerlendirmelerden sonra geriye kalan ilk alternatif ise AKP'nin HDP ile yapapcağı koalisyondur. Diyeceksiniz ki HDP de AKP'ye içeriden dışardan destek vermeyeceğini açıkladı. Ama Demirtaş'ın açıklamalarının içinde her ne kadar AKP'ye ters çakan ifadeleri varsa da Türkiye'yi hükümetsiz bırakmayacakları gibi her yöne çekilebilecek ifadeleri de vardır. Ve tabi ki HDP bağlamında bundan daha fazlası var. İşte bu noktada iki gündür gündeme gelmeyen bir hususu bu değerlendirmemde öne çıkarmak istiyorum. O da Öcalan faktörü. HDP/Kandil/PKK cephesinin Öcalan'a rağmen hareket ettiğini düşünenler varsa toplumumuzun klasik hemen olanları unutma hatasına düştüğünü söylemeliyim. Maalesef ki Öcalan faktörü çözüm sürecinin topluma dayattığı gerçek kabul edilen bir algıdır. Çünkü bunu unuttuğunuz zaman Öcalan'ın kurguladığı ve yönettiği çözüm sürecinin mantığını ve çözüm süreci öncesindeki gizli görüşmeleri, önceki seçim dönemlerinde PKK'nın ilan ettiği sözde ateşkeslerin ne demek olduğu da anlaşılmamış ve unutulmuş demektir. Dolayısıyla HDP açısından son söz söylenmemiştir. Ayrıca seçime HDP olarak girmelerini Öcaln'ın istediği ve onun görüşleri doğrultusunda kampanya yaptıklarını belirten Demirtaş Öcalan'a minnet duygularını ifade etmektedir. Önümüzdeki günlerde seçim sonuçları resmen açıklanıp Meclis toplandığında veya daha öncesinde İmralı'nın seçim değerlendirmeleri de boy boy gazetelerde, TV'lerde yer alacak, muhtemelen HDP heyeti Öcalan'dan talimat almak için adaya gidecektir. İşte düğümü çözecek olan bu açıklamalar olacaktır. Muhtemelen Öcalan Demirtaş'ın kulağını çekecektir. Öcalan kendisiyle özdeşleşmiş kazanımlarında Demirtaş'ın önüne geçmesine ve liderlik bayrağını almasına izin vermeyecektir. Zaten son 2-3 senedir Öcalan'ın kriz çözen, yol gösteren, liderlik yapan bir kişi olduğu çeşitli olaylarda (2012 açlık grevleri, 6-8 Ekim olayları vs) hep topluma pompalanmıştır. Dolayısıyla Öcalan yine bir kriz çözücü ve ombudsman rolünü oynamaya hazır beklemektedir. Aslında AKP seçim sürecinin öncesinde bile işin bu noktaya geleceğini görmüş Öcalan'ı adeta hem korumaya alıp övgüler düzmüş hem de dışarıyla ilişiğini keserek "özgürlüğünün AKP'nin elinde olduğu yani AKP varsa çözüm süreci olur sen de özgür kalabilirsin" mesajını vermiştir. Nitekim seçim sürecinin son dönemlerinde Bşb.Yrd. Akdoğan "AKP varsa çözüm süreci var, AKP yoksa çözüm sürecine elveda" mesajını boşuna vermemiştir. Yine bir AKP milletvekili ve Cumhurbaşkanının danışmanı Binali YILDIRIM aynı dönemde bir azınlık hükümetinden ve bir yıl içinde bir seçimden bahsetmiştir. Yani AKP aslında mevcut sonuçlara yönelik senaryo çalışmasını seçim sürecinde önceden yapmıştır. Şimdi bu seçim sonucu senaryosu gerçekleşmiştir. 13 yılda ülkenin geldiği durum ve iddialar AKP ve Erdoğan'a tek bir seçeneği bırakmaktadır; AKP'yi hükümette tutmak. Dolayısıyla AKP bir şekilde bir hükümet kurmaya hazırlanmaktadır ve hükümet kurulamaması nedeniyle hemen bir erken seçime gidilmesi AKP'nin erimekte olan oyları nedeniyle daha da çok oy kaybına yol açacağından AKP açısından hiç de kabul edilebilir bir seçenek değildir. İşte bu sıkışmışklık içindeki AKP'nin hükümet kurmasını sağlayacak aktör Öcalan'dır. Hemen komplo teorisi demeyin. Sızan Oslo ve İmralı görüşme zabıtlarında Öcalan iktidarı altın tepsi içinde AKP'ye kendilerinin sunduğunu söylüyordu. Bunun nasıl olduğu da o zabıtlarda var. İşte aynı Öcalan şimdi AKP'ye muhtemelen son bir kıyak çekecektir. Ama çözüm süreciyle birlikte AKP'yi avucunun içine almış olan Öcalan'ın eli artık daha kuvvetlidir. Şartları Öcalan belirleyecektir. HDP hükümetin içinde yer almayacak ve dışarıdan destekleyecektir, bunu da belli şartlarda yapacaktır. Bu şartlar şunlar olacaktır: - Yeni anayasa (sızan görüşme zabıtlarında Öcalan'ın dikte ettiği hususlar dahil 28 Şubat'taki ortak açıklamada yer alan 10 made başlığı altındaki hususların anayasa ve yasalara ithali) yapılması, -Yeni anayasa çalışmalarına paralel olarak çözüm sürecinin (izleme heyeti, sekreterya, Öcalan'ın şartlarının iyileşmesi vs) resmen (AKP-Öcalan arasında) yapılması, - Bir yıl içinde genel seçim yapılması, -Yeni anayasanın bir yıl sonra yapılacak seçimle birlikte referanduma sunulması, -Doğu ve güneydoğuda PKK'nın elde ettiği fiili kontrolün devamı. Peki Öcalan'ın gerçekten bu gücü var mı? Her nekadar zaman zaman medyada Öcalan ile Kandil'in farklı düşündüklerine dair değerlendirmeler yapılsa da aslında Öcalan'ın Kandil'i (yani PKK), Kandil'in de Öcalan'ı kullandığını biliyoruz, aslında bu bir rol dağılımı ve iyi kötü polis rolü oyunuydu. Birbirlerine bağımlılar, kolayca birbirlerini bırakamazlar, farklı hareket ettikleri anda kaybedeceklerdir. Dolayısıyla Kandil ve HDP Öcalan'ın tavsiyelerini talimat olarak algılayıp uygulayacaklardır. Zaten Kandil/HDP açısından bu durum yani AKP azınlık hükümetini dışarıdan desteklemek demek aslında hükümet olmak ya da hükümete ortak olmak demektir, Öcalan'ın ortak vatan söylemiyle de çok uyumludur! SONUÇ OLARAK; Seçim sonuçları normal bir ülke şartlarında demokrasinin önünü açar ama Türkiye'de normal demokratik ülke şartlarının olmadığını, sıradışı olayların yaşandığını biliyoruz. Evet seçim sonuçları kendisinden olmayanları dışlayan, horgören, cezalandıran AKP'nin tek başına iktidarını durdurmuştur. Toplumun büyük çoğunluğunun çözüm gibi gördüğü muhalefet partilerinin üçlü koalisyonu çözüm süreci noktasında tıkalıdır. Bu tıkanıklık aşılabilirse ancak umutlu olunabilecektir. Bu bağlamda muhalefet partileri arasında en kısa sürede (6 ay) ülkeyi seçime götürmek ve temel bazı konularda (yargının işleyişi, ekonomik sıkıntıların giderilmesi, barajın düşürülmesi gibi) yasal düzenlemeler yapacak, çözüm sürecini (İmralı görüşmelerini) donduracak bir seçim hükümeti üzerinde çalışma yapılması denenebilir. Ama sahadaki gerçekler bu girişimi çok zorlayacaktır. Dolayısıyla yukarıda öngördüğüm ve anahtarı Öcalan'ın elinde olan yeni hükümet senaryosunun önü açılacaktır ki bunun Türkiye'nin birliği, beraberliği, bekası için hayırlı olacağını söylemek hiç de mümkün değildir. Çünkü bu hükümet formulü gerçekleştiğinde ölümden (AKP'nin tek parti devletine gidişi) kaçmaya çalışan millet sıtmaya (HDP(PKK) destekli AKP azınlık hükümeti) tutulmuş olacak, çözüm sürecinin ortakları hükümet ortağına dönüşecektir.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *