
7 Haziran genel seçimleri yaklaşırken iktidar ve muhalefet partileri propaganda çalışmalarına ağırlık verdi. % 52 oyla seçilmiş Cumhurbaşkanı ve kendisinin seçtiği Başbakan görev bölümü yapmış gibi ülkenin değişik yörelerinde seçim mitingi ve “toplu açılışı töreni” adı altında mitingler düzenliyorlar. Cumhurbaşkanı gönlünde siyasi bir partinin yattığını, ancak tarafsız olduğunu vurgularken, dün bir mitingde “Biz eşcinsel aday göstermiyoruz” diyerek gönlündeki aslanı ihsas etmiş oldu. Öte yandan Başbakan Ahmet Davutoğlu ise muhalefeti ve çeşitli kesimleri işbirliği yapmakla suçlamayı sürdürürken, muhalefetin çeşitli projelerini eleştiriyor. Hatta, geçenlerde bir siyasi parti liderini “Stratejik Derinlik” isimli kitabını okumamakla eleştirdi. Davutoğlu, 21 Mayıs günü Sinop mitinginde bir siyasi partinin “Merkez Ülke Türkiye” projesini eleştirerek, “merkez ülke” tabirini kendisinin 15 yıl önce kullandığını belirtti. Hatta “bütün kavramlar bize ait” diyerek son derece iddialı sözler sarf etti. http://www.radikal.com.tr/politika/basbakandan_chpnin_projesiyle_ilgili_aciklama_ben_15_yil_once_dile_getirdim-1362931 Türkiye’de kimi siyasi ve bilimsel çevrelerin yabancı kelime ve kavramları dilimize kazandırırken kapsam ve içerik olarak evrensel anlamından uzaklaştıkları, hatta kelime ve kavramlara kendi dünya görüşlerine uygun anlamlar yükledikleri görülmektedir. Bunlardan biri de Başbakan’ın siyasi rakiplerini okumamakla eleştirdiği kitabına verdiği “Stratejik Derinlik” kavramındadır. Stratejik Derinlik askeri literatürde; sınır hatları ya da muharebe alanlarıyla, savaşan tarafların önemli sanayi bölgeleri, başkentleri, merkez bölgeleri, diğer önemli nüfus ya da askeri üretim merkezleri arasındaki mesafeyi tanımlamak için kullanılmaktadır. Komuta kademesi askeri açıdan önem taşıyan varlıkların ani ve ön alıcı bir saldırı durumunda nasıl etkileneceklerini dikkate alır. Örneğin, stratejik derinlik kavramı 1980’li yıllarda Pakistan askeri doktrinine girmiş, Hindistan’dan gelecek bir saldırıya karşı Pakistan Afganistan’a gerilemeyi öngörmüştür. Bu kapsamda Afganistan’daki belirli fraksiyonları desteklemiştir. Dolayısıyla “stratejik derinlik” orijinal bir kavram değil, çok daha eski zamanlarda ve farklı alanlarda kullanılan bir kavramdır. Gelelim “merkez ülke” kavramına. Bu kavram ise ünlü İngiliz coğrafyacısı Sir Halford Mackinder’in bundan 15 değil, 111 yıl önce ortaya attığı bir kavramdır. Mackinder, dünyanın geçmişten bu yana birbirine zıt iki alana bölündüğünü, bunların kara ve deniz olduklarını, bu modelde Avrasya merkez bölgesine (heartland) hakim olanın küresel kara hakimiyetine de sahip olacağını savunmuştur. (https://www.foreignaffairs.com/articles/asia/1999-03-01/dreams-eurasian-heartland-reemergence-geopolitics) Mackinder, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını “dünya adası” olarak tanımlamış, dünyanın temel stratejik merkezinin bu bölge olduğunu savunmuştur.Adıgeçene göre dünya adasının en önemli merkezi Doğu Sibirya-Volga Havzası arasında uzanan ve Ural Dağları ile kesilen ovaydı. Mackinder buraya “merkez bölge” (Davutoğlu’nun sahip çıktığı “merkez ülkesi/bölgesi”) adını vermişti. Mackinder şunları söylemişti. “Doğu Avrupa’ya hakim olan merkez bölgeyi denetler. Merkez bölgeye egemen olan dünya adasını denetler.Dünya adasına egemen olan dünyayı denetler.” http://www.uludagsozluk.com/k/heartland-theory/ Dolayısıyla tıpkı stratejik derinlik gibi merkez ülke/bölge kavramları da orijinal değil, yabancı literatürden ithal edilmiş kavramlardır. Dolayısıyla sözkonusu kavramları haksız yere sahiplenmek sadece bilimsel alanda değil, sosyal ve siyasi yaşamın hiçbir alanında etik değerlere uygun değildir.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *