
İstanbul ve İzmir'de sürdürülen casusluk davaları ile TSK'nın en seçkin ve milli projelerini yöneten kadroların tasfiyesi yanında, ordu içindeki bir grup subayın terfisinin önünü açabilmek için bazı subayların hedef alındığı değerlendirmesi artık çok yaygın bir şekilde yapılıyor. Süreç bir ordunun bel kemiğinin tasfiyesi, Türk ordusunun milli bir ordudan bir cemaatin ordusuna dönüştürülmesi niteliğini kazanmış görünüyor. İhanetin ordu içinden bir gruptan kaynaklandığını bilinmesi, silah arkadaşlığı duygusunu ortadan kaldırıyor.Emir-komuta zincirine zarar veriyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün ve Başbakan Erdoğan'ın İranlı rüşvetçiye verdikleri değerin 100 binde 1'ini Türk Ordusu ve Türk subaylarına vermediği sözde casusluk davası karşısında aldıkları tavırdan çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Esasen, MİT ve TSK'nın son yıllarda Türkiye'yi ve Türk Milletini değil, Erdoğan'ın kişisel iktidarını korumak üzere şekilendirilmeye çalışıldığı elektronik dinleme komutanlığının TSK'dan alınarak MİT'e bağlanması ve TSK'nın dünyanın tek elektronik kör ordusu haline getirilmesinden, Askeri Şura'daki terfilerde askeri yetenek değil, iktidara sadakat duygusunun aranmasından (bu konuda bütün çabasına rağmen iktidar başarılı değil) anlaşılıyor. Öte yandan casusluk kisvesi altında Türk subaylarına karşı sürdürülen "sürek avı" karşısında Genelkurmay Başkanlığı'nın hangi adımları attığı, subaylarını savunup savunmadığı, kurulan komploları açığa çıkarıp çıkarmamak için çalışıp çalışmadığı ne yazık ki dışarıdan bakıldığında belli değil.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *