ABD Başkanı Donald Trump'ın 80'inci dönem BM Genel Kurulu'na yaptığı hitabı baştan sona izledim.
Çok kısa ifade etmek isterim ki, Donald Trump BM'nin tarihî kürsüsündeki tavrıyla, edasıyla, konuşmasının muhtevası ve üslubu ile uluslararası siyasette yerleşmiş olan "çirkin Amerikalı" kavramını milletlerarası camianın önünde tecessüm ettirmiş oldu.
Kürsüde âdeta kendisi her şeyi bilen bir öğretmen, salondakiler de sanki onu dinlemeye mecbur öğrencilermiş havasındaydı.
Kuruluş Konferansı'na ve Merkezi'ne ev sahipliği yaptığı Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'nı yerden yere vurdu.
BM hiçbir şey yapmazken kendisinin dünya çapındaki çatışmaları sonlandırdığını iddia etti. "Birleşmiş Milletler hiçbir durumda bu çatışmalara yardımcı olmaya bile çalışmadı" dedi. BM'nin amacını sorguladı.
Dünya kürsüsünü kendisini övmek için istismar etti. "En güçlü Devlet ABD'dir; en doğru düşünen Lider de benim" mesajını vermekten utanmadı. Selefi Biden'a dil uzattı.
"7 savaşı sonlandırdım" diye övündü. İsrail'in Gazze'de işlemeye devam ettiği "soykırım" suçunu görmezden geldi.
Trump konuşmasında başta Avrupa Devletleri olmak üzere diğer ülke yönetimlerini yasa dışı göç ve yeşil enerji hakkında ağır biçimde eleştirdi. Petrolü ve kömürü savundu.
Başkan Trump'ın konuşması aslında BM sisteminin sonunun geldiğini ilân eder mahiyetteydi.
Trump ikinci defa ABD Başkanı olarak sahneye çıktıktan kısa bir süre sonra “artık Dünya’nın bir de Trump sorunu var” demiştim.
Artık Trump sorundan da öteye, uluslararası ilişkiler düzeni için bir felâket halini almış durumda.
