
Ülke ekonomisinin mevcut bilinen kırılganlıkları, global de yaşanan durgunluk ve likiditenin yön değiştirmesi faktörlerinin yanında, ülke içinde yaşanan hukuksuzluk, baskı ve belirsizliklerin ürettiği gergin siyasi ortam ile, uluslararası ilişkilerde ülkenin yaşadığı “yalnızlık ve Batı’dan uzaklaşma” nitelikli değişimin sonucu olarak giderek daha derinleşmekte ve uluslararası ölçekte çok daha fazla dikkat çekmektedir.
Uluslararası akredite dört derecelendirme kuruluşundan Standard & Poor’s (S&P)’un, “Kim riskte? Gelişen piyasalar olumsuz küresel trendlerle karşılaşıyor” başlıklı ve 29 Eylûl’de yayınlanan raporunda (“Venezuela, Argentina, Turkey Are The Most Vulnerable To Risks Facing EMs: S&P”,30.09.2015,EMerging Equity), Türkiye’nin, küresel riskler karşısında en kırılgan beş ülkeden (Venezuella, Arjantin, Türkiye, Kolombiya ve Peru) biri olduğunu belirtti. S&P, 2008 yılından bu yana global kredi iklimindeki olumluluğun (likidite fazlası) ve emtia fiyatlarındaki pozitif gelişmelerin bir sonucu olarak yüksek büyüme yaşayan “gelişmekte olan ülkeler” in karşı karşıya oldukları üç büyük riski de: küresel likidite azalması, Çin’de yaşanan “ekonomik büyüme yavaşlaması” ve yurt içi banka kredilerde son yıllarda görülen aşırı büyümenin artık terse dönmesi olarak sıralamaktadır.
Türkiye için ikinci önemli bir uyarı IMF’den geldi. IMF, küresel faiz oranlarında beklenen artışların, gelişmekte olan ülkelerdeki büyük yerel şirketleri temerrüde düşebileceğini ve bu riski taşıyan ülkelerin başında Çin, Türkiye, Şili ve Brezilya’nın geldiğini belirtmiştir.(“Global Financial Stability Report- Vulnerabilities, Legacies, and Policy Challenges/Risks Rotating to Emerging Markets”,IMF,Ekim 2015) IMF’ye göre, Türkiye şirketlerinin borç/öz sermaye oranı yüzde 23’e yükselmiş olup, anılan parametredeki artış, Çin’den sonra ikinci sırayı göstermektedir.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından her yıl yayınlanan “Küresel Rekabet Raporu” nda Türkiye, 2015-16 döneminde makro-ekonomik ortam ve kurumsal yapılanmadaki bozulma sonucu, 140 ülke arasında altı basamak gerileyerek, 51 nci sıraya düşmüştür. ”Küresel rekabetçilik endeksi” ni oluşturan bileşenler arasında Türkiye’nin en iyi performansı, 16. sırada yerini koruyan “pazar büyüklüğü” kaleminde oldu. Rapora göre bu yıl en ağır düşüş “kurumsal yapılanma endeksi” nde olurken (75.sıra), ülkedeki gergin siyasi dönemle, jeopolitik çatışmaların birleşmesi ile oluşan “belirsizlik” ortamı, milli ve yabancı özel sektör yatırımlarının yavaşlamasına yol açtı.
TÜİK ve OECD verileri ışığında Hürriyet’te yayınlanan çalışmaya göre, Türkiye, en zengin yüzde 10’luk grubun geliri ile, en yoksul yüzde 10’luk kesimin geliri arasındaki farkın katsayı karşılığını ifade eden “gelir dağılımı eşitsizliği” parametresinde OECD ülkeleri arasında” beşinci”, Avrupa ülkeleri arasında da “birinci” sırada yer almaktadır. (Şebnem Turhan,”Hiç adil değil”, 1.10.2015, s.11)
Son olarak, TÜİK’den yapılan açıklama da, yukarıdaki yayınlardaki olumsuz gözlemlerle örtüşmektedir. TÜİK’in Eylûl ayı “ekonomik güven endeksi”, bir önceki aya göre yüzde 16,7 azalarak 70.89’a gerilerken; TÜİK’in anılan veriyi hesaplamaya başladığı Ocak 2012’den bu yana “en düşük” değerine ulaştı.
İhracat ve “uluslararası döviz rezerv” rakamları sürekli gerileyen Türkiye’nin makro ve mikro ekonomi gerçeğinin hiç de iyi gitmediği yolundaki, yukarıda özetlemeye çalıştığımız uluslararası gözlemlerin, kırılganlıklar ve taşınan risklerin artık gizlenememesi ve giderek daha da bozulan bu gerçeklerin yakında “dereceleme kuruluşlarının kredi notlarına” da yansıyabileceği endişesini taşımaktayız.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *