
Henüz bir yıl önce bile, AB’ye girme yolunda aktif bir aday olan Avrupa’nın bir ucundaki NATO müttefikimizi, yoksul, siyasi olarak istikrarsız, teröre boğulmuş Pakistan ile karşılaştırmak mantıksız olurdu.
2000'den beri Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin, demokrasiyle ekonomik gelişmeyi başarabileceğini temenni edenler için tipik bir örnek haline gelmişti. Pakistan 1979’dan bu yana Afganistan’ın bitmek bilmeyen krizinin gölgesinde kalırken Erdoğan liderliğindeki Türkiye tam gaz ilerliyordu.
Ancak son birkaç yıl içinde Türkiye’de yavaş yavaş gelen ve durdurulamayan felaket daha çok görünür hale geldi. Ankara’da cumartesi günü düzenlenen intihar saldırısı, ülkenin yeniden başlayan terör krizinin son halkasıydı.
Türkiye birinci derecede şüphelinin IŞİD olduğunu kabul etti. Sonrasında da aynı sınırda IŞİD ile savaşan muhalif Kürtlere karşı hava saldırıları düzenledi. Bu, Erdoğan’ın güvenlik politikasının ne kadar belirsiz hale geldiğini gösteriyor.
Hâlbuki onun iktidarının büyük kazanımlarından biri, Türkiye’nin güneydoğusunda PKK ile ateşkes yapmak olmuştu. Erdoğan, İslami faaliyetleri nedeniyle siyaset yasağı aldıktan sonra 2002’de Parlamentoya geri dönmüştü. Görünen onun dini ve siyasi kişiliği, bir Müslüman liderin Müslüman Kürtlere ve Türklere nasıl ulaşabileceğini gösteriyordu.
Ancak haziran seçimlerinin gösterdiği gibi, Türkiye Kürtlerinin büyük bölümü, şu an Erdoğan’ın AK Partisine muhalif partileri destekledi. Bu durum, büyük ölçüde Erdoğan’ın Esad karşıtı Sünni ve Suriyeli Kürtlere düşman güçleri desteklemesinin sonucu.
NATO’daki müttefiklerinin düşündüğü gibi Erdoğan da Esad rejiminin 2011’de diğer Arap diktatörlüklerinde olduğu gibi hızlı bir şekilde yıkılmasını bekliyordu. Ancak Batı’nın aksine Erdoğan, Suriye’nin mezhepçi siyasetinde taraf tutmayı tercih etti. Türkiye’nin oradaki cihatçılara sempatisi ve IŞİD’e tedarik edilen silahları görmezden gelmesi, Türk halkını ikiye böldü.
Suriye’nin etnik ve mezhepçi hatlarda patlama yaşaması, Türkiye’ye bir uyarı niteliği taşıyor. Söz konusu birçok bölünme, sınıra kadar geldi. Fransa 1939’da Suriye mandasını Antakya’yı Türkiye’ye vererek parçalara ayırdı. Oradaki “Türklerin” çoğu hala Arapça konuşuyor ve Suriye’deki Sünni isyancılara (ayrıca kendi sınır bölgelerine akan Sünni göçmenlere) belirgin bir düşmanlıkla bakıyorlar.
Temmuz ayında Suruç’taki vahşi bir intihar saldırısı gerçekleşti. Türkiye Devleti'nin böyle bir terör olayının önüne geçememesi ve ordusunun Kobani’de geçen yıl IŞİD’in saldırısına karşı takındığı tavır kayıtsız bir işti. Bu durum, muhaliflerinin, Erdoğan hükümetinin genelde Kürtlerin kurbanı olduğu terör şiddetinin arkasında olduğu yönündeki şüphelerini körüklemektedir. Aynı zamanda Pakistan’ın istihbarat servisinin Taliban ve el Kaide ile Afganistan’da nasıl ikili oynadığını hatırlatmaktadır.
Tabii ki Türkiye, Pakistan gibi sadece iç sorunlarla boğuşmuyor. Bu ülkelerin ikisi de zor komşularla yaşamaktadır. İkisi de Batılı müttefiklerinin kendilerini zor durumda bırakan politikalar güttüklerini öne sürebilirler. Ancak iki ülke de kendi yaralarıyla baş etmeli.
Erdoğan’ın Türkiye siyasetine ve Orta Doğu’ya egemen olma hedefleri hüsrana uğradı. Türkiye, Osmanlı rolünü oynama konusunda kaynak sıkıntısı çekiyor -birkaç Arap ve Türk, Osmanlı’nın yeniden canlanmasını istese de-.
Erdoğan’ın Putin Rusya’sı ile ilişkileri de Kremlin’in Boğaz’dan Suriye’ye savaş gemileri, malzeme ve üstelik enerji yoksulu Türkiye’nin ihtiyacı olan petrolü göndermesiyle bozuldu. Erdoğan, Ruslardan enerji ithalinden ve nükleer santral projesinden vazgeçme tehdidi savurarak oyunu kızıştırdı. Şimdi Rus ve Türk savaş uçakları parmakları tetikte birbirlerinin gölgesinde bekliyor.
Gelecek ayki meclis seçimlerinde çoğunluk isteyen Erdoğan, devlet adamı resmi sıfatını bir tarafa atmaya ve çoğunluğu almak için Türkleri mezhepçi bir şekilde kutuplaştırma kumarını oynamaya hazır görünüyor. Bu strateji ise içerideki yaraları yeniden kanatıyor.
İç fikir ayrılıklarını artırmak, bir yandan da komşusunun iç savaşında entrikalar çevirmek Pakistan’ın sorunlarını Avrupa’nın kapısına getirecektir. Bu hem bizim için hem de Türkler için bir felaket olur.(Kaynak:Mark Almond,The Daily Telegraph,İngiltere,13 Ekim 2015)
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *