
Geçenlerde Türkiye’nin balistik füzelere karşı açtığı hava savunma sistemi ihalesini Çin firması kazanmıştı. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Çin ile görüşmelere başlama kararını Türkiye’nin menfaatleri çerçevesinde aldığını ileri sürmüştü. Milli menfaatler (ya da ulusal çıkarlar) sübjektif değerler olup, karar vericilerin onayladığı bir tehdit ortamına karşılık vermeye dayalı çıkar formülasyonunu gerektirmektedir. Füze konusu 21.Yüzyıl uzmanları da dahil olmak üzere etraflıca ele alınmıştı. Ardından Washington ve Brüksel’den gelen sert tepkiler üzerine bunun Ankara’nın nihai kararı olmadığı belirtilmişti. Rusya ve Çin’in NATO’nun en ciddi stratejik rakipleri olduğu son derece aşikardır. Dolayısıyla NATO’nun bu tür bir işbirliğine bakışı askeri-teknik nedenlerin yanısıra siyaseten de sakıncalı görülmektedir. Alaturka siyaset anlayışımızın bununla sınırlı kaldığını sanırken bu kez ortaya yeni bir skandal daha çıktı. Bu kez yıllarca süren taarruz helikopteri ihalesini Rus yapımı çakma Türk “Erdoğan” isimli helikopter değil, İtalyan Augusta’nın Atak T-129’u kazandı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarına göre motor, aktarma organları ve kuyruk panelleri değiştirilirken milli aviyonik ve silah sistemleri kullanılması öngörüldü (https://www.tai.com.tr/tr/proje/atak). Türkiye’nin ilk milli helikopteri olarak lanse edilen Atak T-129’ların en yaşamsal parçası olan motoru İngiliz Rolls Royce ve Amerikan Honeywell'in ortak şirketi olan Indianapolis merkezli LHTEC üretiyor. İlk milli helikopterimiz denilerek gözümüz boyanan Atak T-129’un motorunun Amerika merkezli firma tarafından üretilmesi bir tarafa, sözkonusu helikopterin üçüncü bir ülkeye ihracının Washington yönetiminin iznine bağlı olması (http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2013/10/17/atak-abdyi-korkuttu) hayal kırıklığına yol açtı. Böylece bir kez daha Şark kurnazlığımızın Edirne’nin ötesinde işe yaramadığını gördük. Uğruna Kore Savaşı’na katıldığımız ve 61 yıldır güney kanadını fedakarca savunduğumuz NATO’yu Çin füze sistemleriyle taciz ederken, ATAK T-129’ları Pakistan’a pazarlamaya çalışmamız, şark kurnazı tüccar zihniyetini şimdi de Savunma Sanayii alanına aktardığımızın bir ispatı. Türkiye gerçekten büyük devlet olmak istiyorsa, bu tür şark kurnazlıklarından derhal vazgeçmeli, şahsiyetli uluslararası siyasi, ekonomik, askeri, ticari ilişkiler ağı geliştirmeli, ARGE’ye kaynak aktarmalı, Türk bilim insanının önünü açmalı ve kendi teknolojisini geliştirmelidir…
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *