11 Mart 2025

Balistik Füzeler ve Türkiye

Türkiye, NBC silah üretiminde gönülsüz olan bir ülkedir. Aynı şekilde balistik füze alımına yönelik yoğun bir istekliliğinin olmaması da buna paralel olarak düşünülebilir.

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Türkiye, NBC silah üretiminde gönülsüz olan bir ülkedir. Aynı şekilde balistik füze alımına yönelik yoğun bir istekliliğinin olmaması da buna paralel olarak düşünülebilir.

Çünkü bu iki teknoloji, çağımızda birbirini tamamlar niteliğe sahip bir hale gelmiştir. Şu ana kadar Türkiye'nin aldığı ya da geliştirdiği füzeler genellikle taktik seviyeye yönelik olmuştur. ABD'den alınan ATACMS, Çin'den alınarak geliştirilen Kasırga (WS1), Jaguar (WS1B) ve Yıldırım (B-611) füzeleri ile Toros 230 ve Toros 260, Türkiye'nin bu konuda son 15 yıldaki icraatıdır. Bunlardan Yıldırım füzeleri SRBM (Kısa Menzilli Balistik Füze) sınıfına girmekte olup, Yıldırım II projesinde bu füzenin menzili 250 km'ye çıkarılmıştır.

Ancak Ortadoğu'daki birçok ülkenin elinde balistik füzelerin bulunulması, Türkiye'yi bu tehdide karşı önlem almaya itmektedir. İran, Kuzey Kore ve Çin'den roket teknolojileri transfer etmekte, Rusya ile nükleer enerji konusunda işbirliği yapmaktadır. Suriye, oldukça öldürücü VX gazı da dâhil olmak üzere kimyasal ve biyolojik silah stokuna sahip olup, envanterinde 700 km menzile varan SCUD C'ler ile birlikte birçok balistik füze bulunmaktadır. İsrail'in 70 ile 200 arasında nükleer başlığa sahip olduğu sanılmaktadır ve balistik füze teknolojileri de oldukça gelişmiştir. Irak ise, Saddam Hüseyin'in liderliğinde çok sayıda orta ve kısa menzilli karadan karaya füzeye sahip olup, İran ile savaşırken bunları kullanmıştı. Bu savaş sırasında kimyasal silah da kullandığı belirlenmiştir. Aynı şekilde Körfez Savaşı sırasında da Suudi Arabistan ve İsrail'e bu füzelerden fırlatmıştır. Sırbistan'ın elinde de SCUD füzelerinden olup bunları geliştirmektedir. Ermenistan da aynı füzelere sahiptir. Gürcistan, Bulgaristan, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Lübnan ve Romanya ise coğrafi yakınlığı nedeniyle Türkiye'ye karşı gelecekteki yönelik potansiyel balistik füze üsleridir.

Bu derece bir balistik füze yoğunluğunun arasında, Türkiye'nin füze teknolojilerine karşı savunma ihtiyacı olduğu ortadadır. Bunun için yaygın olarak kabul edilen çözüm Antibalistik füze (ABM) sistemleri olmaktadır. Bununla birlikte, özellikle Patriot ve S-300'ün öne çıktığı bu sistemler hala kesin çözüm olmaktan oldukça uzaktır. Bunun tek ciddi denemesinin yaşandığı Körfez Savaşı'nda ABM teknolojilerinin yetersizliği açıkça izlenmişti. Aradan geçen 20 yıllık zaman diliminde ise o zaman kullanılan füzesavar sistemlerinin daha da geliştirilmesine rağmen henüz bir kuşak değişikliği olmamıştır. Orta menzilli ya da saha savunmasına yönelik ABM sistemlerinin ise daha fazla geliştirmeye ihtiyacı olduğu görülmektedir.

Peki, bu durumda Türkiye ne yapabilir? Öncelikle Türkiye'nin zaten çok pahalı olan ABM sistemlerine güvenmemesi gerekmektedir. Kaldı ki, makro veriler ne olursa olsun, Türkiye'deki ekonomik sıkıntılar son derece kronikleştiği için savunma ihtiyaçlarında alıma giderken pahalı ve garantisi olmayan sistemlerden uzak durmalıdır. Bunun yerine sürekli ihmal ettiği istihbarat sektörüne ciddi anlamda yatırım yaparak, gerektiği zaman bu tehlikeyi azaltmaya yönelik başarılı faaliyetlerde bulunabilir. Özellikle yoğun olarak çevre ülkelerin kullandıkları SCUD gibi seyyar rampadan fırlatılan balistik füzelerin atılmadan önce belli bir mekana hareket ettirilmesi ve yaklaşık yarım saatlik bir son hazırlık dönemi geçirmesi, bu silahların istihbarata karşı en hassas dönemi oluşturmaktadır. Körfez Savaşı sırasında ABD'nin Özel Kuvvet timlerinin istihbarat ile birlikte çalışarak çok sayıda SCUD füzesini ateşlenmeden yok ettiği bilinmektedir. Bunun da, kesin sonuç olmamakla birlikte ABM sistemlerine göre maliyetinin daha ucuz olduğu ve bunun yanında ilişkin diğer birçok konuda ekstra istihbaratın da sağlanabileceğini düşündüğümüzde daha verimli olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye'nin NBC başlıkları takılmış balistik füzelere karşı caydırıcı olması için iki seçenek öne çıkmaktadır. Birincisi, Türkiye NATO şemsiyesindeki ABM korumasını devam ettirmesidir. Bununsa iki önemli dezavantajı vardır. Öncelikle ABM savunma kalkanına güvenmesi, Türkiye'yi hedef olmaktan çıkarmayacağı gibi, balistik füze kullanımını pratiğe göre düşünen bir ülkenin tehdidine karşı zayıf kalır. Başka bir deyişle böyle bir ülkenin tehdidine karşı caydırıcı olamaz. Diğer bir dezavantajı ise, NATO şemsiyesinde olmak ABD ve NATO'ya bağımlılığı daha da artırır ki, Soğuk Savaş sonrası için bu bağımlılığın Türkiye'ye verdikleri zararlar ortadadır.

İkinci seçenek, Türkiye'nin kendi nükleer silahını üretmesidir. Böyle bir gelişme, hem iç, hem de dış siyaset açısından oldukça sancılı bir sürece sahip olacaktır. NATO ülkeleri de başta olmak üzere, birçok ülke ile ilişkilerin bozulması, Türkiye'nin iç dinamiklerinin dış güçlerce olumsuz bir şekilde harekete geçirilmesi ve bunun sonunda ortaya çıkacak ekonomik geri gidiş Türkiye'yi temelden sarsabilir. Özellikle Türkiye'nin NBC antlaşmalarına imza koyması uluslararası hukuk açısından da ciddi sorunlara neden olabilir. Dolayısıyla böyle bir seçeneğin düşünülebilmesi için Türkiye'nin teknik programa geçmeden önce ekonomisini ve siyasi altyapısını önceden hazırlamış olması gerekmektedir. Bu süreç olumlu bir şekilde sürdürülüp sona erdirildiği takdirde elde edilecek kazanç ise iki yönlü olacaktır. İlkin, Türkiye caydırıcı gücünü azami seviyeye çıkartacağından, barışı sağlama konusunda komşu ülkelere karşı önemli bir koz elde etmiş olacak ve böylece diplomaside eli güçlenecektir. İkincisi ise Türkiye'nin NATO'ya ihtiyacı azalacağından (ama bitmeyecek) ABD ve Batılı birçok ülkeye karşı dış politika seçenekleri artacaktır. Böyle bir gelişmeyi Batılı ülkelerin kabul etmeyeceğini düşünerek, Türkiye'nin bu süreç içerisinde bu ülkelerin teknik ve siyasi açıdan baltalamalarına karşı koyması da gerekecektir. Bununla birlikte İran'ın nükleer silah programında başarılı olmasına karşı zor durumda kalacağı düşünülen Türkiye'nin bir mecburiyet durumu ile bu ikinci seçeneği tercih etmesi söz konusudur. Görüldüğü üzere, bütün bu gelişmeler yakın bir gelecekte Türkiye'yi balistik füze ve NBC başlıkları üretmesi konusunda bir karar vermeye zorlayabilir. Bu karar ne olursa olsun, sonucunun oldukça sıkıntılı sonuçlar doğuracağı ortadadır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *