Dr. Muhammet KEMALOGLU
Gazi Binbaşı
PKK elebaşı Murat Karayılan'ın 11 Temmuz 2025 tarihinde Stêrk TV'ye verdiği röportaj, terör örgütünün "silahlı mücadele stratejisinin sona erdiğini" ilan etmesiyle birlikte, örgütün hem ideolojik hem de siyasal pozisyonunu yeniden tanımlama arayışını gözler önüne seriyor. Bu açıklamalar yalnızca örgüt içi bir yönelimi değil, aynı zamanda Türkiye'ye ve uluslararası kamuoyuna dönük siyasi bir mesaj içeriyor. Karayılan, "Silahlı mücadele stratejisini sonlandırdık ve yeni bir sürece girdik. Mücadelemizin stratejisi demokratik siyaset olacak." sözlerini kullansa da, röportajın dili ve çerçevesi, bu sözde stratejik değişimin barışçıl bir süreçten ziyade, siyasi kazanımlar için bir pazarlık zeminini hedeflediğini gösteriyor.
Sözde “Silahlı Mücadelenin Sonu” ve Çelişkili İfadeler
Katil elebaşının, "Bu tören, hareketimiz açısından resmen ve fiilen silahlı mücadele stratejisinin kesin bir biçimde sona erdirilmesi anlamına gelmektedir" şeklindeki açıklaması, örgüt tarihinde ilk kez bu kadar açık bir şekilde silahlı eylemlerin sona erdiği izlenimini verse de, hemen ardından gelen "Silah bırakma farklı bir konudur. O taktik çerçevesine giren bir konudur" ifadesi, bu sözlerin içinin boş olduğunu gösteriyor. Bu durum, örgütün silah bırakma niyetinden çok, siyasi talepleri için zemin hazırlama hamlesi olarak öne çıkıyor. Bu hain terör örgütünün sözde stratejik değişim ilanı, gerçek bir barış arayışından uzak, sadece taktiksel bir manevra niteliğindedir.
Siyasi Talepler ve İmralı'daki Eşkıya Başı
Karayılan'ın asıl hedefinin dağdan çekilmek değil, meşru bir aktör olarak tanınmak, muhatap alınmak ve özellikle İmralı'daki eşkıya başının (Bahçeli'ye göre kurucu önder) serbest bırakılması olduğu açıkça görülüyor. Alçak katil, "Eşkıya başı özgürleşmeli ve yalnızca İmralı’da kalmamalı, her yere gidebilmelidir" diyerek, sadece bir tahliye değil, açıkça Türkiye'nin siyasi sahnesinde rol alma arzusunu dillendiriyor. Ayrıca, "Eşkıya başına yönelik ağır bir saldırı olduğunu" belirten Karayılan, bu durumu "psikolojik şiddet ve tecrit" olarak tanımlayarak, "Tecride karşı yapılan eylemlerin daha da güçlü bir şekilde devam etmesi gerektiğini" söyledi. Bu açıklamalar, geçmişteki sözde çözüm sürecinden çok daha ileri ve tehlikeli bir dayatma anlamına geliyor.
Suriye'deki Varlığın Meşrulaştırılması
Röportajda Suriye hakkında yapılan açıklamalarda da benzer bir tutum dikkat çekiyor. Kan dökücü katil, "Suriye’de devlet halen devlet olamamış ki! Silahlarını bırak diyebileceğin bir yasa yok ki!" sözleriyle, örgütün Suriye kolu olan YPG/SDG'nin silah bırakmamasını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu durum, terör örgütünün Türkiye'de sözde barışçıl bir dil kullanırken, Suriye'deki silahlı yapılanmasını muhafaza etmeyi sürdürdüğünü ve taktiksel olarak iki farklı dil ve pozisyon üzerinden hareket ettiğini gösteriyor. Bu durum aynı zamanda, Türkiye'nin terörle mücadelesinin haklılığını bir kez daha ortaya koymaktadır.
Dil ve Tehditkâr Alt Metin
Karayılan, röportaj boyunca açık tehditten kaçınsa da, tehditkâr ifadelerin altı örtük şekilde korunuyor. "Tehdit dili bırakılmalı" gibi ifadelerle barışçıl bir yaklaşım sergileniyor izlenimi verilse de, hemen her paragrafta örgüt militanlarına moral verme ve sözde mücadeleye devam etme çağrısı yapılıyor. Hain katilin "Düşmanın Zap'tan kaçıp gittiğini söylemek doğru değildir ama her yeri işgal ettiler, her yere hakim oldular demek de yanlış." sözleri, bölgedeki çatışmaların devam ettiğini gösteriyor. Ayrıca, "Bu tarihi direnişin kazanılması için başta sözde Başûrê (sözde) Kurdistan halkımız olmak üzere dört parça (sözde) Kurdistan’daki halkımızı bu direnişe sahip çıkmaya, onları yalnız bırakmamaya, destek vermeye çağırıyoruz." sözleri de şiddet ve savaşa devam çağrısını sürdürüyor. Burada Kürdistan kelimeleri ve Kürdistan'ın devamında parantez içinde (sözde) ifadesi eklenmiştir.
15 Ağustos ve Sözde "Diriliş Bayramı"
Röportajda kullanılan dilin bir diğer önemli unsuru da, 15 Ağustos tarihine yapılan atıflardır. Karayılan, "15 Ağustos Atılımı’nın (ilk kurşun sıkıldığı ve bugün bayram olarak kutladıkları gün) 41’inci yıldönümündeyiz. 1984 yılında Eruh ve Şemzînan’da ilk kurşun (şerefsizce ve haince Türk Devletine isyan girişimine başlanıldığı iddia edilen tarih) sıkıldığında (sözde) Kürdistan’ın içinde bulunduğu koşullar hakkında neler belirtirsiniz?" sorusu üzerine, "Öncelikle eşkıya başının 15 Ağustos Atılımı’nın 41’inci yıldönümünü, Diriliş Bayramı’nı kutluyor, selam ve saygılarımı sunuyorum. Yine tüm (sözde) Kurdistan halkı, halkımızın dostları, kahraman şehitlerimizin anaları ve ailelerinin, bütün yoldaşlarımızın ve çalışanların Diriliş Bayramı’nı kutluyorum." ifadelerini kullanıyor. Bu sözleri söyleyen bir teröristin "barış" kelimesini ağzına alması kabul edilemez bir durumdur. Bu, örgütün şiddeti ve savaşı meşrulaştırmaya çalıştığını gösteriyor. Onların "şehit" olarak adlandırdıkları kişiler, Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğini tehdit eden, masum insanların hayatına kasteden teröristlerdir ve asla şehit olarak kabul edilemezler.
Uluslararası Kamuoyu ve Hukuk Boşlukları
Karayılan’ın açıklamalarını, Avrupa merkezli ve örgütle ilişkisi bilinen Stêrk TV'de yapabilmesi, bu tür yayınlara göz yumulmasının terör propagandasına zemin oluşturduğunu gösteriyor. Avrupa’daki bazı ülkelerin "ifade özgürlüğü" adı altında bu tür yayınlara göz yumması, Türkiye’nin bu yayınlara karşı elindeki hukuki ve diplomatik araçları sınırlı hale getiriyor. Ayrıca, uluslararası arenada PKK’nın Suriye kolu olan YPG/SDG ile Batı ülkeleri arasında kurulan ilişki, bu hain terör yapılanmasının bütünüyle dışlanmasını engelliyor ve meşruiyet kazanma çabasına zemin hazırlıyor.
TBMM'deki Komisyon ve Siyasi Tartışmalar
Bu noktada temel bir soru gündeme geliyor: 600 milletvekiliyle çözülemeyen bir sorun, 51 kişilik bir komisyonla nasıl çözülebilir? Bu komisyonun, Anayasa Komisyonu veya Adalet Komisyonu gibi yetkili kurulların çözemediği hangi sorunu çözmesi bekleniyor? Daha da önemlisi, bu komisyon Meclis kararıyla mı, yoksa yalnızca Meclis Başkanı’nın takdiriyle mi kuruldu? Eğer mesele gerçekten toplumsal barış ve çözümse, neden Meclis’in tamamının bilgisi ve onayıyla ilerlenmiyor? İktidar, terörle ilgili iddiaları ve çözüm önerilerini Meclis’te neden açıkça tartışmaya açmıyor?
PKK’nın Siyasi Talepleri: Kamuoyuna Yansıyan ve Yalanlanmayan İddialar
Terör örgütü PKK’nın siyasi uzantılar aracılığıyla iktidara ilettiği ve kamuoyuna yansıyan talepler nelerdir? Bugüne kadar yalanlanmayan ve sıkça dillendirilen bazı iddialar arasında, eşkıya başı için "saraycık" inşa edilmesi, binlerce teröristin affedilerek Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) entegre edilmesi gibi ağır ithamlar yer almaktadır. Bu iddialar yalnızca söylenti midir, yoksa devletin iç yazışmalarına kadar girmiş talepler midir? Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle af ve salıverilmelerin başladığı yönündeki iddialar ne anlama gelmektedir?
Anayasa Maddeleri ve Önerilen Değişiklikler
Anayasa'nın 42. (Eğitim ve Öğrenim Hakkı) ve 66. (Vatandaşlık) maddeleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerini ve vatandaşlık bağını tanımlayan kritik maddelerdir.
Madde 42: Eğitim ve öğretim hakkı, herkesin eşit şekilde yararlanacağı bir temel haktır. Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır. Terör örgütünün meşrulaşma çabaları bağlamında, bu maddenin eğitim sisteminde etnik veya ideolojik ayrımcılığa yol açacak değişikliklere karşı bir kalkan işlevi gördüğü söylenebilir.
Madde 66: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.
Bu bağlamda, metinde bahsedilen komisyonun bu iki anayasa maddesi ile ilgili değişiklik yapıp yapmayacağı kritik bir sorudur. Terör örgütünün siyasi talepleri arasında, vatandaşlık tanımını veya eğitim sistemini etkileyebilecek değişikliklerin olup olmadığı, komisyonun gündeminin ne olduğuyla doğrudan ilişkilidir. Özellikle, terör örgütü elebaşının serbest bırakılması, affedilmesi veya siyasi bir aktör olarak kabul edilmesi gibi kamuoyunda dillendirilen taleplerin, mevcut anayasal düzenlemelerle nasıl bağdaştırılacağı ve bu maddelerin değiştirilmesinin gündeme gelip gelmeyeceği kamuoyunda ciddi endişelere yol açmaktadır.