ABD ile İran yetkililerinin önümüzdeki haftalarda ABD’nin isteği üzerine bir araya geleceği söyleniyor.İlginç olan ABD ve İran dış işleri bakanlarının da katıldığı son uluslar arası toplantıda ABD Dış işleri bakanı C. Rice, İranlı meslektaşı ile görüşmeye hevesli iken gözlemcilere göre bu görüşmeden köşe bucak kaçan İran Dış İşleri Bakanı Manuçer Muttaki olmuş. İran Adalet Bakanı ise "ABD bizle görüşmek istiyor ise önce şeytani tutumunu değiştirmelidir" diye ABD ile görüşmek konusunda çokta istekli görünmedi. Oysa yıllardan buyana bütün dünya inatla nükleer enerji politikasını sürdüren İran'a karşı bir Amerikan saldırısını bekliyordu.
Sadece ABD'nin yaptığı baskılar değil, Birleşmiş Milletlerin İran'a karşı aldığı yaptırımlar içeren kararlarda Tahran'ın nükleer enerji politikasından vazgeçmesine yol açmadı. Bütün bunlar olurken, Tahran, ABD ve diğer batı ülkeleri karşısında atlan alan bir tavırda sergilemedi. 11 Ocak 2007'de Amerikan askerlerinin Erbil kentinde İran başkonsolosluğunu basarak iki İranlı diplomatı kaçırmasına Basra Körfezi'nde devriye görevi yapan İngiliz askerlerini tutuklayarak ve aşağılayarak karşılık verdi. TSK konusunda Türk basınında nadir uzman gazetecilerden olan Mehmet Ali Kışlalı, bu süreci "Bir çuval dersi İran'dan" başlığı ile özetledi.
Böylece hem Batı dünyasına karşı bir psikolojik operasyon dersi verdi hem nükleer enerji konusunda alanını genişletti hem de bütün dünyaya İran'ın itilip kakılamayacağını gösterdi. Üstelik bütün bunlar olurken dünya petrol piyasalarında fiyatlar yükseldi ve İran bundan kar etti. Bu arada Irak'ta tasarlanmış yenilgi süreci içinde olan ABD, bu sürecin denetimi dışına çıkmasının kendisine vereceği ağır zararları göz önünde tutarak, İran konusunda kendisini eli kolu bağlı hissetti.
Özetle İran 11 Eylül sonrasındaki ABD kaynaklı küresel ve bölgesel gelişmelerden şu ana kadar en kazançlı çıkan ülke durumunda. Üstelik bu kazanç çok boyutlu yani ekonomik, jeopolitik ve psikolojik bir kazanç.Petrol fiyatlarının yükselmesinden dolayı büyük ek gelir elde etti. Ortadoğu'da büyük bir şii uyanışı gerçekleşti ve İran, şii Irak'ta büyük bir etkinlik kazandı. Ve nihayet Batı karşısında Humeyni devriminden sonra kazanmış olduğu psikolojik direnci psikolojik üstünlüğe çevirdi.
Tahran'ın bu kazançları elde etmesi kendiliğinden olmadı. ABD karşısında dik duruşu İran'a bu kazançları sağladı. Tahran, Vashington'a karşı zaman zaman "hesaplanmış risk" seviyesi yüksek nerede ise "poker blöfü" denilebilecek satranç hamleleri yaptı. ABD'nin savaş tehditlerine Tahran açık savaş tehditleri ile cevap verdi ve vermeye devam ediyor. Daha 14 Mayıs'ta Ahmedinejat "ABD saldırırsa yanıtımız çok sert olur" açıklamasını yaptı.
Bütün bunlar Türkiye'yi yönetenleri düşünmeye sevk etmeli. ABD karşısında izlenen teslimiyetçi tutumun, uslu çocuk tutumunun Türkiye'nin menfaatlerine ağır darbe vurduğunu Türk siyasetçileri anlamak zorundadırlar. Üstelik Ankara'daki teslimiyetçi tutum sadece Türkiye'nin değil, ABD'nin de menfaatlerine zarar veriyor.
Vashington'daki kendini beğenmiş ve bundan dolayı burnunun ucunu göremeyen, "ABD komplo kurmaya ihtiyaç duymaz, ABD bir fil gibidir gider ezer ve alır" diye düşünen stratejistler, ABD'nin menfaatlerini doğru tanımlamakta da sıkıntı çekiyorlar. Yoksa 70 milyonluk Türkiye'yi ve 300 milyonluk Türk Dünyasını kaybetmek ve karşısına almak pahasına Barzani ve Talabini'yi desteklemek durumunda olurlar mı? Bu durumda olmalarının nedeni, bunun için bir bedel ödemeyeceklerini düşünmeleri

Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *