11 Mart 2025

Abdullah Gül'ün Tasviyesi

Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu zaman dört direk üzerine kurulmuştu. Abdullah Gül, Recep Erdoğan, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener. Bu eşitler arasından birinci olarak da Recep Erdoğan partinin başına geçirilmişti.

3 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu zaman dört direk üzerine kurulmuştu. Abdullah Gül, Recep Erdoğan, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener. Bu eşitler arasından birinci olarak da Recep Erdoğan partinin başına geçirilmişti.

Aslında bizdeki liderlik ve yönetme anlayışı ile siyasi parti kültürü açısından olduğu kadar liderlik prensipleri açısından da temeli sakat bir başlangıçtı. Eşitler arasından birinci olmazdı. Bu siyasi kültürümüze ve yönetme geleneklerimize aykırıydı. Bir yerden çatlaması lazımdı.

Bu çatlak ilk olarak kendisini Meclis Başkanı seçiminde gösterdi. Meclis Başkanlığına Bülent Arınç, Recep Erdoğan'ın istememesine rağmen seçildi. Öyle ya hem dört eşitten birisi olacak hem de kendisinden Meclis Başkanlığı esirgenecekti. Liderlik iddiasındaki Erdoğan bunu bir yerlere kaydetti. Allah'ı var Meclis Başkanı da kendisinin dışlanması için her türlü kozu verdi. Görevi gereği mutlak tarafsız olması gerekirken parti işlerine karışmaya başladı, verdiği demeçlerde çoğu zaman parti politikaları ile bağdaşmadı.

İkinci çatlama, Gül Başbakanlığı Recep Erdoğan'a devrettikten sonra Abdüllatif Şener'le ortaya çıktı. Sayın Şener makam, memuriyet peşinde koşan bir insan değildi. Bu nedenle de doğru bildiklerini Başbakana rağmen söylemeye devam etti. Doğaldır ki kendisine bağlanan Özelleştirme İdaresinde de partinin istediklerini değil kanunun emrettiklerini yaptı. Ancak bu tehlikeli bir durumdu. Özelleştirme idaresi Başbakan Recep Erdoğan'ın Kemal Abisine bağlanarak geçiştirildi. Zaten hakkı olan Maliye Bakanlığına getirilmemiş olan Sayın Şener de bunu bir yerlere not etti ve doğru bildiklerini devlet adamı üslubu içinde söylemeye devam etti. Seçim günü geldiğinde de aday olmadı. Bu düşünce en çok Başbakanı sevindirmiştir. Çünkü geri döndürmek için göstermeliğin dışında bir çaba gösterilmedi.

Başbakanın Cumhurbaşkanı olmasına karşı kamuoyunda anormal tepkiler oluşunca yerine Cumhurbaşkanlığına aday olarak Abdullah GÜL' ü gösterdi. Kamuoyunda bilinen süreç yaşandı ve GÜL seçilemedi. Bunun üzerine ben dahil birçok kişi bu seçilemeyişi Başbakan'ın liderlik yeteneği olmadığına bağladık. Acaba Başbakan gerçekte uluslararası kamuoyuna ters gelen açıklamalarını düzelten ve masa altından Başbakanın dizine kaç defa vurarak ikaz ettiğini açıklayan, yine Gül'ün son yaptığı açıklamalara göre teşkilatların istediği GÜL' ün seçilmesini istemiş miydi? Hiç sanmıyorum. Eğer isteseydi Erkan Mumcu kendilerini desteklemeye hazırdı. Kendisinden istenenler de yapılmayacak şeyler değildi. O zaman GÜL birinci turda seçilir, ne konunun Anayasa Mahkemesine taşınma imkanı kalırdı ne de e muhtıra. Başbakan ince bir manevra ile Gül'ü de böylece pasifize etmiş oldu. Gül istediği kadar ben hala adayım desin dursun. Artık köprülerin altından çok sular aktı. O da bunu bildiği için meydanlarda mağdur rolünü oynuyor ama kendisini mağdur eden kendi şefi.

Başa dönersek liderlik öyle bir şey ki paylaşılmaz hele hele bizim kültürümüzde asla. Öyle eşitler arasında birincilik falan da olamaz. Kim kazandı Başbakan kazandı. Kim kaybetti. Adalet ve Kalkınma Partisi. Ancak en büyük kaybeden Gül oldu. Yeni dönemde görülecektir. Bu çatlak daha büyüyecektir. Ancak atı alan Üsküdar'ı geçti. Milletvekilleri listeleri o şekilde dizayn edildi ki bir süre sonra Gül'ün teşkilatlarda ki ağırlığı da kalmayacak. Başbakanın sürekli Cumhurbaşkanını halk seçsin diye demeçlerinin de gerçek düşüncesi olduğunu sanmıyorum. Çünkü o zaman ayarladığı ince oyun bir çok yerinden kopabilir. Siyasi partiler tarihimiz iyi analiz edilirse liderler tektir. Kazansalar da kaybetseler de onların alkışlayanları olacaktır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *