YAZAN: Duhan Alptürk İNCE
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 101. yıl dönümünü kutladığımız bugün, bu genç cumhuriyetin tarih boyunca gösterdiği dayanıklılığı, gelişim sürecini ve günümüzün zorlu koşulları altında karşı karşıya kaldığı tehditleri anlamak önem taşıyor. Cumhuriyet’in kuruluşu, yalnızca bir hükümet değişikliğini değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesinin ardından toplumda geniş kapsamlı bir modernleşme hareketini de temsil etmektedir. Cumhuriyet’in ilanıyla başlatılan ekonomik, siyasi ve sosyal reformlar, Türkiye’yi bağımsız bir ulus olarak dünya sahnesine taşımış, ülkenin modern bir devlet olma yolunda ilerlemesini sağlamıştır.
Cumhuriyet Öncesi Dönem: Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Mirası
Cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalıydı. Ancak bu tarımsal yapı, çağın gerekliliklerine uygun bir altyapıya sahip değildi. Osmanlı ekonomisi, dış borç yükü, sermaye eksikliği ve teknolojik yetersizliklerle mücadele ederken; sanayi, birkaç liman şehri dışında gelişmemiş ve dağınık bir yapıdaydı. 19. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti, özellikle İngiltere ile yaptığı anlaşmalar ve kapitülasyonlarla ekonomik bağımlılık sürecine girmişti. Bu durum, Osmanlı’nın sanayileşme sürecini olumsuz etkileyerek ülkenin dışa bağımlılığını artırmış ve Osmanlı, büyük oranda hammadde ihraç eden, sanayi ürünü ithal eden bir ekonomi haline gelmişti. Kapitülasyonlar ve 1838 Baltalimanı Ticaret Anlaşması gibi uygulamalarla Osmanlı ekonomisi dışa açılırken, bu bağımlılık, ülke içinde sermaye birikimini zorlaştırmış ve bağımsız bir sanayinin gelişimini engellemiştir.
Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun dış ticaret hacmi büyük ölçüde artarken, borçlanma da hız kazanmıştı. 1854 yılında ilk dış borç alınmış ve 1914 yılına kadar bu borçlanma sürekli hale gelmişti. Osmanlı, bütçe açıklarını kapatabilmek için dış borca bağımlı hale gelmiş, bu durum hem bağımsızlık kaygısını artırmış hem de ekonomik sıkıntıları derinleştirmiştir. Osmanlı ekonomisinde sanayi, büyük ölçüde zayıf kalmış, hafif sanayi de sınırlı birkaç şehirde faaliyet göstermiştir. Özellikle İstanbul, İzmir, Bursa gibi kentlerde sanayinin temelini oluşturan hafif sanayi, ülkenin genel ekonomik yapısında güçlü bir etkiye sahip olmamıştır. Osmanlı Devleti, Avrupa sanayisinin rekabeti karşısında geride kalmış ve ekonomisi büyük ölçüde dışa bağımlı hale gelmiştir.
Cumhuriyetin İlk Yılları: Ekonomik ve Sosyal Dönüşüm
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan ekonomik mirasın üzerine modern bir ekonomi inşa etmek için kapsamlı reformlara girişildi. Mustafa Kemal Atatürk ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik bağımsızlık için temel teşkil eden bir dizi reform gerçekleştirdi. 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi düzenlenerek, Cumhuriyet’in temel ekonomik prensipleri belirlendi. Kongrede, tarım, sanayi ve ticaretin desteklenmesi ve dış ticaret politikalarının belirlenmesi gibi konulara değinildi. Bu kongre, Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektörün gelişmesini teşvik eden politikaların temelini atmıştır.
Bu dönemde ekonomi politikasında, Osmanlı’dan devralınan zayıf sanayi altyapısını güçlendirme çabaları öne çıktı. 1924’te İş Bankası kurularak özel sektöre destek sağlandı, 1925’te Sanayi ve Maadin Bankası kurularak sanayinin finansmanı sağlandı. Bu yıllarda, tarıma dayalı sanayi yatırımlarına ağırlık verilmiş, özellikle tarım ve hayvancılıkla ilgili sanayi tesisleri kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayi sektörü sınırlıydı ve tarıma dayalıydı; ancak, ekonominin çeşitlendirilmesi ve sanayileşmenin hız kazanması için önemli adımlar atılmıştır. 1929’da yaşanan küresel ekonomik buhran ise Türkiye’yi de etkilemiş, ihracat pazarlarının daralması ve dış ticaretin azalması gibi sorunlara yol açmıştır. Türkiye, bu krizden etkilenerek ekonomi politikalarını yeniden düzenleme ihtiyacı hissetmiştir.
1929-1938 döneminde Türkiye, devletin ekonomiye daha fazla müdahale ettiği ve sanayiye doğrudan yatırım yaptığı bir döneme girdi. Bu dönemde devlet eliyle kalkınma hedeflendi; 1933’teki Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı ile tekstil, kimya ve madencilik gibi alanlarda fabrikalar kuruldu. 1933-1937 yıllarını kapsayan birinci ve 1938-1942 yıllarını kapsayan ikinci beş yıllık sanayi planları, devletin ekonomik hayatı şekillendirmesi ve sanayileşmeyi desteklemesi açısından büyük önem taşımıştır.
1950-1980 Dönemi: Tarımsal Gelişmeler, Sanayileşme ve Krizler
1950-1960 döneminde Türkiye, dış ilişkilerini geliştirerek ekonomisini serbestleştirme yoluna gitmiştir. Bu yıllarda Türkiye, büyük ölçüde özel sektöre dayalı bir ekonomik yapıyı teşvik etmiş, tarım sektöründe makineleşme ve ekilebilir alanların genişletilmesi gibi yeniliklere yönelmiştir. Bu dönemde Türkiye, dünya ekonomisine entegre olmaya çalışmış ve liberal politikalarla ekonomiyi canlandırmayı hedeflemiştir. Ancak, 1950’li yıllarda hızlı büyüme süreci, zamanla ekonomik dengesizlikler ve krizlere yol açmıştır. 1958 yılında IMF ile yapılan anlaşmalar ve alınan istikrar tedbirleriyle krizle başa çıkılmaya çalışılmıştır.
1960-1980 dönemi ise devletin ekonomiye daha fazla müdahale ettiği bir dönem olarak dikkat çekmektedir. Bu yıllarda, devlet planlama teşkilatının kurulması ve beş yıllık kalkınma planlarının uygulanması, devletin ekonomideki rolünü artırmış, kamu yatırımları ve sanayi politikaları belirlenmiştir. Ancak, 1970’lerde yaşanan petrol krizleri, Türkiye’nin dış ticaret dengesi ve bütçe açıkları üzerinde olumsuz etkilere yol açmıştır. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Batı ülkelerinin Türkiye’ye uyguladığı ambargolar, ekonomik sorunları daha da derinleştirmiştir. Yüksek petrol fiyatları, ithalatın artması ve dış borçların büyümesi gibi sorunlar, Türkiye ekonomisini ciddi bir kriz ortamına sürüklemiştir. 1978 yılında, ithal ikameci sanayileşme stratejisi ve dış ticaretteki dengesizlikler nedeniyle ülke ekonomik bir çıkmazla karşılaşmıştır.
1980 Sonrası: Dışa Açılma, Finansal Serbestleşme ve Ekonomik Dönüşüm
1980’li yıllar, Türkiye ekonomisinin dışa açıldığı ve liberal politikaların uygulamaya konulduğu bir dönemdir. 24 Ocak 1980 Kararları ile birlikte serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci hızlanmış, ithalat ve ihracat serbestleştirilmiş, devletin ekonomiye müdahalesi azaltılmıştır. Bu dönemde, esnek döviz kuru sistemine geçilmesi, dış sermayeye yönelik teşviklerin artırılması ve faizlerin serbest bırakılması gibi politikalar hayata geçirilmiştir. 1989 yılında döviz işlemleri serbest bırakılarak, Türk vatandaşlarının döviz hesapları açmalarına imkân tanınmıştır. Ancak, finansal serbestleşme süreci, ekonomi üzerinde sıcak para akışının etkisini artırmış ve Türkiye, döviz kuru krizlerine açık hale gelmiştir.
1990’lı yıllarda Türkiye ekonomisi, küresel sermaye akımlarına bağımlı hale gelmiş, kısa vadeli borçlar artmıştır. 1994 ve 1999’da yaşanan ekonomik krizler, yüksek enflasyon, faiz oranları ve döviz kuru dalgalanmalarıyla Türkiye ekonomisinin kırılganlığını gözler önüne sermiştir. 1994 yılında yaşanan kriz, hükümetin mali politikalarının yetersizliği ve Merkez Bankası’nın döviz rezervlerindeki düşüşle birleşmiş ve ekonomi üzerinde ciddi etkiler bırakmıştır. Bu dönemde Türkiye, IMF ile stand-by anlaşmaları yaparak ekonomiyi istikrara kavuşturma çabasında olmuştur.
2000’ler ve 2020’ler: Küresel Entegrasyon ve Güncel Tehditler
2000’li yıllarda Türkiye, ekonomik alanda daha kapsamlı reformlara giderek bankacılık sektörünü düzenlemiş ve yabancı yatırımları çekmeyi hedeflemiştir. 2001 yılında yaşanan kriz, finansal sistemin yeniden yapılandırılmasına ve bankacılık sektöründe kapsamlı reformlara yol açmıştır. Bu dönemde, Türkiye ekonomisi hızlı bir büyüme sürecine girmiş, yüksek oranlarda doğrudan yabancı yatırım çekmiştir. 2000’li yılların ortalarında Türkiye, G20 ülkeleri arasında yer alarak küresel ekonomide daha önemli bir pozisyon elde etmiştir. Ancak, 2008 küresel finansal krizinin ardından dünya ekonomisinde yaşanan dalgalanmalar, Türkiye ekonomisini de etkilemiş, büyüme hızında yavaşlama yaşanmıştır.
Günümüzde Türkiye, ekonomik büyümeye odaklanırken, yüksek dış borç ve cari açık gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. 2020’li yıllarda Türkiye ekonomisi, jeopolitik riskler, enflasyon baskıları ve dış finansman ihtiyacı gibi yapısal sorunlarla mücadele etmektedir. Özellikle 2022 yılında yaşanan yüksek enflasyon, Türk Lirası’nın değer kaybı ve dış borçların yükselmesi, Türkiye ekonomisinin kırılganlığını artırmıştır. Artan jeopolitik gerilimler, komşu ülkelerdeki çatışmalar ve küresel ticaret savaşları gibi faktörler Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyen başlıca unsurlar haline gelmiştir.
Cumhuriyet'in Kazanımları ve Karşı Karşıya Olduğu Zorluklar
Türkiye Cumhuriyeti’nin 101 yıllık tarihinde, ekonomik, sosyal ve siyasi anlamda büyük kazanımlar elde edilmiştir. Cumhuriyet’in getirdiği laiklik, hukukun üstünlüğü, ekonomik bağımsızlık ve eğitim reformları, Türkiye’nin modern bir devlet olarak dünya sahnesinde yer almasını sağlamıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında atılan adımlar, Türkiye’nin bağımsız bir ekonomi ve sanayi altyapısı kurma çabasını yansıtmaktadır. Eğitim ve sağlık alanında yapılan yatırımlar, toplumun refah seviyesini artırmış, kadınlara verilen haklarla toplumsal eşitlik hedeflenmiştir.
Ancak günümüzde, Cumhuriyet’in bu kazanımları, ekonomik, sosyal ve siyasi tehditlerle karşı karşıyadır. Türkiye ekonomisinin küresel ekonomik şoklara karşı dayanıklılığını artırması gerekmektedir. Bu bağlamda, dış borç bağımlılığının azaltılması, sürdürülebilir büyüme hedeflerinin belirlenmesi ve finansal istikrarın sağlanması önemlidir. Türkiye, aynı zamanda hukuk ve demokrasi alanlarında reform yaparak, uluslararası arenada güvenilir bir ülke imajı oluşturmalı ve yabancı yatırımları çekme potansiyelini artırmalıdır. Eğitimde yenilikçi politikalar benimsenmeli, genç nüfusun becerilerinin geliştirilmesi ve işgücü piyasasında rekabet gücünün artırılması sağlanmalıdır. Bu adımlar, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişimini sürdürülebilir kılmak için kritik öneme sahiptir.
Sonuç
Türkiye Cumhuriyeti, 101 yıllık tarihinde Osmanlı’dan devraldığı zor ekonomik koşulları aşmak, modernleşme sürecini sürdürmek ve dünya ile rekabet edebilir bir ekonomi inşa etmek için büyük çaba göstermiştir. Cumhuriyet, Türk milletine ekonomik bağımsızlık, siyasi özgürlük ve sosyal eşitlik gibi değerleri kazandırmış; aynı zamanda bu değerleri korumak ve geliştirmek için büyük mücadeleler vermiştir. Türkiye, geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu kazanımları korumak ve geliştirmek için çaba göstermelidir.
Cumhuriyet’in 101. yılında, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda daha güçlü bir Türkiye yaratmak için Cumhuriyet’in temel ilkelerine ve modern dünyaya ayak uyduran yenilikçi politikalara ihtiyaç vardır. Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ve milli ekonomi hedefleri doğrultusunda, Türkiye’nin modern dünyada yerini sağlamlaştırması için gerekli olan ekonomik ve sosyal reformlar gerçekleştirilmelidir. Bu doğrultuda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kazandığı tüm değerleri koruyarak, çağdaş bir toplum ve ekonomi oluşturmak için güçlü adımlar atması, geleceğin Türkiye’sini daha parlak hale getirecektir.
Kaynakça
- Çakır, B. (2023). "Cumhuriyet'in 100 Yıllık Ekonomi Politikaları: Osmanlı'dan Günümüze Dönüşüm ve Yenilikler." Ekonomi ve Toplum Dergisi, 15(4), 78-94.
- Korkut, S. (2022). Türkiye Ekonomisi ve Modernleşme Süreci: Cumhuriyetin İlk Yıllarından Günümüze. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.