11 Mart 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi “Düşünce”nin Bitişi: Aydınlar ve Terör

“Düşünce”nin Bitişi: Aydınlar ve Terör

9 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Sorunu Anlamak

Türkiye'de Osmanlı modernleşmesinden itibaren entelektüelin göze batan zihniyet karakterinin başat niteliği kalıplaşmış sloganların düşünce eylemini esir almasıdır.

Ülkemizde bilgi, üretildiği tarihsel, sosyal ve kültürel bağlamdan tamamen soyutlanmakta ve somut ilişkiler ağı göz ardı edilmektedir. Türkiye'de karmaşık ve çok boyutlu bazı önemli meseleler tartışılırken mürteci, irtica, ilerici, gerici, solcu, sağcı, bölücü, emperyalist, vb. gibi indirgemeci ifadeler çok sık ve özensizce kullanılabilmiştir. Bugün ise aynı zihniyet bu sefer farklı sloganlara bağlı olarak kendini üretir hale gelmiştir ("Ergenekoncu", "darbeci", "statükocu", "demokrat" vb.). Düşünme formu aynı kalmakla birlikte içerik farklılaşmaktadır.

Bugün bilginin, elde edilmesinde ve ulaşılmasındaki kolaylığa yöndeş olarak, etkisi de artmıştır. Liberalizm, özgürlük, insan hakları, düşünce özgürlüğü, Avrupa Birliği gibi kavramlar zihinlerde düşünceyi kuşatan ve bilgi üretimini donduran öldürücü klişe sözler haline getirilmiştir. Bu indirgemeci yaklaşımın milli, uluslar arası, kültürel, siyasal, toplumsal dinî ve fikrî ilişki ve biçimlere hakim olması Türkiye'deki entelektüel gelişimi felç etmiştir. Çünkü, zengin ve geniş tarihsel, toplumsal-kültürel kökenlerinden bağımsız olarak olay ve olguları "bilme"ye çalışmak ülkede "düşünce" ve "anlamı" "bitirmiştir". Örnek olarak, bugün en çok demokrasiden bahsedenlerin aslında en anti-demokratik davranışlar gösterenler olması ve düşünce özgürlüğünün şampiyonluğunu kimseye bırakmayanların kendi dışındakilere hiç müsamaha edememeleri düşündürücüdür.

Türkiye'de terörün mevcudiyetini koruması ve sürdürmesinde ülkenin "aydınlarının" oynadığı başat rol kitle iletişim araçları vasıtasıyla izlenebilmektedir. Terör gibi toplumsal, siyasi ve kültürel yansımaları olan olay ve olguları tahlil ederken bunların ortaya çıkış, gelişme, etki ve etkilenme noktalarını ortaya koymak gerekir. PKK'nın eylemlerinin bu zeminde tahlil edilmesi beklenirken, sözünü ettiğimiz kalıp düşünceler maalesef buna imkan vermemektedir. Türkiye'de terörün esas amacı, bilerek veya bilmeyerek, muğlak ve karmaşık slogan, kavram, bahane ve ilişkilerin arkasına atılarak gizlenmektedir. Terörün nihai hedefleri ile yüzleşmek ve hesaplaşmaktan günlük çıkarlar uğruna anlaşılması zor bir şekilde sürekli kaçınılmaktadır.

Türkiye'ye yönelik terörün farklı biçimlerde ve yöntemlerde sürmesinin sebebi Türkiye'nin jeo-politik ve jeo-kültürel imkânlar alanının etkisizleştirilmesi ve içe kapanık bir yapının sürdürülmesine yöneliktir. Yıllarca sol terör, Ermeni terörü, PKK vb. örgütlerle meşgul edilmesinin ana sebebi devletin ve milletin toplumsal yapısının doğal gelişim seyrinde ilerlemesini engelleme amacıdır.

Bir Zihniyeti Anlamak

Terörle mücadele de bir ülkenin aydınları veya daha özelde karar verici erki etkileyen siyasal seçkinlerin konu hakkında bilişsel dünyası ve tavrı önemli bir belirleyicidir. Türkiye'de terörün bitirilememesinde söz konusu kesimler birinci derecede işlev ve "ahlaki sorumluluk" sahibidirler.

30 yıla yakın bir zamandır PKK terörüne hedef olan Türkiye'de aydınlar bu konuya slogan ve klişelerin ötesinde bir şekilde yaklaşamamışlardır. Bu kesimin önemli bir kısmının terörü insan hayatına kasteden bir eylem ve zihniyet olarak bile şüpheye yer bırakmayacak şekilde red edememesini kabullenmek zordur. İnsanın yaşam hakkının hedef alındığı bir terör eyleminde hiçbir mazeret yani "haklılık" söz konusu olamaz. Çünkü PKK "bölücü terör örgütü" sıfatını "hakkıyla!" kazanmıştır. Fakat yukarıdaki zihniyetin çözümlenmesinde bu terör örgütü açıkça aklanma sürecine sokulmakta ve "masum" bir örgüt olarak algılanmakta, anlatılmakta, ilan edilmektedir. Fikret Bila'nın da vurguladığı gibi,

"Türkiye 30 yıldır PKK terör örgütüyle mücadele ediyor. Son iki günde 6 şehit daha verdi. Şehit cenazeleri henüz yerdeyken, TSK suçlandı! Bir süredir PKK'nın yaptığı kanlı eylemleri TSK yapmış gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Artık PKK ile mücadelenin yerini neredeyse 'TSK ile mücadele' almış durumda. PKK masum, legal bir örgüt, TSK ise bir "terör örgütü" olarak gösterilmeye çalışılıyor."

TSK'nın eli kanlı bir terör örgütü olarak bütün terör saldırılarının arkasındaki "derin güç" olduğu algısı inşa edilmektedir. Bir olayın ve olgunun varoluşunun çeşitli boyutları karşılıklı etkileme ve etkilenme özellikleri göz önünde bulundurularak anlaşılır ve anlamlandırılır. Bu yazıda anlama eylemini yok sayan ve "düşünce"yi bitiren bu klişe algılama eğilimi eleştirel bir şekilde ele alınmaya çalışılacaktır.

Düşünce"yi Bitiren Algı İnşasına Bir Örnek

Tunceli'nin Nazimiye ilçesi Sarıyayla Jandarma Karakolu'na teröristlerce uzun namlulu silahlarla düzenlenen saldırıda biri karakol komutanı 4 asker şehit oldu, 7 asker de yaralandı. Bu olay üzerine basında PKK ve TSK hakkında yapılan yorumlar Türkiye'nin aydın sorunu üzerinde sesli olarak düşünmemizi sağladı. Terör örgütü PKK'nın bu saldırısı örgütün değil de TSK'nın "hedef tahtası"na oturtulması kayda değer bir gelişmeydi. Çünkü saldırı, Türkiye'nin siyasi atmosferine bağlı olarak gerekçelendirilmekteydi. Olayı ele alan bir akademisyen yazar "Tunceli saldırısı kimin eseri?" isimli makalesinde , "Provokasyon uyarılarının yapıldığı bir evrede, bu saldırı hakkında hüküm verirken dikkatli olmalıyız. Tunceli'de Sarıyayla Karakolu'na yapılan saldırı, askerimizi-polisimizi kaybettiğimiz diğer olaylardan çok farklı," demekte ve olayın gerçekleştiriliş biçimi üzerine yoğunlaşarak terör eyleminin biçimindeki "değişikliğe" bağlı olarak yorumlarda bulunmaktadır. Ona göre, "… Mayın patlatarak operasyon engellemekle, bir karakola kalabalık bir grubun baskın yapması farklı stratejilerin tezahürüdür. Bu olay, tıpkı terör yıllarında olduğu gibi düpedüz bir "saldırı hamlesi"; ilk olduğuna göre silahlı bir savaş ilanı olmalı." Terör örgütlerinin kullandığı farklı saldırı yöntemlerinin normal olarak görülmemekte, terör saldırısının biçimi bize bir zihniyetin, PKK üzerinden başta TSK olmak üzere devlet kurumlarına nasıl bir itham, hakaret, saldırı haline getirildiğini ve özellikle "öteki düşünceler" üzerinde bir hegemonyaya aracılık ettiğini göstermektedir.

Bununla birlikte yazarın "Soruyu tekrarlayalım: Kimin eseri?" diye sorması cevabının PKK olduğunu kabul etmekle birlikte bu somut gerçeği "PKK'nın mı? Saldırıyı PKK dışında bir örgütün gerçekleştirmesi imkânsız. Ama bu eylemin kararını kim verdi?" sorusuyla terör kavramının anlamsal içeriğinin boşaltılması gibi bir strateji izlenerek PKK farklı bir yöntemle meşrulaştırılma sürecine sokulmaktadır. Özellikle bu terör saldırısı karşısında "Bir gerekçesi hiç yok. Siyasal şiddetin, yani terörün kendine özgü bir mantığı vardır. Bu eylemin hiçbir mantığı yok,"diyerek terör eylemlerinden tutarlı bir mantık arama yoluna gidiliyor. Bu mantık arama aslında gerçeklerden kaçmanın bir yolu olarak kendini göstermektedir. Çünkü, El-Kaide terör örgütü ABD'de kaçırılan uçaklar aracılığıyla saldırı düzenlerken İstanbul ve Londra başta olmak üzere diğer bölgelerde farklı biçimlerde bombalı saldırı düzenlemiştir. Ayrıca zarf kullanarak ta terör saldırısında bulunmuştur. Görüldüğü gibi bir terör örgütü her saldırıda faklı bir yöntem ve araç kullanırken Türkiye'de PKK teröründen farklı yöntemler kullanıyor, diye varlığının tek amacı şiddet, korku, öldürme olan terörden "masumlaştırma" gayeli mantık aramak ve "amaç" sorgulamak ancak "teröristlerle" ideolojik-siyasal sahiplenilmenin yani "oydaşma"nın bir tezahürüdür. Yazar terör örgütü liderini "muhatap" kabul etmekte ve gerek "İmralı'da Öcalan"ın ve gerekse "PKK'nın dağdaki ve Avrupa'daki sözcülerinden gelen açıklamalar" a dayanarak bu soruları sormakta ve mantık aramaktadır. Bu teröristlerde, yazara göre, "Silahlı yöntemle, yani terörle alınabilecek bir sonuç kalmadığı konusunda bir fikir birliği mevcut"tur. Böylece "Sarıyayla Karakolu'na yapılan saldırıya mesnet teşkil edecek bir strateji değişikliğine dair en küçük bir ifade bile yok" hükmüne varılabilmektedir.

Mantıklı Açıklama: Ergenekon'un Kirli Dünyası

Yazarın "Tek karanlık bölge" dediği "Tokat Reşadiye saldırısında gündeme gelen tartışma. Hatırlarsak PKK bu saldırıyı üç gün sonra üstlenmiş, ama "merkezden gelen talimatla değil, yerel birimlerin inisiyatifi" ile gerçekleştiğini de eklemişti," diyerek örgütü aklama gayretini rahatlıkla seziliyor. Makale boyunca örgütü "aklama" gayretinin görüldüğü sezgi artık somut olarak görünür olmaktadır. Yani, "Eylemi kim yaparsa yapsın, Tunceli saldırısı bir tek merkezin işine gelir. Kimin?" sorusunu ortaya atmaktadır. "Ama ortada bir sonuç var. Bu saldırının ne PKK'nın örgüt çıkarlarına ne de Kürt siyasal hareketine en küçük bir faydası yok. Örgütsel fayda için şeytanla pazarlık yapanlar çıkabilir; ancak bu eylemin Kürtlere vereceği zarar çok büyük," yargısıyla terör örgütünün Kürtlerin hakkını savunduğunun bir kabulü ortaya çıkmaktadır. Bunun üzerinden yukarıda sorduğu "kimin işine gelir?" sorusunun cevabını da verir: "Türkiye çok önemli sorunlarını, özellikle kanıksanmış, adeta bünyenin bir parçası haline gelmiş sorunlarını çözüyor. Kürt sorunu, Alevî sorunu, anayasal düzenin demokratikleştirilmesi ve en önemlisi devlet içindeki suç örgütlerinin tasfiyesi. Bu kadar derinlere işlemiş sorunları çözerken bünye hassaslaşır; saldırılara açık hale gelir. Varlıklarını bu kadar derin sorunlara bağlayanlar, çözümü engellemek için her çareye başvurur. O zaman bu ülkenin çıkarlarını, hukuku ve meşrû olan her şeyi savunanların kendilerini gözden geçirmesi lâzım. Tunceli saldırısını yapanlarla devlet içindeki çetelerin tasfiyesine şu veya bu sebepten engel olanlar aynı amaca hizmet ediyor. Darbe teşebbüsü için komplolar hazırlayanlarla, Tunceli saldırısını planlayanlar aynı sonucu elde etmeye uğraşıyor. Tunceli saldırısını, iyice köşeye sıkışan Ergenekon'un kirli dünyası içinde bir yere yerleştirmekten başka mantıklı bir açıklama benim aklıma gelmiyor. Sizin geliyor mu?"

Açıkça görüldüğü gibi Türkiye'nin "bütün sorunlarının" çözümünde veya çözümünün engellenmesi kimin, niye, ne zaman, nasıl kurduğu bilinmeyen bir "örgüt"e bağlanmaktadır. Böylece "kitlelerin" irrasyonel duygularının manipülasyonuna dayalı "gizemli güç" bağlantısı olay ve olguların kavranmasına yönelik "anlam" ve "düşünce"yi bitirmektedir. Sayıtlımızın sistematik, bilimsel, rasyonel düşünmeye dayalı bir meslek olan akademisyenliğe mensup biri üzerinden örneklendirmemiz, Türk düşüncesinin ve çözüm üretici aklın içinde bulunduğu durumu daha iyi anlatabilmenin yanında sorunun büyüklüğünü görmemizi sağlamak içindir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *