11 Mart 2025

KÜRT AÇILIMINDA ZAFİYETLER-3

Kürt açılımının meşrulaştırılması stratejisinde iki ana slogan söylem bazında gerekçe olarak kullanılmaya başlanmıştır.

7 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Kürt açılımının meşrulaştırılması stratejisinde iki ana slogan söylem bazında gerekçe olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Yapılan açıklamalarla söylemin sadece slogan olarak kalmadığı bizatihi açılımın önemli bir dayanak noktasını oluşturduğu görüldü. Açılımın gerekçeleri "analar ağlamasın" ve "daha çok demokrasi\özgürlük" ile tahkim edildi. Kürt Açılımı söyleminin merkezine oturtulan bu argümanlar "cumhuriyet tarihinin en büyük projesi", "dönüm noktası", "Türkiye'yi uçuracak" bir politika olarak lanse edilmesine bakılırsa Kürt açılımının zafiyetinin derecesinin büyüklüğü daha iyi anlaşılır.

Kürt Açılımı gibi Türkiye'nin varoluşu ile ilgili önemli bir konuda uygulamaya sokulacak politikaların anlatılması sırasında gözyaşı dökecek kadar duygusal bir dil ve üslup kullanılması, sonrasında ise bu sloganların Kürt açılımının gerekçeleri olarak kabulü, üzerinde durulması gereken bir durumdur. Gözyaşları içerisinde "analar ağlamasın", "kanlar akmasın" vb. belli bir strateji ve özel amaç belirtmeyen konuşmalar sürekli "gerçekçilik" zemininde dış ve iç siyasetini belirlediğini söyleyen kişi ve gruplarca yürütülmesi üzerinde özellikle durulması gereken bir husustur. Başta dış politika olmak üzere pek çok alanda Türkiye devletinin resmi politikalarını "ezber bozma" ve "komşularla sıfır sorun" adına terk edilerek büyük tepkilere rağmen uygulamaya sokulduğuna sürekli dile getirilen bazı meşrulaştırıcı ve ikna etmeye yönelik söylemler vardı. Gerek Kıbrıs ve gerekse Ermeni sorunu gibi partiler üstü bir oydaşma alanına sahip konularda Türk tezleri terk edilirken bu açılımları "akılcı olunmaktan" "hissiyatlarından kaçınılması" gerektiği gibi gerekçelerle temellendirilmişti. Bütün bunlara rağmen siyasetin nesnel koşullarının göz ardı edilerek duygusal gerekçeler üzerinden "ısrarcı" bir davranışlar örüntüsünün demokratikleşme adına üretilmesinin Kürt açılımıyla gündeme gelmesi kayda değerdir.

Analar ağlamasını Kürt açılımının gerekçesi olarak sabitleyen yaklaşıma Ümit Özdağ bir uyarıda bulunur: "Bu trajedinin nedeni …Türkiye Cumhuriyeti değildir. Bu trajediyi başlatan ve büyük bir şevk ile sürdüren PKK'dır. İlk kanı akıtan ve akıtmaya devam eden PKK'dır. Pusu kuran, tuzak atan, arkadan vuran, 386 çocuğu, 350 kadını katleden, 386 toplu katliam düzenleyen PKK'dır. Diğer bir değişle, Başbakan Erdoğan'ın durdurmak istediği 'Annelerin gözyaşlarının akmasına neden olan' PKK ve onun gerçekleştirdiği terör eylemleridir." Özdağ'a göre, "böyle bir projenin durdurulmasını hedefleyen bir siyasal projenin 'Annelerin gözyaşlarının durdurulması' üzerine inşa edilmesi duygusal açından halk desteği kazanmak için ilk bakışta çok cazip gelse dahi açılımı çok çürük bir politik zemine çekmektedir." Bunun sebebini de, "PKK ve arkasındaki güçler açısından nihai hedef Türkiye'nin bölünmesidir…. PKK terörü, Türkiye'nin iç dinamiklerinin ürettiği bir iç çatışma olmaktan ziyade dış dinamiklerin etkin olduğu bir dolaylı saldırı sürecidir. Bundan dolayı, 'Annelerin gözyaşlarının durdurulması' görünürde PKK'nın ancak gerçekte Doğu Sorunu projesinin sahiplerinin tatmin edilmesine bağlıdır." Özdağ, eleştirilerini yöneltirken "bir milletin hukukuna yönelik saldırılar ile mücadele edilirken 'Annelerin gözyaşları üzerine' siyaset kurulamaz," demekte ve milli mücadele döneminden atıfla yaklaşımını desteklemektedir: "Çanakkale muharebelerinde veya Sakarya muharebeleri sırasında da annelerin göz yaşları akmıştır. Bu savaşın durdurulmasına ve Türk milletinin emperyalist saldırı karşısında hukukundan vazgeçmesine neden olmamıştır. Ayrıca bir ülkenin ve milletin varlık ve birliğini daha ağır bir şekilde tehdit altına sokma potansiyeli olan adımlar 'Annelerin çok daha fazla gözyaşı dökmesine' neden olabilir." Türkiye'de ki Kürt açılımının mimari ABD'yi de örnek verir: "Amerikan ordusu, Amerikan menfaatlerini korumak adına, Kore'den Vietnam'a, Irak'tan Afganistan'a ve dünyanın bir çok yerine müdahale eder ve kayıplar verirken, ölen Amerikalı askerlerin anneleri yok mudur?" Türk askeri, dünyanın dört bir köşesinde değil, kendi yurdunda istiklal ve milli bütünlüğünü korurken, şehit düşmektedir. Onların anneleri ağlamaktadır ancak onların annelerini gözyaşları binlerce annenin gözyaşı dökmesini de engellemektedir."[1]

"Meclis'te ağlayanlar, liderlerinden duyduklarını ilk kez duydukları, hislerini bastıramadıkları için değil, siyasetin 'sahne duygusu' ile ağlaşıyorlar," diyen Nuray Mert ise konuya farklı bir açıdan yaklaşır. Ona göre, "Rolüne kendini iyice kaptırmış, yönetmeye kendini beğendirmeye kitlenmiş ama, alelacele yazılmış bir senaryoyu, kötü bir sahnede oynamaya çalışan, bu kötü oyuncular, adalet duygumu incitti," demektedir. Ve şöyle bir öneri getirmektedir: "Ben diyorum ki, bırakalım bu hamaset ve samimiyetsizlik üzerinden gitmeyi. Muhalefetin hamasetini savuşturmanın yolu, açık konuşmaktır. Gelinen noktanın vehameti, mevcut hükümetin sorumluluğunda olmadığına göre, itirafından gocunmanın da anlamı yok. 'Bildiğiniz daha iyi bir yol varsa beri gelin' dersiniz olur biter. Ama tabii, bugüne kadar 'Rabbena, hep bana' demiş, bu tavırda hâlâ sorun görmeyen bir anlayışın da bunu demesi zor. Mesele budur. Böyle devam ederse de, çıkış yolu uzaktır. Söylemek istediğim de, söylediğim de bu. Bu tür sözlerin ardında, 'nazik sabotaj' arayan genç arkadaşların niyeti de, ne olursa olsun hükümete destek çıkmak değil de, halis düşüncelerinin ifadesi ise, onlara tavsiyem, böylesi önemli bir konuda samimiyet testlerini iyi yapmalarıdır. Zira, bu samimiyet testlerinin sonucu, şahsi sıfatımızı temize çıkarmaya değil, geleceğimizi belirlemeye yarayacak."[2]

Gerek dış ve gerekse iç politika belirlenirken sürekliliğin kazanılması ve bunun için de tecrübelerin belirleyici bir unsur olması "tarih" denen olguyla mümkündür. Toplumsal sorunların çözülürken sorunun önü arkası, sorun alanı, sınırları, etkisi, bağlı olduğu sosyal ve kültürel şartlar, toplumsal etkileri, siyasi etkinlik alanı gibi bir çerçeveden yaklaşım geliştirilmesi uygun olandır. Toplumun ikna edilmesinde gözyaşları üzerinden duyguların kontrolü sağlanmaya çalışılmaz, aksine duygular dikkate alınarak çözüm araçları üretilir. Nihayetinde duyguların küçümsenecek psikolojik bir insani hal değil, davranışların ortaya çıkışını belirleyen ana güdülerden biri olduğu unutulmamalıdır.

Bununla birlikte bu söylemde ifade edilmeyen ve dikkatlerden kaçan başka bir boyutu da "analar" derken PKK'lılarında bunun içine ustalıkla yerleştirilmekte oluşudur. Bu tavır, iyi-kötü, dost-düşman, kahraman-hain, asker-terörist vb. eylem biçimlerinden olması gerekenin tersinin tercih edilmesi anlamına gelir. Asker bizim ağlamasın, şehit olmasın, fakat terörist-gerilla-yurttaş-evlat gibi zihinsel bir evrimle normalleştirilen PKK'lılarda bizimdir. Anormalin, suçun, hukuksuzluğun meşrulaştırılması sürecinin bir sonucu olarak PKK'lılarında dahil edildiği yani askerle eşitlendiği görülmektedir. TSK=PKK, Türk=Kürt denklemi önce zihinlerde inşa edilmiş sonrasında ise gözlemlenebilir bir davranış olarak tezahür etmeye başlamıştır. Suçluların yani teröristlerin "yurttaşımız" yargısıyla suçunun affedilmesi halihazırda hapislerde yatan binlerce "yurttaşımızı" da gündeme getirir. O suçlu yurttaşlarımızda "en azından biz askerimize silah çekmedik" gibi bir düşünceyle kendilerini haklı olarak ortaya koymaktadırlar. Son kertede bu eşitleme yaklaşımları "büyük kitle"nin devlete ve kutsal bildikleri her şeye karşı bir uzaklaşmaya kaynaklık ettiği gibi bunun sonucu toplumsal ve kültürel bir çöküş, krizdir. Gün gelir bu ülke için bedel istendiğinde verilmez. Bugün Irak'ta yaşananlarla sabit olduğu gibi o anaların, bacıların "namusu" beş paralık olur. Askerine sahip çıkmayan, değerlerine lakayt kalan, devletine bağlılığı devlete ihanetle eşitleyen bir sistem adaleti yok eder ve kendi sonunu hazırlar.

Kürt açılımının savunmasını duygusal bir temelde inşa etmek duygulara hitabı zorunlu kılar ki, rasyonel gerçeklikler karşısında ciddi bir zafiyet unsurudur. Bu söylemlerin dayandığı duygusallık Habur sınır kapısında PKK'lı teröristlerin zafer kazanmış bir kahraman olarak dönmesi gerçeği karşısında tersine dönme gibi özellikler de taşır. Bununla birlikte "analar ağlamasın" demek özel bir talep değil herkesin paylaştığı bir temennidir. Siyasi mücadeleyi, kan dökülmesini isteyenler istemeyenler, diye kategorileştirmek Kürt açılımının savunma argümanlarının zayıflığının açık ve sarih bir göstergesidir. Unutulmamalıdır ki, Kürt Açılımı Mert'in dediği gibi "geleceğimizi belirlemeye yarayacak". Ya var oluruz ya yok oluruz.

*21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü DYÇ Araştırmaları Bilimsel Danışmanı.



[1] Ümit ÖZDAĞ, "10 Kasım'da Kürt Açılımını Tartışmak", http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=3076&kat1=1, 06 KASIM 2009.

[2] Nuray MERT, "Gözü Yaşlı Meclis", Radikal Gazetesi, 13.08.2009.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *