11 Mart 2025
21YYTE.ORG Politik-sosyal-kültürel Araştırmalar Merkezi Kürt Açılımıyla Gelinen Son Nokta: Dalga Dalga Yayılan Türk Sorunu

Kürt Açılımıyla Gelinen Son Nokta: Dalga Dalga Yayılan Türk Sorunu

“Kürt Sorunu”, kendi düşünsel temelini, duygusal bir düzlemden hareketle inşa etmiştir.

8 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
“Kürt Sorunu”, kendi düşünsel temelini, duygusal bir düzlemden hareketle inşa etmiştir.

Kürt Açılımıyla birlikte Kürtlerin ayrılma talepleri, federasyon, özerklik sıklıkla tartışılmaya başlandı. Konuyla ilgili kaleme aldığımız bir yazımızda federasyonun tartışılmasının demokratikleşme adına bir gelişme sayılamayacağını ve bir milletin ve devletin varoluşuna doğrudan saldırı niteliği taşıdığını vurguladık.[1] Elbette bizim tartışma dışı bırakılması gerektiği yönünde görüş belirttiğimiz bir konuda doğal olarak tartışmalar bütün hızıyla yürümektedir. Üstelik radikal önerilerin eşliğinde. Kullanılan dil ve üslup göstermektedir ki, tartışma, Türkiye'nin federasyon veya özerkliğine karar verilmiş, hangi modelin daha uygun olacağı üzerinde yürütülmektedir. Burada televizyon ve gazetelerde olmazsa olmaz bir demokratik zorunluluk olarak konuyu tartışanların Türk toplumunda yarattığı ve Türk sorunu olarak tanımladığımız psikolojik temelli bir arkadan vurulmuşluk duygusuna yol açtığını rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.

Kürt Kökenli Türklerin Sağduyusu ve Türk Sorunu

Güney Doğu Anadolu'da gerçekleştirdiğimiz bir saha araştırmamızda[2] Kurmanç kökenli vatandaşlarımızın Türkiye'nin geldiği noktayı anlatmaya çalışırken sık sık "iki yıl öncesine kadar… " veya "Kürt Açılımına kadar… " terkiplerini kurduklarını gördük. Bu kategoriye başvurulmasının sebebi aslında Güneydoğu'da yaşayan vatandaşlarımızın Kürt Açılımı adıyla başlatılan yıkıcı sürecin Kürt kökenli insanımızı nasıl zor bir durumda bıraktığının bir göstergesidir. Ve ayrıca gelinen noktanın vahametinin olgusal bir gerçeklik olarak bilinç dışı ifadesidir. Başka bir deyişle, etnik algılama kategorileriyle yeniden inşa edilen insanlararası ilişki biçimi yapıcı değil çatışmacı bir minvalde yer almıştır. Ayrıca, Kürt kökenli vatandaşlarımızın Kürt açılımıyla bugün gelinen olumsuz şartların farkında olduklarını da gösteriyordu. Çünkü, etnik temelli ayrışmanın muhatabı olarak gelişmeleri bizzat yaşıyorlardı. Örneğin, Kürt açılımı, toplumsal bütünleşmenin önemli bir ölçütü olan karşılıklı evliliklerde korku ve gerginliklere sebep olmuş. Kızıltepe'de görüştüğümüz genç bir Kurmanç birbirlerini sevdikten sonra evliliklerin bölgede sorun olmadığını ama son zamanlarda biraz sorun olur mu diye düşündüklerini belirtmiştir; "Bu açılım lafları aramıza ayrılık sokmaya başladı. 25 yaşıma kadar Türk arkadaşlarımla bir sorun yaşamadım gittiğimizde bizi rahat rahat ortamlarına sokar tanıştırırlardı, şimdi biraz çekiniyorlar bu açılım lafları iyi olmadı," demektedir.

Ve bir hakikate parmak basıyorlardı. Artık Kürt Açılımı projesinin ilanıyla birlikte hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı. Artık Kürt-Türk kardeşliğine halel gelmişti. PKK yıllarca bir Ermeni örgütü olarak kabul edilirken artık Kürtlerin bir "temsilcisi" olarak görülmeye başlanmıştı. Etnik vasıf taşıyan ve fazla büyümeden önlenen Dörtyol, Bulanık gibi bölgelerimizdeki olaylar bu "bitişin" dışavurumuydu. Muş'ta 65 yaşındaki emekli bir Kurmanç kökenli vatandaş, yanında oturan 75 yaşındaki amcasını göstererek "amcamı alıp bir köye götürürsek bir sorun çıkmaz. Yani aynı namaza gider, aynı şeyleri konuşurlar. Bakın iki yıl önce öyleydi ama şimdi götürün benim amcamı bir köye, şimdi barındırmazlar. Eskiden öyleydi. Şimdi değil," diyerek vahim noktaya parmak basıyordu.

Kürt açılımını destekleyen Diyarbakır'dan Zaza kökenli esnaf bir vatandaşımızın "Kürt açılımının destekliyoruz ama bir faydasını görmedim isterim ki kardeşlik artsın düşmanlık kan bitsin. Ülke hepimizin; ne onun ne de benimdir. Ama açılım bunu yapıyor mu bilmiyorum. Bunun, Kürt açılımı, adından rahatsızım bunu etnik temelli çözmek zordur. İnsan hakları hak ve özgürlük temelli çözmek gerekir. Demokratik çözüm dense daha iyi olurdu. Bu Kürt açılımı ayrımcılığı baya körükledi. Şimdi Kürt ile PKK eşit görülmeye başlamış batıda. Kürt açılımı PKK'yi bitirmez," düşüncesi üzerinde durmamız gereken ve halkın sağduyusuyla ulaştığı bir durum tespitidir.

"Kürt Sorunu"ndan Türk Sorununa Açılan Yollar

PKK'nın isteklerinin demokratikleşmenin olmazsa olmazı kabul edilen Kürt Sorununun çözümü adına açık açık talep edildiği süreçte Kürtler adına gerçekleştirilen sokak gösterileri, yoğun katılımlı mitingler, sokaklarda binlerce insanı mağdur duruma düşüren araba yakma, otobüs kundaklama, dükkanları ateşe verme, devlet mallarına zarar verme gibi olayların gündelik ve sıradan bir hal alması üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.[3] Çünkü, Türk milletinin PKK ve en önemlisi de Kürt algısının değişiminde bu olaylar başat rol oynadı. PKK ve Kürt Sorununun özdeşleşme süreci ve toplumda yaygınlaşan şiddetin Kürtler tarafında sahiplenilir bir konuma gelmesi veya bu yönde görüntü çizmesi, sosyolojik düzlemde Kürt ve Türk özdeşliğinin farklılaştığı bir aşamaya kaynaklık etti. Bu bütüncül Türk kimliğinin de parçalanması anlamına geliyordu.

"Kürt Sorunu", kendi düşünsel temelini, duygusal bir düzlemden hareketle inşa etmiştir. Sonrasında ise, toplumsal mühendislik marifetiyle siyasal-toplumsal bir boyut kazanmıştır. Kürt sorunu tanısı Türk kimliği karşıtlığında kendi kimliğini tanımlamıştır. Bu duygunun merkezinde ise her ne kadar "Türkler" değil de "Türk Devleti" vardır, deniyorsa da son kertede Türk kimliği "öteki"dir. Kürt kökenli yurttaşlarımızda toplumsal mühendisliğin bir sonucu olarak mağduriyet psikolojisi tezahür etmiştir. Mağduriyet psikolojinin ortaya çıkışında devletin Kürtleri asimile ettiği, ana dilini yasakladığını, tarihini unutturduğu ve maddi eserlerini yok ettiği, ekonomik olarak geri bıraktığını ve Kürtleri yoksullaştırdığı yer alır. Bununla birlikte, Kürtleri yok etmek için köylerini boşaltmışlar ve yakmışlar, köylerine yol, su, elektrik götürülmemiştir. Kürt bölgesi Türk devleti tarafından sömürülmüştür ve sömürülmektedir.

Bu düşünceler "Kürt Sorunu" vardır diyerek düşünce ve eylem geliştiren bireylerin dayandığı bilişsel arka planı yansıtır. Ve bu iddiaların kabulü bir Kürt sorununun varlığını kabul anlamına gelir. Bir grup Marksist, İslamcı ve liberal seçkinin ürettiği Kürt sorununu devleti yönetenler kabul edince mesele bambaşka bir boyuta taşındı. Kürtçü tahayyülün bir neticesi olan sorun tespitinin bizatihi başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından da kabulü PKK'nın meşruluk sorununun da giderilmesi yönünde bir adım anlamını taşıyordu. Seçkinci bir zümrenin toplumsal mühendislik ürünü olan Kürt sorununu ilmik ilmik dokuyanların işini kolaylaştırmış ve sosyolojik mahiyete bir sorun haline gelmesinin yolunu açmıştır.

Kürt sorununun etnik temelde varlığının resmi alanda kabulü Kürt kökenli vatandaşların bu mağduriyet psikolojisiyle birleşmesi yepyeni bir sorun alanı doğurdu: Türk mağduriyeti ve Türk sorunu. PKK-BDP-KCK gibi örgütlerin yönlendirmesi ve baskısıyla mağduriyet, gerçekleştirilen sokak eylemlerini ve şiddeti meşrulaştırmaya ve makul görmeye yol açtı. Karşılığında ise Türk kökenli vatandaşların tepkisi göz önünde bulundurulmadı. Sokakta yaratılan terör ve şiddet Kürt sorununun kabulüyle de PKK eşittir Kürtler denkleminin kurulmasına yol açtı.

Türk Sorunu, PKK'nın ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın toplumun genelindeki algısının değişimiyle alakalıdır. Daha doğrusu, Türk kökenli vatandaşlarımız açısından PKK bir terör örgütüydü ve Kürtlerle kesinlikle bir ortaklığı söz konusu değildi. PKK Kürtler ile değil Ermenilerle özdeşleşmişti. Bu algının sebebi ise ortak anlamlar evreni ve ortak yaşam kültürüydü. Bu olgu Türkiye'de yüzyıllardır etnik kökenli bir çatışmanın ortaya çıkışını engellemiştir.

Etnik kökenli bölücülüğün etkin hale gelmesi ve Türk sorununun doğuşunda;

1. Kürtçü ortak paydada birleşen liberal, İslamcı ve Marksist aydınların bürokrasi ve devletin önemli karar verici mercilerinde yer alması,

2. Medyadaki seçkinci hegemonyanın söz konusu bu aydınların egemenliğinde olması,

3. Dini cemaatlerin de kendi meşruiyet sorunlarını Türk kimliği ile sorunlu aydınlar üzerinden aşma girişimi sonucu Kürt sorununu dillendirmeleri,

4. Kitle iletişim araçlarında olduğu gibi toplumsal hegemonyanın önemli bir ayağı olan sivil toplum sahasında da bu seçkinlerin etkin faaliyetleri Kürt sorunu=PKK denklemini yaratmıştır.

Sonuç Olarak

Terörist başı Öcalan'ın asılmamasına kadar kökleri giden Türk sorunu, AKP hükümetinin 2004 yılından itibaren başlattığı Kürtçü söylemin egemen söylem haline gelmesi ile duygusal tükenişten sosyolojik karaktere bir kayış yaşamaya başlamıştır. Kimlik söylemlerinin resmi politika haline gelmesi ve PKK'nın Kürt sorunun bir sonucu olduğu yönündeki tespiti ve bu bağlamda uygulamaya konulan politikalar Türk toplumsal-siyasal yapısında bir dönüm noktasıdır. Çünkü Türk milli kimliği etnik, dini ve mezhepsel grupların siyasallaştırılarak parçalandığı bir aşamadan geçmektedir. Bu sürecin belirgin özelliği ise Türk milli kimliğinin mayasını oluşturan Türklerin tepkisidir. Devleti kuran iradenin sahibi olarak ne pahasına olursa olsun "millet"in bekası için "devlet"in korunacağıdır.



[1] İkbal VURUCU, "Federasyonu Tartışmak Demokrasinin Gereği Midir?", http://www.21yyte.org/tr/yazi6048-Federasyonu_Tartismak_Demokrasinin_Geregi_Midir.html (2.2.2011)

[2] Ümit ÖZDAĞ-İkbal VURUCU-Ali Aydın AKBAŞ, Doğu Raporu: Bölgede Türk Kimliği ve Türklük Algısı, Kripto Yayınları, 2011.

[3] Bu yazı kaleme alındığında televizyon haberlerinde beş ilde üç günde 45 arabanın ateşe verildiği gösteriliyordu. Nice zorluklarla alınan bu arabaların sahiplerinde, akrabalarında, komşularında ve basın yoluyla milyonlarda nasıl bir tepki oluştuğunu bilmek ve empati yapmak gerekmektedir. Bu eylemleri yapanların Kürtler olduğu düşüncesi ise yaratılan sorunun ana karakteri hakkında bir fikir verebilir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *